III. ÜNİTE: ANLATIM TÜRLERİ
1. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM – İSİM (AD)
1.1. Öyküleyici Anlatım
Bir
konunun, bir olayın bir ya da daha çok kahraman etrafında,
belirli bir
zaman ve yer içinde anlatıldığı anlatım tekniğidir.
Öyküleyici
anlatım olay kaynaklı bir anlatım tekniğidir. Öyküleyici
anlatımın
olabilmesi için bir kişinin başından geçen bir
ya da daha
çok olayın olması gerekir. Bir kişinin başından
geçenler,
bir trafik kazası, bir futbol karşılaşması, geçmişte
yaşadığı
bir takım olaylar öyküleyici anlatımın sınırlarına
girmektedir.
"Karanlık bir kış gecesi saat üç sularıydı. Bilmem nereden
eve dönüyordum. Herkes derin bir uykudaydı. O duruma
gelmiştim ki kendisini dinleye dinleye kapılan insanlar gibi
"Ah, bir polise rastlasam!" diyordum. Birden bire iki
gölge
gördüm. Biri hızlı hızlı sert adımlarla doğuya doğru giden
ufak tefek bir adamdı. Diğeri sekiz on yaşlarında bir kız
çocuğu."
Öyküleyici
anlatımda her şey hareket hâlindedir. Varlıklar
hayatın
akışı içinde devamlı bir hareketlilik ve değişme içinde
ele alınır.
Yukarıdaki parçada bu görülmektedir.
Öyküleyici Anlatımın Özellikleri:
Olay, kişi, mekân
ve zaman ortak öğeleridir.
Olaylar birinci
şahsın ağzından anlatılabilir. (Anlatıcı olay
kahramanlarından
biridir)
Sanat metinleri
öyküleyici anlatımla yazılır.
Olaylar ilahi
bakış açısıyla anlatılabilir.
Olaylar 3.şahsın
ağzından anlatılabilir.(Olan biten bir
kamera
sessizliğiyle izlenip anlatılır
Kişi, mekân ve
zaman olay ve olay örgüsünü oluşturmak
için
kullanılan ögelerdir.
Öyküleyici
anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi, görüşme(
mülakat)
gibi metin türlerinde kullanılır.
Öyküleyici
anlatımda bir olayın olması şarttır.
Yaşanmış
olaylarda olay zincir, kurgulanmış olaylarda
olay
zinciri vardır.
3.Şahıs anlatımda
anlatıcı her şeyi bilir.
Öyküleyici
anlatım sanat metinlerinde ve öğretici metinlerde
kullanılır.
Sanat
metinlerinde anlatıcı kurmaca kişi öyküleyici metinlerde
ise gerçek
bir kişidir.
Kelimeler daha
çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
1.2. İSİM (AD)
Varlıkları,
kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle, karşıladıkları
kavram ve
nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır.
Bunlar daima
birbirlerini çağrıştırır.
Örneğin
"kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap"
nesnesini
canlandırır. Ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize
hemen onu
karşılayan isim gelir.
Kavramlar
için ise bu kadar belirgin bir ilişkinin varlığını söyleyemeyiz.
Örneğin
"dert" dendiğinde aklımızda bir nesne
canlanmaz;
ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum
olduğu
zihnimizde belirir.
1.2.1. Cins (Tür) İsmi
Aynı türden
varlıkları karşılayan isimlerdir. Bu varlıkların
benzerleri
etrafta çoktur:
“Ağaç, çiçek, kitap, ev, okul, insan, ders...”
1.2.2. Özel İsim
Tek olan,
tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan
isimlerdir.
Balıkesir, Çukurova, Alpler gibi yer adları,
Yunus, Serpil, Recep gibi kişi adları,
Türkiye, Portekiz, Hollanda gibi ülke adları,
Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi
kitap, dergi, gazete adları,
Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi
kurum adları,
Almanca, Türkçe, Rusça gibi dil adları,
İslâmiyet, Ortodoks, Yahudilik gibi din adları,
Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel
isimdir.
1.2.3. Tekil İsim
Sayıca tek
bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir.
Bunlar "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar..." gibi bir varlığı karşılayan
isimlerdir.
1.2.4. Çoğul İsim
Sayıca birden
çok varlığı karşılayan isimlerdir. Çoğul isimler,
"-ler,
-lar" eki getirilerek yapılır.
"Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar..." isimleri çoğul isimlerdir.
1.2.5. Topluluk İsmi
Yapıca
tekil olduğu hâlde, yani çoğul eki almadığı halde
birden çok
varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir.
"Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü..." sözcükleri birer
topluluk
adıdır.
Topluluk
isimleri de çoğul eki alabilir. Bu durumda grupların
çoğulu
bildirilmiş olur. Örneğin, "Ordular
ilk hedefiniz Akdeniz!"
cümlesinde
"ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır. Burada
ordunun
birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir.
1.2.6. Somut (Madde) İsim
Duyu
organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir.
"Kitap, masa, insan, ışık..." beş duyumuzdan biri ile algılanan
somut
isimlerdir.
1.2.7. Soyut (Mana) İsim
Duyu
organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız
isimlerdir.
"Neşe, özlem, sevgi, korku..." duyu organlarımız ile algılanamayan
soyut
isimlerdir.
2. BETİMLEYİCİ ANLATIM – SIFAT (ÖN AD)
2.1. Betimleyici Anlatım
Yazarın dış
dünya ile ilgili gözlemlerini okuyucunun gözünde
canlanacak
şekilde anlatması ile oluşan anlatım tekniğine
betimleyici
anlatım denir. Görselliğin daha ağır bastığı bu
anlatıma
tasvir de denmektedir.
Betimlemede
bir doğa parçası, bir bahçe, bir ev, bir dağ,
hatta iç ve
dış özellikleri ile bir insan ayırt edici yönleri ile
anlatılabilir.
Varlıkların
değişik yönleri anlatıldığından betimlemelerde
sıfatlar
çokça kullanılır.
"Güneş dağların arkasından çekilirken, son aydınlığını denize
bırakıyor. Hava rüzgârsız. Deniz ince ince dalgalanıyor.
Mavi sular biraz uzakta pembe oluyor, kırmızılaşıyor. Renkler
yumuşak hatlarla birbirinden ayrılıyor. Karanlık bastırmadan
önce renklerin denizdeki valsi bu, büyüsü..."
Betimlemelerin
insanı konu alan kısmına portre denir. Portrede
insanın dış
özellikleri ya da iç özellikleri yani karakteri
ele
alınabilir. Bazen ikisi de bir parçada iç içe olabilir.
"Kapıda yaşlı bir adam belirdi. Üzerinde biraz eski, açık
mavi
bir takım elbise vardı. Ceketin üst cebinde üçgen şeklinde
kıvrılmış mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer ağarmış
saçlarını sol tarafa yatırmış, hâlâ siyahlığını koruyan
bıyıklarını
üst dudağının üzerini kapatacak şekilde bırakmış. Ayağında
yıllar önce gençlerin oldukça rağbet ettiği ucu sivri ucu
küt biçimli ayakkabılar vardı."
Betimleyici Anlatımın Özellikleri:
Betimlemeler
açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak
üzere ikiye
ayrılır.
Kişinin iç
dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal
portre)
denir.
Kişinin dış
görünüşünü anlatan betimlemelere simgesel
betimleme
denir.
Roman, hikâye,
tiyatro, gezi yazısı, Şiir gibi türlerde
kullanılır.
Kelimenin yan ve
mecaz anlamlarına yer verilebilir.
Betimlemeler
ikiye ayrılır:
2.1.1. Sanatsal (İzlenimsel) Betimleme:
1. İzlenim
kazandırmak amacıyla yazılır.
2. Değişik
duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur.
3.
Ayrıntılar sübjektif olarak verilir.
4. Amaç
sanat yapmaktır.
2.1.2. Açıklayıcı Betimleme:
1. Bilgi
vermek amacıyla yazılır.
2. Genel
ayrıntılar üzerinde durulur.
3.
Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.
4. Amaç
sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi
vermektir.
5. Değişik
duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulmaz.
6.
Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler katılmaz.
2.2. SIFAT (ÖN AD)
İsimleri
niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir.
Sıfatların
varlığı isimlere bağlıdır. Bu nedenle sıfatlar tek
başına
kullanılamaz. Bu açıdan sıfatlar tamlama olarak karşımıza
çıkar.
"Güzel kitapları hemen alırım." cümlesinde "güzel" sözcüğü
"kitap"
isminin özelliğini belirten bir sıfattır. Burada "kitap"
isminden
önce gelerek onun özelliğini belirtmiş ve sıfat olmuştur.
Bu nedenle
bir sözcük yalnız başına sıfat olamaz.
Yukarıdaki
örnekte görüldüğü gibi mutlaka bir isimle kullanılır.
Sıfatlar
kendi içinde niteleme ve belirtme sıfatları olmak
üzere ikiye
ayrılır.
2.2.1. Niteleme Sıfatları
Varlıkların
yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır.
Niteleme
sıfatları isimlerin nasıl olduğunu bildirir ve isme
sorulan
"nasıl" sorusuna cevap verir.
"Kimsesiz çocuklara yardım edelim." cümlesindeki "kimsesiz"
sözcüğü,
"çocuklar"ın özelliğini belirtmektedir. Bu cümlede
"çocuklar"
ismine "nasıl" sorusunu sorduğumuzda "kimsesiz"
cevabını
almaktayız.
"Siyah gözlükler sana yakışmış." cümlesinde "siyah" sözcüğü
gözlüğün
yapısal özelliğini anlatan bir sıfattır.
Nasıl gözlük?
Siyah gözlük.
Görüldüğü
gibi isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap veriyor.
Adlaşmış Sıfat
Bazen
kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak
istendiği
durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin
yerine
geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir.
Adlaşmış
sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır.
"Akıllı insanlar kendine güvenir." cümlesinde niteleme sıfatı
olan
"akıllı" sözcüğü, "Akıllılar
kendine güvenir." cümlesinde
"insanlar"
isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur.
2.2.2. Belirtme Sıfatları
Varlıkların
diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri
belirten
sıfatlardır. Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini
belirtir.
Belirtme sıfatları kendi arasında dört gruba
ayrılır.
2.2.2.1. İşaret Sıfatı
Varlıkların
bulunduğu yerleri gösteren sıfatlara işaret sıfatı
denir.
Bu
sıfatlar, söyleyen kişinin, sözünü ettiği nesneye uzaklığına
göre
değişir.
"Bu kitabı ben aldım." cümlesinde yakındaki kitabı,
"Şu kitabı verir misin?" cümlesinde biraz uzaktaki kitabı,
"O kitabı getirir misin?" cümlesinde çok uzakta olan ya da,
sözü edilen
kitabı işaret etme anlamı vardır.
Yukarıdaki
cümlelerde bulunan "bu, şu, ve o" sözcükleri
işaret
sıfatıdır. İşaret sıfatları, isme "hangi" sorusunun sorulmasıyla
bulunur.
Hangi kitap?
Bu kitap.
2.2.2.2. Sayı Sıfatları
İsimlerin
sayısal özelliklerini bildiren sıfatlara sayı sıfatı denir.
Sayı
sıfatları kendi içinde dörde ayrılır:
2.2.2.2.1. Asıl sayı sıfatları
İsimlerin
sayılarını kesin olarak belirten sıfatlara asıl sayı
sıfatı
denir.
"Üç arkadaş geziye çıktık."
"İzmir'de on gün kalacaktık."
"Bu çantayı ancak iki kişi taşıyabilir."
2.2.2.2.2. Sıra sayı sıfatı
Varlıkların
sırasını bildiren sıfatlara sıra sayı sıfatı denir.
Sıra sayı
sıfatları isimlere gelen "-ıncı, -inci" ekleri ile yapılır.
"Biz beşinci katta oturuyoruz."
"Buradaki birinci günüm iyi geçmişti."
2.2.2.2.3. Üleştirme sayı sıfatı
İsimlerin
eşit paylara ayrılmış olduğunu belirten sıfatlara
üleştirme
sayı sıfatı denir.
Bu sıfatlar
isimlere getirilen "-ar, -er" eki ile oluşturulur.
"Öğrencilere ikişer kitap verildi."
"Her komşuda yarımşar saat kaldık."
2.2.2.2.4. Kesir sayı sıfatı
İsimleri
kesirli olarak belirten sıfatlardır.
"Bu işte yüzde yirmi kâr var."
"Yarım kilo kıyma yeter."
2.2.2.3. Belgisiz Sıfat
İsimlerin
sayı bakımından belirsizliklerini ifade eden sıfatlara
belgisiz
sıfat denir.
Bazı işlerde acele edilmeli.
Birkaç arkadaş dışarıda bekliyor.
Hiçbir emek boşa gitmez.
Bütün öğrencileri bahçeye çıkarmışlar.
“Her konuda bilgi sahibi olamayız.”
“Bir gün yine karşılaşırız.”cümlelerinde
altı çizili sözcükler
belgisiz
sıfatlardır.
Bu
sözcükler, isimleri sayıca belirtmişler, ama onların ne
kadar olduğunu
belirtmemişler.
2.2.2.4. Soru Sıfatı
İsimlerin
niteliğini, herhangi bir özelliğini soru yolu ile bildiren
sıfatlardır.
“Nasıl şiirleri beğenirsiniz?”
“Kaçar gün kaldın şehirlerde?”
“Hangi konuyu işleyeceğiz?”
“Kaç soru çözmeli günde?”
2.2.3. Sıfatlarda Küçültme
Sıfat olan
sözcüğün anlamında küçültme ya da daralma, "-
cik,-ce,
(-ı)msı, (-ı)mtırak" ekleri ile yapılır.
Bu eklerin
getirilmesi ile oluşan sıfatlara küçültme sıfatları
denir.
"Küçük bir evleri vardı." cümlesinde "küçük" sıfattır ve kendinden
sonra gelen
ismin niteliğini belirtmektedir.
"Küçücük evleri vardı." cümlesinde "-cik" eki almış "küçücük"
sözcüğü de
niteleme sıfatıdır. Buradaki "küçücük" sözcüğün
"küçük"
sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme
yapmış
olmasıdır.
Küçük ev - küçücük ev
"Ekmek ayvasının ekşimsi bir tadı vardı."
"Üzerine mavimtırak bir ceket giymişti."
"Masada kalınca bir kitap duruyordu."
Yukarıdaki
cümlelerdeki altı çizili sözcükler küçültme sıfatıdır.
2.2.4. Sıfatlarda Pekiştirme
Sıfatlarda
pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki
şeklide
yapılır: Sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi
alınır,
daha sonra "m, p, r, s" harflerinden uygun olanı getirilir.
En son da
sıfat olan sözcük tekrar yazılır.
Te - r - temiz = tertemiz
"Çocuklar bembeyaz elbiseler giymişlerdi."
"Dümdüz yolda ilerliyorduk."
"Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!" cümlelerinde
altı çizili
sözcükler pekiştirme sıfatıdır.
Sıfat olan
sözcüğün tekrar edilmesi ile yapılır.
Örneğin
"çeşit" sözcüğünü ele alalım. Bu sözcük tekrar ederek
bir ismi
nitelediğinde pekiştirme sıfatı olur:
"Çeşit çeşit meyveler vardı masada."
Bu cümlede
altı çizili sözler pekiştirme sıfatıdır.
"Bahçede uzun uzun ağaçlar vardı."
"Derin derin ırmaklar aşarak geldik." cümlelerindeki altı çizili
sözler pekiştirme
sıfatıdır.
2.2.5. Sıfatlarda Derecelendirme
Sıfatlarda
derecelendirme "pek, çok, daha, en..." gibi sözcüklerle
yapılır.
"Kardeşin onlardan daha akıllı biri." cümlesinde "daha" sözcüğü
üstünlük,
"En güzel kitap buydu." cümlesinde "en" sözcüğü en üstünlük,
"Çok güzel çiçekleri vardı." cümlesinde "çok" sözcüğü aşırılık
anlamı
katmıştır.
3. COŞKU VE HEYECANA BAĞLI ANLATIM – ZAMİR
3.1. Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım
İnsan
duygu, düşünce ve hayallerini söz, yazı, resim gibi
değişik
yollarla ifade eder. Bu ifadeyi bazen anlatma, bazen
gösterme,
bazen de coşkuyla dile getirme şeklinde yapar. Bu
anlatımlarda
coşkuyla dile getirme insan hayatında önemli bir
yer tutar.
Çünkü insanın heyecanlarını ve coşkularını ifade
etmek için
düzenlenen metinlerde daha çok, coşku ve
heyecana
bağlı anlatım kullanılır.
Coşku ve
heyecana bağlı (lirik) anlatım, üzüntü, sevinç,
heyecan,
taşkınlık gibi temaların coşkulu bir şekilde ifade
edilmesidir.
Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok,
şiirde
kullanılmıştır.
Farklı
sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu
kullanımıyla
ortaya çıkan edebî anlatım biçimine şiir denir.
Şiirin,
kendine özgü bir anlatımı vardır. Şiirde dil ve imge
aracılığıyla
gerçeklik yeniden oluşturulur. Şiirin yoruma açık,
yoğun ve
özlü bir anlatımı vardır. Şiirde dil, daha çok şiirsel
ve heyecana
bağlı işlevde kullanılır. Çünkü şiirler daha çok,
sevinç,
coşku, heyecan, üzüntü, özlem gibi duyguları dile
getirmek
amacıyla düzenlenir. Şiirde benzetme, kişileştirme,
abartma,
hatırlatma gibi söz sanatlarından,
karşılaştırmalardan,
çağrışım gücü yüksek sözcüklerden
yararlanılarak
imgeler oluşturulur. Sözcükler daha çok, yan
ve mecaz
anlamlarıyla kullanılır. Duygu ve çağrışım değeri
olan söz ve
söz öbeklerine sıkça yer verilir.
Coşku ve Heyecana Bağlı Anlatımın Özellikleri:
Lirik anlatımda
dil “heyecana bağlı işlev”de kullanılır.
Coşku ve heyecana
bağlı anlatım daha çok şiir, roman,
hikâye,
tiyatro türlerinde kullanılır.
Öyküleyici
anlatımda bir olay ve durumun anlatılması;
betimleyici
anlatımda kişi, durum ve varlıkların betimlenmesi;
lirik
anlatımda ise duyguların ifade edilmesi
esastır.
Coşku ve heyecana
bağlı anlatımlarda kelimeler daha
çok mecaz
ve yan anlamda kullanılır.
Öyküleyici
anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken
duygusal
düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı
anlatımda
duygular ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.
3.2. ZAMİR(ADIL)
İsim
olmadıkları hâlde isim gibi kullanılan, isimlerin yerini
tutan
kelimelere zamir denir. Zamirler sözcük ve ek durumunda
olmak üzere
ikiye ayrılır.
3.2.1. Sözcük Hâlindeki Zamirler
Sözcük
durumundaki adıllar da kendi aralarında şahıs, gösterme,
belgisiz ve
soru olmak üzere dörde ayrılır.
3.2.1.1. Şahıs (Kişi) Zamirleri
Sadece
insan isimlerinin yerini tutan zamirlerdir. Sözü söyleyenle
diğerlerini
ayırmada kullanılır. Üç tekil, üç de çoğul
olmak üzere
altı şahıs zamiri vardır. Bunlara kişi adılı da
denir. Bu
zamirler; “ben, sen, o, biz, siz, onlar”dır.
“Size ben yardım ederim.”
“O, sana mektup göndermiş.”
Şahıs
zamirlerinin yerine kullanılabilen, ama esas olarak
şahıs
zamirleriyle birlikte kullanılarak cümledeki anlamı pekiştiren
“kendi”
zamiri vardır. Bu zamire “dönüşlülük” zamiri
de denir.
Dönüşlülük zamirlerinin asıl görevi anlamı pekiştirmektir.
“Bu kitabı ben yazdım.”
“Bu kitabı ben kendim yazdım.”
İki cümle
arasındaki anlam derecesi açıkça görülmektedir.
3.2.1.2. İşaret (Gösterme) Zamirleri
İsimleri,
yerini işaret yoluyla, göstererek tutan zamirlerdir.
Gösterme
adılları tekil ve çoğul olarak kullanılabilir. Asıl işaret
zamirleri
“bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar”dır.
“Bu bana dedemden kaldı.”
“O dün kapıya bırakılmış.”
“Şunlar neden masanın üzerinde duruyor.”
“Şu senin değil mi?”
“Bunlar en sevdiğim kitaplarımdır.”
İşaret
zamirleri varlıkların mesafesini belirtmek için kullanılır.
Yakında
olan için: bu
Biraz
uzakta olan için: şu
En uzakta
olan için: o
işaret
zamirleri kullanılır.
“O ve
onlar” zamirleri hem işaret hem de şahıs zamiri olarak
kullanılabilir.
Bu zamirler insan isimlerinin yerine kullanılırsa
şahıs,
insan dışındaki nesnelerin yerine kullanılırsa işaret
zamiridir.
“O, tatilde dayısının
yanına gidecek.”
“Onlar, sınıfın en çalışkan öğrencileridir.” cümlelerindeki altı
çizili
zamirler insanların yerine kullanıldığından şahıs zamiri,
“O, okula giderken cebinden düşmüş.”
“Onlar, bayatladığı için çöpe atılacak.” cümlelerindeki altı
çizili
zamirler, insan dışındaki nesneleri karşıladığı için işaret
zamiridir.
3.2.1.3. Belgisiz Zamirler
İsimlerin
yerini belli belirsiz, kesin olmayacak şekilde tutan
zamirlerdir.
Hangi varlığın yerini tuttukları açıkça belli değildir.
Bunlara
belirsizlik adılı da denir.
Başlıca
belgisiz zamirler şunlardır:
“Bazısı, kimi, çoğu, hepsi, birkaçı, birçoğu, tümü, tamamı,
herkes, hiçbiri, biri, falan, şey ...”
“Bana her şey seni hatırlatıyor.”
“Biri bizi gözetliyor.”
“Herkes bu kitabı okusun.”
“Öğrencilerin çoğu Türkçeyi sever.”
“Kimler ödevini yapmamış.”
3.2.1.4. Soru Zamirleri
İsimlerin
yerini soru yoluyla tutan zamirlerdir. Esas soru zamirleri
“kim” ve
“ne” dir. Bunun yanında soru bildiren diğer
sözcükler
de soru zamiri olarak kullanılabilir.
“Annem sana ne dedi?”
“Bu çocuk da kim?
“Bu saate kadar nerede kaldın.”
“Şimdi nereye gidiyoruz?”
“Soruların kaçını çözmüş?”
“Bu işi kime danışalım?”
“Hanginiz bu soruyu çözecek.”
Soru zamiri
olarak kullanılabilecek diğer sözcükler şunladır:
“Nere, nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden, kimi,
kaçı, kaçımız, hanginiz ...”
3.2.2. Ek Durumundaki Zamirler
3.2.2.1. İyelik Zamirleri
İsimlere
getirilerek, onların ait olduğu kişiyi bildiren zamirlerdir.
1. tekil - m
2. tekil - n
3. tekil - ı
1. çoğul - miz
2. çoğul - niz
3. çoğul - ları
“Okulumuz ana yolun kenarındadır.”
“Annesi güzellik salonu açmış.”
Kısacası,
isim tamlamalarının tamlananlarında bulunan eklere
iyelik
zamiri denmektedir. İyelik ekleri aynı zamanda iyelik
zamiridir.
3.2.2.2. İlgi Zamiri
Cümlede
daha önce geçmiş bir ismin ya da isim tamlamalarında
tamlananın
yerini tutan ek hâlindeki “-ki” zamiridir. Bu
zamir
kendinden önceki kelimeye bitişik yazılır.
“Bizim arabamız sizinkinden eski.”
“Bahçedekiler içeri girsin.”
“Üzerindeki sana çok yakışmış.” cümlesindeki
altı çizili sözcüklerdeki
“-ki” eki
ilgi zamiridir.
4. DESTANSI ANLATIM
4.1. Destansı (Epik) Anlatım
"Epik"
kavramı Yunanca "epope" sözcüğünden türetilmiştir.
Tarih
öncesi dönemlerle ilgili "tanrı, tanrıça, yarı tanrı ve
kahramanlarla
ilgili olağanüstü olayları ele alıp işleyen şiirlere
epope
(destan) denir. Bu tür metinlerde epik (destansı)
anlatımdan
yararlanılır.
Destanların
büyük bir bölümü yazı öncesi çağlarda
oluşmuştur.
Bundan dolayı destanlar sözlü verimler arasında
yer alır.
Hemen bütün toplumlarda destanların önemli bir yeri
vardır.
Destanlar, millet hayatında derin izler bırakan savaş,
göç gibi
önemli tarihî ve toplumsal olayların, kahramanlıkların
hikâye
edildiği şiirlerdir. Epik şiir türü içinde yer alan
destanlarda,
olağanüstü özellikleri olan kahramanların,
tanrıların
savaşları yanında, eski çağ insanlarının yaratılış
konusundaki
düşünceleri, milletlerin çeşitli özlemleri,
hayalleri
anlatılır. Destanlar, anlatma ve dinleme ihtiyacından
doğmuş,
sözlü gelenek içinde ağızdan ağıza aktarılarak
gelişimini
sürdürmüş ve sonradan yazıya geçirilmiştir.
Destanlar,
bir yönüyle halk gözüyle görülüp duyulan
olayların,
onun hayaliyle ortaya çıkan masallaştırılmış
tarihsel
metni özelliği gösterir. Destanların olağanüstü öğeler
içermesi,
onların bütünüyle tarihsel gerçeklerden kopuk
olduğu
anlamına gelmez. Olağanüstü öğeler bir kenara
bırakılacak
olursa destanların milletlerin tarihini aydınlatan
önemli bir
kaynak olduğu görülür.
Türk
edebiyatı, destanlar yönüyle oldukça zengindir. Bu
destanlarda
milletimizin duygu, düşünce, hayal ve inançlarını
ve yaşamını
türlü yönleriyle görmek mümkündür.
"Bu çocuk, anasının göğsünden ilk sütü emdi ve bir daha
emmedi. Çiğ et, çorba ve şarap istedi. Dile gelmeye başladı.
Kırk gün sonra büyüdü, yürüdü ve oynadı. Ayakları öküz
ayağı gibi [kuvvetli]; beli kurt beli gibi [ince]; omuzları samur
omuzu gibi; göğsü ayı vücudu gibi [kuvvetli] idi. Vücudu
baştan aşağı tüylü idi. At sürüleri güder, ata biner ve av
avlardı. Günlerden, gecelerden sonra yiğit oldu. (Oğuz
Kağan bu defa) bir ayı yakaladı. Onu, altın kemeri ile ağaca
bağladı ve gitti. Ertesi sabah, tan ağaran çağda yine geldi.
Gördü ki canavar ayıyı da almış, götürmüş. (Bu defa) o
ağacın dibinde kendisi durdu. Canavar gelip başı ile Oğuz'un
kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile canavarın başına vurarak
onu öldürdü. Kılıçla başını keserek alıp gitti. Tekrar aynı yere
geldiği zaman gördü ki bir sungur (aladoğan) canavarın
içerisini (iç organlarını) yemektedir. Yay ile, ok ile sunguru
öldürdü, başını kesti. Ondan sonra dedi ki: "Canavar geyiği
yedi, ayıyı yedi, kargım onu öldürdü. Çünkü kargım
demirdendi. Canavarı sungur yedi, yay ve okum onu öldürdü.
Çünkü okum bakırdandı."
Bu metin
Oğuz Kağan Destanı’ndan alınmıştır. Daha önce
de
belirttiğimiz gibi destanda olağanüstülükler söz
konusudur.
Oğuz Kağan’ın, annesini bir kez emdikten sonra
çiğ et ve
şarap istemesi, kırk gün sonra büyüyüp yürümesi
gerçek
yaşamda rastlanmayan olaylardır.
Yine
destanda o dönemde Türklerin ağırlıklı onlarla et
yediklerini,
demiri ve bakırı işleyip kullandıkları
görülmektedir.
Bütün bunlar, o dönemde Türklerin sosyal
yaşamı,
bilim ve uygarlıkta geldikleri düzeyi göstermesi
bakımından
oldukça önemlidir.
Destanda
“ayakları öküz ayağı gibi, beli kurt beli gibi” söz
gruplarında
gördüğünüz gibi benzetmelerden yararlanılmıştır.
Bütün
bunlar, Türklerin o dönemde yalın ve işlenmiş bir dil
kullandığını
gösteren ipuçlarıdır.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi.
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi. yâhud kafesi!
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey. bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
(Mehmet Akit Ersoy)
Mehmet Akif Ersoy bu şiirde Türk ordusunun Çanakkale
Savaşlarında göstermiş olduğu olağanüstü kahramanlığını,
yiğitliğini dile getirmiştir. Bu tür anlatımlara destansı (epik)
anlatım adı verilir. Destansı anlatımda dil alıcıyı harekete
geçirme işleviyle kullanılır.
Şair, bu şiirde tarihimizde çok önemli yeri olan bir konuyu ele
almıştır. O dönemde ülkemizi işgal amacıyla Çanakkale
Boğazı’na dayanan Batılı devletlere kahraman ordumuzun
verdiği destanımsı mücadeleyi gözler önüne sermiştir. Bu
savaş denk güçler arasında olmamıştır. Türk ordusu
kendisinden kat kat güçlü düşman günlerine karşı iman dolu
göğsü ile bir ölüm kalım mücadelesi vermiştir. Bunun
sonucunda Mehmetçik kanı pahasına yurdunu savunmuş ve
düşmanlara geçit vermemiş, bunun sonucunda işgal güçleri
geldikleri gibi gitmişlerdir. Şiirde, destansı bir anlatım söz
konusu olmakla birlikte şair, şiirin olanaklarından yararlanmış
ve anlatımını sanatlı bir dille yapmıştır. Şiir aruz ölçüsüyle
yazılmış, beyitler kendi arasında uyaklanmıştır.
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
dizelerinde işgal güçleri yırtıcı, his yoksulu sırtlana
benzetilmiştir.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
dizelerinde "hilâl" kelimesi "bayrak",
"güneş" kelimesi şehit
olan "askerler' in yerine kullanılarak ad aktarması (mecaz-ı
mürsel) yapılmıştır.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
dizelerinde "Bedr in aslanları" sözüyle Bedir Savaşı’na
katılan Müslüman askerler hatırlatılarak telmih sanatından
yararlanılmıştır.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
dizelerinde ise şair, şehitlerimizi gösterdiği kahramanlıktan
dolayı öylesine yüceltmiştir ki onları ne kabre ne de tarihe
sığdırabilmiştir. Bundan dolayı bu dizelerde abartmaya
başvurulmuştur.
Şiirin bütününde Türk askerinin göstermiş olduğu
kahramanlığın vurgulanması nedeniyle şiirin dizeleri "Türk
askerinin kahramanlığı" teması etrafında örgülenmiştir.
Epik Anlatımla Yazılan Metinlerin Özellikleri
Etkileyici bir niteliği vardır.
Destanın türünün yiğitçe havası sezilir.
Olağanüstü özelliklere sahip kişilerin etrafında gelişen
olaylar anlatılır.
Eylemler ön plandadır.
Daha çok, tarihî konu ve kahramanlıklar ele alınır.
Sürekli bir hareket söz konusudur.
Sözcük yan ve mecaz anlamlarıyla kullanılabilir.
Anlatımda abartıya başvurulduğu görülür.
Destan, hikâye, roman, şiir ve tiyatro türündeki eserlerde
destansı anlatımdan yararlanılır.
Koçaklamalar, destanlar, millî marşlar ile kahramanlık
şiirlerinde epik anlatıma başvurulur.
Dünya edebiyatında epik anlatımdan yararlanılarak pek çok
destan ortaya çıkmıştır. "Türeyiş, Göç, Bozkurt, Oğuz Kağan,
Alper Tunga, Şu, Ergenekon, Manas. Satuk Buğra Han.
Cengiz Han, Ediğe" Türklerin doğal destanlarından
bazılarıdır.
"Nibelungen Alman, "Odysseia' Yunan, "Cid'
İspanyol,
Chanson de Roland" Fransız, Gılgamış" Sümer,
"Kalevala"
Fin, 'Ramayana. Mahabarata" Hint," "İgor" Rus,
"Şinto"
Japon, Şehname İran destanları arasında yer alır.
Dünya edebiyatında doğal destanlar yanında yapma
destanların da kaleme alındığı görülür: "Kaybolmuş
Cennet"
Milton, "Kurtanlmış Kudüs Tasso, Aennesis" Vırgilius
tarafından yazılmıştır.
Türk Edebiyatında ise Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale
Destanı Kayıkçı Kul Mustafa'nın "Genç Osman Destanı"
Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Üç Şehitler Destanı' yapma
destanlar arasında yer alır.
5. EMREDİCİ ANLATIM – FİİL (EYLEM)
5.1. Emredici Anlatım
Kesinlik, vazgeçilmezlik, emir ve yasaklamalar içeren
cümlelerde emredici anlatım söz konusudur. "Zincir
takmadan yola çıkmayınız!", "İnşaata beresiz girilmez!”
cümleleri emir ve yasaklar içermesi nedeniyle emredici
anlatıma örnektir.
Emredici anlatımın söz konusu olduğu cümleler, bir işin nasıl
yapılması gerektiğine ilişkin talimatlar içerir. "Emniyet
kemeri
takmadan yola çıkmayınız!" cümlesinde yolcuları emredici bir
anlatımla yönlendirme söz konusudur. "Sen zor durumda
olanlara yardım et ki başkaları da sana zor gününde yardım
etsin, sözü bir deneyimi emredici bir dille ifade etmektedir.
Karşılıklı konuşmalarda da emredici anlatımdan yararlanılır.
Bir babanın çocuğuna, “Bugün mutlaka dükkâna uğra!”
sözünde emredici anlatıma başvurulmuştur.
Örneklerde de görüldüğü gibi emredici anlatımda dil, alıcıyı
harekete geçirme işleviyle kullanılır.
"Veysel der kafanı nafile yorma
Dünya fani değil çöküp oturma
Adım at ileri avara durma
Yoldaş ol refaha kavuşanlara"
Bu dörtlükte şair, okurlarla dinleyicilere öğüt vermektedir.
Bunu yaparken de "kafanı yorma, çöküp oturma, adım at,
avara durma, yoldaş ol" gibi emredici ifadelerden
yararlanmıştır.
Bu dörtlüğün ilk iki dizesinde şair, boş oturmanın doğru
olmadığını belirtmiş, dünyanın geçici olduğunu ileri sürüp bir
kenara çekilmenin yanlış bir tutum olacağını vurgulamıştır.
Üçüncü ve dördüncü dizelerde ise şair, insanların hep ileri
doğru adım atması gerektiğini, kalkınmanın yolunun
çalışmaktan geçtiğini söylemiştir. Bunun yanında şair okurları
refaha, mutluluğa ve zenginliğe ulaşan insanların izinden
gitmeleri gerektiğini öğütlemiştir.
Dörtlükteki dizelerde de görüldüğü gibi emredici anlatımların
öğretici, öğütleyici ve açıklayıcı yönlerinin olması nedeniyle
bu tür cümlelerde fiil cümlelerine yer verildiği, emir kipiyle
çekimlenen fiillerden sık sık yararlanılır.
Emredici Metinlerin Özellikleri
Öğretici, açıklayıcı ve öğüt verici yönleri ağır basar.
Trafik kuralları ile kimi eşyaların ve ilaçların kullanma
kılavuzları, yemek tarifleri emredici anlatıma örnek
olarak verilebilir.
Sosyal yaşamın düzenlenmesinde yararlanılır.
Dil, alıcıyı harekete geçirme işleviyle kullanılır.
5.2. FİİL (EYLEM)
İsimler varlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir. Fiiller
ise hareketleri, oluşları, durumları karşılar. Fiiller genel
olarak
mastar hâlinde ifade edilir. Mastar hâlinde bir hareketin adı
olurlar: "yürümek, olmak, düşünmek vs."
5.2.1. Fiil Çekimi
Fiillerin kip ve şahıs bildirecek biçimde düzenlenmesine fiil
çekimi denir. Fiil çekiminde kip mutlaka bulunur, ancak şahıs
bazen bulunmayabilir. Fiil çekiminin daha iyi anlaşılabilmesi
için kip ve kişi kavramları üzerinde durmak gerekir.
5.2.2. Fiillerde Kip
Eylemlerin bir hareketi, oluşu, durumu ortaya koyuşu farklı
şekillerde olur. Bazen bunlar bir başkasına haber verme
şeklinde aktarılır, bazen bir koşula bağlanır, bazen istenen
bir durum anlatılır. Buna fiilin kipi denir.
Türkçede kipler iki grupta incelenir. Bunlar haber kipleri ve
dilek kipleridir.
5.2.2.1. Haber (Bildirme) Kipleri
Çekiminde kesin bir zaman ifadesi olan fiiller haber kipindedir.
Haber kiplerinin beş çekimi vardır. Bunları çekimleriyle
birlikte gösterelim.
5.2.2.1.1. Bilinen Geçmiş Zaman
Eylemin yapılışının kesin olarak bilindiğini gösteren kiptir.
Bu kip "-dı, -di,
-du, - dü; -tı, -ti,-tu, -tü.." eki ile yapılır.
Türkçede
üçü tekil, üçü çoğul olmak üzere altı kişi vardır. Bu
kişilere göre örnek bir çekim yapalım.
Kal-dı-m
Kal-dı-n
Kal-dı
Kal-dı-k
Kal-dı-nız
Kal-dı-lar
Görüldüğü gibi fiiller altı kişiye göre çekimlenir.
5.2.2.1.2. Öğrenilen Geçmiş Zaman
Bildirilen işin yapıldığını, başkasından duyma şeklinde anlatan
kiptir.
Bu çekimin eki "-mış, - miş, -muş, -müş"tür.
Dal - mış - ım
Dal - mış - sın
Dal - mış
Dal - mış - ız
Dal - mış - sınız
Dal - mış – lar
5.2.2.1.3. Şimdiki Zaman
Eylemin söylendiği anla yapıldığı anın bir olduğunu gösterir.
Bu çekimin eki "-yor"dur.
Alış - (ı)yor - um
Alış - (ı)yor - sun
Alış - (ı)yor
Alış - (ı)yor - uz
Alış - (ı)yor - sunuz
Alış - (ı)yor - lar
Parantez içinde gösterilen yardımcı ses, ünlüyle biten fiillerde
görülmez: "uyu - yor"
Fiile şimdiki zaman anlamı veren bir diğer ek de "-makta, -
mekte" dir. Mastar ekiyle "-de" hal ekinin
kaynaşmasından
oluşan bu ek günümüzde tamamen şimdiki zaman anlamı
veriyor.
Ver - mekte - y - im
Ver - mekte - sin
Ver - mekte
Ver - mekte - y - iz
Ver - mekte - siniz
Ver - mekte – ler
5.2.2.1.4. Gelecek Zaman
Eylemin, söylendiği andan sonra yapılacağını ifade eden
kiptir.
Bu çekimin eki "-acak, -ecek"tir.
Bul - acak - ım (bulacağım)
Bul - acak - sın
Bul - acak
Bul - acak - ız (bulacağız)
Bul - acak - sınız
Bul - acak - lar
Not : "k" sesinin "ğ"ye dönüştüğüne dikkat
etmelisiniz.
5.2.2.1.5. Geniş Zaman
Fiilin herhangi bir zamanda yapılabildiğini gösteren kiptir.
Bu çekimin eki "-r, -ar, -er"dir.
Koş - ar - ım
Koş - ar - sın
Koş - ar
Koş - ar - ız
Koş - ar - sınız
Koş - ar – lar
5.2.2.2. Dilek (İsteme) Kipleri
Bu kiplerde zaman anlamı yoktur. Bu kipler bir isteği, arzuyu
vs. bildirir. Örneğin; "gitmeliyim" sözünde bu işin ne
zaman
yapılacağı değil, gitmenin arzu edildiği anlatılmak isteniyor.
Dilek kiplerinin dört çekimi vardır.
5.2.2.2.1. Gereklilik Kipi
Eylemin yapılması gerektiğini anlatan kiptir.
Al - malı - y - ım
Al - malı - sın
Al - malı
Al - malı - y - ız
Al - malı - sınız
Al - malı - lar
Gereklilik kipi bazen cümleye ihtimal anlamı katar.
"Soruları bir saatte çözmeliyiz." cümlesine gereklilik anlamı
katan kip,
"Soruları şimdiye kadar çözmüş olmalı." cümlesine ihtimal
anlamı katmıştır.
5.2.2.2.2. Şart Kipi (Dilek-Koşul)
Bazı cümlelerde dilek, bazılarında koşul anlamı katan fiil
çekimidir.
Sor - sa - m
Sor - sa - n
Sor - sa
Sor - sa - k
Sor- sa - nız
Sor - sa - lar
Şart kipi cümleye bazı anlamlar da katar.
"Şu işler bir bitse de rahatlasak." cümlesinde istek,
"Balkona çıksa beni görecekti." cümlesinde koşul anlamı
verir.
5.2.2.2.3. İstek Kipi
Fiillere "-a, -e" eki getirilerek yapılır.
Sev - e - y - im (-eyim)
Sev - e - sin
Sev - e
Sev - e - lim
Sev - e - siniz
Sev - e - ler
Bunlardan en çok birinci tekil ve birinci çoğul şahıslar
kullanılır.
"Sizinle sonra görüşelim."
"Ben de sizinle geleyim." cümlelerinde bu kipi görüyoruz.
5.2.2.2.4. Emir Kipi
Eylemin yapılması gerektiğini buyruk şeklinde bildiren çekimdir.
Birinci tekil ve birinci çoğul şahsın emir çekimi yoktur.
Emir kipinin çekimi kişi ekleri ile yapılır.
1. tekil kişi ......
2. tekil kişi Koş
3. tekil kişi Koş - sun
1. çoğul kişi ........
2. çoğul kişi Koş - un (koş - unuz)
3. çoğul kişi Koş - sunlar
Görüldüğü gibi emir kipinin birinci tekil ve birinci çoğul
şahıslarında
çekimi yoktur.
"Bu soruları hemen çöz."
"Gelin de yaptığınıza bir bakın." cümlelerinde altı çizili fiiller
emir kipiyle çekimlenmiştir.
5.2.3. Fiil Çekimlerinde Olumsuzluk
Fiillerin olumlusu olduğu gibi olumsuzu da vardır. Fiillerin
olumsuz biçimleri, kip eklerinden önce "-ma, -me"
olumsuzluk
ekinin getirilmesiyle yapılır.
Ara - dı – m } ara - ma - dı - m
Bil - miş – sin } bil - me - miş - sin
Bak – acak } bak - ma - y - acak
Koş - malı - y – ım } koş - ma - malı - y - ım
Not: Fiillerin olumsuz çekiminde
geniş zaman farklı özellik
gösterir. Geniş zaman çekiminde olumsuzluk eki, kaynaşmış
olarak karşımıza çıkar.
Gül - er – im gül - me - m
Gül - er – sin gül - mez - sin
Gül – er gül - mez
Gül - er – iz gül - me - y - iz
Gül - er - sin – iz gül - mez - siniz
Gül - er – ler gül - mez – ler
5.2.4. Fiil Çekimlerinde Soru
Fiil çekiminin soru şekli "mı, mi" soru eki ile yapılır.
Fiil çekiminde "mi", bazen kip ekiyle kişi eki arasında,
bazen
kişi ekinden sonra gelir.
Bildin bildin mi?
Bilmişiz bilmiş miyiz?
Biliyorsun biliyor musun?
Bilmeliyim bilmeli miyim?
Bilsek bilsek mi?
Bileyim bileyim mi?
5.2.5. Fiillerde Anlam (Zaman) Kayması
Fiil çekimlerinde kullanılan kip ve zaman ekleri her zaman
kendi anlamlarında kullanılmaz. Bu ekler birbirlerinin yerlerine
de geçebilir. Bu durum sadece kip ekleriyle değil, cümlenin
anlamıyla da ilgilidir.
Cümlede yüklemin çekimlendiği kip veya zamanla işin yapıldığı
kip veya zamanın farklı olmasına anlam kayması denir.
"Babamlar geliyor." cümlesinde şimdiki zaman eki "-yor"
kendi anlamında kullanılmıştır. Eylemlerin söylenme ve yapılma
zamanı aynıdır.
"Babamlar yarın geliyor."cümlesinde ise "-yor" eki kullanılmış,
fakat ek kendi anlamında değildir. Çünkü eylem "şu an"
yapılmıyor, "sonra" yapılacak. O hâlde bu cümlede
şimdiki
zaman, gelecek zamanın yerine kullanılmıştır.
"Pazar günleri balık tutmaya gidiyor." cümlesinde fiil şimdiki
zamanla çekimlenmiş; ama yüklemin bildirdiği eylem her
pazar yapılıyor yani tekrar ediyor. Öyleyse şimdiki zaman
geniş zamanın yerine kullanılmıştır.
"O, henüz çok küçük yaşta annesini kaybediyor." cümlesinde
fiil şimdiki zamanla çekimlenmiş, iş geçmiş zamanda olmuş.
"Bu soruları daha sonra çözeriz." cümlesinde fiil geniş zamanda
çekimlenmiş, iş gelecek zamanda yapılacak.
"Keloğlan'ın yolu bir gün bir kasabaya düşer." cümlesinde
geniş zaman, geçmiş zaman yerine kullanılmış.
Bazı cümlelerde ise haber kipleri dilek kiplerinin yerine
kullanılır.
"Bu cami de Selçuklulardan kalma bir eser olacak."
cümlesinde gelecek zaman, gereklilik kipi (olmalı) anlamında
kullanılmıştır.
5.2.6. Ek Fiil (Ek Eylem)
Mastar olarak bir anlamı olmayan, isim ve isim soylu sözcüklere
gelerek onları cümlede yüklem olarak kullandıran ve
çekimlenmiş fiillere gelerek bileşik çekimli fiiller oluşturan
"imek" fiiline ek fiil denir. Ek fiilin iki görevi
vardır:
İsim soylu sözcükleri yüklem yapmak.
Ek fiil, isim soylu sözcükleri yüklem yaparken dört kip ekinden
yararlanır. Bu kip ekleri şunlardır:
5.2.6.1. Bilinen geçmiş zaman (idi)
İsimlere (-idi) eki getirilerek yüklem yapılır. Özneyi oluş
üzerinde
gördüğünü anlatır.
Çalışkandım (çalışkan - i di - m)
Çalışkandın
Çalışkandı
Çalışkandık
Çalışkandınız
Çalışkandılar
"Metin çalışkandı." cümlesinde "çalışkan" sözcüğü ek fiilin
görülen geçmiş zamanı ile yüklem olmuştur.
5.2.6.2. Öğrenilen geçmiş zaman (imiş)
Öznenin başkasından duyulan bir oluş içinde bulunduğunu
gösterir.
Çalışkanmışım (çalışkan - i miş - ler)
Çalışkanmışsın
Çalışkanmış
Çalışkanmışız
Çalışkanmışsınız
Çalışkanmışlar
Bu da zamire, edata vs. eklenebilir.
"Metin çalışkanmış." cümlesinde "çalışkan" sözcüğü ek fiilin
öğrenilen geçmiş zamanı ile yüklem olmuştur.
5.2.6.3. Şart kipi (ise)
İsimlere getirilen (-ise) eki cümleye koşul anlamı katar.
Çalışkansam (çalışkan - ise- m)
Çalışkansan
Çalışkansa
Çalışkansak
Çalışkansanız
Çalışkansalar
"Metin ya çok çalışkansa." cümlesinde "çalışkan" sözcüğü ek
fiilin şart kipi ile yüklem olmuştur.
5.2.6.4. Geniş zaman
Bu zaman çekiminde ek fiil diğer çekimlerinde olduğu kadar
belirgin değildir. Diğerleri, eklendiği sözcükten "idi",
"imiş",
"ise" diye ayrılabildiği hâlde, geniş zamanda ayrılmaz.
Çalışkan - ım
Çalışkan - sın
Çalışkan - dır
Çalışkan - ız
Çalışkan - sınız
Çalışkan - dırlar
"Metin daha çalışkandır." cümlesinde "çalışkan" sözcüğü ek
fiilin geniş zamanı ile yüklem olmuştur.
5.2.7. Ek Fiilin Olumsuzu
Ek fiille çekimlenmiş sözcüklerin olumsuzu "değil"
sözcüğü
ile yapılır.
Çalışkandım çalışkan değildim.
Çalışkanmış çalışkan değilmiş.
Çalışkansa çalışkan değilse.
Çalışkanım çalışkan değilim.
Yukarıdaki örneklerde ek fiilin olumsuz çekimi görülmektedir.
Diğer fiillerin "-ma, -me" ile ek fiilin
"değil" ile olumsuz yapılması,
ek fiilin bulunmasını oldukça kolaylaştırır.
"Kısa sürede eve vardı."
"Sınıfta on kişi vardı." cümlelerinde altı çizili sözcüklerden
hangisinin ek fiil aldığını bulmak için cümleleri olumsuz yaparız.
Birinci cümlenin yüklemi,
"Kısa sürede eve varmadı." şeklinde olumsuz yapılabilir.
İkinci cümlenin yüklemi, "Sınıfta on kişi varmadı." şeklinde
söylenemeyeceğine göre, ikinci cümle ek fiil almıştır.
5.2.8. Ek fiilin Soru Şekli
Bu fiilin soru şekli de diğer fiillerde olduğu gibi "mi"
ile yapılır.
"mi" sözü isimle ek fiil arasına girerek kullanılır.
Çalışkanım çalışkan mıyım?
Çalışkanmış çalışkan mıymış?
Çalışkandım çalışkan mıydım?
Ek fiilin ikinci görevi birleşik zamanlı fiillerin oluşmasını
sağlamaktır.
5.2.9. Birleşik Zamanlı Fiiller
Basit zamanlı fiil, fiilin tek bir zaman veya kip bildirecek
şekilde
çekimlenmesiydi. Bileşik zamanlı fiil ise, fiilin birden çok
kip ve zaman bildirecek biçimde çekimlenmesiyle oluşur.
Basit çekimli fiillere ek fiilin getirilmesiyle yapılır. Birleşik
zamanlı fiiller üç grupta incelenir.
5.2.9.1. Hikâye Birleşik Zaman
Fiilin basit çekiminden sonra ek fiilin "idi" şekli
getirilerek
yapılır.
gel - miş - idi - m } gelmiştim örneğinde, fiilin çekimini
adlandırırken
"gelmek fiilinin öğrenilen geçmiş zamanının hikâyesi"
deriz.
Biliyorduk (bilmek fiilinin şimdiki
zamanının hikâyesi)
Bildiydik
Bilmiştik
Bilirdik
Bildiydik
Bilmeliydik (bilmek fiilinin gereklilik
kipinin hikâyesi)
Bilseydik
Bileydik
5.2.9.2. Rivayet Birleşik Zaman
Fiilin basit çekiminden sonra ek fiilin "imiş" şekli
getirilerek
yapılır.
gel - ecek - imiş - m gelecekmişim
Biliyormuşum (bilmek fiilinin
şimdiki zamanının rivayeti)
Bilecekmişim
Bilmişmişim
Bilirmişim
Bilmeliymişim (bilmek fiilinin
gereklilik kipinin rivayeti)
Bilseymişim
Bileymişim
5.2.9.3. Şart Bileşik Çekim
Fiilin çekiminden sonra ek fiilin "ise" şekli
getirilerek yapılır.
Bil - ecek - ise } bilecekse
Biliyorsanız (bilmek fiilinin
şimdiki zamanının şartı)
Bildiyse
Bilmişse
Bildiyse
Bilirse
Bilmeliyse (bilmek fiilinin gereklilik
kipinin rivayeti)
5.3. Fiilimsiler
Fiillerden türemiş olmakla birlikte bir fiil gibi çekimlenemeyen
olumlu, olumsuz şekilleri yapılabilen ve cümlede isim, sıfat,
zarf gibi görevlerde kullanılan sözcüklerdir. Fiilimsiler üç
grupta incelenir.
5.3.1. İsim – Fiil
Fiillere "-mak, -mek" , "-ma, -me", "-ış,
-iş, -uş, -üş" eklerinin
getirilmesiyle yapılır.
"Kitap okumayı severim."
"Soru çözmek zevkli bir uğraş."
"Onun şiir okuyuşunu görmeliydiniz." cümlelerindeki altı çizili
sözcükler isim - fiildir.
Bazı sözcükler aslında isim-fiil ekleriyle türediği hâlde, zamanla
isimleşmiş, yani fiilimsi özelliğini kaybetmiş olabilir.
"Biraz daha yemek alabilir miyim?"
"Bu kazmayı içeri götür."
"Derste yağış türlerini inceledik."
cümlelerinde altı çizili sözcükler isim-fiil değildir. Artık bir
kalıcı isim oluşturmuştur.
5.3.2. Sıfat – Fiil
Fiillere "-an, -ası, -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş"
eklerinin getirilmesiyle
yapılır. Sıfat fiiller çoğunlukla sıfat görevinde kullanılır.
"Görünen köy kılavuz istemez."
"Öpülesi elleri vardı analarımızın."
"Bu şehirde anlaşılmaz olaylar oluyor."
"Görür gözüm görmez oldu."
"Size biraz bilinmedik fıkralar anlatayım."
"Çözülecek soruları da yanında getir."
"Kızarmış ekmekler ne güzel kokuyor." cümlelerinde altı çizili
sözcükler sıfat-fiildir.
Kimi zaman sıfat-fiiller çekimli fiillerle karışabilir.
"Gideceğim bu şehirden artık."
"Gideceğim herkes tarafından biliniyor."
cümlelerinde altı çizili sözcüklerin yazılışları aynıdır. Ancak
birincisinde,
"Ben gideceğim" ifadesi
olduğundan çekimli fiildir. İkincisi ise
"Benim gideceğim" anlamında
olduğundan, yani fiilin sonunda
iyelik eki kullanıldığından fiil, sıfat-fiildir.
5.3.3. Bağ - Fiil (Zarf - Fiil)
Fiillere, bağ-fiil eki dediğimiz eklerin getirilmesiyle yapılır.
Bağ - fiiller cümlede genellikle zarf olarak kullanılır.
"Çalışınca elbette başarılı olursun."
"Gittikçe artıyor yalnızlığımız."
"Okumadan nasıl karar verebilirim?"
"Eve gidip gelecekti."
"Kitap okurken sanki kendinden geçerdi."
"İçeri girer girmez konuşmaya başladı."
"Gözlerimin içine bakarak konuşuyordu."
"Bu şehre geleli tam altı yıl olmuştu."
"Kardeşim yanımıza koşa koşa gelmişti."
cümlelerinde altı çizili sözcükler bağ - fiildir. Görüldüğü gibi
yüklemin durumunu ya da zamanını bildirerek onun zarfı
olmuşlardır.
5.4. Fiilde Çatı
Çekimli bir fiilden oluşan yüklemin nesne ve özneye göre
gösterdiği durumlara çatı denir. Bundan hareketle, yüklemin
isim soylu sözcüklerden oluştuğu cümlelerde çatının aranmayacağını
söyleyebiliriz.
Çatı; yüklemin nesne ve özneyle ilgisi olduğundan, sorularda
karşımıza çoğu kez, nesne-yüklem ve özne-yüklem ilişkisi
olarak çıkar.
5.4.1. Nesne - Yüklem İlişkisi
Fiiller nesne alıp almamalarına göre değişik şekillerde
adlandırılır.
Bunları dört grupta inceleyebiliriz.
5.4.1.1. Geçişli Fiil
Nesne alabilen fiillerdir. Bir fiilin nesne alıp almadığının nasıl
anlaşılacağını cümle ögelerinde "nesne" konusunda
işlemiştik.
Buna göre, fiil nesne alıyorsa geçişli olacaktır. Örneğin;
"Öğretmen konuyu çok güzel anlattı."
cümlesinde "anlattı" yüklemdir; "öğretmen"
öznedir. Nesneyi
bulmak için "Öğretmen neyi anlattı?" diye soruyoruz.
"Konuyu"
cevabı geliyor. Öyleyse yüklem nesne almıştır;
"anlatmak"
fiili geçişli bir fiildir.
Fiilin geçişli olması için cümlede mutlaka nesnesinin bulunması
gerekmez. Bazen fiil geçişli olduğu hâlde cümlede
nesne kullanılmamış da olabilir. Örneğin;
"Durakta tam iki saat beklemiş."
cümlesinde "bekledim" yüklemine "Neyi beklemiş?"
diye
sorduğumuzda cümlede herhangi bir ögenin cevap vermediğini
görüyoruz. Ancak biz cümleye "onu" gibi bir nesne ilâve
edebiliriz. Öyleyse bu cümlenin yüklemi geçişlidir, ancak
cümlede nesne yoktur.
Böyle cümlelerde bir tür "gizli nesne" nin varlığı söz
konusudur.
Bu durumun görüldüğü cümleleri daima "onu" sözüyle
kontrol edin, çünkü bu söz yalnızca nesne olabilir.
5.4.1.2. Geçişsiz Fiil
Nesne almayan fiillerdir. Bu fiillerin yüklem olduğu cümlelere
dışarıdan da herhangi bir nesne getirilemez.
Örneğin;
"Küçük çocuk bütün gün uyudu."
cümlesinin yüklemine "Neyi uyudu, kimi uyudu?" diye
sorduğumuzda
mantıklı bir soru olmadığını görüyoruz. Çünkü bu
fiil nesne almaz; yani geçişsizdir.
5.4.1.3. Oldurgan Fiil
Fiiller değişik eklerle çatı özelliğini değiştirebilir. Bu durumda
"oldurganlık, ettirgenlik" durumu ortaya çıkar.
Filin bazı ekleri alarak geçişsiz durumdan geçişli duruma
gelmesine "oldurganlık" diyoruz.
"Yemek pişti."
cümlesinde "yemek" özne, "pişti" ise
yüklemdir. Nesne almadığı
için "pişti" eylemi geçişsizdir.
"Yemeği pişirdi."
cümlesinde "o" gizli özne, "yemeği" nesne,
"pişirdi" ise yüklemdir.
Bu cümlede "pişmek" eylemi, "-ir" ekini alarak
"pişirmek"
şekline gelmiş ve geçişli olmuş. İşte bu örnekte olduğu
gibi fiillerin "-r,-t,-dır, -tır" eklerini alarak
geçişsiz durumdayken
geçişli olmalarına oldurganlık denir.
5.4.1.4. Ettirgen Fiil
Bu tür fiillerde işi özne bir başkasına yaptırır. Ayrıca geçişli
bir fiilin tekrar geçişli hâle gelmesi söz konusudur.
"Köpeği üzerimize saldırttı."
cümlesinde "saldırma" işini yapan "köpektir",
özne ona işi
yapmasını söylemiştir. Ayrıca geçişli olan "sal" fiili
"-dır ve -t"
eklerini alarak tekrar tekrar geçişli yapılmış, geçişlilik
derecesi
artırılmıştır.
"Odayı güzelce temizletti."
"Babam kendisine koltuk yaptırdı."
"Bütün ışıkları kapattırdı."
cümlelerinde altı çizili filer "-t,tır,-dır" eklerinden
birini alarak
geçişlilik derecesini artırmış ve ettirgen fiil olmuştur.
Ettirgenlik daha çok öznenin durumuyla ilgilidir.
5.4.2. Özne - Yüklem İlişkisi
Öznenin yüklemle ilişkisi dört grupta incelenir.
5.4.2.1. Etken Fiil
Yüklem durumundaki fiilin bildirdiği işi, öznenin kendisi
yapıyorsa
fiil etkendir. Örneğin;
"Elbiselerini dolaba güzelce yerleştirdi."
cümlesine "Yerleştiren kim?" diye sorduğumuzda
"o" cevabı
geliyor. Yani özne, yüklemin bildirdiği işi kendisi yapmıştır.
Öyleyse fiil etkendir.
"Sokaklar bir bir sessizleşti."
"Camı çocuklar kırmış."
"Türkiye geleceğe emin adımlarla yürüyor."
"Gençlik çok iyi yetişmeli."
"Ülkemizi çok seviyoruz."
"Annem bize börek yaptı."
"Ayva çiçek açtı."
cümlelerinin yüklemleri de etken fiildir. Çünkü bu cümlelerin
hepsinde işi yapan, gizli veya açık bir özne vardır.
5.4.2.2. Edilgen Fiil
Fiilin bildirdiği işi özne değil de başkası yapıyorsa, özne bu
işten etkileniyorsa, fiil edilgendir. Bu fiiller, etken fiillere
"-l-"
ve "-n-" eklerinin geti-rilmesiyle yapılır. Etken fiilin
nesnesi
olan öge, fiil edilgen yapıldığında özne durumuna geçer ve
bu öznelere "sözde özne" adı verilir.
Örneğin etken fiilde örnek verdiğimiz cümleyi edilgen yapalım;
"Elbiseler dolaba güzelce yerleştirildi."
cümlesini incelersek; "yerleştirildi" yüklemdir.
"Yerleştirilen
ne?" diye sorduğumuzda "elbiseler" öznesi cevap
veriyor. "İşi
yapan kim?" diye sorduğumuzda, "başkası" cevabı
gelir.
Yani işi yapan özne değil, başkasıdır. Çünkü dolaba kendi
kendisine yerleşmez. Öyleyse fiil edilgendir, öznesi de sözde
öznedir.
"Sokaklar temizlendi."
"Öğrenciler tiyatroya götürüldü."
"Seçim sonuçları açıklandı."
"Futbol maçı ertelendi."
"Alt yapı çalışmaları kısa sürede bitirildi."
cümlelerinde filler "-l veya -n" eklerinden birini
alarak türemiş
ve edilgen olarak kullanılmıştır.
5.4.2.3. Dönüşlü Fiil
Fiilin bildirdiği işi özne kendi üzerinde yapıyorsa, yani özne
hem işi yapan, hem de yaptığı işten etkilenense, bu anlamı
veren fiil dönüşlüdür. Dönüşlü fiiller de etken fiillere
"-l-" ve "-
n-" ekleri getirilerek yapılır.
"Her sabah ılık suyla yıkanır."
cümlesinde "yıkama" işini öznenin kendi üzerinde yaptığı
bellidir. Dolayısıyla fiil dönüşlüdür.
"Aynanın karşısında saatlerce taranmış."
"Yazılıdan zayıf alınca üzüldü."
"Toplantıdaki sözümden alındın mı?"
"Okulu bitirince hayata atıldım."
cümlelerindeki altı çizili filler "-l veya -n "ekerini
alarak dönüşlü
fiil olarak kullanılmıştır.
5.4.2.4. İşteş Fiil
En az iki özne tarafından yapılabilen fiillerdir. Bu fiiller,
fiillere
"-ş-" eki getirilerek türetilir. Bazı fiiller ise kök
olarak "-ş-" ile
bitmiştir ve işteş özellik gösterir. İşteş fiiller işin yapılışına
göre iki grupta incelenir.
Karşılıklı yapılma bildirir: Yüklem durumundaki fiilin anlamında
öznelerin işi birbirlerine karşı yaptıkları görülür.
"İki yıldır yazışıyoruz."
cümlesine baktığımızda "yazışmak" eyleminin kişilerin
karşılıklı
yaptıkları bir iş olduğunu görürüz. İki kişi birbirine
yazmaktadır.
"Ülkeler sonunda anlaştı."
"Gereksiz yere şoförle tartışmış."
"Rehber öğretmenimle görüşeceğim."
cümlelerindeki altı çizili yüklemler karşılıklı yapılan işteş
fiillerdir.
Birlikte yapılma bildirir: Bunlarda özneler işi birbirlerine
karşı değil hep birlikte yaparlar. Yani karşıdan bir hareketin
olduğu görülmez.
"Kuşlar yem kabının başına üşüştü."
cümlesinde "üşüşme" işini kuşlar hep birlikte
yapmışlardır.
"Kelebekler özgürce uçuşuyor."
"Analar şehitlere ağlaşıyor."
"Çocuklar kırlarda koşuşuyor.
cümlelerindeki yüklemler birlikte yapılma bildiren işteş
fiillerdir.
"Çocuklar servise son anda yetiştiler."
cümlesinde de yüklem birlikte yapılma bildirir, ancak biz buna
işteş diyemeyiz. Çünkü işteş fiiller, tek özne tarafından
gerçekleştirilemez.
"Bir çocuk servise son anda yetişti." cümlesinde
olduğu gibi bir özne tek başına yüklemdeki işi yapabiliyorsa
orada işteşlik yoktur.
6. ÖĞRETİCİ ANLATIM – ZARF (BELİRTEÇ)
6.1. Öğretici Anlatım
Öğretici anlatımla oluşturulan metinler, açıklama, aydınlatma,
bilgi verme amaçlarıyla yazılır. Bu metinlerde söz
sanatlarına, dilin bünyesine mal olmamış yan anlam ifade
eden kelime ve kelime gruplarına yer verilmez. Öğretici
metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen
bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
Öğretici anlatımın kullanıldığı metinlerde anlatım nesnel
özellik taşır, açıklık ve kesinlik önemlidir. Alanında gerekli
bilgi birikimine sahip kimseler tarafından hemen anlaşılacak
şekilde metinler oluşturulur. Yazar, konuyu duygularını işe
karıştırmadan açıklamaya çalışır. Grafik, plan, çizelge, tablo
vb. dil dışı öğeler ve konu ile ilgili terimlerin kullanılması da
söz konusudur.
Türk Edebiyatında "Taziyetname"
Türk edebiyatında ölüm temasının işlendiği belli başlı edebî
türler; "sagu", "ağıt" ve
"mersiye"dir. Bununla beraber ölümle
ilgili olduğu hâlde üzerinde pek fazla durulmayan bir tür daha
vardır ki o da "taziyetnâme'dir. Taziyetnâme bir mektup
türüdür; vefat eden birinin yakınına, akrabasına başsağlığı
dilemek amacıyla yazılır. Muhtevalarına bakıldığında bir çeşit
mensur mersiye niteliğindedir.
(Dr. Ömer Çakır)
Bir makaleden alınan bu metinde yazar, edebiyatımızda
"taziyename" diye bir tür olduğunu söylüyor ve bu türün
özellikleri ile ilgili bilgiler veriyor. Bu bilgiler ansiklopedik
bilgiler olarak değerlendirilir. Metine yazarın kendi bakış açısı
hâkim değildir. Metinde yazar, "Taziyenameler'le ilgili
yalnızca kanıtlanabilir yani nesnel bilgiler vermektedir.
Metinde dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır.
Amacı bilgi vermek olan edebiyat türleri öğretici, didaktik
sözcükleriyle açıklanır. Türk edebiyatında öğretici eserlerin
ilk örneklerini Uygur metinlerinde görürüz. Daha sonra Yusuf
Has Hacip'in "Kutadgu Bilig", Edip Ahmet Yükneki'nin
"Atabetü'l-Hakayık" adlı eserleri öğretici nitelikler
taşır. Orta
Asya döneminde Ahmet Yesevi'nin "Hikmetleri de öğretici
eserler arasına girer. XIII. yüzyıl Anadolu'sunda yazılmış
eserlerin hemen hepsi öğretici niteliktedir. İçlerinde en ünlü
örnek Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin "Mesnevi" adlı eseridir.
Osmanlı dönemi Türk edebiyatında Ahmediyye,
Muhammediyye gibi eserler, Kâbusname benzeri ahlak
kitapları öğretici bir amaca dayanır.
Tanzimat'tan sonra ise edebiyatın toplumu, insanları eğitmek
için bir araç olduğu kabul edilir. İlk çeviri roman olan
"Telemak" bile öğretici niteliğinden dolayı Türk okuruna
sunulur.
Öğretici Anlatımın Özellikleri
Dil, "göndergesel" işlevde kullanılır.
Söz sanatlarına, dilin bünyesine mal olmamış yan anlam
ifade eden kelime ve kelime gruplarına yer verilmez.
Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için
okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip
olması gerekir.
Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler
yoktur.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile
getirilir.
Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders
kitaplarında kullanılır.
Tarihî metinler, felsefi metinler, bilimsel metinler ve diğer
öğretici metinlerde kullanılır.
7. AÇIKLAYICI ANLATIM
Açıklayıcı yazılarda bir sorun ortaya konur. Bu yazılar,
sorunu ortaya koyan cümle veya cümlelerle başlar. Sorunu
çözümleyen açıklamalar, örnekler, karşılaştırmalar ile devam
eder. Özetleyip veya yargı bildiren ifadelerle sonuçlanır.
Açıklayıcı anlatımla oluşturulan metinlerde, dilin göndergesel
işlevinde ve kelimelerin gerçek anlamlarında kullanılmasına
özen gösterilir. Açıklayıcı anlatımda kesin ve açık ifadenin
önemi büyüktür. Tanımlama, açıklayıcı betimleme,
sınıflandırma; örneklendirme, benzerlik ve karşıtlıklardan
yararlanılarak metinler düzenlenir. Bu metinlerde ifadenin
açık olması gerekir.
Açıklayıcı anlatımda konunun iyi kavranması ve yazının ana
düşüncesinin iyi tespit edilmesi çok önemlidir. Edinilen
bilgilerin doğru ve düzenli olarak verilmesi gerekir.
Gerektiğinde istatistik, levha, grafik, resim gibi gereçlerden;
konu ayrıntılarıyla açıklanırken örneklerden ve
karşılaştırmalardan yararlanılır. Açık, anlaşılır, sade ve
süssüz bir anlatım seçilir.
Günlük hayatımızda sık sık başvurduğumuz açıklama
öğretmek amacıyla kaleme alınan fıkra, makale, deneme,
sohbet, eleştiri vb edebî yazılarda kullanılan bir anlatım
türüdür. Herhangi bir konuyu geliştirmek ve anlaşılır hâle
getirmek istiyorsak mutlaka açıklama yapmak gerekir.
Açıklama sonucunda "niçin" ve "nasıl"
sorularına cevap
bulunarak üzerinde durulan konu aydınlığa kavuşturulur.
Açıklama anlaşılır ve inandırıcı bir ifadeyle anlatılmalıdır. Bir
eserde okuyucuya yararlı olan bir şeyler yoksa okur ondan
uzaklaşır. Bu noktadan hareket edersek yararlılık bir esere
estetik yani sanatsal bir değer katar. Güzellik, sanat
eserlerinin içeriği ile ilgilidir. Okur, bir eserden okudukları
ile
hayata bakar, bu bakışını genişletir. Bu sayede ondan yarar
sağlar.
Bu parçada yazar, sanat eserlerinde yararlılık konusu
hakkındaki düşüncelerini açıklıyor. Sözlerini "yapıtlara
sanatsal nitelik kazandıran şeyin faydacılık olduğu"
düşüncesinde birleştiriyor. Bu düşünceyi en net şekilde
"yararlılık bir esere estetik yani sanatsal bir değer
katar."
sözleriyle ortaya koyuyor. Sanatta yararlılığın ise içerikle
ilgili
olduğunu söylüyor.
Bu parçada yazar dili, göndergesel işlevde kullanmıştır.
Metne yazarın bakış açısı yansımıştır. Yazar, metinde bir
konuda bilgi vermenin yanında, bir ana düşünce etrafında
cümlelerini sıralamıştır. Cümleleri kurallıdır. Anlaşılır bir dil
kullanmıştır.
Açıklayıcı Anlatımın Özellikleri
Dil, "göndergesel işlev"de kullanılır.
Söz sanatlarına, sözcüklerin mecaz ve yan anlamlarına
yer verilmez.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Yazarın bakış açısı metne yansır.
Daha çok, fıkra, makale, deneme, sohbet, eleştiri vb.
edebî yazılarda kullanılır.
8. TARTIŞMACI ANLATIM
Tartışmacı anlatımda düşünce ve kanıları değiştirmek söz
konusudur. Anlatıcı öne sürülen düşünce, duygu ve kanılara
katılmıyorsa onları inceler, değiştirmek ister. Karşı çıkış,
değiştirmek isteyiş, değiştirmek istediklerinin yerine ileri
süreceği görüşler yeni bir anlatım biçimini gerektirir.
Tartışmacı anlatım biçiminde düşünceyi geliştirirken ilişki
kurma, karşılaştırma, kanıtlama ve tanık gösterme gibi
yöntemlerden birine ya da birkaçına başvurulur. Metinlerde
birbirine karşıt iki düşünce ele alınabileceği gibi bir
düşüncenin iki yönü de ele alınıp işlenebilir. Bir düşüncenin
doğrulanması, savunulması ya da bir düşünceye karşı
çıkılması amaçlanan metinlerde iki görüş vardır. Bunlar tez
ve antitez olarak tanımlanır. Tez, karşı çıkılan görüştür.
Antitez ise yazarın bu düşünceye karşı ortaya koyduğu
görüştür. Yazar iki görüşü birbirine bağlamak için. "ama,
fakat, lakin, ancak, yalnız, oysa" gibi karşıtlık
bağlaçlarından
faydalanır. Metin savunma amaçlıysa önce savunulan görüş
ortaya konur. O hâlde, çünkü, öyleyse gibi destekleme,
açıklama bağlaçları kullanılır.
Tiyatro mu, yoksa orta oyunu mu üstün? Bence tiyatro orta
oyunundan üstün bir sanattır. Orta oyununda sadece güldürü
vardır. Amaç seyirciyi sadece güldürmektir. Bu da söz
oyunları ile yer yer kaba sözlerle gerçekleştirilir. Seyirci
kulağa hoş gelen sözlerle sadece güler, eğlenir. Tiyatro öyle
değildir. Çünkü tiyatro çok boyutlu bir sanattır. O kimi zaman
güldürür, kimi zaman ağlatır. Güldürürken de ağlatırken de
seyirciyi eğitir, ona bir şeyler verir. Çünkü amacı insana bir
şeyler katmaktır. Bu da onun orta oyunundan üstün olduğunu
göstermektedir.
Bu parçada yazar, tiyatronun ortaoyunundan daha üstün
olduğunu anlatırken tartışmacı anlatımdan yararlanmıştır.
Yazar, önce kendi görüşünü vermiş, daha sonra da bu
görüşü kanıtlayıp düşüncelerini sıralamıştır.
Tartışmacı Anlatımın Özellikleri
Dil, "göndergesel" işlevde kullanılır.
Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile
getirilir.
Tartışmacı anlatımda okurla sohbet ediyormuş gibi bir dil
kullanılır. Yazar düşüncelerini soru cevaplarla ortaya
koymaya çalışır.
Açıklayıcı anlatımda bir düşünce verilir. Tartışmacı
anlatımda ise düşünceye okurun inandırılmasına
çalışılır.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Gereksiz ifadelere yer verilmez.
Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler kullanılmaz.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler
yoktur.
Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde
işlenmeye daha elverişlidir.
Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi öğretici metinlerde
kullanılır.
Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem belirlenir.
Eleştirici bir bakış açısı kullanılır.
9. KANITLAYICI ANLATIM
9.1. Kanıtlayıcı Anlatım
Ortaya atılan herhangi bir konu, düşünce, görüş veya
yargının okuyucu veya dinleyiciye kanıtlama (ispatlama) yolu
ile anlatılması için uygulanan bir anlatım türüdür. Genellikle
makale, eleştiri, röportaj gibi yazılı; konferans, açık oturum,
münazara gibi sözlü anlatımlarda kullanılır. Bu tür anlatımda,
önce ortaya atılmış ve kanıtlanması gereken bir konu
bulunmalıdır. Bu konu bütün yönleriyle tanıtılır ve sonra
konunun kanıtlanmasına geçilir. Bu safhada elde bulunan
her türlü belge, başkalarının konu ile ilgili görüşleri, eğer
yapıldıysa deney ve gözlem sonuçları birer kanıt olarak
ortaya sürülür. Kısaca kanıtlayıcı anlatım inandırma,
aydınlatma, bir başkasına kendi görüşünü kabul ettirmenin
bir toplamıdır.
Konuşan ve yazan kişi, konuyu, sınırlandırarak ve bakış
açısını belirleyerek ortaya koyar. Kanıtlayıcı metinlerde
kavramların tanımlanması ve açıklanması önemlidir.
Okuyucuyu veya dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve
yazıda üzerinde durulmak istenen konudan uzaklaşmamak
için bazı kelime, kelime öbeği veya cümleler aralıklarla tekrar
edilir. Konuşmacı ve yazar, üzerinde durduğu konuyu
aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere
başvurur; konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin
düşüncelerine müracaat eder.
Öteden beri tartışılagelmiştir şiirin başka bir dile çevrilip
çevrilmeyeceği. Kendine özgü bir yapısı olduğundan zordur
şiir çevirmek. Anlamlamanın okur merkezli olması, bir dildeki
ses ve biçemin diğer dilde yakalanmasının çok zor olması,
dillerin sözcüklerinin her zaman birbirini karşılayamıyor
olması şiir çevirisini zorlaştıran etkenlerdir. Jean Cocteau,
"Şiir öyle ayrı bir dildir ki başka hiçbir dile çevrilemez
hatta
yazılmış göründüğü dile bile." sözüyle bu gerçeği ortaya
koyuyor.
Bu parçada yazar, "şiirin, yapısı gereği, çevirisinin zor
olduğu" düşüncesini ileri sürmüştür. Bunu inandırıcı kılmak
için de kendisiyle aynı doğrultuda düşünen Jean Cocteau
adlı sanatçının sözünden yararlanmış, yani onu tanık olarak
göstermiştir.
Yazar, kimi zaman da örneklere de başvurarak düşüncesini
inandırıcı kılar. Sanatçı, güzelliği yaratan değil, keşfeden
adamdır. Çünkü sanat zaten var olan bir niteliği, güzelliği
araştırmaktır. Sözgelişi güzel bir ağacın resmini yaparak
yahut kelimelerle tasvir ederek güzele ulaşılamaz. Ağaç
sadece bir işarettir. Güzelliğe bu işaretten hareketle ulaşmak
gerekmektedir. Duyularımızla kavradığımız güzel ağaç, biz
farkında değilizdir ama, sürekli değişme hâlindedir. Gerçek
güzellik, ağacın değişen niteliklerinde değil, değişmeyen
özündedir.
(Beşir Ayvazoğlu)
Bu parçanın ilk cümlesinde yazar, sanat konusunda bir
düşünce ileri sürmüştür. Yazar bu cümlede sanatçının yeni
bir güzellik ortaya koymadığını, yani güzelliği yaratmadığını,
aksine bir güzelliği keşfettiğini, dolayısıyla sanatın bir çeşit
"güzelliği keşfetmek" olduğunu söylüyor. Bunu da ağaç
örneğini vererek kanıtlamaya çalışıyor.
Kanıtlayıcı Anlatımın Özellikleri
İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme
amaçlanır.
Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve
üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı
kelime, kelime gruptan ve cümleler tekrar edilir.
Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla
farklı kişilerin düşüncelerine başvurur.
Sözcükler ve sözcük grupları gerçek anlamında
kullanılır.
Dil, "göndergesel" işlevde kullanılır.
"Tanımlama, örneklendirme, karşılaştırma, tanık
gösterme, sayısal verilerden yararlanma" gibi düşünceyi
geliştirme yollarından faydalanılır.
Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi
ve beklentileri önemlidir.
9.2. ZARF(BELİRTEÇ)
İsimlerin varlıkları ya da kavramları karşılar. Fiillerin ise
hareketleri,
oluşları karşılar.
Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa, fiillerin de belli
nitelikleri
vardır. İsmin niteliğini bildiren sözcüklere sıfat demiştik.
Fiillerin
niteliğini bildiren sözcüklere de zarf denir.
"Güzel bir kitap okuyorum."
cümlesinde "güzel" sözcüğü "kitap" isminin
niteliğini bildiriyor,
onun nasıl olduğunu açıklıyor. Öyle ise bu sözcük sıfat
görevindedir.
Aynı sözcük;
"Bu kitap daha güzel görünüyordu."
cümlesinde "görünmek" fiilinin nasıl olduğunu
bildiriyor. İşte
bu durumda "güzel" sözü zarftır.
Zarflar kendi içinde beşe ayrılarak incelenir:
9.2.1. Durum Zarfları
Fiilin durumunu yani nasıl yapıldığını bildiren sözcüklerdir.
Fiile sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir.
“Kardeşim, hızlı koşardı.”
Bu cümlede "hızlı" sözcüğü "koşmak" eyleminin
durumunu
anlatmaktadır. Bunu eyleme sorduğumuz "nasıl" sorusu ile
bulabiliriz.
"Mobilyalar çok yeni görünüyordu."
– Nasıl görünüyor?
– Yeni görünüyor.
"Derdini iyi anlatırsan çözüm bulursun."
"Neden çok sessiz konuşuyorsun?"
cümlelerinde altı çizili sözler durum bildiren zarflardır.
9.2.2. Zaman Zarfı
Fiilin yapılma zamanını bildiren sözcüklere zaman zarfı denir.
Zaman zarfları fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap
verir.
"İzmir'den dün geldim."
cümlesinde "dün" sözcüğü,
"Bu konuyu akşam konuşalım."
cümlesinde "akşam" sözcüğü,
"O erken kalkar, geç yatardı."
cümlesindeki "erken ve geç" sözcükleri fiile sorulan
"ne zaman"
sorusuna cevap veren zaman zarflarıdır.
9.2.3. Yön Zarfı
Fiilin yöneldiği yeri bildiren sözcüklere yön zarfı denir. Yön
zarfları ek almadan kullanılır ve fiile sorulan "nereye"
sorusuna
cevap verir. Bunlar "aşağı,
yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri,
öte, beri" sözcükleri
eylemin yönünü belirttiğinde yön zarfı
olur.
"İsterseniz aşağı inelim."
cümlesinde, fiile "Nereye inelim?" diye sorarsak,
"aşağı"
cevabı gelir.
Bu sözcük ek almadan da kullanıldığına göre yön zarfıdır.
Eğer cümle,
"İsterseniz aşağıya inelim."
şeklinde olsaydı, sözcük isim görevinde kullanılmış olacaktı.
Çünkü ikinci cümlede sözcük, çekim eki alarak kullanılmıştır.
aşağı - aşağıya
Aşağı inecek misiniz?
Öte git de rahatlayalım.
Geri gelmeyi düşünüyorlar mı?
Beri gel de ne ezdiğine bak.
İleri git, sonra tekrar gelirsin.
Dışarı çıkarsan üşürsün.
İçeri gir de, biraz konuşalım.
cümlelerinde altı çizili sözcükler yön zarflarıdır.
9.2.4. Miktar Zarfları
Fiilleri miktar bakımından sınırlandıran sözcüklerdir. Miktar
zarfları diğer zarflardan farklı olarak fiilin, sıfatın, zarfın
miktarlarını
da bildirir. Miktar zarfları fiile sorulan "ne kadar"
sorusuna cevap verir.
"İstanbul'da çok gezdiniz mi?"
cümlesinde "gezmek" fiiline "ne kadar"
sorusunu sorarsak
"çok" cevabı gelir. İşte fiilin miktarını bildiren bu
sözcük zarftır.
Bu tür zarflar sıfata sorulan "ne kadar" sorusuna da
cevap
verebilir. Örneğin;
"Çok güzel bir evi vardı."
cümlesinde "ev" isimdir. "Nasıl ev?" diye
sorarsak "güzel"
sıfatı cevap verir. "Ne kadar güzel?" diye sorarsak
"çok"
cevabı gelir. İşte sıfatın derecesini bildiren "çok"
sözcüğü
zarftır. Çünkü burada çok olan güzelliktir.
Bu tür zarflar, başka bir zarfın derecesini de bildirebilir. Bu
durumda zarfa sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir.
"Çok hızlı koşuyor."
cümlesinde "koşuyor" fiildir.
"Nasıl koşuyor?" diye sorarsak "hızlı" zarfını
buluruz.
"Ne kadar hızlı?" diye sorduğumuzda ise "çok"
cevabı gelir.
Zarfın derecesini bildiren bu sözcüğe de zarf diyoruz.
“O, bu derse pek çalışmadı.”
“Pek sağlam bir ayakkabıya benzemiyor.”
“Pek akıllısın sen de!”
"Ne kadar" sorusu elbette sadece zarfı buldurmaz.
"Fazla mal göz çıkarmaz."
cümlesinde altı çizili sözcük "mal" isminin miktarını
bildirdiği
için sıfattır. Çünkü isimlerin zarfı olmaz.
9.2.5. Soru Zarfı
Cümlelerde zarfları bulmak için kullandığımız sorular vardır.
"Sizi nasıl tanımam?"
"Gittiği yerden ne zaman dönecek?"
"Ne kadar hızlı yürüyor?"
"Neden söz vermesine rağmen gelmiyor?"
"Ne konuşup duruyorsun ki?"
cümlelerinde altı çizili sözcükler soru zarfıdır.
10. DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM
Düş ya da rüyâ, uyurken zihinde beliren olayların,
düşüncelerin bütününe verilen isimdir. Düş kelimesi gerçek
olmayan şeyler için, imge için de kullanır. Gerçekleşmesi
istenen şeyler, umutlar için de düş kelimesi kullanılabilir.
Düşsel kelimesi ise düşle ilgili olan, hayali şeyler için
kullanılır. Bu yüzden düşsel ya da fantastik anlatım gerçek
olmayan, hayalî anlatım demektir.
İmgeye dayalı, hayali, olağanüstü olayların anlatımında
düşsel (fantastik) anlatımdan yararlanılır. Düşsel ya da
fantastik anlatımda olay, konu ve kişiler olağanüstü niteliklere
sahiptir. Bu anlatım türünde hayal ürünü olaylar belli bir plan
çerçevesinde anlatılır.
Düşsel (fantastik) anlatımda zaman öğesi bazen "zaman
ötesi" bir özellik gösterir; belirli veya belirsiz olabilir.
Örneğin
masallarda zaman öğesi "bir varmış bir yokmuş, evvel
zaman içinde", "zamanın birinde" gibi sözlerle
ifade edilir. Bu
sözlerden de anlaşılacağı üzere düşsel anlatımda söz
konusu olan zaman hayali bir zamandır.
Düşsel (fantastik) anlatımda mekân gerçekte olmayan,
gündelik yaşamda ulaşma olanağı bulunmayan, olağanüstü
bir yerdir. Kimi zaman Kaf Dağı'nın ardıdır, kimi zaman
periler ülkesidir, kimi zaman da devlerin, cinlerin yaşadığı
hayali bir yerdir. Söz konusu mekân, anlatıcının hayal
dünyasında yarattığı bir mekândır.
Olay, yer, kişi ve zaman da çoğunlukla hayalidir. Zaman
zaman gerçek yaşamdan kişiler olsa bile bu kişiler,
yaptıklarıyla ve nitelikleriyle gerçek olmayan kişilikler hâline
bürünür. Düşsel (fantastik) anlatımda insan dışındaki varlık
ya da kavramlar kişileştirilebilir. Örneğin masallarda
bütünüyle hayal ürünü olan bir kişi çok zor bir işi başarır.
Bunu yaparken de çoğu zaman olağanüstü özellikleri olan,
büyüleyici bir kişiliğe bürünür.
Düşsel öğelerin egemen olduğu fantastik romanlarda
kahramanların şeytanla, meleklerle, vampirlerle veya daha
başka türden hayali varlıklarla konuşması, onlarla etkileşim
içinde bulunması söz konusudur.
Düşsel (fantastik) anlatımlarda olaylar -bütünüyle hayal
ürünü olsa da- yaşadığımız dünyanın koşullarına
uydurulmuş, gerçek bir zemine oturtulmuş olaylardır. Aynı
şekilde kişiler de yaşadığımız dünyanın gerçeklerine göre
oluşturulmuş kişilerdir.
Düşsel (fantastik) anlatım, masallarda, korku romanlarında,
bilim kurgu romanlarda ve filmlerde sıkça kullanılan bir
anlatım yöntemidir. Bilim kurgu romanlarında ise bilimsel
merak ile hayalin yani düşün iç içe geçtiği bir anlatım vardır.
"Ne istiyorsunuz?" diye sorudu Mrs. Ttt. "Siz bir
Marslısınız!"
Adam gülümsedi. "Bu kelime kesinlikle size bildik değil. Bu
bir dünya deyimi." Başıyla adamlarını işaret etti. "Biz
Dünya'danız. Ben kaptan Williams. Mars'a ineli henüz bir
saat olmadı. İşte buradayız. İkinci Mars Seferi! Bir ilk Mars
Seferi yapılmıştı ama başına ne geldi bilmiyoruz. Her neyse
işte buradayız. Ve siz de karşılaştığımız ilk Marslısınız!"
"Marslı mı?" Kadın, kaşlarını kaldırdı.
"Demek istediğim şu, güneşten bu tarafa dördüncü
gezegende yaşıyorsunuz, değil mi?"
"Çok basit!" diye tersledi kadın onu süzerek
"Ve biz - Kaptan Tombul, pembe elini göğsüne bastırdı - biz
de Dünya'danız. Değil mi beyler?"
"Evet, efendim!" dedi bir koro.
"Burası Tyrr gezeni" dedi kadın, "Eğer asıl adını
kullanmak
isterseniz..."
(Ray Bradbury)
Rad Brabury'nin "Mars Yıllıkları" adlı yapıtından alınan
bu
parçada Marsla geçen bir olay anlatılmış. Burada düşsel
(fantastik) anlatım söz konusudur. Düşsel (fantastik)
anlatımda yazar, düş gücünün sınırsız olanaklarından
yararlanarak okurun zihninde yeni ufuklar açmaya çalışır ki
bu metinde de yapılmış. Yazarın amacı, okuru bir tür düşsel
yolculuklara çıkarmak, gerçek yaşamda göremediği ve
bilincine varamadığı şeyleri ona göstermektir. Bu parçada
büyüleyici, düşsel mekânlarda geçen olaylar işleniyor. Yazar,
ortaya koyduğu kurgu ile okurlarını günlük yaşamdan,
yaşamın gerçeklerinden uzaklaştırıyor. Onların hayalî bir
dünyada dolaşmasını, dünyanın sıkıntılarından bir süreliğine
olsa uzak kalmasını sağlıyor. Böylece yazar, gerçek
dünyanın ötesinde alternatif, düşsel bir dünya oluşturuyor.
11. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM - EDAT, BAĞLAÇ
11.1. Gelecekten Söz Eden Anlatım
Yaşadığımız andan daha ilerideki zaman dilimini gelecek
olarak ifade ederiz. Zaten "gelecek" kelimesi, zaman
bakımından ileride olan, daha gelmemiş, yaşanacak
zamanlar için kullanılır. Gelecekten söz eden anlatıma da
geleceğe yönelik duygu, düşünce ve beklentilerin dile
getirildiği anlatım diyebiliriz.
Gelecekten söz eden anlatımda yazar, daha sonra olacak
olaylar hakkında öngörülerde, tahminlerde bulunur.
Gelecekten haber verir. Gelecekten söz eden kimi metinlerde
bilimsel verilerden yararlanılabilir. Bazılarında ise anlatılanlar
bütünüyle bilim kurgudan ve kehanetten ibarettir.
Gelecekten söz eden anlatım, fallarda, burçlara yönelik
tahminlerde, bilim kurgu romanlarında, meteorolojik
tahminlerde kullanılır. Gelecekten söz eden anlatımlarda
henüz olmamış ancak olacak, olabilecek, olması muhtemel
ya da olması istenen şeyler anlatılır.
Gelecekten söz eden anlatımların özünde varsayım ve
tahminde bulunma vardır. Bu tür anlatımların yapıldığı
metinlerde olasılık ve tahmin bildiren "olasıdır, olacaktır,
olabilecektir, belki, ihtimal ki, büyük olasılıkla" gibi
sözlerden
yararlanılır.
Gelecekten söz eden anlatımın sınırlarını yazarın düş gücü
çizer. Bu açıdan bu anlatım türünde yazarın düş gücü öne
çıkar. Gelecekten söz eden anlatım, yazara alabildiğine
özgürlük tanıyan bir anlatım şeklidir. Bu anlatımda yazar,
gelecekte gerçekleşmesini beklediği bir olayı sınırlarını
kendisi çizerek anlatır.
Gelecekten söz eden anlatım, bilimsel öngörülerde söz
konusu olabileceği gibi öykü ve romanlarda da yazar,
geleceğe yönelik düşüncelerini, planlarını veya beklentilerini
anlatabilir.
Gelecekten söz eden anlatımda tercih edilen fiiller ya
gelecek zaman kipiyle çekimlenir ya da fiil başka bir kipte
olsa bile gelecek zaman kipi anlamını taşır. Gelecekten söz
eden anlatım, daha çok, "roman, hikâye, tiyatro, deneme,
şiir" gibi edebiyat ürünlerinde kullanılır.
Tüm bunlardan yola çıkarak gelecekten söz eden anlatımın
özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
Beklentiler, tahminler ve varsayımlar üzerine kurulur.
Olandan çok, olması istenen veya beklenen olaylar
anlatılır.
Verilerden yola çıkılarak geleceğe yönelik tahminlerde
bulunulur.
Yaşanan andan daha sonraki bir zamanda
gerçekleşecek olay ve durumlardan söz edilir.
Anlatımda kullanılan fiiller ya gelecek zaman kiplidir ya
da fiilin kipi, gelecek zaman anlamı taşır.
Bundan elli yıl sonra, dünyanın yüzde 80'inde ulaşım sorunu
olmayacak. Her ülke, metro sistemini mükemmel bir hâle
getirecek. Şimdiki yollar ise insanların çok daha iyi bir hayat
sürmesi için kullanılacak. Hava trafiği biraz yoğunlaşacak
ancak, şimdiki trafiğe göre çok rahat olacak. 10 kişiden
7'sinin uçan arabası olacak. Ancak özel bir sistem sayesinde,
hava trafiği diye bir sorun söz konusu bile olmayacak.
Şehirlerarası yolculukların hepsi, özel uçaklarla yapılacak.
Yazar, bu parçada geleceğe yönelik tahminlerini,
beklentilerini dile getirmiştir. Gelecekten söz eden anlatımın
bir özelliği olarak bu parçada anlatılanlar içinde
bulunduğumuz zamandan daha sonraki bir zaman dilimini
kapsamaktadır. Yazar geleceğe yönelik hayal ve
düşüncelerini şimdiden açıklamıştır.
Gelecekten söz eden anlatım ile düşsel anlatım kimi zaman
karıştırılabilmektedir. Bu iki anlatım arasındaki benzerlik ve
farklılıklar şunlardır:
Her iki anlatımda da yazar, kendi zihninden geçenleri
dile getirir.
Her iki anlatımda da yazarın, kendi düş dünyasındakiler
yer alır.
Gelecekten söz eden anlatımda her ne kadar, olması
istenen olaylar anlatılmak istense de gerçeklerden yola
çıkılarak tahminler dile getirilir. Bu açıdan, gelecekten
söz eden anlatımın gerçeğe daha yakın olduğu
söylenebilir.
Düşsel anlatımda yazar, gerçeklikle ilgisi olmayan,
kurmaca olayları, durumları, kişileri, zamanları ve
mekânları dile getirir. Buradan hareketle düşsel
anlatımın kullanıldığı metinlerin gerçekle bağının
olmadığı ya da bu bağın son derece zayıf olduğu
söylenebilir.
11.2. EDAT(İLGEÇ)
Kendi başına bir anlamı olmayan, diğer söz ve söz öbekleriyle
kullanıldığında anlam kazanan sözcüklerdir.
Kimi edatlar cümlede tek başına kullanılıyor olsa bile, anlamlı
olması ancak cümle içinde kullanılmasına bağlıdır.
"İçin, kadar, göre, doğru, sonra, dolayı, beri, gibi, yalnız,
ile…" belli başlı edatlardır.
Edatlar, sözcük türü olarak bağlaçlara yakın olduğundan
bazen onlarla karıştırılabilir. Önce karışan edatlardan başlayarak
önemli olanları inceleyelim.
Edat olarak cümlede değişik anlamlar verecek biçimde kullanılır.
Daha çok kendinden önceki sözcüğe eklenerek "-le, -la"
biçiminde görülür.
"Almanya'ya uçak ile gidecekmiş."
cümlesinde araç bildirir.
"Yarın arkadaşlar ile balığa gideceğiz."
cümlesinde birliktelik bildirir.
"Davranışının doğru olmadığını güzellikle anlat."
cümlesinde durum bildirir.
Burada "ile"nin edat ve bağlaç oluşu arasındaki ayrımı
da
belirtelim.
Cümlede "ile" sözünün olduğu yere "ve" sözünü
koyduğumuzda
anlam bozukluğu oluyorsa "ile" edat; olmuyorsa
bağlaçtır.
"Ben öykü ile şiiri çok severim."
cümlesinde "ile" bağlaçtır. Çünkü bu cümlede "öykü
- şiir"
sözcüklerini birbirine bağlamıştır. Ayrıca bu cümlede
"ile"
yerine "ve" sözcüğü getirilebilir:
"Ben öykü ve şiiri çok severim."
Ama;
"Ben yıllardır öykü ile uğraştım."
cümlesinde "ile" sözcüğü yerine "ve"
getiremeyiz:
"Ben yıllardır öykü ve uğraşırım."
Görüldüğü gibi "ile" yerine "ve"
getirilemiyor. Demek ki bu
cümlede "ile" edattır.
Bunların dışındaki edatları cümlelerle gösterelim.
"Buz gibi limonatayı içiverdi."
"Bu hediye etmek için mi aldın?"
"Aslında onun kadar çalışmadım."
"Sabaha doğru eve varabildi."
"Şimdiye dek hiçbir konuda başarılı olamadın."
"O günden sonra Ayhan ile hiç görüşmedim."
cümlelerindeki altı çizili sözcükler edattır.
11.3. BAĞLAÇ
Kendi başına bir anlamı olmayan, cümlede eş görevli söz ya
da söz öbeklerini hatta cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerdir.
Bağlaçlar edatlardan farklı olarak cümle içinde bağladıkları
sözlerin görevlerinde herhangi bir değişme yapmazlar, cümleden
çıkarıldıklarında anlamda değişme olsa bile bozulma
olmaz.
Kimi bağlaçlar bağlayacakları sözcüklerin arasında kullanılır.
"Çiçekçiden karanfil ve gül aldım."
Kimi bağlaçlar cümleleri birbirine bağlar:
"Eve gidiyorum, ama yine geleceğim."
cümlesinde "ama" bağlacı iki cümleyi birbirine
bağlamıştır.
"Kitabı verdi, fakat geri almadı."
"Ankara'ya gitmedim, çünkü işim düşmedi."
"Pek dikkat çekmedi, oysa güzel bir filmdi."
"İki yıldır hiç görmedim, yalnız arada bir
telefonlaşırız."
"Hem koşuyor hem bize lâf yetiştiriyordu."
"Ya işinizi güzelce yapın ya da bu işten vazgeçin."
"Üniversiteyi bitirdi, hatta öğretmenliğe bile başladı."
Bu bağlaçların dışında özelliği olan, yazımı yönünden eklerle
karışan bağlaçlar da vardır. Bunların en önemlileri "de"
ve
"ki" bağlaçlarıdır.
Edatlarla ya da diğer sözcük türleriyle karışan bağlaçlar da
vardır. Bunlar "yalnız, ancak, bir, tek" gibi
edatlardır. Bu
sözcükler kullanıldıkları cümlelerde "sadece" anlamını
veriyorlarsa
edat; "fakat" anlamını veriyorlarsa bağlaç
görevindedirler.
Bunları cümleler üzerinde gösterelim.
"O kadından şikâyet eden yalnız sen değilsin."
"Benim sözümü bir sen dinlemezsin zaten."
"Bu odaya ancak beş kişi sığar."
"Tek bu olay değil, daha birçok sebep var beni
kızdıran."
cümlelerinde altı çizili sözcükler "sadece" anlamına
geldikleri
için edat göreviyle kullanılmışlardır. Aynı sözcükleri değişik
görevlerde de kullanabiliriz.
"Ben gelirim, yalnız yol parasını siz ödersiniz."
"Söylediklerine inanmıyorum, ancak benim yapabileceğim bir
şey yok."
cümlelerinde altı çizili sözcükler "fakat" anlamına
geldiklerinden
bağlaç olarak kullanılmışlardır.
12. SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM
İki veya daha fazla kimsenin, bir konu üzerinde, karşılıklı
konuşturulmasına söyleşmeye bağlı (diyalog) anlatım" denir.
Söyleşmeye bağlı anlatımda iki kişinin karşılıklı konuşmasına
"diyalog", kişinin kendi kendine yaptığı konuşmaya ise
"monolog" denir.
Söyleşmeye bağlı anlatım bulunulan mevki, bağlam ve
konuşulan kişiye göre değişebilir. Çünkü kişi, yakınlarıyla
daha rahat ve içten konuşabilirken resmî bir kurumda ciddi
bir üslupla konuşmak zorunda kalır. Televizyonlardaki
söyleşmeye dayalı programlar tartışma sanat ve spor
programlarıdır. Bu programların her birinde farklı söyleşme
şekli olabilir. Birisinde bir yönetici eşliğinde ve masa
etrafında 3-5 kişinin bir konu hakkında doğaçlama yoluyla
söyleşmesi olabilirken diğerinde iki kişi sırayla bir konu
hakkında önceden yaptıkları hazırlıklar doğrultusunda
konuşabilirler.
Söyleşmeye Bağlı Anlatımın Kullanıldığı Metin Türleri
"Sohbet, diyalog, mülâkat, röportaj, roman, hikâye, tiyatro,
manzum hikâye" gibi türler söyleşmeye bağlı anlatım
çevresinde oluşur. Bu metinler daha çok. "diyaloglardan
oluşur. Ancak bu metinlerdeki kahramanların iç konuşmaları
"monologlara dayanır.
Bir mülâkatta, röportajda ya da sohbette yalnızca konuşma
varken tiyatroda hem konuşma hem de konuşmanın bağlamı
vardır. Söyleşmenin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş - çıkış
gibi unsurlar belirtilir. Tiyatronun en belirgin yönlerinden biri
de göstermeye dayalı olmasıdır. Tiyatro, olayı anlatmaz;
gösterir.
Söyleşmeye Bağlı Anlatımın Özellikleri
Jestler, mimikler ve bedensel davranışlar anlatımı
destekler.
Karşılıklı konuşmaların seviyesi, bağlama ve konuşan
kişilere göre değişir.
Görme ve işitme duyularıyla ilgili ayrıntılardan
yararlanılır.
Vurgu ve tonlama anlatımın etkisini artırır.
Söyleşmenin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş,
sahneden çıkış gibi unsurlar söz konusudur.
Tekrarlar ifadeyi kuvvetlendirir.
Dil, göndergesel veya sanatsal işlevde kullanılır.
Tekrar sordu:
- Söyle yavrum, o roman ne diyor?
Genç kız büyük gözlerini kaldırdı. Kitabı dizlerine indirdi.
Nazik bir şive ile, "Büyükanneciğim, Fransızca bir roman
iste..." dedi. Lakin büyük nine merak ediyordu, mutlaka
anlamak istiyordu:
- Adı ne?
- Desenchant...
- Ne demek?
- Sevinçten, saadetten mahrum kadınlar demek.
- Onlar kimmiş?
- Biz... Türk kadınları...
(Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler)
13. MİZAHİ ANLATIM – ÜNLEM
13.1. Mizahi Anlatım
İnsanın gülmesine sebep olabilecek olayların, durumların,
karşılaştırmaların, kelime ve kelime gruplarının mizaha
başvurularak anlatılmasıdır. Mizahi anlatımda amaç,
okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir. Bu anlatımın
diğer bir amacı da eleştiridir. Kişilerin, kurumların,
toplumların eksik, kusurlu, hatalı söz ve davranışları mizahi
anlatımla eleştirilir. Bu eleştiriyle eksikliklerin, hataların,
kusurların ortadan kaldırılması amaçlanır.
Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar,
hareketler, kelime ve kelime gruplarından da yararlanılabilir.
Bu anlatımda dil, bir olayı anlatmak için kullanılır.
Mizahi anlatımda kusurlara, eksikliklere, hatalara dikkati
yoğunlaştırabilmek için abartmalardan yararlanılır. Abartma
yönüyle kişilerin, kurumların, toplumların eksilikleri gözler
önüne serilir. Bu bakımdan mizahi anlatımda gerçeklerden
sapma söz konusu olabilir.
Mizahi anlatımda dilin kullanımı çoğunlukla değiştirilerek
gülünç durumlar ortaya çıkarılır. Bazen de argo yoğun
şekilde kullanılabilir. Mizahi anlatımlarda günlük konuşmaya
ait unsurlardan sıkça yararlanılır.
13.2. Mizahi Anlatımın Kullanıldığı Metin Türleri
"Karagöz, orta oyunu, meddah, köy seyirlik oyunu" gibi
geleneksel tiyatro türlerinde mizahi anlatımdan bolca
yararlanılır. Bu türlerin ortak yönü gülmecenin şive taklitlerine
ve dil oyunlarına dayanmasıdır. Bu türler doğaçlamayla
gelişir. Önceden belirlenen yazılı bir metne bağlı kalınmaz.
"Komedi" türü tiyatrolar, "taşlama" ve
"hiciv" türündeki şiirler,
"fıkralar" mizahi anlatıma ait unsurları içerir.
"Roman, hikâye,
tiyatro, sohbet, deneme" gibi türlerde yer yer mizahi
anlatıma
başvurulur. Bu türlerde kalem oynatan sanatçılar anlatımı
etkili kılmak için mizah unsurundan yararlanabilir.
"Karikatürler" de mizahi anlatımın içinde yer alır.
Mizahi Anlatımın Özellikleri
Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönleri yansıtılır.
Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.
Ses, hareket, konuşma ve görünüş taklitleri mizah
unsuru olarak kullanılır.
Mizahi unsurlarda abartı ve gerçekten sapma vardır.
Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar,
hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.
Dil daha çok, sanatsal (şiirsel) işlevde kullanılır.
13.3. Mizahi Anlatımla İlgili Kavramlar
İroni: Söylenen sözün tersini
kastederek kişiyle veya olayla
alay etme.
Humor: Ciddi bir tavırla söylendiği
hâlde alay olduğu belli
olan ince, hoş nükte.
Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve
şakalı söz, espri.
Komik: Gülme duygusu uyandıran,
güldürücü, gülünç.
Kara mizah: Yalnız güldürmeyi
değil, düşündürmeyi ve
yergiyi de amaçlayan mizah türü.
Parodi: Ciddi sayılan bir eserin bir
bölümü veya bütününü
alaya alarak biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik
vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki
yaratan bir oyun türü.
Taşlama: Bir kişiyi, bir
yeri, bir şeyi vb. kusurlu yanlarını
alaycı bir dille yeren halk şiiri türü.
Hiciv: Bir kişiyi, bir yeri, bir
şeyi vb. kusurlu yanlarını alaycı
bir dille yeren divan şiiri türü.
Karikatür: İnsan ve toplumla
ilgili her tür olayı konu alarak
abartılı biçimde belirten, düşündürücü ve güldürücü resim.
Hacivat: - Vay Karagöz'üm, benim iki gözüm merhaba!
Karagöz: - Hoş geldin suda pişmiş balkabağı!
Hacivat: - Aman Karagöz'üm, beni gelir gelmez darp
etmenizin sebebi?
Karagöz: - Bizim bekçinin ne poturu var ne de cübbesi.
Hacivat: - Yazıklar olsun sana Karagöz! Adam olmamışsın,
hâşâ huzurdan şu dünyaya eşek gelmişsin, gidiyorsun.
Karagöz: - Ona yarabbi şükür.
13.2. ÜNLEM
Yalnız başına anlamı olmayan, cümle içinde, sevinme, korku,
özlem, kızma gibi duyguları anlatan ya da seslenme bildiren
sözcüklere ünlem denir.
Ünlemlerin cümledeki söyleyişe göre anlam kazanır.
"A, kim gelmiş?"
"Yazık, çocuk hasta olmuş!"
"Eyvah, çantam otobüste kaldı!"
"Tüh, yine yanlış yaptım!"
cümlelerindeki altı çizili kısımlar ünlemdir.