TÜRK VE DÜNYA EDEBİYATINDA ANI TÜRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ VE BUNLARIN ESERLERİ ANI ÖRNEKLERİ
Dünya Edebiyatında Anı Batı Edebiyatında anı türünün oldukça eski bir geçmişi vardır.
Eski Yunan Filozofu Eflatun'un birçok eseri hatırat özelliği taşır. 18. yy'ın ünlü yazar ve filozofu J.J. Rousseau'nun İtiraflar adlı eseri ve çağdaş romancı Andre Gide'nin Jurnal'i bu türün örneklerindendir.
Anı Yazma Sebepleri
* Kaybolup gitmesine razı olunmayan bir gerçeği ortaya koymak
* Birlikte yaşanılan kişilere karşı duyulan hayranlığı dile getirmek
* Tarih ve toplumla hesaplaşmak
* Siyasi rakipleri kötülemek, kendini savunmak
* Gelecek kuşaklara ders vermek
* Unutulmak korkusundan kurtulmak
Dünya Edebiyatında Anı Batı Edebiyatında anı türünün oldukça eski bir geçmişi vardır.
Eski Yunan Filozofu Eflatun'un birçok eseri hatırat özelliği taşır. 18. yy'ın ünlü yazar ve filozofu J.J. Rousseau'nun İtiraflar adlı eseri ve çağdaş romancı Andre Gide'nin Jurnal'i bu türün örneklerindendir.
Anı Yazma Sebepleri
* Kaybolup gitmesine razı olunmayan bir gerçeği ortaya koymak
* Birlikte yaşanılan kişilere karşı duyulan hayranlığı dile getirmek
* Tarih ve toplumla hesaplaşmak
* Siyasi rakipleri kötülemek, kendini savunmak
* Gelecek kuşaklara ders vermek
* Unutulmak korkusundan kurtulmak
Türk Edebiyatında Anı
Türk Edebiyatında şuara tezkireleri, menakıpname, siyer, vakayiname, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bilinen anlamıyla birer anı olmasalar bile bu türün özelliklerini taşırlar. Hatırat terimi yeni bir terim olmasına rağmen işlerliği bakımından tarihle yaşıttır. Roma imparatoru Sezar'ın Gallia Savaşı, Göktürk Hükümdarı Bilge Kağan'ın Göktürk Kitabeleri, Baburşah'ın Baburnamesi bu türün ilk örnekleri sayılabilir.
Hatırat kelimesi bizde 19. yy'dan itibaren Muallim Naci'yle kullanılmaya başlanmıştır. Muallim Naci, Lûgat-ı Naci isimli eserinde hatıra kelimesinin karşısında "hatırda kalmış olan hususi keyfiyet, cem'i hatırat" açıklaması vererek bu türün ilk açıklamasını yapmıştır. Son yıllarda ise hatıra ve hatırat yerine anı kelimesi daha sık kullanılmaktadır.
Osmanlı döneminde 19. yy ortalarına kadar yazılan tezkire, menkıbe gibi eserler tam olarak bir anı özelliği taşımaz.
Bu dönemde anı özelliği taşıyan pek az eser verilmiştir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın Gazavat-ı Hayreddin Paşa, Keçecizade İzzet Molla'nın Mihnet-i Keşan, Akif Paşa'nın Tabsıra adlı eserleri hatıra türündedir.
1870'den sonra hatırat türüne ait kitaplar çoğalmaya başlar. Ziya Paşa'nın Tanzimat döneminin ilk anı kitabı olan Defter-i Amal adlı eseri, Muallim Naci'nin Medrese Hatıraları, Ömer'in Çocukluğu adlı eserleri ilk örneklerdir.
Cevdet Paşa'nın Tezakir ve Maruzat adıyla yayımlanan evrakı ise dönemin siyasi olaylarını anlatan ve yorumlayan ilk hatırat örneğidir.
Ebuziya Tevfik'in Yeni Osmanlılar Tarihi de Abdülaziz devrinin ortalarından başlanarak 1876'ya kadar devam eden siyasi olayların anlatıldığı önemli bir hatırattır.
Anılarda insan hayatının tamamının eksiksiz olarak yazılması şart değildir. Zaman süreci olarak hayatın tamamını içine alabileceği gibi bir bölümünü bir zaman dilimini yahut bir olayın geçtiği zaman sürecini içine alabilir.
Anıya konu olan olaylar ve kişiler gerçek olduğu için yazar bunları değiştiremez.Ancak anıyı sıkıcı bir anlatımdan yüzde yüz objektiflikten ve belgesel bir kimlikten kurtarmak için araya yeri geldikçe izlenime dayalı yorumlar da katmak gerekir.Bunu yaparken yapmacığa kaçmadan geçmişe ait hatırlananlar kişisellik niteliğini korumak şartıyla olabildiğince yansız ve içten anlatılmalıdır. Bütün bu özelliğiyle anı türü eleştiriden biyografiye, romandan şiire kadar pek çok türe kaynaklık eder.
Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken anı, hem bireysel hem de sosyal anlamda bilgi içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken; anı yazarı, tarih olmuş eski zamanların olaylarını belleğe ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan anı metinleri yalnızca hatırlanabilen, unutulmayan, kaydedilebilen olayları içerdiği için tarihi aynen aksettirmekten uzaktır, büsbütün objektif olması beklenemez. Toplumların sosyal hayatlarında anı aktarmak önemli bir gelenektir. Özellikle yaşlı insanlar kendilerinden daha genç kimselere daha önce görüp geçirdiklerini, yaşadıkları ilginç olayları anlatırlar.
Anılarda insan hayatının tamamının eksiksiz olarak yazılması şart değildir. Zaman süreci olarak hayatın tamamını içine alabileceği gibi bir bölümünü bir zaman dilimini yahut bir olayın geçtiği zaman sürecini içine alabilir.
Anıya konu olan olaylar ve kişiler gerçek olduğu için yazar bunları değiştiremez.Ancak anıyı sıkıcı bir anlatımdan yüzde yüz objektiflikten ve belgesel bir kimlikten kurtarmak için araya yeri geldikçe izlenime dayalı yorumlar da katmak gerekir.Bunu yaparken yapmacığa kaçmadan geçmişe ait hatırlananlar kişisellik niteliğini korumak şartıyla olabildiğince yansız ve içten anlatılmalıdır. Bütün bu özelliğiyle anı türü eleştiriden biyografiye, romandan şiire kadar pek çok türe kaynaklık eder.
Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede şahidi olduğu ya da duyduğu olayları edebî değer taşıyan bir dille anlattığı yazılara anı (hatırat) denir. Bir başka deyişle, özümüzde bir iz bıraktığı için unutulmayan ve anılmaya değer bulduğumuz olayları anlatan yazı türüdür. (S. SARICA - M. GÜN-DÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 374)
Edebiyat sahasının en yaygın türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını zorlaştırır. Anıların önde gelen özelliği, yazarının hayatının belli bir kesitini alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir.
İçlerinde anı türünün özelliği bulunabilecek seyahatname, sefaretname, muhtıra, tezkire, menkabe, günlük, otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünü karıştırmamak gerekir. Bu türlerin her birinin yazılış gayeleri ayrıdır. Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine koyma sebebi olamaz.
Anıların, tarihî gerçeklerin açıklanması sırasında, önemli yardımları dokunur. Anı; tarih değilse de, tarihe yardımcıdır. Devirlerin özelliklerini anlatan anılar, o devrin tarihini yazacaklar için önemli birer belge niteliğindedir. Bundan ötürü, anı yazarı, anılarını yansıtırken tarihî gerçeklerin bozulmamasına çok dikkat etmelidir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)
Anı (Hatırat) ile günlük, en çok karıştırılan iki türdür. Bu iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşanırken, anıların ise hayatta ya da ömrün sonunda kaleme alınmalarıdır.
Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın anı türünde dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön plânda tutulmalıdır. Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir. Anı yazılırken süslü sanatlı bir anlatımdan kaçınmalı; açık, sade ve akıcı bir üslûp kullanılmalıdır. Duygu ve düşünceler, içtenlikle gerçeği yansıtmalıdır.
Anılar, ya günü gününe tutulan notlar hâlinde ya da sonradan hatırlanmak suretiyle yazılır. Batı edebiyatında en ünlü anı yazarları; Sain-Simon (1675-1755) ve Rousseau (1712-1778)' dir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)
Batı edebiyatındaki ünlü anı yazarları ve eserleri şunlardır:
Sain-Simon - "Hatıralar"
Rousseau - "İtiraflar"
Anılar, ya günü gününe tutulan notlar hâlinde ya da sonradan hatırlanmak suretiyle yazılır. Batıda en çok yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseriyle vermiştir. Eflatun’un birçok eseri bu türdendir. 18. yüzyılda J. J. Rouseau’nun ” İtiraflar”, Goldoni’nin “İyilik Sever Somurtkan”, Goethe’nin “Şiir ve Gerçek Andre Gide’nin “Jurnaller “bu alanda önemli eserlerdir. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında Victor Hugo’nun”Gördüklerim”, Stendhal’ın “Bencillik Anılar, Verlaine’nin ” İtiraflar adlı eserler önemlidir.
Rus yazar Tolstoy’un İtidafım” 20. yüzylda dünyanın her ülkesinde çok sayıda edebiyatçı bu türde eserler vermeye devam etmektedir.
Türk edebiyatında, 7. yüzyıla ait “Göktürk Yazıtları” bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan’da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah’ın yazdığı “Babürname” , 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han’ın yazdığı “Şecere-i Türk” , Katip Çelebi ve Naima’nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir.
Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan “vakainameler, gazavatnameler, sefaretnameler bu türün örnekleri sayılmaktadır.Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar Daha sonra; Akif Paşa’nın “Tabsıra”
Namık Kemal’in “Magaza Mektupları” , Ziya Paşa’nın “Defter-i Amel”, Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa”, Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu”, Servet-i Fünun Döneminde; Ahmet Rasim’in “Eşkal-i Zaman”, “Falaka” ” Maharir “,”Şair ” Halit Ziya’nın “Kırk Yıl”, Saray ve Ötesi, Hüseyin Cahit Yalçın’ın : ” Edebi Hatıralar”.
Son Dönem Edebiyatında;
Yakup Kadri: “Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda , Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”,
Ruşen Eşref Ünaydın : ” Atatürk’ü Özleyiş”,
Falih Rıfkı Atay : “Çankaya”
Halide Edip : “Türk‘ün Ateşle İmtihanı”
Yahya Kemal: ” Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım ”
Yusuf Ziya Ortaç ” Porteler,” Bizim Yokuş”
Ahmet Hamdi Tanpınar : ” Kerkük Anıları”
Samet Ağaoğlu: ” Babamın Arkadaşları”
Salah Birsel : “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu”
Halikarnas Balıkçısı : ” Mavi Sürgün”
Oktay Rıfat : “Şair Dostlarım”
Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.
Türk edebiyatındaki anı eserlerine örnekler ise şunlardır:
Ziya Paşa - "Defter-i A'mâl"
Muallim Naci - "Ömer'in Çocukluğu"
Ahmet Rasim - "Falaka" ve "Muharrir, Şair, Edip"
Halit Ziya UŞAKLIGİL - "Kırk Yıl" ve "Saray ve Ötesi"
Hüseyin Cahit YALÇIN -"Edebî Hatıralar"
Falih Rıfkı ATAY - "Çankaya" ve "Zeytindağı"
Anılar, genellikle aşağıdaki nedenlerden dolayı yazılır:
(1) Geçmişi bir kez daha yaşamak ve yazma alışkanlığı kazanmak.
(2) Anıları unutulmaktan kurtarmak.
(3) Yok olup gitmesini göze alamadığımız bir gerçeğe kalıcılık kazandırmak.
(4) Anıyı oluşturan olayı, durumu, yerleri, kişileri söz konusu edip, başkalarının bilgisine, yararına sunmak.
(5) Kamuoyu önünde aklanmaya çalışmak, pişmanlığı dile getirip içini boşaltmak, günah çıkarmak.
(6) Gelecek kuşaklara geçmişten sonuçlar çıkarıp sunmak.
(7) Gerektiği zaman bir eleştiride bulunmak.
(8) İnsanoğlunun; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla paylaşmak gereğini duymak.
(S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 375)