sponsorlu reklam Admatic -sponsor

ŞİNASİ ŞAİR EVLENMESİ TİYATROSU ÖZETİ KONUSU KİŞİLERİ ZAMAN MEKAN TAHLİLLERİ



ŞAİR EVLENMESİ TAHLİLİ İNCELEMESİ, ŞİNASİ ŞAİR EVLENMESİ TİYATROSU ÖZETİ, ŞİNASİ ŞAİR EVLENMESİ TİYATROSU ÖZETİ KONUSU KİŞİLERİ ZAMAN MEKAN TAHLİLLERİ,

derskonum.com'un  değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.

Derskonum.com ailesi  olarak her dönem olduğu gibi yeni dönemde de sizler için kitap cevapları, konu anlatımı, pdf ders notları ile her zaman yanınızdayız..


Bu sayfamızda siz değerli takipçilerimiz için ŞİNASİ ŞAİR EVLENMESİ TİYATROSU ÖZETİ KONUSU KİŞİLERİ ZAMAN MEKAN TAHLİLLERİ üzerine bir paylaşım yapacağız. 


Siz de eğer bize ve tüm eğitim camiasına yardımcı olmak adına hazırladığınız yazılıları-notları-soruları-videoları paylaşmak isterseniz mail adresinden bize ulaşabilirsiniz.

İyi çalışmalar..

doğru konum= derskonum

destek olmak için lütfen paylaşınız




ŞİNASİ ŞAİR EVLENMESİ TİYATROSU ÖZETİ KONUSU KİŞİLERİ ZAMAN MEKAN TAHLİLLERİ


VİDEO ANLATIM AŞAĞIDA 👇👇👇



YAZAR: İbrahim Şinasi

Şair Evlenmesi, İbrahim Şinasi’nin edebiyatımıza kazandırdığı ilk tiyatro eseridir. Ayrıca edebiyatımızda ilk defa noktalama işaretleri bu eserde kullanılmıştır.

 ÖZGÜN MÜKEMMEL SLAYTIMIZ İÇİN TIKLAAA

Batı üslubuyla yazılmış olan “Şair Evlenmesi”, buna rağmen geleneksel Türk tiyatrosunun izlerini taşımaktadır. Eski ile yeni, doğu ile batı arasında bir köprü olma niteliğine sahiptir.


1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’yla Osmanlı Devleti tamamen batıya açılmıştır. Gerçekleştirilen birçok reformlarla, her alanda bir yenileşme ve gelişme çalışması başlatılıp, batılılaşma gayretine girişilmiştir. İşte bu dönemde batıya öğrenci gönderilme ve eğitimini tamamlayan öğrencilerin yurda geri dönmesiyle batılı kültürü de Osmanlı’nın içine girmeye başlamıştır… İşte Türk tiyatro edebiyatının ortaya çıkışı da bu dönemde olmuştur. Paris’te öğrenim gören, yurda dönüşünde Agâh Efendi ile birlikte “Tercüman-ı Ahvâl” adlı ilk özel gazeteyi çıkaran İbrahim Şinasi’nin gazetede yayınladığı “Şair Evlenmesi” de bu etki altında yazılmış ama oynanmamış ilk tiyatro oyunu olarak kabul edilmektedir…


Buna rağmen, Abdülhak Hamit’in babası Hayrullah Efendi’nin Şinasi’den on beş yıl kadar önce “Hikaye-i İbrahim Gülşeni” adında romanla tiyatro arası bir eser meydana getirmiş olmasına rağmen bu eseri yayınlamadığı iddia edilmektedir.

VİDEO ANLATIM AŞAĞIDA 👇👇👇
 ÖZGÜN MÜKEMMEL SLAYTIMIZ İÇİN TIKLAAA

Görücü usulü evliliği, halk diliyle ve yine toplumdan seçilmiş karakterler ile eleştirel boyutta incelemiş olan “Şair Evlenmesi” bu açıdan bakınca batı tiyatrosunu sadece teknik açıdan örnek aldığını göstermektedir…şinasi, bu yeni tekniği Türk tiyatrosuna sokabilmek için, Türk toplumuna ve seyircisine yabancı olmayan bir konuyu alışkın olunan oyun kişileri aracılığıyla ele almıştır.
“Şair Evlenmesi”, geleneksel türk tiyatrosunun aksine serim-düğüm-çözüm kısımları bulunan bir olay dizisi üzerine kurulmuştur.
Bu anlamda “Şair Evlenmesi”, Türk toplumuna ait töresel bir olayı batı teknikleriyle birleştirerek bir ilke imza atmıştır. Daha önce de yazılmış olan oyunların varlığından söz edilse de, “Şair Evlenmesi” ilk Türk tiyatro oyunu olarak kabul edilir.
Ayrıca noktalama işaretleri ilk defa bu eserde kullanılmış ve tiyatro terimleri hakkında da Türkçe karşılıklar kullanılmıştır.


 Konu
Bir Töre Komedyası özelliği taşıyan “Şair Evlenmesi”, görücü usulüyle evliliğin sakıncalarını konu almaktadır. Batılı tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle pek sevilmeyen, eğitimli olmasına rağmen saf bir yapıya sahip Şair Müştak Bey, sevdiği Kumru Hanım’la, kılavuz ve yenge hanımlar aracılığıyla evlenmiştir. Nikah sonrasında kendisiyle evlendirilen kişinin, Kumru Hanım’ın çirkin ve yaşlı ablası Sakine Hanım olduğunu görünce önce bayılır sonra itiraz eder. Mahallelinin de işe karışmasıyla başına gelenleri kabul etme mecburiyetinde kalan Müştak Bey’in imdadına arkadaşı Hikmet Bey yetişir. Hikmet Bey’in mahalle imamı Ebulaklaka’ya verdiği rüşvetle olay çözülür, yapılan hile sonuçsuz kalır.Sonunda muradına eren Müştak bey Kumru Hanım’a kavuşur. Ancak Hikmet Efendi birbirleriyle görüşmeden evlenmeye kalkmanın sonucunun kötü olacağını söyler. Müştak Bey’in aklı başına gelir.


ANAFİKİR: Eserden çıkarılabilecek ana fikir; görücü usulüyle evlenmenin ne kadar tehlikeli ve yanlış olduğudur.  


ESERDE YER ALAN KİŞİLER:
   ASIL KİŞİLER: 
 MÜŞTAK BEY: Güvey ve Kumru Hanımın aşığı. Müştak Bey aşka susamış, aşkla körü körüne hareket eden, sevincin ümitsizliğinde en son derecesine çıkan biridir. Müştak Bey alafranga tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle mahallelinin hoşuna gitmeyen, fakir fakat oldukça kafalı bir insandır.
KUMRU HANIM:Müştak Beyin sevgilisi ve Sakine Hanımın kız kardeşidir. Kumru hanım çok genç ve güzel bir hanımefendidir. O da Müştak Beye aşıktır.
SAKİNE HANIM:Kumru Hanımın büyük kız kardeşidir. Sakine Hanım; Kumru Hanıma göre oldukça yaşlı, çirkin, kart, kambur ve evde kalmış bir bayandır. Sakine Hanım eserde Müştak Beyin nikahlısıdır. 

VİDEO ANLATIM AŞAĞIDA 👇👇👇 

 YARDIMCI KİŞİLER:  
HİKMET EFENDİ: Müştak Beyin en iyi dostlarından biridir. Çok pratik zekalı bir kişiliğe sahiptir. Hikmet Efendi; aklı başında, ağırbaşlı ve Müştak Beyi o zor durumdan kurtaran kişidir.
ZİBA DUDU:Evlenmeye aracılık yapan kılavuz kişidir. Müştak Beyin başına bu derdi açanlardan biridir. Ziba Dudu; çok geveze, laf taşıyan ve ortalığı karıştırmayı seven bir kişiliktir.
HABBE KADIN:Müştak Beyin yengesidir. Müştak Beyin başına gelenleri duyunca feryadı basıp ortalığı karıştırıyor. Çok aceleci ve panik bir kişiliğe sahiptir.
EBULLAKLAKATÜL’ENFİ:Sakine Hanımın nikahını kıyan imamdır. O da Sakine Hanımı Müştak Bey’e yamamaya çalışanlardan biridir. Çok düzenbaz, aşağılık ve dini başka şeylere alet eden bir tiptir. Aynı zamanda oldukça geveze, gürültücü, iri ve uzun burunlu çirkin biridir.
BATAK ESE:Mahallenin bekçisidir. Müştak Beye oynanan bu oyunda onun da çok büyük bir payı vardır. Oldukça cahil biridir ve ne duyarsa duysun, doğruluğunu araştırmadan hemen buna inanır ve mahalleyi karıştırır. Ayrıca her işe burnunu sokan biridir.
ATAK KÖSE:Mahallenin süprüntücüsüdür. İmama yardakçılık yapanlardan biri de odur. Oyunda arkasında küfe giyer, çok saf ve cahil bir tiptir.
MAHALLELİ:Eserde mahalleden tiplerde vardır. Bunlar genellikle cahil ve dedikoducu kişilerdir. Bunların çoğu esnaftan seçilmiştir. 

ESERİN ÖZETİ
 Müştak Bey Kumru Hanımla evleneceği gün çok heyecanlıydı, bir an önce nikahın kıyılıp bitmesini ve Kumru Hanımla baş başa kalmayı istiyordu. Fakat olaylar hiç de onun beklediği gibi gelişmedi. Müştak Bey Kumru Hanıma  deli  gibi aşıktır ve onu sevdiği için kendini akıllı ve şanslı görmekteydi. Kumru Hanımın dış güzelliği yanında huyunun da güzel olduğunu söyler. Müştak Bey onun ablasını çok çirkin bulmakta ve onun ismini dahi sevmemektedir. Çünkü Sakine Hanım onların evlenmelerine engel olduğu gibi, kırk beş yaşına gelmiş olmasına rağmen ev de kaldığı için aklını yitirmiş olduğunu düşünüyordu. Müştak Bey böyle bir baldızı olduğu için herkesten utanıyordu. Ayrıca Müştak Bey Sakine Hanımı Hikmet Efendiye vermek ister. Çünkü o zamanlarda büyük evde dururken küçüğü evlendirmezlerdi. Hikmet Efendi mahallelinin bir oyun oynayarak Müştak Beye Sakine Hanımı verebileceklerini önceden sezmişti. Müştak Beye bu durumu söyledi fakat o bunu şaka zannediyordu. Daha sonra Müştak Beyin kılavuzu Ziba Dudu gelin odasına doğru geliyordu. Müştak Bey Kumru Hanımın getirildiğini sanıp iyice heyecanlanıyordu. Müştak Bey Ziba Duduya teşekkür ediyordu. Kumru Hanımı beklerken Müştak Bey bazı tereddütlere kapıldı. Zaten maddi durumu da pek iyi değildi. Yüz görümlüğü için ne verebileceğini düşündü. Sonra gelin hanım geldi fakat gelen sakine hanımdı ve Müştak Bey onu görünce kederinden bayıldı. Müştak Bey evleneceği kadının o olduğunu görünce onunla evlenmek yerine ölümü tercih edebileceğini söyledi.
Habbe kadın ise onun hasretine kavuştuğu için sevinç delisi olduğunu düşünüyordu. Müştak Bey hüzünle ahlayıp, ofluyordu. Ziba Dudu ile Habbe kadın gelinin duvağını açtırmak için uğraşıyorlardı. Müştak Bey istemeyerek elini çekerken, Sakine Hanımın beyaz saçı ve duvağı eline ilişir. Müştak Bey şok olmuştur. Ziba Dudu onu zavallı kadının sırma saçlarını yolmakla suçlar. Sonra mahalleli ve imam aceleyle onları nikahlamak için gelirler ve Müştak Beyi zorla Sakine Hanımla evlendirmek isterler. Müştak Bey ise buna kesinlikle karşıdır ve onunla evlenmektense hapiste dahi yatmaya razı olduğunu söyler. Ziba Dudu İmamın elini öperek ona Müştak Beyi şikayete başlar. Güya Müştak Bey Sırma Hanımın saçlarını yolmuş onlara da küfretmişti. İmam Müştak Beyin konuşmasına hiç izin vermeden onu suçlamaya ve aşağılamaya başlar. Eğer Sakine Hanım ile evlenmezse onun ırzına leke sürmüş olacağını söylüyor ve bunu mahalleliye de onaylatıyor. Müştak Bey kendisine nikah edilenin Sakine Hanım olmadığını söylese de boş. Çünkü imam ille de onu nikahlamak istiyor ve eğer bu gerçekleşmezse Müştak Beyi edepsizlik belgesi alarak köyden dahi uzaklaştırabileceğini söylüyor. Hikmet Efendi devreye giriyor fakat imam onunda aynı suçlardan suçlanabileceğini söylüyor. Fakat Hikmet Efendi gizlice imama para kesesini gösterir ve imam bir anda değişiverir. Rüşveti alan imam bir anda Hikmet efendinin dediklerini yapmaya ve Müştak Beyi savunmaya başlar. Mahalleli ise bu durumun farkına varamamıştır. Zaten onlarda imam ne derse ona itaat eden tiplerdi. İmam güya nikahını kıydığımız kız büyük olandır derken boy olarak uzun olanı yani Kumru Hanımı kastetmek istemişmiş. İmam Habbe Kadına seslenerek bir an önce Kumru Hanımı getirmesini ister. İmam böylece daha önce yaptığı bir yanlışı düzeltmiş olacağını söyler. Hatta Hikmet Efendiye dönerek daha önce yapmış olduğu başka yanlışlar varsa onları da düzeltebileceğini söyler. Bu arada Atak Köse ve Batak Ese bir daha böyle işlere karışmayacaklarına dair kendilerine söz verirler. Habbe Kadın Kumru Hanımı getirir. Kumru Hanım ağlamaktaydı. Habbe kadın onun mutluluktan ağladığını imama söyler.
İmam Müştak Bey ile Kumru hanımı nikahlayarak, mahalleliden evi boşaltmalarını ister. Mahalleli ve imam evi terk eder fakat Hikmet Efendi evi terk etmemişti. Çünkü Müştak beye görücü usulüyle evlenmenin zararlarını anlatmak istiyordu. Müştak Bey ise onu dinlemiyor, tek istediği şey Hikmet Efendinin bir an önce gidip onları yalnız bırakması. Bir süre sonra Hikmet Efendi de evi terk etti, artık yalnız kalmışlardı. Fakat Müştak Bey için bu evlilik çok iyi bir tecrübe olmuştu.  

VİDEO ANLATIM AŞAĞIDA 👇👇👇


MEKAN:
Olayın neredeyse tamamı gelin odasında geçmektedir.


OLAYIN MEYDANA GELDİĞİ ZAMAN:
Eserdeki olay Tanzimat yıllarında meydana geliyor ve o zamanın en önemli sorunlarından birini anlatıyor.  


ESERİN DİLİ VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ:
Eserde genelde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Ayrıca o zamanın tabii konuşma dilinden de kelimeler vardır. Bu kelimelerin anlamını bilmeden eseri tümüyle anlamak zordur. Anlatım özelliklerine gelince, şair o zamanın en önemli sorunlarından biri olan görücü usulüyle evlenmeyi en anlaşılır şekilde anlatmıştır. Ayrıca eserin anlatımı oldukça akıcıdır.


ESERİN TÜRÜ:
Eser bir tiyatro ürünüdür. Bu eserde tiyatronun komedi türü işlenmiştir. Komedi de insanları hem güldürmek, hem de düşündürmek esastır. Bu tür bizim edebiyatımıza Tanzimatla girmiştir.


VİDEO ANLATIM 👇👇👇
  

DEĞERLENDİRME -SONUÇ
Şair Evlenmesi,  Molière’in aksine bir karakter komedisi olmadığı ibi, La Bruyère’de olduğu gibi “kişiliklerin analizi” de değildir. Ancak bu  oyundaki kişilerin adlarının anlamca, oynadıkları rollere uygunluğu, şairimizin Molière ve La Bruyère’den habersiz olmadığını ve onlardan etkilendiğini gösterdiği gibi, tıpatıp onların yolundan yürüme veya Türkiye’de türünün ilk örneği olmanın verdiği rahatlık ve toleranslı yaklaşım psikolojisiyle kişi ve yer adlarını değiştirerek basit bir kopyalamaya gitmediğini de göstermektedir. Onun buradaki tutumu, Batı ve Doğu toplumları arasında, sosyal alanda Türk ulusuna biçtiği “köprülük” görevinin edebiyat alanında da uygulanmasıdır.  Şair Evlenmesi, bir  düşüncenin savunumu (zoraki evlilik, görücü usulü evlilik, çok evlilik geleneğinin kaldırılması) olduğu için, piyeste geçen kahramanlardan hiç birinin karakteri üzerinde etraflıca durulmamış ve toplumda karşılaşabilinen canlı birer tip olarak sunulmamıştır. Müştak Bey’in şakacı, şairliği gereği biraz heyecanlı, Hikmet Bey’in ince zekası, soğukkanlı ve iş bitirir yapısı, Habbe Kadın ve Ziba Dudu’nun mahalle kadınlarını anımsatan boşboğaz, mekkar ve hileci karakterleri, İmam Ebul-Lâklâka’nın taşımaması gereken çıkar uğruna din istismarcılığı niteliği, Atak Köse ile Batak Ese’nin kendilerine ait düşünceleri gelişmemiş, kuvvetli olanın ya da sesi gür olanın yanında yer alan tipler olduğunu oyunun akışı içinde kolayca görebiliyoruz. Ancak analiz süzgecimizi biraz daha sıklaştırdığımızda yazarın, kahramanların bu yönleri özellikle bilinsin diye bir çaba göstermediği de anlaşılmaktadır. Bu tiplerin, bir an için Molière’in elinde olduğunu düşündüğümüzde, şimdiden kendimizi bir kahkaha tufanına hazırlamak gibi istem dışı bir düşünceyle heyecanlanıyoruz. Öyle sanıyoruz ki  Şinasi, kahramanlarına verdiği karakterlerle yaşadığı dönemin toplumsal yapısına ışık tutmak istemiş ve toplumun yüzünü çevirdiği yeni yönü özellikle Müştak Bey’in kişiliği ve tavırlarıyla vermek istemiştir. Müştak Bey, herkesten farklı bir evlilik yapmak istemesiyle bir geleneği yıkarken, Batıcılığın ve yenilikçiliğin de sembolü olmuştur. Taşkın hareketleri, geleneklere duyarsızlığı, sevgilisine yüz görümlüğü olarak  şiir sunması, gecenin ilerleyen saatlerine kadar sokaklarda tur atması, züğürt bir ozan oluşuyla Müştak Bey alışılmışın dışında bir tiptir; yaşadığı topluma yabancıdır. Adeta gelenekleri yıkmak istercesine bir karşı koyuş görülür onda. Buna değinen İnci Enginün, Müştak Bey’in genel özellikleri üzerinde durarak,  Şinasi’nin bu kahramanına bazı “batılı  öğeler” verdiğinden söz etmektedir.
  Şinasi, sevdiği genç kızla bir an evvel evlenmek sevdasıyla yanıp tutuşan beyzadeyi çok isteyen, arzu eden anlamına gelen Müştak; sevgilisine, karşılıklı  aşkın en üst seviyelerde anlatımı demek olan ve arzulanan bir güzelliği ifade eden Kumru; problemli durumları ince zekâsıyla çözen kahramana, çoğu kez insanın anlamadığı sır ve derin bilgelikle dolu neden ve sonuç anlamına gelen Hikmet;  Kumru’nun evde kalmış ablasına, yaşlı ve uyuşuk, bir iş ve uğraşı olmayan, miskin, tembel anlamına gelen Sâkine; Mahalle bekçiliği yapan, gece karanlığında uya, çamura çıka bata dolaşan anlamındaki Batak Ese; üstüne vazife olmayan işlere burnunu sokan anlamına gelen Atak Köse; susmak bilmeyen lafebesi  İmama “lakırdı babası” anlamına gelen Ebul-Lâklâka demesi rastgele verilen adlar değildir. Bunu, ince bir zekâ ve buluşun ürünü saymanın yanında, Fransız yazarlarından aldığı etkilere bağlamak da olasıdır.
HazırlayanMustafa ŞAHİN 


1 Yorumlar

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk