doğru konum= derskonum
ÜNİTE İÇERİĞİ
- Edebiyat kavramı
- Edebiyatın Bilimlerle ve Güzel Sanatlarla İlişkisi
- Metinlerin Sınıflandırılması
- Dilin Kullanımdan Doğan Türleri
- Yazma Süreci
- İletişim ve Ögeleri
- Dilin İşlevleri
1-Edebiyat kavramı ( Edebiyat Nedir?)
Edebiyat; bilgi, gözlem ve deneyimlere dayalı düşünce, duygu ve
hayallerin sanatçının yorumundan geçirilerek etkili bir şekilde söz ya da
yazıyla anlatılması sanatıdır.
Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil
aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatıdır. Diğer bir
tanımla edebiyat dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliğidir.
Arapça edeb kökünden gelen edebiyat aslında ilm-i edeb’in
bütün anlamlarını toplayan çoğul bir kelimedir.
Tanzimat’tan sonra Türkçede tekil olarak bugünkü anlamında kullanılmıştır.
Þ
Edebiyat; sözlü ve yazılı olmak üzere
ikiye ayrılır:
1. Sözlü edebiyat: Yazının kullanılmadığı dönemlerde dilden dile
söylenerek günümüze kadar ulaşmış ve anonim (halkın ortak malı) olarak gelişen
ürünlerin tamamına sözlü edebiyat denir.
2. Yazılı edebiyat: Yazının kullanılmaya başlamasından itibaren yazarı
belli olan her türlü edebiyat ürünlerine yazılı edebiyat denir.
Edebiyatın özellikleri:
- Gözleme dayalıdır.
- Hayaller yardımıyla gerçek yeniden kurgulanır.
- Söz ya da yazıyla aktarılabilir.
- Fikir ve sanat dallarından etkilenir.
- Kesinlik bildirmez; ama kaynak olarak
kullanılabilir.
- Öğretmekten çok düşündürmek amaçlanır.
- Sanatçının düşüncesine göre seslendiği hedef
kitle değişebilir.
- Özneldir, söylenen söz sanatçıya aittir.
- Müzik gibi işitsel (fonetik) sanatlar içerisinde
yer alır.
- Malzemesi dildir, hiçbir maddi malzemeye ihtiyaç
duymaz.
2-Edebiyatın Bilimlerle ve Güzel
Sanatlarla İlişkisi
Edebiyatın Bilimlerle
İlişkisi
Edebiyat
doğrudan ya da dolaylı yollarla tüm bilim dalları ile ilişki içerisindedir.
Edebiyatta bir eser oluşturulurken sanatçı az ya da çok diğer bilim dallarının
verilerinden yararlanır.
Bir
romanı veya bir hikayeyi düşünelim: Bu edebi ürünlerde kahramanlar çok
çeşitlidir. Hayatın her kesiminden ve sınıfından insan ele alınıp anlatılır.
Kahramanın doktor, öğretmen ya da astronot olduğu bir romanda yazarın bu
meslekler ve ait oldukları bilim dalları hakkında bilgi sahibi olması gerekir.
Aksi halde romanın ya da hikayenin inandırıcılığı zayıf olacaktır. Yazar hem
doktorluk hem de astronotluk hakkında bilgi sahibi olmadan eseri oluşturamaz.
Anlaşılacağı üzere edebiyat her bilim dalı ile ilişki işindedir. Bazı bilim
dalları ile edebiyat arasındaki münasebet çok yakın ve doğrudandır; bazıları
ile ise çok zayıf ve dolaylı yollarla ilişkilidir. derskonum.com
💥💥💥PDF İNDİRME LİNKİ AŞAĞIDA
Edebiyatın doğrudan ilişkili olduğu bilim dalları:
Edebiyatın
konusu temelde insandır. Doğal olarak kendisi gibi konusu insan olan felsefe,
sosyoloji, psikoloji, tarih bilim dalları ile doğrudan
ilişkilidir.
Edebiyat
ve Felsefe İlişkisi:Felsefe varlık ve bilgi konularında sorular sorup
çıkarımların yapıldığı bir bilim dalıdır. Edebiyat, felsefe biliminden hem
öğretici metin türlerinin hem de edebi metin türlerinin oluşturulmasında yararlanır.
Bir edebi eserde ,örneğin romanda, kahramanın bulunduğu durumu betimlemesi,
olaylar hakkında yorumda bulunup kişilere ve hayatına bu doğrultuda yön vermesi
felsefe biliminden yararlanıldığını göstermektedir.
Örnek:
Dostoyevski’nin
“Suç ve Ceza” romanından şu sözler felsefe biliminden
yararlanıldığını gösterir.
"Gariptir,
insan her zaman yaptığı işin önemini ya da ne olduğunu fark etmez. Yapar
sadece. Yapmak nedir mi ? Bilmek... En önemlisi bilmek değil midir?"
Edebiyat
ve Sosyoloji İlişkisi: İnsanların toplum olarak yaşayışının ve insanın
diğer insan ve doğa ile olan münasebetinin incelendiği sosyoloji bilimi ile
edebiyat arasındaki ilişki çok yoğundur. İnsanı anlatan edebiyat insan
ilişkileri hususunda sosyoloji biliminin verilerinden yararlanır. Bir olay
karşısında insanın hangi nedenlerle hangi tepkiyi vereceği sosyoloji bilimince
araştırılır. Yine insanları birlikte tutan değerler, örf, adet ve gelenekler,
toplumsal yaşamın kuralları gibi birçok konuda yazar eserini oluştururken
sosyoloji bilimine başvurur. Bir edebiyatçının aynı zamanda bir sosyolog olduğu
kanısı yaygındır.
Örnek:
Kuyucaklı
Yusuf romanından alınan şu örnekte toplumsal yapı hakkında bilgi verilir.
Şehrin
iyi aileleri arasında bile bunların istedikleri zaman alamayacakları kız yoktu.
Adeta bütün eşraf aileleri arasında ezelden beri mevcut, değişmez bir mukavele
vardı ve buna, harici şeklin değişmesine, vaziyetin tamamen başka olmasına
rağmen, daima riayet ediliyordu.
Edebiyat
ve Psikoloji İlişkisi: Psikiyatri ve psikanaliz son dönemde edebiyata
yardımcı bilim dallarından en önemlileri olmuştur. Günümüz insanının
yalnızlaşması, içine kapanması, kalabalıkların birbirinden uzaklaşması, ruhsal
bunalımlar, kıskançlık, hırs, aşk, bunalım gibi duygu durumlarının anlatıldığı
bir edebi eserde yazar ya da şair psikoloji biliminden yararlanır. Edebiyatın
en önemli ve zor uğraşlarından biri olan karakter çizme ancak psikoloji
biliminden yararlanılarak yapılabilir.
Örnek:
Sefiller
romanından alınan aşağıdaki metinde roman kahramanlarından Javer’in inandığı
değerleri yitirmesi ile girdiği çıkmaz ve intihara karar vermesi
anlatılmaktadır.
Javer
tamamıyla bozguna uğramış bir adamın, bocalayan bir vicdanın azabını
çekmekteydi. Artık daha fazla düşünerek çıldırmaktansa, yapacağı iki ihtimal üzerinde
durdu. Birincisi yeniden "Silahlı Adam" sokağındaki yedi numaralı
apartman dairesinden Jan Valjan'ı yaka paça sürükleyerek, karakola teslim etmek
ya da?.. Javer artık ne yapacağını kararlaştırmıştı.
Edebiyat
ve Tarih İlişkisi: Edebiyat olay, olgu ve durumları anlattığı gibi
tarih biliminin esas konusunu da olaylar oluşturmaktadır. Çoğu zaman tarihte
önemli bir yere sahip bir olayın hem tarih bilimince hem de edebiyatta konu
olarak ele alındığı görülür. Tarih olayları neden ve sonuçları ile irdeler;
edebiyat ise olayların arka planında nelerin yaşandığını anlatır. Örneğin
Osmanlı Devletinin kuruluş sürecini araştıran bir tarihçi o dönemde gerçekleşen
diğer olaylar ile bağlantı kurar. Yine o dönem ortaya konmuş eserleri,
belgeleri inceler. Edebiyatçı ise tarih biliminin elde ettiği bu verilerden
yararlanarak bambaşka kurgusal bir evren yaratır. Gerçek olayları yeniden
yorumlayarak anlatır. Yine tarihteki gerçek kişileri kendince yorumlayıp
karakterize eder.
Örnek:
Devlet
Ana: Kemal Tahir
“İçlerinde
ermişi var, dervişi var… Rum abdalları derler, rum gazileri derler… Ertuğrul
Bey’in savaşçısı ev hesabına gelmez. Savaşçı dervişlerin beşi, onu bir zaviyeye
birikmiştir. Rum abdallarına geldi mi, dam, çadır tanımaz bunlar… Ezraile
elense çekmiş gözü kara yiğitlerdir her biri. Karıları bile dövüşkendir
Ertuğrul Beyin… Bunlara ‘Rum Bacıları’ derler. Bunların töreleri de, gaziler,
savaşçı dervişler gibi din yayma üzerinedir…”
Edebiyatın
dolaylı yollarla ilişkili olduğu bilim dalları:
Edebiyat tıp,
astronomi, fizik, coğrafya vb. gibi bilim dalları ile dolaylı
yollarla ilişkilidir. Edebiyat ile bu bilimler arasındaki ilişki yüzeyseldir.
Yazarın bilgi birikimi, deneyim ve gözlemleri bu bilimlerden yararlanması için
yeterli olabilmektedir.
Edebiyatın
Güzel Sanatlarla İlişkisi
Sanat, insanın duygu, düşünce ve hayallerini, somut ve soyut malzemelerle
yaratıcı gücünü kullanarak kişiyi etkileyecek biçimde anlatmasıdır.
Güzel sanatlar ise insanların, dış dünyaya yönelik duygu,
düşünce ve izlenimlerini çizgi, renk,
biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla anlatması; edebiyat, müzik, resim,
heykel, mimari ve tiyatro gibi faaliyetlerle insanda coşku ve hayranlık uyandırmasıdır.
Güzel Sanatların Temel Nitelikleri
Güzel sanatların temel niteliklerini altı grupta toplayabiliriz:
✓ Güzellik ✓ Etkileyicilik ✓ Özgünlük ✓ Öğreticilik ✓ Evrensellik ✓ Yaratıcılık
Görsel (plastik) sanatlar, maddeye biçim veren sanatlardır.
Bu madde taş, mermer, boya, çamur vb. olabilir. Görsel sanatlar, adından da
anlaşılacağı üzere göze hitap eden sanatlardır.
İşitsel (fonetik) sanatlar sese biçim veren, malzemesi ses ve söz olan sanatlardır. Edebiyat, fonetik bir sanattır.
Çünkü edebiyatın malzemesi, dildir. Dil ise seslere dayanan bir iletişim
sistemidir.
Dramatik (ritmik) sanatlar, harekete biçim veren sanatlardır.
Dramatik sanatların çoğunda hareket öğesinin yanında işitsel ve görsel öğeler
de bulunur .
Sanat ve
Zanaat
Sanat, yaratıcılığa ve düş gücüne bağlı olarak bir ürün
ortaya koyma eylemidir. Sanat; insanlığın ortak değeridir, alıcısında güzellik duygusu,
coşku ve hayranlık uyandırır. Sanatçı ise herkesten farklı duyan,
düşünen ve gören kişidir; bunları kendi yaratıcı gücüyle, öznel yorumuyla
yoğurarak alıcısına ulaştırandır.
Zanaat maddi ihtiyaçları karşılamak için yapılan, tecrübeyle
gelişen, pratik bilgi ve el ustalığına bağlı bir eylemdir.
Zanaatçı ise yetenek ve ustalık gerektiren bir işi yapıp
üreterek sergileyen ya da satan kişidir. Zanaatçı, alanında hem bilgiye hem
yeteneğe hem de deneyime sahip olan kişilere verilen addır. Bu yüzden herkes zanaatçı olamaz.
3-Metinlerin Sınıflandırılması
Ø
İnsanların iletişim kurmak,kendilerini
anlatmak amacıyla bir araya getirdikleri sözlü veya yazılı cümleler topluluğuna
metin
denir.
Metin,dille kurulan bir anlaşma
ve anlatma aracıdır. Metin,cümlelerden oluşur. Metnin türünü;metnin yazılış
amacı,konusu,kullanılan iletişim kanalı ve hedef kitle belirler. Bilimsel,felsefi,edebi
ve günlük metinler birbirinden farklı düzenlenir. Metin anlambilimle
ilişkilidir.
Metni oluşturan birimlerin dil
bilgisi kurallarıyla birbirine bağlanmasına “bağlaşıklık” denir.
Metni meydana getiren parçalar
arasındaki anlam ilişkisine “bağdaşıklık” denir.
Metinler
- gerçeklikle
ilişkilerine
- dilin
işlevlerine
- anlatım
türlerine
- yazılış
amaçlarına göre gruplandırılabilir.
Buna göre
metinler genel olarak öğretici
metinler ve edebî (sanatsal, kurmaca) metinler olarak ikiye ayrılır.
Edebi Metin Örneği:
Çanakkale
Şehitlerine
Şu Boğaz
Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
...
Ey şehîd
oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Öğretici Metin Örneği:
Çanakkale
Savaşı Tarihi
Çanakkale
Savaşı batılı ülkelerin oluşturduğu itilafa karşı Osmanlı Devleti’nin savunmada
olduğu bir savaştır. Osmanlı Devleti Çanakkale Savaşında bütün bir millet
olarak destan yazdığı savaştır. 1914 yılı 3 Kasım-1915 yılı 18 Mart tarihleri
arasında deniz savaşları yapılmıştır. 25 Nisan 1915-9 Ocak 1916 tarihleri
arasında ise Gelibolu yarımadasında kara savaşları olarak yapılmıştır.
- İtilaf
Devletleri donanmaları 18 Mart 1915’te Osmanlı ordusu tarafından bozguna
uğratılmıştır. Böylece Çanakkale Savaşı’nın deniz savaşı bölümü sona ermiştir.
-
Gelibolu Yarımadası’na yapılan kara çıkartmaları yine Osmanlı ordusunun büyük
çabası ile bertaraf edilmiştir. 19-20 Anafartalar ve Arıburnu’ndan, 9 Ocak
1916’da da Seddülbahir’den çekilen itilaf birlikleri büyük yenilgiye
uğramıştır.
💥💥💥PDF İNDİRME LİNKİ AŞAĞIDA
tüm PDF
notlar için derskonum.com ' a bekleriz. :)
4-Dilin Kullanımdan Doğan Türleri
Lehçe, şive,
ağız, argo, jargon, standart dil gibi dil farklılıklarının olduğu Türkçe, bu
farklılıkların en belirgin olarak yaşandığı dillerin başında gelir. Şimdi size
bu farklılıkları örneklerle açıklayalım.
1. Lehçe: Bir
dilin bilinmeyen dönemlerinde yani metinlerle takip edilemeyen dönemlerinde, o
dilden ayrılarak farklı bir gelişim evresine ulaşmış kollarına lehçe denir.
Şekil, ses ve kelime açısından büyük farklılıklar gösteren lehçe, özellikle
coğrafi ve kültürel değişimler neticesinde ana dilden ayrılmıştır.
Türkçenin iki ana lehçesi Yakut
Türkçesi ve Çuvaş Türkçesidir.
Örnek:
İki lehçede
de “Yeni yılınız kutlu olsun” ifadesi şu şekildedir.
Çuvaş
Türkçesi: Sene sul yaçepe salamlatap
Yakut
Türkçesi: Ehigini şanga cılınan eğerdeliibin
2.
Şive: Türkçenin
izlenebilen tarihi dönemlerinde bazı kelime ve ses farklılıklarıyla birbirinden
ayrılan kollarına şive denir. Lehçelerde var olan keskin ayrılıklar şivelerde
yoktur. Türkçenin birçok şiveleri vardır. Kazak, Uygur, Kırgız, Azeri Türkçesi
Türkçenin en önemli şiveleridir.
Örnek:
Türkiye
Türkçesi: Yakında bakkal var mı?
Azeri
Türkçesi: Bu yahınlarda erzag dükkânı var mı?
Özbek
Türkçesi: Yakında bakkal barı mı?
Uygur
Türkçesi: Yakinda bakkal dukini barmu?
3.
Ağız: Bir ülkenin
sınırları içerisinde oluşan bölgesel konuşma şekillerine ağız denir. Sadece
bölgesel konuşma dilinde görülen bu farklılık yazı dilinde aynıdır.
Kayseri
ağzı: Nöörüyoon?
Adıyaman
ağzı: Ne yapon?
Isparta
ağzı: Netceb?
Rize ağzı:
Ne edeceesun?
İstanbul
ağzı: Ne yapıyorsun?
ÖNEMLİ BİR
NOT: Şive
ile ağız kavramları çok karıştırılmaktadır. Örneğin Doğu Anadolu’da ya da
Karadeniz’de konuşulan Türkçe, şive olarak adlandırılmaktadır. Karedeniz
şivesi, Ege şivesi gibi adlandırılmalar aslında yanlıştır. Ülke içerisinde
konuşmada görülen farklılıklar ağız terimini, ülkeler arasında görülen
değişimler ise şive terimini oluşturur.
4. Argo: Çoğunlukla
eğitimsiz kişiler tarafında kullanılan ve her yerde kullanılmayan söz veya
deyimlere argo denir. Ortak dilde kullanılan sözcüklere farklı
anlamlar yüklenerek oluşan argo, farklı bir anlaşma şeklidir.
5.
Jargon: Belli meslek grupları içerisinde sadece onların anlayabilecekleri ortak
dile jargon denir. Denizcilerin, polislerin, doktorların kendi içlerinde
anlaşmalarını sağlayan ve başkalarının anlamadığı bir dildir.
6. Konuşma
dili: İnsanların
günlük yaşamlarında kullandıkları ve karşıdakiyle iletişimi sağlamak için
kullanılan dildir. Bu dil gelişi güzel kullanıldığı için dil bilgisi
kurallarına uyma gibi bir zorunluluğu da yoktur. Bu açıdan bölgeden bölgeye
değişime uğrayarak ağızları oluşturan bir dildir.
7. Yazı dili(Standart
Dil): Kültür
dili ya da edebi dil olarak da adlandırılan yazı dili; bir dilde anlaşma
kolaylığı sağlayan ana dildir. Milli Edebiyat sanatçılarının 1900’lü yıllardan
sonra kullanmaya başladığı İstanbul Türkçesi bugünkü yazı dili olarak
kullanılmaktadır.
ÖRNEKLER
·
“Hasta dün gece eks oldu.” JARGON
·
Bu çocuk, bizim sınıfın en ineğidir :) (ARGO)
·
Haydah oloroğut.? (Nasılsın?) (LEHÇE)
·
Kitaplar hiç solmayacak güllerdir. . (STANDART DİL)
·
Menden heç ne soruşma. (ŞİVE)
·
Yooooohh valla senden gari kimseye dimem. (AĞIZ)
5-Yazma süreci
A-Yazma Süreci: Duygu, düşünce,
hayal veya bir konudaki bilgilerin yazılı olarak anlatılması, kendi içinde
aşamaları olan bir yazma sürecini içerir. Bu sürecin temel aşamaları ve bu
aşamalarda yapılacak uygulamalar aşağıda sıralanmıştır. |
|
1.
Hazırlık |
a) Hazırlık
aşamasında öncelikle yazılacak metnin konusu, amacı, hedef kitlesi ve türü
belirlenir. Belirlenen konunun iyi sınırlandırılmış olması yazmayı
kolaylaştırır. Konuyu sınırlandırmak için konunun hangi yönünün ele
alınacağı açıkça belirlenmelidir. Yazılacak metnin türünün belirlenmesi
de bu aşamada oldukça önemlidir; çünkü yazılacak yazı, türün temel yapı
unsurlarını taşımalıdır. b) Hazırlık
aşamasında ikinci olarak metinde kullanılacak düşünce, bilgi ve olaylar belirlenir.
Bu amaçla başvurulacak yollar ilerleyen bölümde ayrıca açıklanacaktır. |
2.
Planlama |
a) Yazının
planlanmasında öncelikle metnin ana düşüncesi/iletisi belirlenir. Her
yazı bir ana düşünce veya ileti etrafında gelişir. Bu ana düşünce
yazının merkezidir ve bütün diğer düşünceler onun çevresinde gelişir. b) Planlama
aşamasında ana düşünceyle/iletiyle bağlantılı yardımcı düşüncelerin
belirlenmesi ve sıralanması gerekir. Bunların ana düşünceyi destekleyen veya
geliştiren yardımcı düşünceler olmasına dikkat edilmelidir. c) Yardımcı
düşünceleri destekleyen düşünceyi geliştirme yollarının belirlenmesi,
planlanma aşamasının son basamağını oluşturur. Düşünceyi geliştirme yolları
“paragraf” başlığı altında ayrıntılı olarak açıklanacaktır. |
3.
Taslak Metin Oluşturma |
Yazı planına
uygun biçimde metin yazma, sürecin üçüncü aşamasını oluşturur. Taslak metin,
daha önce belirlenen ana düşünce, yardımcı düşünce ve düşünceyi geliştirme
yolları doğrultusunda oluşturulur. Taslak metin oluşturulurken farklı cümle
yapılarının kullanılması metni hem anlam hem de yapı açısından
zenginleştirecektir. Örneğin bir durum anlatılıyorsa isim cümleleri,
olay anlatılıyorsa fiil cümleleri daha sık kullanılır. |
4.
Düzeltme ve Geliştirme |
Taslak
metni, açıklık, yalınlık, duruluk; paragraflar arası ilişki ve
tutarlık; yazım, noktalama, sayfa düzeni vb. açılardan gözden
geçirme ve düzeltme, yazma sürecinin önemli bir aşamasını oluşturur. Bu
aşamada kelime tercihleri, metnin bağlamı dikkate alınarak yeniden
değerlendirilir ve yazıdaki anlatım bozuklukları düzeltilir. Ayrıca
metnin yazım, noktalama, sayfa düzeni ve okunaklılık açısından da bu aşamada
değerlendirilmesi ve varsa yanlışlıkların giderilmesi gereklidir. |
5.
Metni Paylaşma |
Yazılan metnin öğretmen,
arkadaş,okur veya aile üyeleriyle paylaşımı ve onların yazı hakkındaki
değerlendirmelerinin alınması yazma sürecindeki son aşamayı oluşturur.
Paylaşım aşamasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, üretilen ve
paylaşılan metinlerin hukuki ve ahlaki sorumluluğun bilincinde hareket
edilmesidir. Bu bakımdan her metnin sorumluluğu, kendisini yazan ve paylaşan
kişiye aittir. Bu sorumluluğun üstlenilmesi aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir
gerekliliği de beraberinde getirir |
B-Anlatımın Özellikleri:
Anlatımda
Açıklık : Anlatılacak
halin ve olayın betimlenecek görünüşün, sezginin, dile getirilecek duygunun ve
düşüncenin açık ve net bir şekilde belirmesidir. Anlatımın açık olabilmesi için
virgülün kullanım yerine dikkat edilmelidir.
Akıcılık : Sözlü
veya yazılı ifadenin hiç bir engele uğramadan akıp gitmesi ses akışını bozan
söylenmesi güç seslere yer verilmemesi ve gereksiz söz tekrarlarından
kaçınılmasıdır.
Duruluk : Kelime ve cümle düzeyinde gereksiz ifadelere yer
verilmemesi karmaşık cümle yapılarından kaçınılması gerekli yerlerde deyim ve
terimlerin kullanılmaması ile oluşan bir anlatımdır. Kısaca duruluk gereksiz
kelime, kelime grubu ve eklere yer verilmemesidir.
Yalınlık : Metnin ve dil ifadesinin sade, gösterişsiz olması
kullanılmayan söz ve söz öbeklerine yer verilmemesi söylenmek istenilenin kısa
ve kesin ifadelere aktarılmasıdır.
Özlülük : Duruluk ve yalınlıklarda ilgili olan bu kavram anlatılmak
istenenlerin ayrıntıya girilmeden aktarılmasıdır.
(İçtenlik)
Doğallık : Anlatımda kişinin yapmacık olmadan, candan ve yürekten davranmasıdır.
Tutarlılık : Kişinin anlattıklarının daha önce söyledikleriyle
çelişmediği anlatımdır.
Özgünlük : Anlatım nitelikleri bakımından,
benzerlerinden farklı ve üstün bir tarzı olan anlatımdır.
İnandırıcılık : Anlatılanların mantık çerçevesine oturması,
kanıtlanabilmesi ve nesnel olmasıdır.
Etkileyicilik : Ele alınan konunun okuyucuda algılayış ve davranış
değişikliklerinin oluşmasını sağlayan anlatımdır.
Sürükleyicilik : Anlatımda merak duygusunun uyanık tutulduğu ilgi
ve dikkatin üzerinde yoğunlaşmasını sağlayan anlatımdır.
İlginçlik : Anlatımda daha önce söylenenlerden yazılanlardan farklı
konular yakalanmasıdır. Bu anlatımda kıvrak bir zeka ve kendine özgü bir dil
kullanılmalıdır.
Ciddiyet : Düşünce, istek, emir ve yasakların günlük konuşma
dilinin samimi havası dışında daha resmi hitap ve söyleyişten de
anlatılmasıdır.
C-Düşünceyi geliştirme yolları:
1. Tanımlama
Bir kavram
veya varlığın ne olduğunun açıklanmasına tanımlama denir.
Genelde açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerinde tanımlamadan
yararlanılır. Varlık ya da kavramın okuyucunun zihninde daha belirginleşmesi
amaçlanır. Tanım, “Bu nedir?” sorusuna cevap verir.
Örnek » “Destanlar, tarihten önce ve tarihin başlangıcı
sırasında bir milletin geçirdiği maceraları, yetiştirdiği kahramanları; doğa,
evren ve toplum olayları hakkında düşündüklerini ve bunlar karşısında aldığı
vaziyetleri anlatan din ve kahramanlık hikâyeleridir.”
2.
Karşılaştırma
Birden fazla
varlık ya da kavram arasındaki benzerlik veya farklılıkları ortaya koymak için
kullanılan anlatım yoluna karşılaştırma denir. Daha çok
tartışmacı ve açıklayıcı anlatım içinde kullanılan bu yöntemde, varlıkların
farklı ya da ortak yönleri ele alınır.
Örnek » “Konuşma ile yazma farklıdır. Konuşma geçicidir, yazma
kalıcı. Konuşma anlıktır, yazma sonsuz. Yazıya geçirilen her şey olduğu gibi
korunur. Konuşma ise saman alevi gibi söylendiği anda yitip gider.”
3.
Örneklendirme
Bir
düşüncenin somut hâle getirilerek daha anlaşılır kılınması için anlatılan
konuyla ilgili örnekler verilmesine örneklendirme denir. Düşüncenin anlaşılır
ve akılda kalıcı olması amaçlanır. Bazen önce bir örnek verilerek veya fıkra
anlatılarak konuya giriş yapılır. Bunlardan hareketle de bir yargıya varılır.
Örnek » “Bir
yerde sabit civata gibi dönüp duranların ne kendilerine faydaları vardır, ne
çevredekilere. Oysa dünyaya bakalım; her şey değişir, durmadan yol alır. Su,
buhar olur, yağmura dönüşür; tohum, baş verir, çiçeğe durur; civciv, pek cılız
doğar, kocaman bir horoz olur. Dünyada hiçbir şey durmaz. Bu doğanın bir
parçası olan insan neden dursun?
4. Tanık
Gösterme
Yazarın,
savunduğu düşüncenin doğruluğuna okuyucuyu inandırabilmek için tanınan ve
görüşlerine itibar edilen kişilerin sözlerinden alıntı yapılmasına tanık
gösterme denir.
Örnek » “Deneme, büyük savlar içermez. Daha çok duyguya,
sezgiye, birikime ve akla dayanır. Denemede yazar kendi birikimini, içinden
gelenleri özgürce aktarır. Bu nedenle Nurullah Ataç deneme için: “Deneme
benin ülkesidir.” der. Bu görüşe katılmamak elde değildir.”
5. Sayısal
Verilerden Yararlanma
Düşüncenin
kanıtlanabilmesi için istatistiksel bilgilerden, anketlerden ya da
grafiklerden yararlanılmasıdır.
Örnek » “Ormanlar,
dünyamızın akciğerleri gibidir. Ağaç ve ormanın insan hayatına doğrudan ve
dolaylı o kadar çok faydası vardır ki… Aklıma gelen birkaçını sıralayayım
isterseniz. O zaman ne demek istediğimi daha iyi anlamış olursunuz. Tabiatın
harika, sessiz süpürgeleri ormanlar yaratılmasaydı yaşadığımız dünya tozdan
geçilmeyecekti. 1000 m² ladin ormanı yılda 32 ton,
kayın ormanı 68 ton ve çam ormanı ise 30-40 ton
tozu hüp diye emebilir ve havadaki zehirli gazları da filtre eder.”
6. Benzetme
Bir kavramı
ya da varlığı başka bir kavram ya da varlığın özellikleriyle anlatmaya benzetme denir.
Örnek » “Birikimsiz
yazarlık saman alevi gibidir. Saman alevi çabucak tutuşup yine çabucak söner.
Yazmak için yeterli donanıma sahip olmayan birikimsiz yazarlar da parlamış
olsalar bile elbet bir gün saman alevi gibi sönüp giderler.” derskonum.com
6-İletişim ve Ögeleri
İLETİŞİM NEDİR?
Duygu, düşünce ve bilgilerin bireyler, sosyal guruplar, toplumlar arasında söz,
el – kol hareketleri, yazı, görüntü vb. aracılığı ile değiş tokuş edilmesini
sağlayan etkileşim sürecidir.
*Dilin asıl işlevi insanlar arasındaki iletişimi sağlamak olduğuna göre,
iletişim olgusu içinde dilin önemli bir yerinin ve işlevinin olduğunu
söyleyebiliriz. Buradan hareketle iletişim, bir bildirinin belli bir kaynak
(verici) tarafından hedef kişiye (alıcı) belirli bir dil (kod) içinde
aktarılması olarak yorumlanabilir.
*İletişim yalnızca dille gerçekleşen bir etkileşim değildir. Bir beden davranışı
(jest, mimik, el – kol hareketleri), görsel, işitsel yollarla da iletişim
gerçekleşebilir.
İLETİŞİMİN ÖĞELERİ
1-Verici (Gönderici): Bilgiyi aktaran kişidir. Konuşan, yazan,
çizen, el kol hareketleri, yüz mimikleri yapan kişi ya da radyo, televizyon, matbaa,
medya kurumu, reklam ajansı gönderici olabilir.
Örnek *Anadolu Ajansı’nın
faksla geçtiği bir haberde gönderici ajanstır.
*Akaryakıt fiyatlarındaki zam ile ilgili yapılan hükümet
duyurusunda verici hükümettir.
2-Alıcı (Gönderilen): Alıcı, kendisine bilgi gönderilen kişidir.
Alıcının temel işlevi aktarılan bilgiyi algılayıp çözümlemektir. Alıcı
bir konuşmayı dinleyen, okuyan, resme bakan, televizyon
izleyen, müziği dinleyen bir kimse ya da kimseler olabilir.
Örnek:Derste öğretmenini
dinleyen öğrenci
3-Kod (Araç): Bildirinin aktarılması için kullanılan her türlü dil
göstergesi ya da simgedir. Kod her zaman dil ile ilgili değildir. Dil
dışı alanlar için de kullanılan iletişim biçimidir. Kodda verici ile
alıcının kullandığı bir dil vardır. Burada doğal dil kullanılabileceği
gibi, dil dışı bir dizge de kullanılabilir. Her gönderici bildirisini
şifrelemek zorundadır, alıcı da şifrelenmiş bildirinin şifresini çözerek
algılamak zorundadır.
Örnek:*Konuşulan dil, trafik
işaretleri, renklerle iletişim, jestler, mimikler, el – kol işaretleri,
Mors alfabesi…
4-Kanal (Oluk): İletinin alıcıya ulaşmasında kullanılan yol ve
araçtır. İletişim sırasında bildirinin izlediği yol, iletişimin sağlandığı
ortamı verir. Bildirinin üzerine yüklendiği araçtır kanal.
Örnek:
*Sözlü iletişimde sesler hava yoluyla aktarılır, bir başkasında telefon
teli, telsiz, birer kanaldır. Kanal televizyon, radyo, gazete, kitap da
olabilir.
5-Bağlam (Gönderge): İletişimde
görev alan unsurların birlikte meydana getirdikleri ortama denir.
Örnek Ders işlenilen sınıf
6-Bildiri (Mesaj): Alıcıya aktarılacak bir düşünce, bir duygu, bir
bilgi ya da başka bir şeydir
Örnek :SMS, e-mail,
"Bakar mısın?"
Örnek: (Selin ile Alper okul kantininde karşılaşırlar.)
Selin: Yarın matematik sınavımız varmış.
Alper: Öyle mi? Haberim yoktu. Hemen çalışmaya başlasam
iyi olacak.
Gönderici: Selin
Alıcı: Alper
İleti: Matematik sınavı
Kanal: Dil
Bağlam: Okul kantini
Dönüt: Alper’in ders çalışmaya başlaması
Kod: Türkçe
Örnek: (Nermin, arabasıyla hastaneye gitmektedir.)
Nermin, arabasıyla bir sokağa girecekken sokak
başında bulunan ve “Girilmez” anlamını taşıyan trafik levhasını görür; sokağa
girmekten vazgeçip yoluna devam eder.
Gönderici: Trafik levhası
Alıcı: Nermin
İleti: Girilmez
Kanal: İşaret
Bağlam: Trafik, cadde veya yol
Dönüt: Nermin’in sokağa girmemesi
1. Göndergesel İşlev
Eğer dil, bir konuda bilgi vermeyi
amaçlayacak şekilde kullanılıyorsa buna göndergesel işlev denir. Dil; bilgi
vermek, bir konuda açıklama yapma amacıyla kullanıldığında nesnel bir anlatımla
kullanılır. Göndergesel işlevde nesnellik vardır ancak mecazlı kelimeler
kullanılmaz.
Örnek
·
Türkiye,
topraklarının bir bölümü Anadolu'da, bir bölümü Avrupa'da olan bir ülkedir.
- Roman ve öykü,
anlatmaya dayalı edebi türlerdir.
2. Heyecana Bağlı İşlev
Öznel ifadelerle kurulan bu anlatımda
anlatıcının duygu ve düşünceleri ifade edilir. Gönderici kendi duygularını,
sevinçlerini, üzüntülerini, heyecanlarını özellikle mektup, şiir, eleştiri
yazıları, deneme gibi türlerde dilin heyecana bağlı işlevinden yararlanarak
aktarır.
Örnek
·
"A, buna bak, hâlâ durmuş
bana gülüyor."
·
"Bunca işten sonra hâlâ
beni arıyorsun!"
·
"Yazık sana
acıyorum."
3. Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi
Adından da anlaşılacağı gibi “Alıcıyı
harekete geçirme işlevi” ileti sonrasında karşı taraftaki kişinin
davranışlarında bir değişiklik oluşturmayı amaçlar. Özellikle siyasi
söylemlerde, el ilanlarında, reklamlarda bu işlevden yararlanılır. Bu işlevde
emir, rica ve istek bulunur.
Örnek
·
Elindeki kitabı sıraya bırak.
·
Kapıyı kapat.
·
Çıkarın
kağıtları, yazılı yoklama yapacağım.
İletişim kanalını denetleme, iletinin
karşı tarafça doğru bir şekilde aktarılıp aktarılmadığını kontrol etmek
amacıyla kullanılan dil işlevi kanalı kontroldür. Soru cümleleri bu işlevde
kullanılmaktadır.
Örnek
Ödevlerinizi yaptınız mı?
Sesimi duyan var mı?
İletişim sırasında aktarılan mesaj yani
ileti, dille ilgili bilgi içeriyorsa dil ötesi işlev kullanılmıştır. Bu işlevde
dili anlamak, dili incelemek ve kurallarını aktarmak amacı vardır.
Örnek
·
Türkçede
iki çeşit ek vardır: yapım eki ve çekim eki.
·
Türkçe sondan eklemeli bir dildir.
·
Türkçede sözcük
kökleri ikiye ayrılır: İsim ve fiil kökleri
Bir anlam ifade etmekten çok karşı
tarafta estetik bir zevk uyandırmayı amaçlayan, mecazlı bir anlatım taşıyan
ifadeler şiirsel yani sanatsal işlevde kullanılmıştır. Şiirsel işlevde öznellik
ağır basar.
Örnek
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
(N.F.Kısakürek)
bekliyorum
öyle bir havada gel ki
vazgeçmek mümkün olmasın
-Orhan Veli Kanık
Hazırlayan:derskonum.com.. Tüm PDF -PPT notlar
için sitemize bekleriz..