KÜFE MANZUMESİ OLAY ÖRGÜSÜ TÜRKÇESİ MANZUME İNCELEMESİ
KÜFE MANZUMESİ OLAY ÖRGÜSÜ VE TÜRKÇESİ, KUFE SIIRINDEKI OLAYLAR, KUFE SIIRI TURKCESI, KÜFE MANZUMESİ OLAY ÖRGÜSÜ TÜRKÇESİ MANZUME İNCELEMESİ, KÜFE ŞİİRİ OLAY ÖRGÜSÜ, ŞİİR TAHLİLLERİ,
KÜFE MANZUMESİ OLAY ÖRGÜSÜ VE TÜRKÇESİ, KUFE SIIRINDEKI OLAYLAR, KUFE SIIRI TURKCESI, KÜFE MANZUMESİ OLAY ÖRGÜSÜ TÜRKÇESİ MANZUME İNCELEMESİ, KÜFE ŞİİRİ OLAY ÖRGÜSÜ, ŞİİR TAHLİLLERİ,
KÜFE ŞİİRİ OLAY ÖRGÜSÜ,KÜFE ŞİİRİ TEMASI,KÜFE ŞİİRİ KONUSU,KÜFE ŞİİRİ ZAMAN,KÜFE ŞİİRİ MEKAN,KÜFE ŞİİRİ ANLATICI,KÜFE ŞİİRİ ÖLÇÜSÜ,KÜFE ŞİİRİ EDEBİ SANATLARI
KÜFE MANZUMESİ İNCELEMESİ
Yazar: Mehmet Akif ERSOY
Uyak düzeni: aba cdec fghgf (serbest müstezat nazım şekline uygun bir uyak düzeni görülüyor.
Nazım şekli: serbest müstezat
Şiirin dil özellikleri:
Manzumedeki Kişiler:
OLAY ÖRGÜSÜ
Şiirdeki söz sanatları: /Örnek olarak bir kaç tane yazılmıştır.
*Çalış, çabala sözleri arasında anlamca yakınlık vardır: Tenasüp
*Dalgaların asabi olması: teşhis, kapalı istiare
*Kayık çocuk gibidir: teşbih (benzetme)
*Kayığın keyfine dokunma: Teşhis, kapalı istiare
*Denizin hırçın olması: Teşhis, kapalı istiare
*Ah açlık, ah ümmid: Nida
*Zavallı tekne: Teşhis, kapalı istiare
Hazırlayan: Mustafa Şahin EDEBİYAT.
KÜFE
Adım başında derin bir deniz dalgalanır,
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
-Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
-O eski, harab evlerin saçaklarına
Kılavuzumun koca bir şey takıldı...Baktım ki:
Bu bir hamal küfesiymiş, acaba kimin?
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
-Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok,
Hem de derki ki:
Baban gidince demek kaldı adetâ öksüz!
Dedim ki ben de:
Benim içim yanıyor:
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
Adın nedir senin oğlum?
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük
-Ne doğru söyledi!Öp oğlum amcanın
"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir;
Koyardı mektebe... Dur söyleyim"
Söz anladım ki uzun, hem de pek
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan.
Bizim çocuk yaramaz, evde
Kömürcüler kapısından girince biz, develer
Gerçekten de görecek şey değil mi ya?
Yanında koskocaman bir küfeyle
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
Ayakta kundura yok, başta var mı fes?
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryat;
Bu bir yürüyen yoksulluk ki yalnayak, baş açık;
O sırada rüşdiye mektebinden alay alay çıkan
Geçerken ihtiyar bir yerde durmak zorunda kaldı,
Evet, bu yavruların hepsi gençlik neşesiyle dolu,
Birazdan oynayacak hepsi bunların, ne iyi!
-Ki ezmek istedi görmekle yolunun üzerinde-
derskonum.com'un değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
Derskonum.com olarak her dönem olduğu gibi yeni dönemde de sizler için kitap cevepları,konu anlatımı,pdf ders notları ile her zaman yanınızdayız..
Bu sayfamızda siz değerli takipçilerimiz için KÜFE MANZUMESİ OLAY ÖRGÜSÜ TÜRKÇESİ MANZUME İNCELEMESİ üzerine bir paylaşım yazacağız.
Sizde eğer bize ve tüm eğitim camiasına yardımcı olmak adına hazırladığınız yazılıları-notları-soruları-videoları paylaşmak isterseniz mail adresinden bize ulaşabilirsiniz.
İyi çalışmalar..
doğru konum= derskonum
doğru konum= derskonum
destek olmak için lütfen paylaşınız
KÜFE MANZUMESİ İNCELEMESİ
Yazar: Mehmet Akif ERSOY
Dönem: Milli Edebiyat Dönemi
Ölçü: Aruz Ölçüsü
Türü: Manzume
Nazım birimi: bent
Uyak düzeni: aba cdec fghgf (serbest müstezat nazım şekline uygun bir uyak düzeni görülüyor.
Nazım şekli: serbest müstezat
Şiirin dil özellikleri:
*Rahat bir söyleyişi, canlı bir anlatımı var
*Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar da kullanılmış
*Kahramanlar, kişiliklerine uygun konuşturulmuş.
*Kişilerin ağzından söyletilen cümleler sade, şairin ağzında söylenenler ağır bir dile sahiptir.
*Konuşmalarda halk söyleyişine yer verilmiş.
*Nazım nesre yaklaştırılmış.
*Dizeler yan yana getirildiğinde kurallı bir nesir yazısı ortaya çıkmaktadır.
*Cümleler bir beyitte tamamlanmayıp daha sonraki dizelere taşmaktadır.
*Konuşmalarda halk söyleyişine yer verilmiş.
*Nazım nesre yaklaştırılmış.
*Dizeler yan yana getirildiğinde kurallı bir nesir yazısı ortaya çıkmaktadır.
*Cümleler bir beyitte tamamlanmayıp daha sonraki dizelere taşmaktadır.
Manzumedeki Kişiler:
*Yazar
*Hasan
*Hasan
*Hasan'ın annesi
*Yazarın çocuğu
*Mektepten çıkan çocuklar
*Bahsi geçtiği için Hasan'ın ölen babası
Manzumedeki Yer:
İstanbul'un kenar mahallelerinden biri
Manzumedeki Zaman:
Sabah erken saatleri
OLAY ÖRGÜSÜ
1.Bölüm -
Yazarın yaşadığı mahallenin tasvir edilmesi-özellikleri
2.Bölüm-
Yazarın küfe ile karşılaşması
Yazarın Hasan ve annesi ile tanışması
Hasan ve annesi arasındaki tartışma
Hasan ve yazar arasında geçen tartışma
3.Bölüm-
Yazarın Hasan ve Annesinin yanından ayrılması
4.Bölüm-
Yazarın Hasan ile tekrar karşılaşması
Hasanın halinin tasvir edilmesi
5.Bölüm
Hasan ile mektepten şen şakrak çıkan öğrencilerin karşılaşması
Yazarın bu manzara karşısındaki hissettiklerinin ifade edilmesi
Şiirdeki söz sanatları: /Örnek olarak bir kaç tane yazılmıştır.
*Çalış, çabala sözleri arasında anlamca yakınlık vardır: Tenasüp
*Dalgaların asabi olması: teşhis, kapalı istiare
*Kayık çocuk gibidir: teşbih (benzetme)
*Kayığın keyfine dokunma: Teşhis, kapalı istiare
*Denizin hırçın olması: Teşhis, kapalı istiare
*Ah açlık, ah ümmid: Nida
*Zavallı tekne: Teşhis, kapalı istiare
*Hasta bir tekne: teşhis, kapalı istiare
Hazırlayan: Mustafa Şahin EDEBİYAT.
KÜFE
Küfe ( orijinali)
Beş on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben
Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
Bizim mahalle de İstanbul'un kenârı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmiyerek!
Adım başında derin bir buhayre dalgalanır,
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır.
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
O sâlhurde, harâb evlerin saçaklarına,
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
Delîlimin koca bir şey takıldı... Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken;
On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
Tekermeker küfe bîtâb düştü tâ öteye.
-Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
Göründü:
-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok, dili yok,
Baban sekiz sene kullandı... Hem de derdi ki: "Çok
Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz... "
Baban gidince demek kaldı âdetâ öksüz!
Onunla besliyeceksin ananla kardeşini.
Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?"
Dedim ki ben de:
Ayol dinle annenin sözünü...
Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü:
-Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol Şuradan!
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti...
-Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
-Bırak hanım, o çocuktur, kusûra bakmam ben...
Adın nedir senin, oğlum?
-Hasan.
-Hasan, dinle.
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini,
Yetim bırakmıyarak besleyip büyütmelisin.
-Küfeyle öyle mi?
-Hay hay! Neden bu söz lâkin?
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
-Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini...
-Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zâbittir;
Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir...
Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani?
Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
Söz anladım uzun, hem de pek uzun sürecek;
Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek;
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan,
Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?
Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;
Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz.
Kömürcüler kapısından girince biz, develer
Kızın merâkını celbetti, dâima da eder:
O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak,
O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
Hakîkaten görecek şey değil mi ya? Derken,
Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
Belinde enlice bir şal, başında âbâni,
Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî;
Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak,
Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak:
Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim...
Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim:
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!
Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember.
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad;
Nazar değil o bakışlar, dümû-i istimdad.
Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık;
On üç yaşında buruşmuş cebin-i safi, yazık!
O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan
Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman
Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin...
Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin;
Evet, bu yavruların hepsi, pür südud-i şebab,
Eder dururdu birer aşiyan-ı nura şitab.
Birazdan oynıyacak hepsi bunların, ne iyi!
Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
-Ki ezmek istedi görmekle reh-güzarında-
İlel'ebed çekecek dûş-i ıztırarında!
O, yük değil, kaderin bir cezası ma'sûma...
Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma!
Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
Bizim mahalle de İstanbul'un kenârı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmiyerek!
Adım başında derin bir buhayre dalgalanır,
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır.
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
O sâlhurde, harâb evlerin saçaklarına,
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
Delîlimin koca bir şey takıldı... Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken;
On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
Tekermeker küfe bîtâb düştü tâ öteye.
-Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
Göründü:
-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok, dili yok,
Baban sekiz sene kullandı... Hem de derdi ki: "Çok
Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz... "
Baban gidince demek kaldı âdetâ öksüz!
Onunla besliyeceksin ananla kardeşini.
Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?"
Dedim ki ben de:
Ayol dinle annenin sözünü...
Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü:
-Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol Şuradan!
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti...
-Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
-Bırak hanım, o çocuktur, kusûra bakmam ben...
Adın nedir senin, oğlum?
-Hasan.
-Hasan, dinle.
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini,
Yetim bırakmıyarak besleyip büyütmelisin.
-Küfeyle öyle mi?
-Hay hay! Neden bu söz lâkin?
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
-Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini...
-Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zâbittir;
Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir...
Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani?
Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
Söz anladım uzun, hem de pek uzun sürecek;
Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek;
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan,
Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?
Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;
Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz.
Kömürcüler kapısından girince biz, develer
Kızın merâkını celbetti, dâima da eder:
O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak,
O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
Hakîkaten görecek şey değil mi ya? Derken,
Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
Belinde enlice bir şal, başında âbâni,
Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî;
Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak,
Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak:
Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim...
Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim:
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!
Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember.
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad;
Nazar değil o bakışlar, dümû-i istimdad.
Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık;
On üç yaşında buruşmuş cebin-i safi, yazık!
O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan
Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman
Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin...
Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin;
Evet, bu yavruların hepsi, pür südud-i şebab,
Eder dururdu birer aşiyan-ı nura şitab.
Birazdan oynıyacak hepsi bunların, ne iyi!
Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
-Ki ezmek istedi görmekle reh-güzarında-
İlel'ebed çekecek dûş-i ıztırarında!
O, yük değil, kaderin bir cezası ma'sûma...
Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma!
Mehmet Akif Ersoy
KÜFE- GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE...
Beş on gün oldu ki alışkanlığıma uyarak ben,
Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek!
Adım başında derin bir deniz dalgalanır,
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Kurtuluşun yolu insan için bu, başka değil!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok denizse
atlayarak,
-Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Gönül diliyle ama rükûa niyet eden
-O eski, harab evlerin saçaklarına
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
Kılavuzumun koca bir şey takıldı...Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta,hem epey eski.
Bu bir hamal küfesiymiş, acaba kimin?
Derken;
On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
Teker meker küfe halsiz düştü ta öteye.
-Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
Göründü:
-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok,
dili yok,
Baban sekiz sene kullandı...
Hem de derki ki:
"Çok Uğurlu bir küfedir,kalmadım
hemen yüksüz..."
Baban gidince demek kaldı adetâ öksüz!
Onunla besleyeceksin ananla kardeşini.
Bebek misin daha öğrenmedin mi
sen işini?
Dedim ki ben de:
-Ayol dinle annenin sözünü...
Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü:
-Sakallı, yok mu işin?
Git, cehennem ol şuradan!
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Benim içim yanıyor:
Dağ kadar babam gitti...
-Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
-Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam
ben...
Adın nedir senin oğlum?
-Hasan.
-Hasan, dinle.
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü?
Bugün, sen de kendi kardeşini
Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin.
-Küfeyle öyle mi?
-Hay hay! Neden bu söz lâkin?
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük
taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
-Ne doğru söyledi!Öp oğlum amcanın
elini...
Unuttun öyle mi?Bayramda komşunun
gelini:
"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir;
Senin de zihnin açık..Söylemiş olaydık bir..
Koyardı mektebe... Dur söyleyim"
demişti hani?
Okutma sen de hamal yap bu yaşta
şimdi beni!
Söz anladım ki uzun, hem de pek
uzun sürecek;
Benimse vardı o gün birçok
işlerim görecek.
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan.
Ne oldu şimdi acep, kim bilir, zavallı Hasan?
Bizim çocuk yaramaz, evde
dinlenip durmaz;
Geçende Fatih'e çıktık ikindi üstü biraz.
Kömürcüler kapısından girince biz, develer
Kızın merakını çekti, her zaman da çeker.
O yamrı yumru beden, upuzun boyun,
o bacak,
O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
Gerçekten de görecek şey değil mi ya?
Derken,
Dönünce arkama, baktım:
Beş on adım geriden,
Belinde enlice bir şal, başında sarık,
Bir orta boylu, güleç, nur yüzlü ihtiyar;
Yanında koskocaman bir küfeyle
bir çocucak,
Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesadüfe bak:
Çocuk, benim o sabah gördüğüm
zavallı yetim...
Şu var ki hâli eskisinden acıklı yavrucağın:
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
Bir ince gömleğin altında titriyor, donacak!
Ayakta kundura yok, başta var mı fes?
Ne gezer!
Düğümlü alnının üstünde sade bir çember.
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryat;
Bakış değil o bakışlar,yardım dileyen göz yaşları.
Bu bir yürüyen yoksulluk ki yalnayak, baş açık;
On üç yaşında buruşmuş tertemiz alnı,
yazık!
O sırada rüşdiye mektebinden alay alay çıkan
Elliden fazla çocuk ki düzen içinde
Geçerken ihtiyar bir yerde durmak zorunda kaldı,
Bunların Hasan'la karşılaşması ortaya acıklı bir sahne çıkardı.
Evet, bu yavruların hepsi gençlik neşesiyle dolu,
Koşup gitmektelerdi birer birer aydınlık yuvalarına.
Birazdan oynayacak hepsi bunların, ne iyi!
Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
-Ki ezmek istedi görmekle yolunun üzerinde-
Sonsuza kadar taşıyacak çaresiz omuzlarında!
OÇ
YanıtlaSilHer şer gibi gözüken bir olayda bir rahmet gizlidir Önemli olan sabredip teslim olmaktır
YanıtlaSilHarika bir şiir
YanıtlaSil31
YanıtlaSilmuhahahaha you ARE SO FUNNY GGUYY
YanıtlaSil