II. ÜNİTE: ANLATIM VE ÖZLLİKLERİ
Kişinin
iletmek istediklerini belli bir dilin kuralları içinde sözlü
ya da
yazılı olarak dışa vurmasına anlatım denir. Anlatımda
zihinde
tasarlananların dile dönüştürülmesi söz konusudur.
Anlatım iki
şekilde gerçekleşir: Sözlü anlatım ve yazılı
anlatım.
Sözlü
anlatım, duygu ve düşüncelerin sözle yani konuşma
yoluyla anlatılmasıdır.
Sözlü anlatımda konuşan ve dinleyen
veya
dinleyenler vardır. Yazılı anlatım, duygu ve
düşüncelerin,
olay veya durumların belli bir planla
anlatılmasıdır.
Sözlü anlatım anlıktır, geçicidir. Yazılı anlatım
metne
dayalı olduğundan kalıcıdır. Bu anlatımda yazan ve
yazılanları
okuyanlar vardır. Yazılı anlatımda başarılı olmak
için her
şeyden önce sözcüklerin doğru ve yerinde
kullanılması
gerekir. Kapalı anlatımdan uzak durulmalı, sade
bir anlatım
kullanılmalıdır. Ayrıca yazılı anlatımda konu, bir
plan
dâhilinde anlatılmalı, yazı hem doyurucu hem inandırıcı
olmalıdır.
Duygu veya
düşünceler ister sözlü ister yazılı olarak ortaya
konsun bir
hazırlık gerektirir. Bu hazırlık süreci, birbirine bağlı
farklı
aşamaları içerir. Bunlar konuyu seçmek, amaç
belirlemek,
bilgi toplamak, sentez yapmak, anlatım yöntemini
belirlemek,
bütünlük oluşturmak, dipnot koymak ve kaynakça
hazırlamaktır.
1.1. Konuyu Seçme
Konu,
yazının temelini oluşturur. Çünkü yazar, duygu ve
düşüncelerini
bir durum, olay, olgu veya sorundan yola
çıkarak
işler. Bu açıdan yazara, düşüncelerini iletme olanağı
veren temel
öğe, konudur. Konu geniştir, her konuda yazı
kaleme
alınabilir. Konu işlenirken yazarın, konu hakkında
bilgi
sahibi olması önemlidir. Bunun yanında yazar,
konusunu
seçerken okurun ilgisini de dikkate almalıdır.
Hakkında
yeterli bilgi sahibi olunmayan konularda yazmak,
yazının
etkisini azaltabilir.
1.2. Amaç Belirleme
Amaç,
yazarın yazısını yazma nedenidir. Yazarın konudan
hareketle
okura iletmek istediği temel düşünce, yazının
amacıdır.
İleti, yazının belkemiğidir. Yazı, onu açıklayan,
tamamlayan
ve ona hizmet eden düşüncelerle desteklenerek
geliştirilir.
Yazarın neyi, nasıl ve niçin anlatacağını
belirlemesi,
ona düşüncelerini daha planlı olarak verme
kolaylığı
sağlayacaktır. Bu, yazıdaki dağınıklığın önüne
geçecek,
yazarın okura daha yararlı olmasını sağlayacaktır.
1.3. Bilgi Toplama
Konuyu ve
amacını belirleyen yazar, kendisi için gerekli olan
bilgileri
kendi düşünce birikiminden ve deneyimlerinden elde
edecektir.
Ancak bunlar her zaman yeterli olmaz. Düşünsel
bir metin
geliştirilirken yazar, kendi dışındaki bilgi
kaynaklarına
da ulaşmalıdır. Şimdi yazarın, araştırma yoluyla
ulaşacağı
bilgi kaynakları üzerinde duralım. Bu kaynaklar
gözlem,
kaynak araştırması, okuma, özet çıkarma, not alma
ve alıntı
yapmadır.
Bir yazı ya
da eseri yazmaya başlamadan önce konusuyla
ilgili
gerekli bilgi, deney, inceleme ve araştırma yapmaya
gözlem denir.
Yazarın
kaleme alacağı konu ile ilgili farklı kaynaklardan
yararlanmasına
kaynak araştırması denir.
Kaynak
araştırması
konuyu kapsamlı bir şekilde öğrenmek için
gereklidir.
Yazar, işleyeceği konuyla ilgili bilgileri gazete,
dergi,
ansiklopedi gibi kaynaklardan okuma yoluyla elde
eder. Okuma
en önemli bilgi kazanma ve bilgileri genişletme
yoludur.
Yazılı bir
metni, özünü bozmadan, kısa cümlelerle, ana
çizgileriyle
yeniden yazmaya özet çıkarma denir. Özette
metnin iyi
okunması, konu ve iletinin saptanması gerekir.
Özetle
ayrıntılara yer verilmez.
Bir
metinde, bir konuşmada iletilenleri maddeler hâlinde, ana
çizgileriyle
belirlemeye not alma denir. Not alma yazı veya
konuşmayı
iyi anlamayı gerektirir.
Bir metin
oluşturulurken başka bir yazarın yazısından ya da
kitabından
alınmış parçaya alıntı denir. Alıntıda amaç,
yazarın
kendi düşüncelerini alanında uzman başka kişilerin
düşüncelerinden
hareketle daha belirgin hâle getirmek ve
kanıtlamaktır.
Alıntılar tırnak içinde aktarılır.
1.4. Sentez Yapma
Parçaları
bir araya getirip bir bütün olarak birleştirmeye
sentez
denir. Sentez yazılı bir metinde elde edilen bilgilerin
bir
elemeden geçirilmesiyle gerçekleştirilir. Bu sayede mevut
bilgilerden
yeni sonuçlara ulaşılabilir.
1.5. Anlatım Yöntemi Belirleme
Bir duygu,
düşünce veya konuyu söz veya yazıyla bildirmeye
anlatım
denir. Duygu ve düşünceler farklı anlatım
yöntemleriyle
dile getirilebilir. Bunun için yazarın, anlatacağı
konuya göre
bir yöntem belirlemesi gerekir. Çünkü bilimsel
bir konu
ile bir olay aynı şekilde anlatılmaz. Yazar bazen
açıklama
yöntemine, bazen kanıtlama yöntemine, bazen
öyküleme
yöntemine, bazen betimleme yöntemine başvurur.
Yer yer
konu ve amaca uygun olarak örneklendirmelere,
karşılaştırmalara,
tanımlamalara, sayısal verilere başvurur.
Böylece
düşüncelerini kanıtlarken, betimleme yaparken veya
bir olaydan
söz ederken farklı anlatım yöntemleri kullanmış
olur. Bu,
hem anlatımı düzenler hem anlatılanların etkileyici
olmasını
sağlar.
1.6. Bütünlük Oluşturma
Bir metinde
anlatılan konu kadar anlatılanların iyi bir planla
ortaya
konması da önemlidir. Yazı veya konuşmadaki
bütünlük,
konunun anlaşılırlığını ve akılda kalmasını
kolaylaştıracaktır.
1.7. Dipnot Koyma
Yazarın
metinde geçen kimi bilgilerle ilgili sayfa altına veya
çalışmanın
sonuna konulan açıklama veya kaynak bilgisine
dipnot
denir. Dipnot sayesinde alıntıların aktarıldığı kaynak
belirtilir.
Dipnotlar, o konuda yazmak isteyenlere başvuru
kolaylığı
sağlar.
1.8. Kaynakça Hazırlama
Yazı ya da
eserin hazırlanma sürecinde yararlanılan
kaynakların
verildiği listeye kaynakça (bibliyografya) denir.
Bu listede
yararlanılan kaynakların yayınevi, yazarı, adı,
yayımlandığı
tarih gibi bilgilere yer verilir:
SAFA, Peyami (2000), Fatih-Harbiye: Ötüken.
2. ANLATIMDA TEMA VE KONU
2.1. Konu
Bir metinde
üzerinde söz söylenen, yazı yazılan duygu,
düşünce,
olay veya durumlara konu denir. Konu bir yazının
temelini
oluşturur. Bu açıdan her şey yazının konusu olabilir.
Çünkü hangi
duygu, düşünce, olay veya olguyu anlatırsa
anlatsın
her yazının bir konusu vardır. Yazar, konudan
hareketle
okura vermek istediği mesajı ele alır. Dolayısıyla
konu,
yazarın esas anlatmak istediği düşünceyi (ana
düşünce)
vermek için yararlandığı bir araçtır.
2.1.1. Konu Türleri
Yukarıda
konunun çok geniş olduğunu, her şeyin konunun
sınırlan
içinde değerlendirilebileceğini söylemiştik. Tam bir
sınıflandırma
olmasa da konuları somut ve soyut konular,
bireysel ve
toplumsal konular, ulusal ve evrensel konular,
bilim,
sanat ve kültürle ilgili konular diye sınıflayabiliriz.
Dış dünyayı
görme, işitme, koklama gibi duyularımız aracılığı
ile
algılarız. İşte bu duyularımızla algılayabildiğimiz konular
somut,
algılayamadığımız konularsa soyuttur. "Çevre kirliliği,
okuma
oranları, ülkemizde çiftçilik" gibi konular somut;
"sevgi,
özlem, gurbet" gibi konular soyuttur.
Yazarın
işlediği konu, bir kişiyi ilgilendirebildiği gibi toplumu
veya
toplumun çoğunluğunu ilgilendirebilir. "Matematiğin
zayıf
olması, yükseklik korkusu" bireysel bir durumdur. Ancak
"plansız
şehirleşme, eğitim sorunları" vb. konular toplumu
ilgilendirir.
Bunun yanında bir ulusu veya bütün insanlığı
ilgilendiren
konular da bir yazıda ele alınabilir. "Türk dilinin
gelişimi"
Türk ulusunu ilgilendiren bir konudur. Ancak "çevre
kirliliği"
insanlığın ortak sorunudur. Dolayısıyla birincisi
ulusal,
ikincisi evrensel bir konudur.
2.1.2. Konuyu Sınırlandırma
Bir metin
oluşturmak için önce konuyu belirlemek gerekir.
Konu
belirlendikten sonra ana çizgileriyle sınırlandırılmalıdır.
Konunun
sınırlandırılması o konuyu dağınıklıktan,
belirsizlikten
kurtarır. Yazının başarısını artırır, söylenen
sözlerin,
ortaya konan düşüncelerin daha derli toplu
verilmesine
olanak sağlar. Böylece konu dışına çıkmalar,
konuyu
gereksiz yere uzatmalar da ortadan kalkmış olur.
Yazar,
konuyu içerdiği düşünceye göre sınırlandırabilir. Okur
kitlesinin
özelliklerine göre sınırlandırabilir. Yine yazının
türüne,
yazıda kullanacağı anlatım yoluna göre de
sınırlandırabilir.
Örneğin bir yazının konusunun "roman"
olduğunu
düşünelim. Bu çok geniş bir konudur. Yazar bu
konuyu
"Türk romanı", "Türk romanında Batılılaşma", "Türk
romanında
etkilenilen akımlar," "Halit Ziya nın Türk
romanındaki
yeri" şeklinde sınırlandırabilir.
Konu,
işlenen düşünce bakımından olduğu kadar bakış açısı,
işlenen
duygular, zaman hatta kişiler bakımından da
sınırlandırılabilir.
2.1.3. Konu Seçilirken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Yazarın
üzerine söz söylediği varlık veya kavramlar konuyu
oluşturur.
Konuyu seçerken bazı özelliklere dikkat edilmesi
gerekir.
Bunun için önce hakkında bilgi sahibi olunan bir
konu
seçilmelidir ve bu konuyla ilgili malzemeler
toplanmalıdır.
Konu,
yazının kapsamına göre sınırlandırılmalıdır. Bunun
yanında
konuya uygun bir anlatım belirlenmelidir. Son olarak
da konudan
hareketle verilmek istenen ana düşünce ortaya
konmalıdır.
2.1.4. Konunun Bakış Açısını Belirleme
Bir konuyu
anlatmak kadar o konunun bakış açısını
belirlemek
de önemlidir. Çünkü bakış açısı sınırlandırılan
yazılar,
okur üzerinde istenen etkiyi uyandırır. Yoksa bakış
açısındaki
belirsizlik, yazıyı başarısız hâle getirebilir. Konu,
farklı
bakış açılarıyla ele alınabilir. Bunlar somut bakış açısı,
soyut bakış
açısı ve öznel bakış açısı olmak üzere temelde
üçe
ayrılır. Somut bakış açısında konu, beş duyudan
hareketle
işlenir. Bu bakış açısında işlenenleri somutlaştırma
söz
konusudur. Böylece yazar, anlatılanların daha kolay
anlaşılmasını
sağlayacaktır.
Soyut bakış
açısında konu, zihinsel yönden ele alınır. Bu
bakış
açısında yazar, mantıksal yollara başvurur, akıl ve
mantığa
dayalı açıklamalar yapar. Öznel bakış açısında
kişisel
değerlendirmeler ağır basar. Yazarın olay ve olgulara
bakışında
kişisel düşünceleri, kendi beğenileri hâkimdir.
Bilimsel
yazılar, ansiklopediler, ders kitapları somut; öykü,
roman,
deneme gibi yazı türleri soyut ve öznel bakış açısıyla
yazılabilir.
2.2. Tema
Konuyu
oluşturan öğelerden yararlanılarak okura aktarılmaya
çalışılan
temel duygu veya anlamlara tema denir. Bir sanat
eserine,
bir metne hâkim olan, o eserde işlenen görüşe de
tema denir.
Tema ile
konu birbiriyle karıştırılmaktadır. Tema, bir yazıda
işlenen
görüş veya düşüncedir. Konu ise bir yazıda temanın
sınırlandırılması,
daha somut hâle getirilmesidir. Öyleyse bir
metin veya
yazıda tema genel, konu ise temaya göre daha
özeldir.
Tema soyut bir düşünce, konu ise bu soyut
düşüncenin
daraltılarak somut hâle getirilmesidir. Örneğin
"sevgi,
ölüm, ayrılık..." birer temadır. Bu somut kavram ya da
düşünceler
metinde somutlaştırıldığında konuyu oluşturur,
konu hâline
gelir. Örneğin "Sevginin toplum yaşamındaki
yeri, ölüm
duygusunun Türk şiirindeki yansımaları" birer
konudur.
2.2.1. Başlık
Bir yazının
adına başlık denir. Bir yazıya başlık konabildiği
gibi, bir
paragrafa da konabilir. Bir yazının başlığı gelişigüzel
konmaz.
Başlık, yazıyla ilgili olmalıdır. Başlık, parçada
anlatılanları
kapsayıcı nitelik taşımalıdır. Başlık, konunun
dışına
çıkmamalı, konuyu tam olarak içine almalıdır.
Konunun
özeti niteliğindeki başlık, iki ya da üç sözcükten
oluşmalıdır.
Başlık konudan hareketle bulunduğundan
öncelikle
paragrafın konusunun yani paragrafta anlatılanların
belirlenmesi
gerekir.
2.2.2. Ana Düşünce
Metinden hareketle
okura verilmek istenen temel düşünceye
ana düşünce
denir. Ana düşünce, yazıda açıklanacak olan
temel
yargıdır. O metnin yazılış amacıdır. Konu genel, ana
düşünce ise
özeldir. Yazar bir konudan söz eder ama onun
bu konudan
söz etmesinin temelinde o konuyla ilgili bir ana
düşünceye
ulaşmak, okura bu düşünceyi ulaştırmak amacı
vardır.
Çünkü yazar, konudan hareketle ana düşünceye
ulaşır. Ana
düşünce, konudan hareketle vurgulanmak
istenen
düşünce olduğundan bu düşünceyi bulmak için Bu
parçada
asıl anlatılmak istenen nedir?" sorusunu sormalıyız.
Bu soru,
parçadaki ana düşüncenin bulunmasını
kolaylaştıracaktır.
3. ANLATIMDA SINIRLANDIRMA
İyi bir
iletişim, gönderici ile alıcı arasındaki ilişkiye bağlıdır.
Bu
iletişimde iletinin, kanalın, dönütün, bağlamın payı vardır.
Bunun
yanında iletişimde başarı, iletinin yani konunun
seçilmesi,
sınırlandırılması ve somutlaştırmasına bağlıdır.
Yazar, önce
konuyu yani neyi anlatacağını belirlemelidir. Bu,
kişisel,
toplumsal, bilimsel, evrensel bir konu olabilir. Konuyu
seçtikten
sonra sınırlandırmalıdır. Yazarın konuyu
sınırlandırması,
konunun iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Çünkü
kapsamı belirlenmemiş bir yazı okuru sıkar, onun
dikkatini
dağıtır. Aynı zamanda iletiyi etkisiz hâle getirebilir.
Bu açıdan
yazar, konuyu işlerken amacım belirlemeli, bu
amaç
doğrultusunda konuyu sınırlandırmalıdır. Başlık ve
anlatım
türü de konuyu sınırlanma yöntemlerindendir. Çünkü
başlık,
yazının konusunu sınırlandırır, ana düşüncesini
çağrıştırır.
Konumuz “tiyatro” olsun. Bu, çok geniş bir
kavramdır.
Bu kavramı genelden özele doğru
sınırlandırabiliriz:
"Türk tiyatrosu, Millî Edebiyat Döneminde
Türk
tiyatrosu, Faruk Nafiz Çamlıbel'in tiyatro eserleri vb."
Temanın
soyut olduğunu söylemiştik. Soyut temalar; kişi,
yer, zaman,
durum bildiren dil birlikleriyle sınırlandırıldığında
somut hâle
gelir. Bunun dışında başlık, anlatıcının tavrı ve
amacı da
temayı somutlaştıran unsurlardır. Demek ki
konunun
somutlaştırmasında yazı türlerinin önemli bir yeri
vardır.
Çünkü şiir, deneme, hikâye gibi yazı türleri aracılığı ile
konu
somutlaştırılabilir. Bir yazar roman, hikâye veya tiyatro
ile, bir
şair şiirle konuyu somutlaştırabilir.
4. ANLATIMIN VE ANLATICININ AMACI
Başarılı
bir anlatımda yazarın, yazının amacının belirlenmesi
önemlidir.
Yazının yazılış amacı ana düşünceyi oluşturur.
İster
makale, ister deneme, ister şiir olsun her yazı bir ileti
aktarır
okura. Yazar amacını belirledikten sonra bu amaca
göre bir
üslup yani anlatım seçmelidir. Sanatçının işleyiş ve
anlatış
tarzına üslup denir. Üslup sanatçının dili kullanışı,
sözcükleri
seçimi, cümleler kullanma şekli kısacası
anlatımıdır.
Sanatçı, "aşk" konusunu işleyecekse ona göre,
"trafik"
sorununu işleyecekse ona göre, felsefi bir düşünceyi
işleyecekse
ona göre bir anlatım tarzı belirler. Üslubu
belirledikten
sonra söyleyeceklerini saptamalı, konuyla ilgili
gerekli
araştırmaları İnternet, ansiklopedi, kitap gibi değişik
kaynaklardan
yapmalı, yerine göre gözlemlerden
yararlanmalıdır.
Yazıya
başlamadan önce yazının giriş, gelişme ve sonuç
bölümlerinin
nasıl olacağını, yani yazının iskeletini
oluşturmalıdır.
Giriş bölümünde konuyu açıklamalı, gelişme
bölümünde
konuya açıklık getirmeli, yardımcı düşünceleri
konuyu ve
ana düşünceyi verecek şekilde ortaya koymalıdır.
Sonuç
bölümünde ise yazıda ele alınan düşünceleri bir
sonuca
bağlamalıdır. Bütün bu hazırlıklar yapıldıktan sonra
yazıya
giriş yapılabilir.
5. ANLATIMIN VE ANLATICININ TAVRI
Anlatımda
başarı, işlenen konu, üslup kadar anlatıcının tavrı
ile de
doğru orantılıdır. Bir olay, bir durum karşısında kişinin
takındığı
davranışa tavır denir. Anlatıcı, konuyu işlerken
öznel ya da
nesnel, somut ya da soyut, doğrudan ya da
dolaylı bir
anlatım seçebilir. Dolayısıyla anlatımı, anlatıcının
seçtiği bu
tavır belirler. Şimdi bunlar üzerinde duralım.
5.1. Öznel Anlatım
Kişiden
kişiye değişen yargıların kullanıldığı anlatıma öznel
anlatım
denir. Öznel anlatımda yargılar kanıtlanamaz. Çünkü
söyleyenin
beğenilerini, duygu ve yorumunu taşır. Öznel
anlatım
daha çok, edebî metinlerde kullanılır.
"Bu
şirin sahil kasabası yaz aylarında kalabalıklaşır."
cümlesinde
öznellik vardır. Burada "şirin" sözü kişisel bir
ifadedir.
Bir başkası bu kasabayı "şirin" bulmayabilir.
5.2. Nesnel Anlatım
Kişiden
kişiye değişmeyen yargıların kullanıldığı anlatıma
nesnel
anlatım denir. Nesnel anlatımda yargıların doğruluğu
veya
yanlışlığı kanıtlanabilir. Çünkü bu anlatımda söyleyenin
beğenileri,
duygu ve yorumu yer almaz. Nesnel anlatım
bilimsel
metinlerde kullanılır.
"Bu
sahil kasabası yaz aylarında kalabalıklaşır." cümlesinde
ise
nesnellik vardır. Cümlede kişisel duygu ve düşünceye yer
verilmemiştir.
5.3. Doğrudan Anlatım
Anlatıcının
kendi gözlem ve deneyimlerine yer verdiği veya
bir kişinin
sözünde herhangi bir değişiklik yapmadan yaptığı
aktarmaya
doğrudan anlatım denir.
Okul
müdürü: "Okullar 16 Haziranda tatile girecek." dedi,
cümlesi
doğrudan anlatıma örnektir. Çünkü yukarıdaki
cümle,
herhangi bir değişikliğe uğramadan aktarılmıştır.
5.4. Dolaylı Anlatım
Anlatıcının,
bir kişinin sözlerini, değişiklik yaparak
aktarmasına
veya duyduklarını, öğrendiklerini ifade etmesine
dolaylı
anlatım denir. Bu anlatımda kişi, aktaracağı sözde
kendine
göre söyleyiş değişikliği yapar.
"Müdür,
okulların haziranda tatile gireceğini söylemiş."
cümlesinde
ise dolaylı anlatım vardır. Cümlede bazı
değişiklikler
yapılmış (okulların, gireceğini) fakat cümlenin
anlamında
bir değişme olmamıştır.
5.5. Somut Anlatım
Yazarın,
okurun beş duyusuna seslenen bir anlatım
kullanmasına
somut anlatım denir. Somut anlatımla yazar,
okurun daha
çok görme, işitme, koklama, duyma ve tatma
duyularına
seslenir.
"Çocuklar
bahçede top oynuyor." cümlesinde gözlemler
aktarılmıştır.
Somut anlatımdır.
5.6. Soyut Anlatım
Yazarın,
duygu veya düşünceyi beş duyu ile algılanamayan
kavramlardan
hareketle anlatmasına ise soyut anlatım denir.
“Oyun oynayan
çocukların tatlı neşesi ve coşkusu hepimizi
sardı.”
cümlesinde duygular aktarıldığından soyut bir anlatım
vardır.
Soyut bir
sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla somut bir
anlam
kazanmasına somutlama; somut anlamlı bir
sözcüğün
anlam genişlemesiyle soyut anlam kazanmasına
soyutlama denir.
5.7. Kişiye Göre Anlatım
Kişiye göre
anlatımın birinci ve üçüncü kişili anlatım olmak
üzere iki
çeşidi vardır.
Birinci
kişili anlatımda, çoğunlukla olayların kendi çevresinde
döndüğü ya
da kendisine bağlandığı asıl kişi vardır. Bu
anlatımda
"ben ve biz" sözcükleri kullanılır. Kişi başından
geçenleri,
gözlem ve izlenimlerini yazar olarak aktarır.
"Sabah
erkenden kahvaltımı yaptım ve deniz kenarına balık
tutmaya
indim, cümlesinde birinci kişili anlatım vardır.
Üçüncü kişili
anlatımda, çoğunlukla "sen, siz, o ve onlar"
sözcükleri
kullanılır. Bu anlatımda yazar, başkalarından,
onların
yapıp ettiklerinden bahseder.
"Sabah
erkenden kalkıp kahvaltısını yaptı, araç ve gereçlerini
alarak
deniz kenarına balık tutmaya indi." cümlesinde ise
üçüncü
kişili anlatım vardır.
6. ANLATIMIN ÖZELLİKLERİ
İyi bir
anlatım birçok unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. İyi
bir
anlatımda seçilen konunun, konunun sınırlandırmasının,
yazarın
amacının, bakış açısının payı kadar anlatımın dil ve
biçim
özelliklerinin de rolü vardır. Anlatıcı, sözcükleri yerinde
kullanmalı,
yanlış anlaşılmalara yer vermemelidir. Konuşma
dilinde
yerel sözcükler kullanıldığından yazılarında yazı
(kültür)
dilinin sözcüklerini tercih etmelidir. Dili güzelleştirme
ve zenginleştirme
adına deyim ve atasözlerinden
yaralanmalı,
argo ve kaba sözlerden kaçınmalıdır. Duygu ve
düşüncelerini
kısa ve öz bir şekilde vermeli, gereksiz
sözcüklerden
kaçınmalıdır.
Bunun
yanında iyi bir anlatımda bulunması gereken açıklık,
duruluk,
tutarlılık, akıcılık gibi niteliklere önem vermelidir.
Şimdi iyi
bir anlatımın bu temel niteliklerini kısaca görelim:
6.1. Açıklık
Anlatımın
herhangi bir kuşku ya da belirsizliğe yol
açmayacak
şekilde oluşturulmasıdır. Açıklığın temelinde söz
veya
yazıların kolay anlaşılması yatmaktadır. Bir yazının açık
olması için
sözcükler, söz öbekleri, deyimler anlamına uygun
olarak
kullanılmalı, noktalama işaretleri yerinde
kullanılmalıdır.
6.2. Akıcılık
Anlatımda
herhangi bir duraksamaya yol açacak hiçbir
unsura yer vermeme,
yazıyı rahat okunacak şekilde
yazmaktır.
Akıcılık, ahenkli bir anlatımla, söylenmesi kolay
sözcüklerin
kullanılmasıyla gerçekleşir. Yer yer devrik
cümlelere
yer vermek de akıcılığı sağlamada önemlidir.
6.3. Duruluk (Yalınlık)
Duruluk,
anlatımda gereksiz sözcüklere yer vermemedir.
Duru
anlatımda cümleler gereksiz olarak uzatılmaz, cümlede
herhangi
bir işlevi olmayan sözcüklere yer verilmez. Duygu,
düşünce,
olay veya durumlar gerektiği kadar sözcükle,
eksiksiz
bir şekilde anlatılır. Duru anlatımda yazının
doğallığını
bozan aşırı süslü ifadelere yer verilmez.
6.4. Tutarlılık
Tutarlılık,
duygu ve düşüncelerin aralarında herhangi bir
çelişkiye
yer vermeyecek şekilde, birbiriyle uyumlu bir şekilde
verilmesidir.
Bu açıdan iyi bir metinde cümleler birbirini
destekler,
daha anlaşılır hâle getirir. Tutarlılık, yazarla okur
arasındaki
iletişimde temel öğelerdendir. Çünkü metnin okur
tarafından
kabul edilmesi, düşüncelerin tutarlılığıyla doğru
orantılıdır.
7. ANLATIMIN OLUŞUMU
Anlatım
şiir ve düzyazı olmak üzere ikiye ayrılır. İster şiir ister
düzyazı
olsun bir metnin oluşumunda o metni oluşturan
parçaların
dil bilgisi kurallarına, akla ve mantığa uygun
olması
gerekir. Buna metnin bağlaşıklık ve bağdaşıklık
ilkelerine
uyumlu olması da diyebiliriz.
Bağlaşıklık, metindeki dil öğelerinin
dil bilgisi kurallarına
uygun
olarak yan yana getirilmesidir. Buna dil bağlantısı da
diyebiliriz.
Bağdaşıklık, dil öğelerinin ifade ettiği
durumlar arasındaki
anlam
bağıntısıdır. Buna tutarlılık da denir. Öyleyse cümle,
paragraf ve
metinler bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine
uyumlu
olarak oluşturulmalıdır. Bir metinde bağlaşıklık ve
bağdaşıklık
ilkelerine uyulması bağdaştırma, bağlam ve hâlin
gereği gibi
kavramların daha iyi bilinmesine bağlıdır.
Bağdaştırma, sözcüklerin yeni bir anlam
ifade etmek için
yan yana
getirilmesidir. Bağdaştırmalar dilde yaygın olarak
kullanılan
ifadelerle oluşturulursa buna alışılmış
bağdaştırma; birbiriyle uyuşmayan
kelimelerle yapılırsa
buna da alışılmamış bağdaştırma denir. Yaygın
olarak
kullanılan
"sıcak havalar, kara gözler, dilsiz insanlar" gibi
günlük
dilde kullanılan sözler alışılmış bağdaştırmadır.
Günlük
dilde kullanılmayan "yitik düşler, hayal demeti, dilsiz
taşlar,
korkunun sıcak nefesi" gibi sözler alışılmamış
bağdaştırmadır.
Bağlam, bir cümle veya metinde söz ve söz
öbeklerinin
bulunduğu
yere göre anlam kazanmasıdır.
"Çocuğun
kara saçları dikkatimi çekti." cümlesinde "kara"
sözcüğü
"renk" anlamında, "Kara günümüzde yanımızda o
vardı
sadece." cümlesinde "kara" sözcüğü "kötü, sıkıntılı"
anlamı
kazanmıştır. İşte bu, bağlamdır.
Hâlin gereği, bir cümle veya metinde
sözün bağlama uygun
bir şekilde
kullanılmasıdır.
Güzel bir
ev alana "Güle güle oturun." demek hâlin gereğidir.
İyi bir
anlatımda bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine
uyulmalıdır.
Yoksa metinde anlatım bozuklukları oluşur.
Cümlede
anlam ilişkilerine dikkat edilmemesi anlamsal,
dilbilgisi
kurallarına uyulmaması ise yapısal anlatım
bozukluklarına
neden olur.
7.1. Anlamsal Anlatım Bozuklukları
Anlamsal
bozukluklar, bağdaşıklık ilkesine uymamaktan
kaynaklanan
bozukluklardır.
"Kitapları
raflara gelişigüzel, özensizce sıralamışlar."
cümlesinde
de gereksiz sözcük kullanılması, anlatım
bozukluğuna
yol açmıştır.
"Annemin
dokuduğu patiği çok beğendim." cümlesinde
sözcüğün yanlış
anlamda kullanılmasından kaynaklanan bir
anlatım
bozukluğu vardır. Çünkü "dokuduğu" sözcüğü yanlış
anlamda
kullanılmıştır. Bu sözcük "halı, kilim" gibi
sözcüklerle
birlikte kullanılır. Söz konusu "patik" olduğuna
göre bu
cümlede "örmek" sözcüğünün kullanılması gerekirdi.
"Bir
haftalık turistik yerlere gezi düzenleyeceklermiş."
cümlesinde
sözcüğün yanlış yerde kullanılmasından
kaynaklanan
bir anlatım bozukluğu vardır. "Bir haftalık" sözü
yanlış
yerde kullanıldığından cümlede "turistik yerlerin bir
haftalık
olduğu" anlamı vardır. Oysa kastedilen anlam, bu
değil,
"gezinin bir haftalık olduğu"dur. Bu yüzden "Bir
haftalık"
sözü, "gezi" sözcüğünden önce kullanılmalıdır.
"Bu
akşam eve kesinlikle geç gelebiliriz." cümlesinde
anlamca
çelişen sözcüklerin bir arada kullanılmasından
kaynaklanan
bir anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede
"kesinlikle"
sözcüğü ile "gelebiliriz" yüklemi anlamca
çelişmektedir.
Çünkü bu sözcüklerden "kesinlikle" sözcüğü
kesinlik
bildirirken "gelebiliriz" yüklemi ihtimal anlamı
taşımaktadır.
Dolayısıyla bu iki sözcüğün aynı cümlede
kullanılması
anlatım bozukluğuna neden olmuştur.
"Dikkat
et yoksa ayağınız kırılabilir hatta burkulabilir."
cümlesinde
mantık hatasından kaynaklanan bir anlatım
bozukluğu
vardır. Cümlede "hatta" sözcüğü derecelendirme
bildiren
durumları aktarırken kullanılır. Bu cümleden
"kırılmanın"
daha ileri durumunun "burkulma" olduğu
anlaşılmaktadır.
Oysaki "kırılma", "burkulmadan daha önemli,
daha
tehlikeli bir durumdur. O hâlde bu iki sözün yerini
değiştirmek
gerekir. Buna göre cümleyi, Dikkat et yoksa
ayağın
burkulabilir hatta kırılabilir." şeklinde söylemeliyiz.
"Defterini
kimse görmemiş." cümlesinde anlam
belirsizliğinden
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır.
Cümlede
"Defterini" sözcüğünün aldığı ekler, ona hem II.
tekil, hem
III. tekil kişiye ait olma anlamı katmaktadır. Yani
sözcükte
hem "senin defterini" hem "onun defterini" anlamı
vardır.
Kişi yönünden bu belirsizliği ortadan kaldırmak için
cümlenin
başına "senin" veya "onun" zamirini getirmek
gerekir.
7.2. Yapısal Anlatım Bozuklukları
Yapısal
bozukluklar, bağlaşıklık ilkesine uymamaktan
kaynaklanan
bozukluklardır.
"Ressam,
doğaya farklı bir gözle bakıp tablosuna aktarır."
cümlesinde
nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım
bozukluğu
vardır. Bu cümlede "doğaya" dolaylı tümleci,
"bakmak"
ve 'aktarmak" fiilleri için ortak düşünülmüş. Bu
yüzden
cümlede "doğaya ... bakıp, doğaya tablosuna aktarır"
anlamı
vardır, "doğaya tablosuna aktarır" bölümünde
"doğaya"
dolaylı tümleciyle "aktarır" yüklemi
uyuşmamaktadır,
"aktarır" fiili nesne istemektedir. O hâlde
"tablosuna"
sözcüğünden önce "doğayı" veya "onu"
nesnesini
getirmek gerekir.
"Bu
insanları küçümseyeceğinize yardım edin." cümlesinde
dolaylı
tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım
bozukluğu
vardır. Cümlede "küçümsemek" ve "yardım
etmek"
fiilleri vardır. "Bu insanları" nesnesi iki fiil için de ortak
kullanılmıştır.
Ancak "Bu insanları... yardım edin" denmez,
"yardım
etmek" fiili dolaylı tümleç istemektedir. Dolayısıyla
"yardım
edin" yükleminden önce "onlara" dolaylı tümleci
getirilmelidir.
"Sararan
yapraklar, dallardan usulca düşüyorlar." "Koyunlar,
gölden su
içiyorlar." cümlelerinde de özne-yüklem
uyuşmazlığı
vardır. Çünkü insan dışındaki varlıkların
çoğulları
özne olduğunda yüklem tekil olmalıdır.
"O gün
sınıfta bir ben bir de arkadaşım Ali vardı." cümlesinde
özne-yüklem
uyumsuzluğundan doğan anlatım bozukluğu
vardır.
Cümlenin öznesi "ben ve arkadaşım Ali" kişileridir.
Yüklem ise
üçüncü tekil kişiye göre çekimlenmiştir. Bu
durumda
"arkadaşım Ali vardı" doğru ama "ben vardı"
yanlıştır.
Yüklem "bir ben bir de arkadaşım Ali" kişilerini
kapsayacak
biçimde, yani birinci çoğul kişiye göre (vardık)
çekimlenmelidir.
"Bu
tabloları kimse beğenmedi, kıyasıya eleştirdi."
cümlesinde
özne-yüklem uyumsuzluğu vardır, "kimse"
öznesi,
olumsuz cümlelerde kullanılır ki cümlenin ilk yüklemi
olumsuzdur.
Yani "Kimse ... beğenmedi" ifadesi doğrudur.
Ancak özne,
ikinci cümlenin yüklemi ile uyumlu değildir,
"kimse...
eleştiriyor" ifadesinde bozukluk vardır. İkinci
cümlenin
yüklemi olumlu olduğuna göre öznenin de buna
uygun
olması gerekir. Bu durumda ikinci cümleye "herkes"
öznesini
getirmek gerekir.
"Sağlık
ve ekonomik alanda çalışmalar yapılıyor."
cümlesinde
tamlama yanlışlığı vardır. Çünkü cümlede
"sağlık"
sözcüğü isim. "ekonomik" sözcüğü sıfattır,
"ekonomik
alanda" denebilir ancak "sağlık alanda" denemez.
Bunun
yerine "sağlık alanında" denebilir.
"Bu
ilaç, gribin kısa sürede iyileşeceğini sağlıyor."
cümlesinde
ek yanlışlığından kaynaklanan bir anlatım
bozukluğu
vardır. Cümlede "iyileşeceğini" sözcüğünde "-
ecek"
sıfat-fiil eki yerine, "-me" isim-fiil eki kullanılmalıdır.
Yani sözcük
"iyileşmesini" olmalıdır.
"Yazılarını
sanat dergilerini göndermeyi ne geçmişte ne
günümüzde
düşünüyorum.' cümlesinde yüklem eksikliğinden
kaynaklanan
bir anlatım bozukluğu vardır, "günümüzde
düşünüyorum"
ifadesinde bir bozukluk yoktur ancak
"geçmişte
düşünüyorum" denmez. Demek ki "geçmişte"
sözcüğünden
sonra "düşünmedim" yüklemini getirmek
gerekir.
"Düşünceleri
mantıklı ama uygulanabilir değildi." cümlesinde
ek fiil
eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır.
Cümlede
"düşüncelerin mantıklı olduğu" anlatılmak
istenmiştir.
Buna göre cümledeki anlatım bozukluğunu
gidermek
için "mantıklı" sözcüğüne ek eylem getirmek
gerekir.
"Ne
kadar dilekçe yazıldıysa da, her nereye başvurulduysa
da bir
sonuca ulaşamadı." cümlesinde çat uyuşmazlığından
kaynaklanan
bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede
"yazıldıysa,
başvurulduysa" fiilleri edilgen çatılıdır,
"ulaşamadı"
fiili ise etken çatılıdır. İki edilgen, bir etken fiil
olduğuna
göre, azı çoğa dönüştürmek gerekir. Yani etken fiil,
edilgen
yapılmalıdır.
8. ANLATIM TÜRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI
Metinlerde
yazının türüne ve amacına göre farklı anlatım
türleri
kullanılır. Bunlar öyküleyici, betimleyici, emredici,
destansı, öğretici,
açıklayıcı, tartışmacı, kanıtlayıcı, mizahi...
gibi
anlatım türleridir. Bir metinde bunlardan bir ya da birkaçı
kullanılabilir.