sponsorlu reklam Admatic -sponsor

MASAL ORNEKLERI

PARMAK ÇOCUK
Vaktiyle yoksul bir oduncu varmış. Karısı ve yedi çocuğuyla bir kulübede otururmuş. Çocukların en sonuncusu minicikmiş. Ona “Parmak Çocuk"adını takmışlar.
masal kahramanları ile ilgili görsel sonucu
Günün birinde parasızlıktan yiyeceksiz kalmışlar. Ne yapacağını şaşıran anne ile baba çocukları ormana bırakmaya karar vermişler belki zengin bir avcı onları alır götürür diye.
Parmak Çocuk onların konuşmalarını duyup ceplerini beyaz çakıl taşlarıyla doldurmuş. Onları birer birer yere atmış. Bu taşları izleyen çocuklar evlerine dönebilmişler.
Anne ile baba çocukları yine ormana götürüp bırakmışlar. Ama Parmak Çocuk bu kez yola ekmek kırıntısı atmış. Ne yazık! Kuşlar kırıntıları yemiş.
Çocuklar korkudan ağlamaya başlamışlar. Parmak Çocuk ağaca tırmanmış. Uzaktan ışığı yanan bir ev görmüş. Gidip kapıyı çalmışlar.
Kapıyı açan kadın "Burası devin evidir. O çocuk yer " demiş. Sonra çocukları yatağın altına saklamış.
Dev eve gelince çocukları bulmuş.
“Şimdi karnım tok. Yarın hepinizi yerim" demiş.
Dev ile karısının yedi tane kızları varmış. Başlarında altın taçları, geniş bir yatakta uyuyorlarmış.
Parmak Çocuk kardeşlerinin takkelerini almış, küçük dev kızların taçlarıyla değiştirmiş.
Sabah olunca dev, takkeli çocukların boyunlarını kesmiş.
Anne kendi kızlarının boyunlarını kesik görünce bayılmış. Dev ise öyle öfkelenmiş ki hırsından uçurumdan yuvarlanıp ölmüş.
Parmak Çocuk ile kardeşleri de kurtulmuşlar.
PERİLER
Bir zamanlar yeni yetişen iki kızıyla dul bir kadın varmış. Küçük, sevimli ve yumuşak bir kızmış ama annesi onu hiç sevmezmiş. Bütün ev işlerini ona yüklermiş. Büyüğü ise annesi gibi kendini beğenmiş biriymiş.
Bir sabah küçük kız su dolduruyormuş. Çeşme başında yaşlı bir kadınla karşılaşmış.
“Günaydın güzel kızım" demiş. “Bana biraz su verir misin?”
Genç kız "Elbette nineciğim" diye karşılık vermiş.
Böylece yaşlı kadına su vermiş. Oysa yaşlı kadın bir periymiş. Peri iyi kıza "Yaptığın iyiliğe karşı sana bir armağan vereceğim. Her söz söyleyişinde ağzından değerli bir taş çıkacak" demiş.
Kızcağız eve dönünce başından geçenleri annesine anlatmış. Kız konuştukça ağzından inciler dökülmüş.
Dul kadın çok şaşırmış. Hemen büyük kızını çeşmeye göndermiş. Kibirli kız bakmış, kardeşinin anlattığı yaşlı kadın yok. Sadece genç bir bayan gelip ondan su istemiş.
Sevgili kızı eve dönünce dul kadın telaşla "Ne oldu bakalım?" diye sormuş.
Kız "Ne olacak; genç bir kadın benden su istedi. Ben de vermedim." demiş ve ağzından yılan çıkmış.
Dul kadın öfkeyle "Bütün kabahat senin!" diyerek küçük kızı dövmüş. Sonra da evden kovmuş.
Kız ağlaya ağlaya ormanda dolaşırken bir prense rastlamış. Kız prense başından geçenleri anlatmış. Perinin verdiği olağanüstü armağanlar prensin gözünü kamaştırmış. Kızla hemen evlenmiş.
Çok mutlu olmuşlar.
SİHİRLİ ÇAKMAK
Genç bir asker savaştan dönüyordu. Yolda bir sihirbaz kadına rastladı.
Kadın ona “Selam asker. Zengin olmak ister miydin?" diye sordu.
Asker “Elbette!" diye haykırdı.
Kadın bu kez “Öyleyse şu çakmağı al" dedi ve uzaklaşıp gitti.
Asker şaşkın ve ürkek, oradan ayrılarak kente gitti. Kendine çok güzel giysiler aldı. Kentliler ona, krallarının hiç kimseye göstermediği dünyalar güzeli bir prensesi olduğunu söylediler.
Asker “Neden hiç kimseye göstermiyor?" diye sordu.
“Çünkü falcılar prensesin bir askerle evleneceğini söylediler. Kral da bunu istemiyor"cevabını aldı.
Asker "Prensesi tanısam iyi olacak" diye düşündü. Gitti; kralın bahçelerinde dolaştı. Ama boşuna yoruldu.
Sonunda kapkaranlık bir gecede elini cebine atınca sihirbazın çakmağını buldu. Onu çıkarıp çaktı. Birdenbire kocaman gözlü büyük bir köpek ortaya çıktı:
“Dile benden, ne dilersen?”
Asker: “Demek bu çakmak sihirli bir çakmak! Bana güzel prensesi getir" diye emretti.
Göz açıp kapayıncaya kadar köpek, uyuyan prenses sırtında çıkageldi.
Asker onu uzun uzun seyretti. Yanağına bir öpücük kondurdu.
Fakat kralın nöbetçileri köpeği takip edip askeri yakaladılar. Kral, askerin asılması için emir verdi.
Prenses durmadan ağlıyordu.
Tam asılırken asker çakmağını çıkardı. Üç kez çaktı. Köpeği meydana çıktı. Yargıçla krala saldırdı. Hepsinin kemikleri kırıldı.
Herkes "Küçük asker, sen bizim kralımız ol. Prensesle evlen " dedi.
Prenses ve asker çok mutluydular. Yedi gün yedi gece düğün yapıldı.
AÇ FARE
Dağda yaşayan bir fare varmış. Bir gün karnı çok acıkmış. Elma bahçesine girip üç tane elma yemiş. Dönerken yolda birini görmüş. Elinde su kovası, evine gidiyormuş.
Fare "Ey insanoğlu! Karnım çok aç. Üç tane elma yedim. Şimdi de seni yiyeyim mi?" demiş.
Adam "Kovayla başına bir vurdum mu ölürsün!" diye öfkelenmiş. Ama aç fare adamı yutuvermiş.
Gide gide bir yere varmış. Burada düğün varmış. Yeni gelin mangalda ateş yakıyormuş. Fare "Gelin gelin! Karnım çok aç. Üç elma, bir adam yedim. Şimdi de seni yiyeyim mi?" demiş.
Gelin "Hadi oradan! Ateşi kafana geçiririm!" diye çıkışmış. Ama aç fare onu da yutmuş.
Gide gide bir yere varmış. Bu yerde üç güzel kız gergef işliyormuş. Fare "Güzel kızlar; karnım çok aç. Üç elma, bir adam, bir de gelin yedim. Şimdi sizleri de yiyeyim mi?" demiş.
Kızlar “İğneyi gözüne batırırız" demişler. Ama aç fare onları da yutmuş.
Gide gide misket oynayan çocukların yanına varmış. Onları da yemiş.
En sonunda yaşlı bir kadına rastlamış. “Hey ihtiyar! Çok insan yedim. Seni de yiyeyim mi?" demiş.
İhtiyar "Ben bir deri bir kemiğim. Benimle doymazsın sen. Ben sana iyi bir yiyecek getireyim" demiş.
İhtiyar, eteğinin altına kocaman bir kedi saklayıp getirmiş.
Kedi farenin karnını yırtmış. O zaman adam, gelin, kızlar ve misket oynayan çocuklar dışarı çıkmışlar. Hepsi de kediye yemesi için bir sürü yiyecek getirmişler.
PEKMEZCİ ANNE
Bir tüccarın biricik bir kızı varmış. Adı Akçiçek’miş. Bir gün tüccar hacca gitmeye karar vermiş. Fakat kızına bakacak kimsesi yokmuş.
Akçiçek “Babacığım, sen merak etme. Eve bir senelik yiyecek koy, kapıyı da üzerimize taşla ördür. Sen gelinceye kadar ben dadımla evde kalırım" demiş.
Adam çaresiz kabul edip hacca gitmiş.
Akçiçek’in böyle evde kapalı kaldığını padişahın oğlu işitmiş. Bu kızı çok merak etmiş. Bir gün yaşlı kadın kıyafetine girerek yanına pekmez almış ve kızın örülü kapısına gitmiş.
- Pekmez satarım, gönüllere sevinç katarım, diye bağırmış.
Kız bu sözleri dinlemiş. Babası da pekmez almayı unutmuş. Yalnızlıktan da sıkılmaya başlamış. Kapının önüne gelip pekmezciye seslenmiş:
- Pekmezci anne! Çık damın üzerine. Pekmez sat; masal söyle bize, demiş.
Pekmezci anne kızın dediğini yapmış. Gönlünü de kıza kaptırmış. Akçiçek de onun masallarından çok hoşlanmış.
Artık her gün pekmezci anne geliyor, masal söylüyormuş. Akçiçek de ona kalbindeki arzuları anlatıyormuş. Babasına kavuşmak ve pekmezci anneden ayrılmamak en büyük arzusuymuş.
Nihayet babası hacdan dönmüş. Padişah adamı karşılayıp Akçiçek’i oğluna istemiş. Tüccar bu işe çok sevinmiş. Ama Akçiçek pekmezci anneden ayrılacağı için çok üzülmüş.
Düğün günü gelip çatmış. Şehzade gelin odasına girince Akçiçek’i ağlar bulmuş.
Sebebini sormuş.
Kız "Ben pekmezci anne olmadan yaşayamam" deyince şehzade “Bundan sonra hep onunla birlikte yaşayacaksın. Çünkü pekmezci anne bendim" demiş.
Akçiçek ile şehzade evlenip mutluluk içinde yaşamışlar.
KEDİLER SULTANI
Bir zamanlar yoksul bir kadın varmış. Bu kadıncağız o kadar yoksulmuş ki yiyecek yemeği bile yokmuş. Bir gece açlıktan ve soğuktan bir köşede uyuyup kalmış. Rüyasında aksakallı bir ihtiyar görmüş. İhtiyar, eğer kediler sultanını bulabilirse yoksulluktan kurtulacağını söylemiş.
Kadın o gün bu gündür kediler sultanını arayıp durmuş. Ama ne çare! Hangi kedinin yanına sokulup "Sen kediler sultanı mısın?" dese, kediler miyavlayıp kaçarlarmış.
Bir sabah kalıntı unlardan küçücük bir hamur açarken gözlerinden seller gibi yaşlar akmaya başlamış. "Allahım. Böyle yoksul ve muhtaç yaşamaktansa, yer yarılsa da içine girsem" diye yalvarmış.
O sırada yer yarılmış. Kadın içine girmiş. Geniş bir avluya düşmüş. Burada birçok kedi varmış. Kediler yemek pişiriyorlarmış.
Kadın "Kediler sultanını biliyor musunuz?" diye sormuş.
Kediler hiç konuşmadan elleriyle yukarı katı göstermişler. Kadın yukarı çıkmış. Orada birçok kedi temizlik yapıyormuş.
Kadın "Kediler sultanını nerede bulabilirim?" diye sorduğunda kediler "Yukarda" demişler.
Kadın bir kat daha çıkmış. Burada da birçok kedi çamaşır yıkıyormuş.
Kadıncağız "Ne olur, beni kediler sultanına götürün" demiş.
Kediler hep bir ağızdan “Yukarı çık" demişler. Kadın bir kat daha çıkmış. Kediler sultanı başında tacı, altın bir taht üzerinde oturuyormuş. Kediler sultanı yoksul kadına bir torba uzatmış.
Tavan yarılmış. Kadın yukarı çıkmış. Evine varınca da torbayı açmış. Torbanın içi ağzına kadar altın doluymuş. Kadın artık yoksulluktan kurtulmuş. Zengin olunca da bütün yoksullara yardım etmiş.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk