sponsorlu reklam Admatic -sponsor

ZEHRA ROMANINI ÖZETİ,KONUSU,TEMASI,OLAY ÖRGÜSÜ,YER,ZAMAN,KİŞİLER TAHLİLİ,İNCELEMESİ

ZEHRA ROMANINI ÖZETİ,ZEHRA ROMANI KONUSU,ZEHRA ROMANI TEMASI,ZEHRA ROMANI KİŞİLERİ, ZEHRA ROMANI TAHLİLİ, ZEHRA ROMANI İNCELEMESİ, ROMAN TAHLİLLERİ, 

Roman özeti:
Zehra zengin bir aile kızıdır. Küçük yaşta annesini yitirir. Sevgi ve şefkatten yoksun kalır. Bu yüzden sinirli, kıskanç ve geçimsizdir. Her şeye öfkelenir. Büyüyünce, babası onu iş yerinde katip olarak çalıştırdığı Suphi ile evlendirir. Zehra bir süre kocasıyla iyi geçinir. Sonra eski huyları depreşir. Eşini herkesten kıskanır, durmadan onu rahatsız eder.

Suphi’nin annesi, ev işlerine yardımcı olmak üzere, Hüsnücemal adında güzel bir cariye alır. Bu durum Zehra’yı iyice çileden çıkarır. Karısından bıkan ve bunalan Suphi bu kez Hüsnücemal’e bağlanır. Sonra da onunla evlenir. Ayrı bir eve taşınırlar. Zehra’nın babası ölünce Suphi onu boşar.

Zehra öç almak için bir Rum kadınını Suphi’ye musallat eder. Yosma Ürani kısa zamanda amacına ulaşır. Suphi’yi kandırır, kendisine bağlar. Suphi’nin gözü artık Hüsnücemal’ı görmez. Şimdi aklı Ürani’dedir. Bu yüzden, varını yoğunu ona yedirir. Sonunda iflas eder. Bunun üzerine Ürani ona sırt çevirir. Hüsnücemal üzüntüsünden intihar eder. Suphi tulumbacılığa kadar düşer, öyleyken Ürani’yi unutamaz. Sevgilisinin başka bir erkekle yaşadığını duyunca tepesi atar. Gizlice onları izler ve ikisini de yakalayıp öldürür. Fakat, delil yetersizliğinden kurtulur. Trablusgarp’a sürgün edilir.

Bu arada Zehra Suphi’nin katibi Muhsin ile evlenmiştir ama mutlu değildir. Yeni kocası bir süre sonra ölür. Zehra yalnız kalır. Ayrıca, Suphi’nin başına gelenleri de öğrenince sinirleri büsbütün bozulur. Çünkü, için için, hala onu sevmektedir. Bir gün sokakta giderken, bir dilenci kadının ansızın düşerek öldüğünü görür. Dikkatle bakınca Suphi’nin annesi olduğunu anlar. Kendini tutamaz, kadının üstüne kapanarak ağlar. Ardından, hastalanıp yatağa düşer. Bir ay kadar ateşler içinde yatar, sonra da ölür.


Zehra Romanının Olay Örgüsü
  • Suphi’nin babası Suphi’yi Servet Efendi’nin yanına verir.
  • Servet Efendi, kızı Zehra’dan Sıphi’ye dert yanmaya başlar
  • Suphi içten içe Zehra’yı düşünmeye başlar.
  • Suphi’nin iş dolayısıyla Servet Efendi’nin evine gitmesi.
  • Suphi’nin odadan dışarı çıkınca Zehra’yı görmesi.
  • Bu gördüğü yüzü aklından çıkarmaması ve bu yüze aşık olması
  • Zehra ve Suphi2nin haraketlerinde aynı tuhaflıkların meydana gelmesi
  • Şevket Efendi’nin kızı ve Suphi’yi evlendirmek istemesi
  • Zehra ve Suphi’nin nikahlarının kıyılması
  • Şevket Efendi’nin kızı ve damadına bir ev alması ve güzel bir şekilde döşetmesi
  • Münire Hanım’ın gelinine yardım etmesi için eve Sırrı Cemal adında güzel bir cariye alması
  • Zehra’nın kıskançlıklarının yeniden başlaması
  • Sırrı Cemal ve Zehra arasındaki sürtüşmelerden köşkteki huzurun bozulması
  • Sırrı Cemal ve Suphi’nin arasında bir yakınlaşma olması
  • Suphi’yle Sırrı Cemal’in bir süre sonra Zehra’dan uzakta yeni bir eve taşınması
  • Zehra’nın kıskançlıktan dolayı intikam almak istemesi
  • Zehra’nın Ürani adında iffetsiz bir kadınla intikam için anlaşması
  • Ürani’yle Suphi’nin karşılaşması ve aralarında bir muhabbetin olması
  • Suphi’nin Sırrı Cemal’i bırakıp Ürani’yle yaşamaya başlaması
  • Sırrı Cemal’in çaresizlik içinde intihar etmesi
  • Ürani’nin Suphi’nin servetini son kuruşuna kadar harcaması, parasız ve işsiz kalan Suphi’yi evinden kovması
  • Suphi’nin sokaklarda yaşamaya başlaması
  • Zehra’nın Muhsin ile evlenmesi
  • Zehra’nın bütün bu yaşananlardan dolayı vicdan azabı çekmesi
  • Suphi’nin de başına gelenlerden dolayı Ürani’yi sorumlu tutması ve onu öldürerek cezalandırması
  • Suphi’nin cinayetten dolayı suçlanması ancak delil yetersizliğinden serbest bırakılarak Trablusgarp’a sürgüne gönderilmesi
  • Münire Hanım’ın zor durumda sokakta dilenirken soğuktan ölmesi, Zehra’nın bu olaya şahit olması
  • Zehra’nın bütün bu olanlara, yaşadıklarına dayanamayıp, hastalanarak yataklara düşmesi ve bunun sonucunda ölmesi

Zehra Romanının Şahıs Kadrosu:

Zehra:  Zehra, bir tüccarın kızıdır. Küçük yaşta anası ölmüştür. Yaratılışından kıskanç bir kız olan Zehra, babasının katibi Suphi ile evlenir. Babası Şevket, “yetişmiş, çalışkan, henüz otuzbeş yaşında bir adam olup sermayesini artıra artıra senede otuz kırk bin lira kıymetinde iş ‘görmek derecelerine kadar mahza say ü tedbiri sayesinde vasıl olmuştur. Beyn-et-tüccar itibar-i fevkalarlesi vardır. Tamam yirmi yaşında iken genç bir kız ile teehhül etmiş ve bu içtima meydana Zehra’yı getirmiştir. “Zehra, çocukluğundan beri gayet kıskanç idi. Hele kendisinden iki sene sonra doğan Bedri’yi o derece kıskanırdı ki bir kaç kereler çocuğu adeta boğmak, kafasını ezmek gibi vahşetlere kadar cüreti görülmüştü. Kızın bu tabiatı Şevketi düşündürmekte idi. Bu tabiatta olanlar - bahusus kadın ise1er-ilerde gayet feci vukuata sebep olacaklanm biliyordu.” (Zehra, sayfa. ıo).
Suphi: “Suphi, gayet kibarane büyümüş genç, güzel bir delikanlıdır. Rüştiye’yi (ortaokulu) bitirmişti.” (s. 9). “Pederi sağlığında delikanlıyı Asmaaltında namuslu, zengin bir tüccarın yanına katip sıfatiyle yerleştirmiş ve ondan sonra gözlerini müsterihane kapamıştı.” (S. ıo). Genç, yakışıklı bir delikanlıdır. Kibar bir beyefendidir. Öğrenimi üzerinde çok durulmuş, çalışkan biri olarak romanda karşımıza çıksa da ilerleyen süreçte karakterindeki zayıf yönler ortaya çıkmıştır.
Münire Hanım: Asil bir ailenin kızı olup, gençliğini Arnavutluk’un en çalkantılı zamanlarında Arnavutluk’ta geçirmiştir. Temiz saf bir gönlü vardır. Gelini Zehra ve Suphi için her türlü fedakarlığı yapmıştır. Romanda İyi giden hayatın birden tersine dönmesine eve aldığı cariye ile sebep olmuştur. Yaptığı hatanın cezasını da en ağır şekilde çekenlerden birisidir romanda. Yazar romanda Suphi’nin kötü duruma düşmesinden sonra annesiyle  de ilgilenmemiştir. Hatta Münire Hanım maddi imkanlardan yoksun, sokaklarda dilenirken soğuktan donarak ölmüştür.
Şevket Efendi: Zehra’nın babasıdır. Henüz otuz beş yaşında, çalışkan bir adamdır. Tüccarlar arasında büyük bir saygınlığı vardır. Kızı Zehra’nın kıskançlığından dolayı çok üzülmektedir. Bu duruma çareler aramaktadır.
Sırrı Cemal: Romanda bir güzellik sembolü olarak ifade edilmektedir. Kafkas neslinin güzelliği ile en fazla meşhur olan şubesindendir.  Bir bakışta en zor beğenenlere bile güzelliğini kabul ettirmekte, onaylatmaktadır. Kadın dendiği zaman hatıra ne mana gelirse o mananın tamamen cisimleşmiş şeklidir. Bünyesi gayet hassas ve narindir. Beli ince, göğsü geniş, gerdanı uzunca, ağzı ufak, hareketleri hoş, gamzeleri gönle hoş gelen, kısacası ender bulunan bir güzelliktir.
Romanda da olayların başlangıcında Sırrı Cemal’in etkisi büyüktür. İlk başlarda Suphi’nin dikkatini çekmese de Zehra, başına geleceklerin farkında gibidir. Böyle bir güzellik karşısında hiç bir erkeğin hayır demesi mümkün değildir. Sırrı Cemal’in bu güzelliği Zehra’nın kıskançlık hastalığının yeniden ortaya çıkmasına neden olmuştur. İlk başlarda Suphi, Sırrı Cemal’in güzelliğini fark etmese de daha sonra Zehra’nın kıskanç tavırları onu Sırrı Cemal’e itmiştir.
Nazikter: Sade, temiz, biraz terbiyesiz, huysuz, ihtiyar bir yaşlı kadındır. Sırrı Cemal’e karşı bir hasedi vardır. Kaba saba, cahil biridir.
Habibe Molla: Kulağı delik diye tabir edebileceğimiz, açık göz, şeytana külahını ters giydirip, atlıyı atından indirip, yolcuyu yolundan döndürür biridir. Adam araştırmak, iz sürmek, olayları haber almak adeta işi gücü eğlencesi, zevki gibiydi. Suphi’yi takip etsin diye Zehra tarafından tutulmuştur.
Ürani: Genç, gayet güzel, etine dolgun bir kadındır. Minik elleri, küçük ağzı, iri gözlerinden zeka fışkıran, şiir gibi duran bir yüzü vardı, diye tasvir edilmektedir yazar tarafından. Açık giyinen, rahat hareketleriyle gittiği her ortamda dikkat çekmeyi bilir. Paraya, gezmeye, eğlenmeye oldukça düşkündür. Gezmekten, tiyatrolardan hiç bir şekilde geri kalmaz.
Sırrı Cemal ve Suphi’den intikam almak için Zehra tarafından tutulmuştur. Kısa bir sürede Suphi’yi etkilemeyi başarırı ve onu Sırrı Cemal’den uzaklaştırır. Paraya eğlenceye düşkünlüğü sebebiyle kısa bir sürede de Suphi’nin bütün parasını harcattırır. Öyle edalı cilveli bir kadındır ki Suphi artık onun yanından ayrılamayacak hale gelmiş, Zehra’yı ve Sırrı Cemal’i hiç aklına bile getirmemektedir. Zehra bu şekilde intikamını aldığını düşünmektedir, bir süre sonra Sırrı Cemal, Suphi’nin ilgisizliğinden dolayı zor duruma düşer ve çaresizlikten intihar eder. Daha sonra da Suphi başına gelen bütün olaylardan ve bu hale düşmesinden Ürani’yi sorumlu tatar ve onu bir şekilde öldürür. Bu olay üzerine kısa bir süre tutuklu kalsada delil yetersizliğinden serbest bırakılır ancak sürgüne gönderilir.
Muhsin Bey: Genç bir delikanlıdır, Suphi’nin yanında katiplik yapar. Suphi işleri boşlamaya başladıktan sonra işlerin kontrolünü eline alır. Bir süre sonra da bütün işleri kendi üstüne geçirir. Zehra da Suphi’yi kıskandırmak için Muhsin Bey’le evlenir ancak sonuçtan memnun olmaz.
Romanda Suphi, Zehra, Ürani ve Sırrı Cemal asıl kişilerdir.
Yardımcı Kişiler olarak da: Münire Hanım, Şevket Efendi, Muhsin Bey, Habibe Molla, Nazikter vardır.

Zehra Romanında Mekan:

Romanda mekan olarak, Tanzimat romanlarında görüldüğü üzere İstanbul vardır. Roman tamamen İstanbul’da geçer. Boğaziçi, Çamlıca, Beykoz, Bakırköy( Suphi’nin Sırrı Cemal’le oturdukları ev), dış mekan olarak karşımıza çıkmaktadır. İç mekan olarak da öncelikle karşımıza, Şevket Efendi’nin dükkanı ve evi vardır. Ürani’nin evi de iç mekan olarak karşımıza çıkar. Ürani’nin evi Derviş sokak 16 numaradır. Ayrıca bir ara Suphi’nin kaldığı Tulumbacılar koğuşu da iç mekan olarak karşımıza çıkar.
Eserden bir kaç örnek verelim. Dış mekan olarak o günlerin Beyoğlu:
“Ezcümle pazar gecesi Tepebaşı Tiyatrosunda verilen baloya gitmişlerdi. Suphi dans bilmediği cihetle şöyle bir köşeye çekilmiş ortalığın halini seyretmekteydi. Ürani genç bir delikanlı ile -Angaje-olmuş, bir mahir orkestranın neşeli ve murakkas ahengine tabaiyyetle [fırl fırıl] dönmeye başlamıştı. Delikanlı ile Ürani sanki yek-vücut olmuş gibi bir ayak üzerinde ve bir vaz-ı aşıkaanede haretkat-ı müntazama icra ettikçe Suphi’nin içinden kanlar gitmekte idi..”

İç mekan olarak da yazar Ürani’nin Derviş Sokak 16 numaradaki evini  ayrıntılı bir şekilde tasvir etmiştir. Yazar şöyle anlatıyor: Yatak odası; yaldızlı geniş tel yaylı bir karyola ile küçük fakat zarif çini soba… Odaların en büyüğü salon şeklinde tertip olunmuştu iki karşılıklı duvara birer yüksek konsol dayatılmış bunların  üzerine iki cesim billur endam aynası konularak önlerine de iki yüksek Japon lambası getirilmişti. Pencereler cicim perdelerle örtülmüş, oraya yüksek bir porselen soba kurulmuş, duvarlara kalın yaldız çerçeve  yağlı boya resimler asılmıştı. Resim asma biçimi yeni bir moda Avrupa’dan gelmiş resimlerde manzara, fırtınaya tutulmuş bir tekne resmi ve buruşuk alınlı, uzunca ak sakallı esmer renkli ufacık mavi gözlü zühaf biçiminde ufak vişneçürüğü fesli adamın portresi .Hakkı beyin firçasından çıkmış olan resim.” (s. 66).

Zehra Romanında Zaman:

 Haziran ve Temmuz aylarında başlayan ve sonraki dönemleri de anlatan bir zaman vardır.
Zehra Romanında Sosyal Hayat:
Romandan öğreniyoruz ki, o devirde Beyoğlu’nda verilen bir balada vals de bilinmektedir (biliniyordu). Yine romandan öğrendiğimize göre; “Bazen Fransız tiyatrosuna, bazen Verdi’ye, bazen Tepebaşı’na, Konkordiyaya, bazen Kristale, bazen rastgele bir konsere giderlerdi. Balolardan, suvarelerden de geri kalmazlardı (s. 115) Perdearası, Türk incesaz takımı ile aynı gece orkestra seyircilere “Vagner’den bir romans çalmıştı” (s. 117).
Romanın başka bir yerinde de şunları okuyoruz:
“Müslüman olmasına rağmen Avrupa içkileri de kullanmadan kaçınılmıyordu (s. lll). Ürani bir bardak dolusu birayı dikmekte, delikanlı da konyak yuvarlamaktaydı” (s. 91-93). ”Yani de olur, Niko!i’de mi olur bir birahanede içecekler, yemek yiyecekler, sonra bu gece Fransız tiyatrosu “Divorçon” veriyor, oraya gidecekler. İkinci klas localarından seyredecekler.” (s. 123).

O devirlerde sigara içenler de var. “Yemekten sonra salıncaklı iskemlesine oturmuş, sigarasını dumanlamakta…” (s. 73).
Osmanlı toplumu, bilhassa hanımlar, kitap da okumaktalar. Zehra’da iki yerde geçer. (s. 83). “Habibe Molla’dan kat-ı ümit etmiştir, romanlarına başvurdu. Monte Kristo’yu belki üçüncü defa olarak okumaya başladı. Kont’un, düşmanlarından ne yolda intikam aldığnı tetkik ve taharriye koyuldu.” (s. 94).  ”Sırrıcemal bu hücum ile müsterihane yemek yemiş salonda sahneaklı sandalyesinin üstünde, yanda bırakmış olduğu romanı mütalaaya koyulmuştu.” (s. 94). Günlük konuşma diline giren çoğu Fransızca kelimeler dikkatimizi çekiyor:  Fabrika (s. 73), şimendifer (s. 83), angaje (s. lll), madam (s.84), matmazel (s. 85), balo (s. i o),çek, bono, kasa (s. 84), telegraf (s. 94), tranvay (s. 122), vs.
Giyinme şekli de zamana göre değişiyor. Örneğin, erkeklerin kullandıkları frank gömleği (s. 144), başına bir büyük tüylü kadife şapka koymuş şapkasına merbut olan beyaz tülü çenesine kadar indirmişti. Siyah düz, sade bir zarif fistan giymiş eline gene o renkte bir şemsiye almış, mini mini ellerini siyah eldivenler içinde saklamış.” (s. 85).
Yazar romanında tiyatrodan da bahsetmektedir. Bu, Türkler için yepyeni bir olaydı. Türkiye’de ilk tiyatro temsilleri xyıı. yüzyılın sonunda İtalyan ve Fransız diplomatlarının konaklarında oluyordu, Osmanlılardan seyirciler azdı. Nabizade Nazım’ın bahsettiği tercümeler xıx. yüzyılın sonunda yaygın olmaya başlamış. Buna rağmen sadece -belli bir çevre okuyabilirdi. O zaman Osmanlı İmparatorluğu Fransa’yla sıkı bir temasta olduğundan yeni bir aydınlar topluluğu yetişmişti. Aynı zamanda onlar yeni estetik fikirlerin sahibi olmaya başladılar. Hem roman, hem tiyatro çevirileri yapıldı. Piyeslerde yeni hayat şartları sergilenmekteydi, hem de çoğu kadın olan kahramanların hayatının Müslüman kadının hayatından farklı yanları gösterilmekteydi. Aynı zamanda resim yapma geleneği, ressamların yetişmesi olayı da romanda önemli bir yer tutmaktadır. Kısaca denebilir ki, Tanzimat yazarlarının eserlerinde yeni yaşama” biçimine geçiş tüm ayrıntılarıyla gösterilmektedir.


Zehra Romanının Edebi Yönü:
Eser yazarının ölümünden sonra arkadaşı Mahmud Sadık tarafından Servet-i Fünûn mecmuasında tefrika edilmiştir. (nr. 254, 11 Kanun-ı Sâni 1311/23 Ocak 1896 vd.) Kıskançlıkların, aşkların ve ihtirasların romanı Zehra, Tanzimat ile gelen değerler sistemindeki değişikliğin kadın erkek ilişkilerine yansımasının edebi göstergelerinden birdir. Yazar Zehra romanında realizm ve naturalim akımının etkisiyle insan ilişkilerinin çeşitli boyutlarını ve bunların yaratabileceği sorunları Tanzimatın yeni insan tipinin ruhunda denemek istemiştir. Yazar romanı adeta bir deney laboratuvarına dönüştürmüştür. Anlatım tekniği, bakış açısı, yazarın eserle arasındaki mesafe göz önünde bulundurulduğunda, eser romantizmin etkisindedir. İnsan zaaflarını anlatmasındaki gerçekçiliği ve bireyi ön plana çıkarması hesaba katılınca eserin realist özellikler sergilediği söylenebilir. Zehra’nın çevrisinin ve irsiyetinin kaderinin şekillenmesinde etkisi düşünülürse naturalizmden de  izler olduğunu söylemek mümkündür.
Zehra romanında da diğer Tanzimat romanlarında; Müsameretname, Letaif-i Rivayat, İntibah, Sergüzeşt de olduğu gibi esir kadın hikayesi önemli bir yer tutar. Bu cariyelik meselesi Edebiyat-ı Cedide romanıyla ancak ortadan çekilmiştir.

ZEHRA ROMANI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER

«Vakıa bu eserde, bazı hisler oldukça maharetle tahlil edilmiş, bazı tasvirler başarılı sayılacak derecede iyi yapılmıştır. Fakat umumiyeti itibariyle, olayların birbiriyle olan rabıtası çok zayıf olduğu gibi, teknik itibariyle de çok kusurlu, adeta acemicedir. Buna mukabil, o zamanki hayatın bazı köşelerini aydınlatan ciheti, oldukça kuvvetli sayılan müşahede ve tetkike dayanır. Mamafi bu hususta da fazla abartıya kaçmamak gerekir.» (Agah Sırrı).

«Zehra hem edebiyat tarihi itibariyle, hem bizatihi kıymetlidir. Tarihen kıymeti bu eserin romantizmden ilk kurtulan roman olmasıdır. Bizatihi kıymeti de üslubun sade, ifadenin diri ve tasvir ettiği tiplerin canlı oluşundandır. Roman, saadeti aile yuvası dışında aramanın getireceği hüsranı hikaye eder.» (İsmail Habip).

«Eserde tavsir edilen çevreleri yazmadan önce, yazarın oraları incelediği ve birtakım notlar aldığı bilinmektedir. Yazar, kendinden önce yetişenlerden ayrı, yeni bir edebiyat çığırı tutmuş olmakla birlikte, Namık Kemal etkisinden kendisini büsbütün kurtarabilmiş değildir. Bu yoldaki tabiat tasvirlerinde dil, yabancı sözcük ve dil kurallarıyla alabildiğine yüklü, üslup da çok yapmacıklı ve süslüdür. Kişi tasvirlerinde de yer yer Namık Kemal etkisi açıkça görülmektedir. Günlük hayatın anlatıldığı yerlerde herhangi bir üslup kaygısı gözetilmemiş; hele kimi yerlerde, geçmiş zaman kipi okuyucuya usanç verecek kadar çok kullanılmıştır.» (Cevdet Kudret).

1 Yorumlar

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk