Huzur Romanı Özeti, Tema, Konu, Olay Örgüsü, Mekan, Zaman Tahlili, HUZUR ROMANI OLAY ÖRGÜSÜ, HUZUR ROMANI ÖZETİ, HUZUR ROMANI KONUSU, HUZUR ROMANI TEMASI, HUZUR ROMANI, AHMET HAMDİ TANPINAR HUZUR ROMANI,
DERSKONUM.COM 'UN değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
Derskonum.com ailesi olarak her dönem olduğu gibi yeni dönemde de sizler için kitap cevapları, konu anlatımı, pdf ders notları ile her zaman yanınızdayız..
Bu sayfamızda siz değerli takipçilerimiz için Huzur Romanı Özeti, Tema, Konu, Olay Örgüsü, Mekan, Zaman Tahlili üzerine bir paylaşım yapacağız.
Siz de eğer bize ve tüm eğitim camiasına yardımcı olmak adına hazırladığınız yazılıları-notları-soruları-videoları paylaşmak isterseniz mail adresinden bize ulaşabilirsiniz.
İyi çalışmalar..
doğru konum= derskonum
doğru konum= derskonum
destek olmak için lütfen LİNK paylaşınız
KİTABIN ADI : HUZUR
KİTABIN YAZARI: Ahmet Hamdi TANPINAR
YAYIN EVİ : Dergah YayınlarıBASIM YILI : Aralık 19861.
KİTABIN KONUSU:
Doğu-Batı çatışmasının görüldüğü tarihlerde, gerçek huzursuzluğu yaşayan bir aydın grubun, kendilerince yeni bir ortak noktaya varma çabalarını ve gerçek huzuru yakalama isteklerini ve bütün bunlara rağmen Mümtaz ve Nuran adlı iki gencin yaşadığı aşkı ele alır.
2.ROMANIN KISA ÖZETİ:
1949 yılında basılan Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın en tanınmış romanıdır. Dört bölümden oluşan kitabın her bölümü, öykünün dört kahramanının; İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz'ın adlarıyla verilir.
Ancak romanın ana karakteri Mümtaz'dır. Yazar diğer üç karakteri de Mümtaz'la olan ilişkileri çerçevesinde tanıtır bize... Roman, bir olayı anlatmak için değil, karakterlerin ruh ve düşünce dünyalarını anlatmaya yöneliktir. Yine de kısa bir özet yapılması gerekirse Mümtaz ve Suat'ın Nuran'a aşklarıdır romanın ana konusu...
Mümtaz ve Nuran birbirlerini sevmekte ve evlenmeyi düşünmektedirler. Ümitsizliğe düşen Suat ise kendini asarak intihar eder. Bu trajedi nedeniyle Nuran'dan ayrılan Mümtaz'ın iç dünyası yıkılmıştır. Radyoda II. Dünya Savaşı'nın başladığı haberi verildiği sırada, Suat'ın hayalini gören Mümtaz, merdiven başına yıkılır. (Bazı edebiyat incelemecileri, romanın sonunda Mümtaz'ın öldüğü biçiminde yorumlar yapmış olsalar da Tanpınar'ın metninde ölüm telaffuz edilmiyor.)
***KİTABIN OLAY ÖRGÜSÜ İÇİN TIKLAYINIZ
3.KİTABIN ANA FİKRİ: Gerçek aşkı bulmak çok zordur. Bulmak ve bunu devam ettirmek ise ayrı bir meseledir. Çünkü hayat inişlerle ve çıkışlarla doludur. İnsanın önüne beklenmedik yer ve zaman da engeller çıkabilir. Ama biz yine de yılmamalıyız ve sorunlarla mücadele etmeliyiz.
4.ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ:
MÜMTAZ: Küçük yaşta babasını ve annesini kaybetmiştir. Akrabalarının yanında büyümüştür. Eskiye hayran ve tarih alanında uzmandır. Hayal kurmayı çok sever. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Nuran’ın O’nu terk etmesi ve İhsan’ın hastalığı O’nu çıldırmanın eşiğine getirmiştir.
NURAN: Kocasından ayrılmasına rağmen hayatla barışık ancak umutsuz birisidir. Aradığı sevgiyi Mümtaz’da bulur ancak aralarına Suat girer.
SUAT:Ne eskiden nede yeniden hoşlanır. Çok zeki birisidir fakat zekasını nerede ve nasıl kullanması gerektiğini bilen birisi değildir.
İHSAN: Bir ayağı sakat, hasta birisidir. Eskiye hayrandır.dostları ile sohbet etmeyi çok sever.
MACİDE: Sapsarı yüzlü, yumuşak sesli, sürekli gülen tabi hastalığına kadar. Gülümsemediği zaman onu tanımak mümkün değildir. Sanki tebessüm onda şahsiyetin yarısıdır. Taze çimen rüyası gibi sesi güzel ve etkilidir. Güzel, tatlı, muzdarip, son derece iyi kalpli bir kadındır. Varlığı her şeyi değiştiren, eşyayı insana dost eden, günün saatlerine tatlı bir hava geçiren sırlı bir mahluk. Etrafındaki her şeye kendi içindeki saadet duygusunu geçiren insanlardandır.
TEVFİK BEY: Ağarmış bıyığa olan, kısık yüzlü bir adamdır. 74 yaşındadır. Zengin hayat macerası olan, kültürlü ihtiyarlığına rağmen yaşamayı seven bir İstanbul efendisidir. Romancı onun şahsiyetini tarihi çerçeve içine koyduğu hayat macerası kültürü ve zevki ile anlatıyor.
YASAR Vaktinden önce ağarmış saçlı, gözlüklü "birikişidir. 45 yaşlarındadır. Nuran'ı sever ve onu kıskanır. Nuran'la Fahir'in ayrılmalarında kötü bir rol oynamıştır. Fahir ile Emma'nın münasebetlerini kolaylaştırmış ve bu ilişkiden günü gününe Nuran'ı haberdar etmiştir.
ADİLE HANIM :Şişman bir kadındır. Musikiyi sevmez. Ona göre musiki ve her şey şu zaman dediğimiz boşluğu doldurmak içindir. Meraklı, çevresi ile çok ilgili bir kadındır. Herkes ve her şey hakkında fikir yürütür. Nuran'la Mümtaz’ın evlenmelerini istemez. Çünkü Mümtaz'a dul bir kadını layık görmez.
SABİH :Adile Hanım'in kocası, pişmiş havuç ve tereyağlı sebze yiyicisi. Fedakardır "Adile'yi kendisine temin edebilmek için hemen hemen şahsiyetinin yansından vazgeçmiştir."
Fransız gazetelerini okur. Dünya vaziyeti hakkında uzun malumatlara sahiptir.
FATMA :Yedi yaşında lepiska saçlı güzel bir kız çocuğu. Huysuz, somurtkan, hisli. İnce bacaklı. Kıskanç ve hırçın bir kızdır. Annesini Mümtaz'dan kıskanır. "Kız çok güzeldi fakat garip bir hırçınlıkla bu güzellik kaybolmuştu. Annesinden kıskandığı belliydi" Hiçbir yabancı erkeğe yüz vermez. Her erkek onun saadeti için bir tehlikedir.
Annesi ile Mümtaz’ın havasını bozmak için elinden geleni yapar. Babasını çok sever.
Annesi ile babasının birleşmesinden en çok o sevinir.
MUAZZEZ: Kumral saçlı, parlak dişli, sarı elbiseli.Hiçbir şeyi kendisinden saklayamayan tatlı bir mahluk. Muazzez günün meşkul ülkeler ve lüzumsuz hadiseler gazetesiydi. Herhangi bir meselenin peşine büyük bir tecessüsle düşer. Mümtaz bu kızdan hoşlanır. Muazzez zalim, şımarık, hodbin fakat güzeldir. Bir meyva gibi tatlı ve çekicidir."
Muazzez'in Mümtaz'a karşı alakası vardır. Bundan dolayı Nuran'ı eski kocasıyla barıştığını söylemek suretiyle sevdiği adamı zehirleyecektir. Böylece senelerce biriken bir hıncı alacaktı.Edebiyat fakültesinde okur. İclal'in arkadaşı.
İCLAL:Kırmızı kül eprimeli bir kız.
Genç kızlık denen mevsimi yaşayanlardan. Kedi gibi kanaatkar bir hayatı var. Etrafındakiler birbirleriyle iyi olsunlar yeterdi.Muazzez'le birbirlerini tamamlayan lezzetli bir dostlukları vardı. Muazzez'e göre daha az konuşur.küçük dikkatlerin insanıydı. Muazzezlerin getirdiği havadisleri o tasnif eder, altlarını çizer, adeta insani tecrübeye mal ederdi.
Genç kız fena insan değildi ama gevezeydi. İclal on dört sene piyano çalmış, konservatuvara devam etmiştir. Müzikten anlar ve müziği sever. Fakültedeki tahsiline kadar öğrendiği her şeyi unutmuş yalnız musikiyi unutmamıştı. Adeta nağmeden bir dünyası vardı.Nuran'ın halasının kızı. Muazzez'in okul arkadaşı, fakültede okur.
SABİHA: Başı kırmızı kurdelalı küçük bir kız. Üç gecedir doğru dürüst uyuyamamış, yüzü solmuş, gözleri'. içeriye kaçmış. Başı üç gündür kurdelasızdır.Yaramaz, hareketli evin masalıdır, durmadan konuşur, gezer, masallar uydurur, şarkı söyler.ihsan Bey adasını çok defa onun neşesi ve şamatası doldurur.
AHMET : Sakindir yaradılıştan bu özelliğe sahiptir. Kendisini kabahatli bulur. Özellikle doğumunun hazin tesadüflerini öğrendiğinden beri daima evi yadırgar olmuştur. Biraz fazla şımartılmak istense hatırımı alıyorlar düşüncesine kapılır, gözlerine yaş birikir.İhsan ve Macide'nin oğludur.
EMİN DEDE: Orta boylu vücudu bir nevi bostan korkuluğu manzarası veren çökük omuzlu, esmer, çakır gözlü biri. Büyükçe, kemerli ve aşağıya doğru sarkan bir burun zayıf yüzünü iki ayrı mıntıkaya ayırıyordu. Kısa ve beyazı fazla bıyıklı, keskin ve düz çizgili dudağı, gür ve kıvrık kaşları vardı.
Mevlevi'dir. Ney çalar. Maddesinde ve manevisinde gizli bir adam. Mevlevi terbiyesi onda ferde ait olan her şeyi silmiş.
Emin Bey'in hayatı çok temiz ve saftır. Alkol, sigara kullanmaz, hiçbir ifratı yoktur.Sofra nimetlerini sever.Emin Dede, İhsan ve Tevfik Beylerin temsil ettikleri eski Türk medeniyetini en iyi ve en kuvvetli şekilde yaşatan şahsiyettir.Mevlevi'dir. Tevfik Beyin arkadaşıdır.
5. ANLATICI BAKIŞ AÇISI:
Roman ilahi anlatıcı bakış açı ile yazılmıştır. 3. şahıs anlatım kullanılmıştır.
Mümtaz, amcasının oğlu ve ağabey dediği İhsan'ın yanına gelmeden önce, çocukluğunu (S) ve (A) (Sinop ve Antalya) da geçirmiştir. (S)’deyken, babası, Rumlar tarafından, oturdukları evin sahibinin yerine öldürülür. “Mümtaz bu sahneyi hiç unutmadı. Kendisi bahçe kapısının bir kenarında yapışmış, büyülenmiş gibi orada ağacın dibinde çalışanlara bakıyordu”(s. 26) Bunun üzerine Mümtaz, annesiyle birlikte S'den ayrılırlar.
“Hafızasında gerisi gelmeyen birkaç hayal vardı. Bunlardan biri, annesinin yola çıkar çıkmaz değişmesiydi. Artık o, kocasının ölüsü üstüne ağlayan sızlayan kadın değildi. Yola çıkmış, oğlunu ve kendisini kurtarmaya çalışan kadındı. Sessiz, sedasız, küçük kafileyi idare edenlerin dediklerini yapıyordu. Oğlunun elinden sıkı sıkı tutmuş, yürütüyordu. Mümtaz avuçlarında hâlâ bu kilitlenmenin, belki ölümün ötesine kadar sürecek kavrayışını duyardı.”(s. 27)
6. MEKAN:
Roman istanbul'da değişik mekanlarda geçmektedir.
Mümtaz, Beyazıt Sahaflar Çarsısında, salaş dükkânlarda, bitpazarında, Çekmece’de balıkçı muhitinde ve kır kahvelerinde dolaşırken, İstanbul’un bir kronikçisi, İstanbul’da eski zamanın donup kaldığı ve biriktiği köselerin bir tasvircisi oluyor romanda. Huzur’un sonraki bölümlerinde Boğaz’a, zengin bir eve, sanki başka bir dünyaya geçiyoruz. Pırıl pırıl görünen modern semtte önceleri çok mutlu olan Mümtaz, giderek bu çevrede yaşayan insanlardan kaynaklanan olayların sonucunda yıkılır.
Mekanı kronolojik sıraya uyarak incelemeye çalışalım. Romanın başında, Mümtaz'ın çocukluğunu geçirdiği S...den, B...den ve A..dan bahsedilir. Bunlar Sinop, Burdur ve-Antalya'dır. Samsun'dayken bir akşam babası Rumlar tarafından vurulur. Mümtaz, akşam annesi ve bazı insanlarla uzun bir yolculuğa çıkar. Mümtaz bu yolculuğu bir türlü tam olarak hatırlayamaz. Yolculuk sırasında bazı geceleri handa geçirirler. Burdur üzerinden" Antalya'ya gelirler. Çocukluğunun büyük bir bölümünü Akdeniz de geçiren Mümtaz eşsiz deniz manzaraları, ışık gölge oyunlarıyla mest olur.
"Bey dağlarının üstünde güneş, sanki "
Bu bölümde güvercinlikten bahsedilir.
"Bir arkadaşları onu "
Annesi Antalya'da vefat eder. Mümtaz vapurla İstanbul'a amcasının oğlu İhsan’ın yanma gelir. Onu ihsan ve yengesi karşılar. İhsan’ın evinde yaşarlar. Kitabın başında İhsan hastadır. Mümtaz Nuran'dan ayrılmıştır, savaşın çıkma ihtimali vardır.
Bu yüzden Mümtaz sıkıntı içindedir. Tanpınar, bu sıkıntılı havayı perişan mahalleler, fakir eski evler, yoksul ezilmiş insanlar, dilenciler gibi ikinci derecede motiflerle besler. Mümtaz’ın o gün hasta bakıcı ararken ve dükkana giderken geçtiği yollar ve çevre bu-çeşit öğelerle dokunmuştur.
Yol güneşin altında....
Sefil, perişan mahalleler...
Mümtaz'la Nuran bir Mayıs sabahı Ada vapurunda tanışırlar. Mümtaz, İstanbul'a hayrandır. O yaz, Nuran’a İstanbul'u, Boğaz'ı, camileri gezdirir. Bir yerde Mümtaz İstanbul'u tanımadıkça kendimizi bulamayız der.
Genelde Emirgan'da buluşurlardı. Orası olmazsa ya iskelede yahut Kanlıca'da buluşuyorlardı.
Mümtaz Nuran'la tabiatı öyle birleştirir ki bir ara "birbirimizi mi yoksa Boğaz'ı mı seviyoruz" diye sorar. Mümtaz, en buhranlı zamanlarda bile etrafında bir dünyanın var olduğunu hisseder. Bit pazarında, kapalı çarşıda dolaşırken çok sevdiği geçmiş zamanın içinde yaşar gibi olur.
Sevdikleri yerlere bir ad verirler.
Küçük Çamlıca'daki kahve onlar için....
Bir başka gece Çengelköy'de
Böylece Boğaz'ın seçtikleri her yerine bir ad veriyorlar hayallerinde İstanbul manzaralarıyla eski musikimiz birleşiyor, sesten, hayalden bir harita gittikçe büyüyordu.
Bir yerde Boğaz'la Ada karşılaştırılır.
Mümtaz'a göre insan adaya giderken....
Mümtaz'ın psikolojisiyle mekan arasında yakın bir bağ vardır. Nuran'la beraberken ona her şey güzel görünür.
Ondan ayrıldıktan sonra, etrafında bir yığın perişan ve hasta yüzlü insan görür.
İstanbul'un bu semtleri
İşte bu kirin, sefaletin, bakımsızlığın
Tanpınar, Huzur romanıyla adeta İstanbul'u tablolaştırır. Ön planda Nuran'la Mümtaz'in aşklarının geçtiği Boğaz, bir bahar mevsiminin tazeliğine, renkliliğine bürünürken arka planda sahaflar çarşısı, Beyazıt, bit pazarı, türbeler, camiler, çeşmeler, yıllanmış şaraplar gibi ihtişamlarını muhafaza eder.
Mekanla Nuran'ı birleştirir.
Bir yığın aynadan.....
Bütün aynalar Nuran'ın.,...
Huzur'da kapalı mekanların anlatımına pek rastlanmaz. Kapalı mekanlarda şatafatlılık yoktur.
Nuran'ın Kandilli'de bir evinin olduğunu anlıyoruz. Mümtaz, Nuran'ın yaşadığı evi o kadar çok merak eder ama gördüğü zaman Acemaşiran bestenin son beytinde anlattığı cennete benzetir.
- Nuran'la Mümtaz'ın buluştukları ev Emirgan'dadır. Nuran bu evi çok sever, yokuşuna bile katlanır. Ev bâhçeli panjurlu ve loştur.
Talimhanede bir apartman dairesi kiralarlar. Nuran'la Eylül'ü geçirmek için Kandilli'den Kanlıca'ya taşınırlar.
Kapalı mekan olarak askeri doktorun evi biraz anlatılır.
Burası büyükçe....
Suat, bir akşam evde asılı olarak bulunur.
Mümtaz hiçbir şeyi birbirinden ayırmaz, her şeyi bir bütün içinde görür. Ona göre hayat, kainat ve insanlık bir bütündür.-Önemli olan bu bütünü kavramak ve yaşamaktır.
Sahaflar, mahallelerin, çadırlar içinin tasvirleri vardır.
Süleymaniye, Aksaray, Küçükçekmece, Köstence, Suadiye, Kabataş, Çengelköy gibi semt adları; izmir, Bursa, İstanbul gibi şehir adları; Ege, Akdeniz gibi bölge adlan; Hollanda gibi ülke adı geçmektedir
7. ZAMAN:
Huzur'a baştan sona gerçek rüya çatışması hakimdir. Bu çatışmayla birlikte zamanda, mekanda, musikide ve hatta üslupta rüyadan gerçeğe, gerçekten rüyaya atlamalar görülür. Romanda birbirinden ayrı değişen ve bir daha geri dönmeyen "anlar, durumlar ve ruh halleri silsilesi" vardır ki bunları birleştiren zamandır. Romanda Mümtaz geniş zaman şuuru ile doğmuştur. Roman, Mümtaz'ın "zaman şuuruna" göre yazılmıştır. Hareketten hoşlanan bir insana huzur, sadece can sıkıntısı verir. 14. sayfaya kadar Mümtaz'ın yapmış olduğu hareket yataktan kalkmak ve sokağa çıkmaktan ibarettir. Daha sonraki kısımlarda da "hareket adamı" olan Suat'ın kendisini asması hariç romanda mühim bir hareket yoktur. Romanda iç içe geçmiş 3 zaman vardır:
1. Çerçeve Zaman veya Aktüel Zaman: Aşağı yukarı yirmi dört saattir.
2. Geçmiş Zaman:İkinci bölümde (Nuran) ve üçüncü bölümde (Suat) geçmiş zaman anlatılır.
3. Üçüncü Zaman ve Zamanlar:Mümtaz’ın ve bazı tali şahısların, daha önceki hayatlarını, onların şahsiyet ve karakterlerini hazırlayan zamanlar vardır. Bunlardan Mümtaz'ın Nuran'la karşılaşıncaya kadar geçirdiği hayat merhalesi daha geniş, başkalarınınki dağınık ve daha kısa olarak anlatılmıştır.
Romanda iki farklı zamandan söz etmek de mümkündür: Birincisi, olay zamanı, yani aktüel zamandır ki yirmi dört saat ile sınırlıdır ve geriye dönüşlerle birkaç yıla yayılır. Roman kişileri, anımsadıklarını aktüel zamana taşıyarak, zamanda bir genişleme sağlarlar. Diğeri ise Mümtaz’ın iç dünyasını bilinç akımı, hatırlama, iç konumsa tekniğiyle aksettiren göreceli zamandır. Romanın tekniği ile ilgili olan yavaş tempolu zaman, eserin hem muhtevasını hem de tekniğini idare eden bir üslup mekanizması kazanır.
8. DİL VE ANLATIM:
Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk edebiyatı içerisinde, çok yönlü olan bir yazarımızdır. Edebiyatın temel malzemesi olan dil, Tanpınar tarafından, bütün unsurlarıyla ve en mükemmel şekliyle kullanılmıştır. Eserlerinde, estetik ölçüyü yakalamaya çalışan Ahmet Hamdi, seçtiği kelime ve kavramları kullanırken de bu ölçüyü dikkate almıştır. “Ömrünün bütün saatlerini bir şair olarak yasamış, her şeyi şiir zaviyesinden görmüş olan Ahmet Hamdi Tanpınar, yeni bir hava, duygu ve söyleyiş getirmiş güçlü ve değerli bir şairdir."
Şairliğinin üzerinde, Yahya Kemal ve Paul Valery'in büyük etkisi vardır. Az olmasına rağmen, estetik değeri yüksek, güzel şiirler yazmıştır. Nesirlerinde ise, daha serbest bir tavır içerisinde olmasına rağmen, üslup bakımından şairanelik hissedilir. Anlatım ve tasvirlerinde bu özelliği aşikâr olarak ortaya çıkmaktadır.
9.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Huzur, Tanpınar'ın önemli romanlarından biridir. Bu romanda Türk aydının problemlerini dile getirmesi ve bu problemleri ortaya koyması bakımından dikkate değer bir eserdir.
Yıkılan imparatorluğun enkazı üzerine bina edilen son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumluluğunu yüklenecek ve onun kültür potansiyelini oluşturacak yeni aydın tipini oluşturması bakımından da, Huzur romanı özelliği olan bir eserdir. Romanın kahramanı Mümtaz, bu yeni aydın tipinin temsilcisi olarak ele alınmıştır.
Huzur, hem psikolojik, hem de bir fikir romanıdır. Bu yüzden Tanpınar, romanın baş kahramanı Mümtaz'ı herhangi bir kişi olarak ele alıp, psikolojik yapısını tahlil etmiş hem de Türk aydınının temsilcisi olması bakımından “tip” olma özelliğini ona yüklemiştir.
10.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ
AHMET HAMDİ TANPINAR EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ MADDELER HALİNDE TIKLAYINIZ
HUZUR ROMANI OLAY ÖRGÜSÜ, HUZUR ROMANI ÖZETİ, HUZUR ROMANI KONUSU, HUZUR ROMANI TEMASI, HUZUR ROMANI, AHMET HAMDİ TANPINAR HUZUR ROMANI,
KİTABIN KONUSU:
Doğu-Batı çatışmasının görüldüğü tarihlerde, gerçek huzursuzluğu yaşayan bir aydın grubun, kendilerince yeni bir ortak noktaya varma çabalarını ve gerçek huzuru yakalama isteklerini ve bütün bunlara rağmen Mümtaz ve Nuran adlı iki gencin yaşadığı aşkı ele alır.
2.ROMANIN KISA ÖZETİ:
1949 yılında basılan Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın en tanınmış romanıdır. Dört bölümden oluşan kitabın her bölümü, öykünün dört kahramanının; İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz'ın adlarıyla verilir.
Ancak romanın ana karakteri Mümtaz'dır. Yazar diğer üç karakteri de Mümtaz'la olan ilişkileri çerçevesinde tanıtır bize... Roman, bir olayı anlatmak için değil, karakterlerin ruh ve düşünce dünyalarını anlatmaya yöneliktir. Yine de kısa bir özet yapılması gerekirse Mümtaz ve Suat'ın Nuran'a aşklarıdır romanın ana konusu...
Mümtaz ve Nuran birbirlerini sevmekte ve evlenmeyi düşünmektedirler. Ümitsizliğe düşen Suat ise kendini asarak intihar eder. Bu trajedi nedeniyle Nuran'dan ayrılan Mümtaz'ın iç dünyası yıkılmıştır. Radyoda II. Dünya Savaşı'nın başladığı haberi verildiği sırada, Suat'ın hayalini gören Mümtaz, merdiven başına yıkılır. (Bazı edebiyat incelemecileri, romanın sonunda Mümtaz'ın öldüğü biçiminde yorumlar yapmış olsalar da Tanpınar'ın metninde ölüm telaffuz edilmiyor.)
***KİTABIN OLAY ÖRGÜSÜ İÇİN TIKLAYINIZ
3.KİTABIN ANA FİKRİ: Gerçek aşkı bulmak çok zordur. Bulmak ve bunu devam ettirmek ise ayrı bir meseledir. Çünkü hayat inişlerle ve çıkışlarla doludur. İnsanın önüne beklenmedik yer ve zaman da engeller çıkabilir. Ama biz yine de yılmamalıyız ve sorunlarla mücadele etmeliyiz.
4.ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ:
MÜMTAZ: Küçük yaşta babasını ve annesini kaybetmiştir. Akrabalarının yanında büyümüştür. Eskiye hayran ve tarih alanında uzmandır. Hayal kurmayı çok sever. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Nuran’ın O’nu terk etmesi ve İhsan’ın hastalığı O’nu çıldırmanın eşiğine getirmiştir.
NURAN: Kocasından ayrılmasına rağmen hayatla barışık ancak umutsuz birisidir. Aradığı sevgiyi Mümtaz’da bulur ancak aralarına Suat girer.
SUAT:Ne eskiden nede yeniden hoşlanır. Çok zeki birisidir fakat zekasını nerede ve nasıl kullanması gerektiğini bilen birisi değildir.
İHSAN: Bir ayağı sakat, hasta birisidir. Eskiye hayrandır.dostları ile sohbet etmeyi çok sever.
MACİDE: Sapsarı yüzlü, yumuşak sesli, sürekli gülen tabi hastalığına kadar. Gülümsemediği zaman onu tanımak mümkün değildir. Sanki tebessüm onda şahsiyetin yarısıdır. Taze çimen rüyası gibi sesi güzel ve etkilidir. Güzel, tatlı, muzdarip, son derece iyi kalpli bir kadındır. Varlığı her şeyi değiştiren, eşyayı insana dost eden, günün saatlerine tatlı bir hava geçiren sırlı bir mahluk. Etrafındaki her şeye kendi içindeki saadet duygusunu geçiren insanlardandır.
TEVFİK BEY: Ağarmış bıyığa olan, kısık yüzlü bir adamdır. 74 yaşındadır. Zengin hayat macerası olan, kültürlü ihtiyarlığına rağmen yaşamayı seven bir İstanbul efendisidir. Romancı onun şahsiyetini tarihi çerçeve içine koyduğu hayat macerası kültürü ve zevki ile anlatıyor.
YASAR Vaktinden önce ağarmış saçlı, gözlüklü "birikişidir. 45 yaşlarındadır. Nuran'ı sever ve onu kıskanır. Nuran'la Fahir'in ayrılmalarında kötü bir rol oynamıştır. Fahir ile Emma'nın münasebetlerini kolaylaştırmış ve bu ilişkiden günü gününe Nuran'ı haberdar etmiştir.
ADİLE HANIM :Şişman bir kadındır. Musikiyi sevmez. Ona göre musiki ve her şey şu zaman dediğimiz boşluğu doldurmak içindir. Meraklı, çevresi ile çok ilgili bir kadındır. Herkes ve her şey hakkında fikir yürütür. Nuran'la Mümtaz’ın evlenmelerini istemez. Çünkü Mümtaz'a dul bir kadını layık görmez.
SABİH :Adile Hanım'in kocası, pişmiş havuç ve tereyağlı sebze yiyicisi. Fedakardır "Adile'yi kendisine temin edebilmek için hemen hemen şahsiyetinin yansından vazgeçmiştir."
Fransız gazetelerini okur. Dünya vaziyeti hakkında uzun malumatlara sahiptir.
FATMA :Yedi yaşında lepiska saçlı güzel bir kız çocuğu. Huysuz, somurtkan, hisli. İnce bacaklı. Kıskanç ve hırçın bir kızdır. Annesini Mümtaz'dan kıskanır. "Kız çok güzeldi fakat garip bir hırçınlıkla bu güzellik kaybolmuştu. Annesinden kıskandığı belliydi" Hiçbir yabancı erkeğe yüz vermez. Her erkek onun saadeti için bir tehlikedir.
Annesi ile Mümtaz’ın havasını bozmak için elinden geleni yapar. Babasını çok sever.
Annesi ile babasının birleşmesinden en çok o sevinir.
MUAZZEZ: Kumral saçlı, parlak dişli, sarı elbiseli.Hiçbir şeyi kendisinden saklayamayan tatlı bir mahluk. Muazzez günün meşkul ülkeler ve lüzumsuz hadiseler gazetesiydi. Herhangi bir meselenin peşine büyük bir tecessüsle düşer. Mümtaz bu kızdan hoşlanır. Muazzez zalim, şımarık, hodbin fakat güzeldir. Bir meyva gibi tatlı ve çekicidir."
Muazzez'in Mümtaz'a karşı alakası vardır. Bundan dolayı Nuran'ı eski kocasıyla barıştığını söylemek suretiyle sevdiği adamı zehirleyecektir. Böylece senelerce biriken bir hıncı alacaktı.Edebiyat fakültesinde okur. İclal'in arkadaşı.
İCLAL:Kırmızı kül eprimeli bir kız.
Genç kızlık denen mevsimi yaşayanlardan. Kedi gibi kanaatkar bir hayatı var. Etrafındakiler birbirleriyle iyi olsunlar yeterdi.Muazzez'le birbirlerini tamamlayan lezzetli bir dostlukları vardı. Muazzez'e göre daha az konuşur.küçük dikkatlerin insanıydı. Muazzezlerin getirdiği havadisleri o tasnif eder, altlarını çizer, adeta insani tecrübeye mal ederdi.
Genç kız fena insan değildi ama gevezeydi. İclal on dört sene piyano çalmış, konservatuvara devam etmiştir. Müzikten anlar ve müziği sever. Fakültedeki tahsiline kadar öğrendiği her şeyi unutmuş yalnız musikiyi unutmamıştı. Adeta nağmeden bir dünyası vardı.Nuran'ın halasının kızı. Muazzez'in okul arkadaşı, fakültede okur.
SABİHA: Başı kırmızı kurdelalı küçük bir kız. Üç gecedir doğru dürüst uyuyamamış, yüzü solmuş, gözleri'. içeriye kaçmış. Başı üç gündür kurdelasızdır.Yaramaz, hareketli evin masalıdır, durmadan konuşur, gezer, masallar uydurur, şarkı söyler.ihsan Bey adasını çok defa onun neşesi ve şamatası doldurur.
AHMET : Sakindir yaradılıştan bu özelliğe sahiptir. Kendisini kabahatli bulur. Özellikle doğumunun hazin tesadüflerini öğrendiğinden beri daima evi yadırgar olmuştur. Biraz fazla şımartılmak istense hatırımı alıyorlar düşüncesine kapılır, gözlerine yaş birikir.İhsan ve Macide'nin oğludur.
EMİN DEDE: Orta boylu vücudu bir nevi bostan korkuluğu manzarası veren çökük omuzlu, esmer, çakır gözlü biri. Büyükçe, kemerli ve aşağıya doğru sarkan bir burun zayıf yüzünü iki ayrı mıntıkaya ayırıyordu. Kısa ve beyazı fazla bıyıklı, keskin ve düz çizgili dudağı, gür ve kıvrık kaşları vardı.
Mevlevi'dir. Ney çalar. Maddesinde ve manevisinde gizli bir adam. Mevlevi terbiyesi onda ferde ait olan her şeyi silmiş.
Emin Bey'in hayatı çok temiz ve saftır. Alkol, sigara kullanmaz, hiçbir ifratı yoktur.Sofra nimetlerini sever.Emin Dede, İhsan ve Tevfik Beylerin temsil ettikleri eski Türk medeniyetini en iyi ve en kuvvetli şekilde yaşatan şahsiyettir.Mevlevi'dir. Tevfik Beyin arkadaşıdır.
5. ANLATICI BAKIŞ AÇISI:
Roman ilahi anlatıcı bakış açı ile yazılmıştır. 3. şahıs anlatım kullanılmıştır.
Mümtaz, amcasının oğlu ve ağabey dediği İhsan'ın yanına gelmeden önce, çocukluğunu (S) ve (A) (Sinop ve Antalya) da geçirmiştir. (S)’deyken, babası, Rumlar tarafından, oturdukları evin sahibinin yerine öldürülür. “Mümtaz bu sahneyi hiç unutmadı. Kendisi bahçe kapısının bir kenarında yapışmış, büyülenmiş gibi orada ağacın dibinde çalışanlara bakıyordu”(s. 26) Bunun üzerine Mümtaz, annesiyle birlikte S'den ayrılırlar.
“Hafızasında gerisi gelmeyen birkaç hayal vardı. Bunlardan biri, annesinin yola çıkar çıkmaz değişmesiydi. Artık o, kocasının ölüsü üstüne ağlayan sızlayan kadın değildi. Yola çıkmış, oğlunu ve kendisini kurtarmaya çalışan kadındı. Sessiz, sedasız, küçük kafileyi idare edenlerin dediklerini yapıyordu. Oğlunun elinden sıkı sıkı tutmuş, yürütüyordu. Mümtaz avuçlarında hâlâ bu kilitlenmenin, belki ölümün ötesine kadar sürecek kavrayışını duyardı.”(s. 27)
6. MEKAN:
Roman istanbul'da değişik mekanlarda geçmektedir.
Mümtaz, Beyazıt Sahaflar Çarsısında, salaş dükkânlarda, bitpazarında, Çekmece’de balıkçı muhitinde ve kır kahvelerinde dolaşırken, İstanbul’un bir kronikçisi, İstanbul’da eski zamanın donup kaldığı ve biriktiği köselerin bir tasvircisi oluyor romanda. Huzur’un sonraki bölümlerinde Boğaz’a, zengin bir eve, sanki başka bir dünyaya geçiyoruz. Pırıl pırıl görünen modern semtte önceleri çok mutlu olan Mümtaz, giderek bu çevrede yaşayan insanlardan kaynaklanan olayların sonucunda yıkılır.
Mekanı kronolojik sıraya uyarak incelemeye çalışalım. Romanın başında, Mümtaz'ın çocukluğunu geçirdiği S...den, B...den ve A..dan bahsedilir. Bunlar Sinop, Burdur ve-Antalya'dır. Samsun'dayken bir akşam babası Rumlar tarafından vurulur. Mümtaz, akşam annesi ve bazı insanlarla uzun bir yolculuğa çıkar. Mümtaz bu yolculuğu bir türlü tam olarak hatırlayamaz. Yolculuk sırasında bazı geceleri handa geçirirler. Burdur üzerinden" Antalya'ya gelirler. Çocukluğunun büyük bir bölümünü Akdeniz de geçiren Mümtaz eşsiz deniz manzaraları, ışık gölge oyunlarıyla mest olur.
"Bey dağlarının üstünde güneş, sanki "
Bu bölümde güvercinlikten bahsedilir.
"Bir arkadaşları onu "
Annesi Antalya'da vefat eder. Mümtaz vapurla İstanbul'a amcasının oğlu İhsan’ın yanma gelir. Onu ihsan ve yengesi karşılar. İhsan’ın evinde yaşarlar. Kitabın başında İhsan hastadır. Mümtaz Nuran'dan ayrılmıştır, savaşın çıkma ihtimali vardır.
Bu yüzden Mümtaz sıkıntı içindedir. Tanpınar, bu sıkıntılı havayı perişan mahalleler, fakir eski evler, yoksul ezilmiş insanlar, dilenciler gibi ikinci derecede motiflerle besler. Mümtaz’ın o gün hasta bakıcı ararken ve dükkana giderken geçtiği yollar ve çevre bu-çeşit öğelerle dokunmuştur.
Yol güneşin altında....
Sefil, perişan mahalleler...
Mümtaz'la Nuran bir Mayıs sabahı Ada vapurunda tanışırlar. Mümtaz, İstanbul'a hayrandır. O yaz, Nuran’a İstanbul'u, Boğaz'ı, camileri gezdirir. Bir yerde Mümtaz İstanbul'u tanımadıkça kendimizi bulamayız der.
Genelde Emirgan'da buluşurlardı. Orası olmazsa ya iskelede yahut Kanlıca'da buluşuyorlardı.
Mümtaz Nuran'la tabiatı öyle birleştirir ki bir ara "birbirimizi mi yoksa Boğaz'ı mı seviyoruz" diye sorar. Mümtaz, en buhranlı zamanlarda bile etrafında bir dünyanın var olduğunu hisseder. Bit pazarında, kapalı çarşıda dolaşırken çok sevdiği geçmiş zamanın içinde yaşar gibi olur.
Sevdikleri yerlere bir ad verirler.
Küçük Çamlıca'daki kahve onlar için....
Bir başka gece Çengelköy'de
Böylece Boğaz'ın seçtikleri her yerine bir ad veriyorlar hayallerinde İstanbul manzaralarıyla eski musikimiz birleşiyor, sesten, hayalden bir harita gittikçe büyüyordu.
Bir yerde Boğaz'la Ada karşılaştırılır.
Mümtaz'a göre insan adaya giderken....
Mümtaz'ın psikolojisiyle mekan arasında yakın bir bağ vardır. Nuran'la beraberken ona her şey güzel görünür.
Ondan ayrıldıktan sonra, etrafında bir yığın perişan ve hasta yüzlü insan görür.
İstanbul'un bu semtleri
İşte bu kirin, sefaletin, bakımsızlığın
Tanpınar, Huzur romanıyla adeta İstanbul'u tablolaştırır. Ön planda Nuran'la Mümtaz'in aşklarının geçtiği Boğaz, bir bahar mevsiminin tazeliğine, renkliliğine bürünürken arka planda sahaflar çarşısı, Beyazıt, bit pazarı, türbeler, camiler, çeşmeler, yıllanmış şaraplar gibi ihtişamlarını muhafaza eder.
Mekanla Nuran'ı birleştirir.
Bir yığın aynadan.....
Bütün aynalar Nuran'ın.,...
Huzur'da kapalı mekanların anlatımına pek rastlanmaz. Kapalı mekanlarda şatafatlılık yoktur.
Nuran'ın Kandilli'de bir evinin olduğunu anlıyoruz. Mümtaz, Nuran'ın yaşadığı evi o kadar çok merak eder ama gördüğü zaman Acemaşiran bestenin son beytinde anlattığı cennete benzetir.
- Nuran'la Mümtaz'ın buluştukları ev Emirgan'dadır. Nuran bu evi çok sever, yokuşuna bile katlanır. Ev bâhçeli panjurlu ve loştur.
Talimhanede bir apartman dairesi kiralarlar. Nuran'la Eylül'ü geçirmek için Kandilli'den Kanlıca'ya taşınırlar.
Kapalı mekan olarak askeri doktorun evi biraz anlatılır.
Burası büyükçe....
Suat, bir akşam evde asılı olarak bulunur.
Mümtaz hiçbir şeyi birbirinden ayırmaz, her şeyi bir bütün içinde görür. Ona göre hayat, kainat ve insanlık bir bütündür.-Önemli olan bu bütünü kavramak ve yaşamaktır.
Sahaflar, mahallelerin, çadırlar içinin tasvirleri vardır.
Süleymaniye, Aksaray, Küçükçekmece, Köstence, Suadiye, Kabataş, Çengelköy gibi semt adları; izmir, Bursa, İstanbul gibi şehir adları; Ege, Akdeniz gibi bölge adlan; Hollanda gibi ülke adı geçmektedir
7. ZAMAN:
Huzur'a baştan sona gerçek rüya çatışması hakimdir. Bu çatışmayla birlikte zamanda, mekanda, musikide ve hatta üslupta rüyadan gerçeğe, gerçekten rüyaya atlamalar görülür. Romanda birbirinden ayrı değişen ve bir daha geri dönmeyen "anlar, durumlar ve ruh halleri silsilesi" vardır ki bunları birleştiren zamandır. Romanda Mümtaz geniş zaman şuuru ile doğmuştur. Roman, Mümtaz'ın "zaman şuuruna" göre yazılmıştır. Hareketten hoşlanan bir insana huzur, sadece can sıkıntısı verir. 14. sayfaya kadar Mümtaz'ın yapmış olduğu hareket yataktan kalkmak ve sokağa çıkmaktan ibarettir. Daha sonraki kısımlarda da "hareket adamı" olan Suat'ın kendisini asması hariç romanda mühim bir hareket yoktur. Romanda iç içe geçmiş 3 zaman vardır:
1. Çerçeve Zaman veya Aktüel Zaman: Aşağı yukarı yirmi dört saattir.
2. Geçmiş Zaman:İkinci bölümde (Nuran) ve üçüncü bölümde (Suat) geçmiş zaman anlatılır.
3. Üçüncü Zaman ve Zamanlar:Mümtaz’ın ve bazı tali şahısların, daha önceki hayatlarını, onların şahsiyet ve karakterlerini hazırlayan zamanlar vardır. Bunlardan Mümtaz'ın Nuran'la karşılaşıncaya kadar geçirdiği hayat merhalesi daha geniş, başkalarınınki dağınık ve daha kısa olarak anlatılmıştır.
Romanda iki farklı zamandan söz etmek de mümkündür: Birincisi, olay zamanı, yani aktüel zamandır ki yirmi dört saat ile sınırlıdır ve geriye dönüşlerle birkaç yıla yayılır. Roman kişileri, anımsadıklarını aktüel zamana taşıyarak, zamanda bir genişleme sağlarlar. Diğeri ise Mümtaz’ın iç dünyasını bilinç akımı, hatırlama, iç konumsa tekniğiyle aksettiren göreceli zamandır. Romanın tekniği ile ilgili olan yavaş tempolu zaman, eserin hem muhtevasını hem de tekniğini idare eden bir üslup mekanizması kazanır.
8. DİL VE ANLATIM:
Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk edebiyatı içerisinde, çok yönlü olan bir yazarımızdır. Edebiyatın temel malzemesi olan dil, Tanpınar tarafından, bütün unsurlarıyla ve en mükemmel şekliyle kullanılmıştır. Eserlerinde, estetik ölçüyü yakalamaya çalışan Ahmet Hamdi, seçtiği kelime ve kavramları kullanırken de bu ölçüyü dikkate almıştır. “Ömrünün bütün saatlerini bir şair olarak yasamış, her şeyi şiir zaviyesinden görmüş olan Ahmet Hamdi Tanpınar, yeni bir hava, duygu ve söyleyiş getirmiş güçlü ve değerli bir şairdir."
Şairliğinin üzerinde, Yahya Kemal ve Paul Valery'in büyük etkisi vardır. Az olmasına rağmen, estetik değeri yüksek, güzel şiirler yazmıştır. Nesirlerinde ise, daha serbest bir tavır içerisinde olmasına rağmen, üslup bakımından şairanelik hissedilir. Anlatım ve tasvirlerinde bu özelliği aşikâr olarak ortaya çıkmaktadır.
9.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Huzur, Tanpınar'ın önemli romanlarından biridir. Bu romanda Türk aydının problemlerini dile getirmesi ve bu problemleri ortaya koyması bakımından dikkate değer bir eserdir.
Yıkılan imparatorluğun enkazı üzerine bina edilen son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumluluğunu yüklenecek ve onun kültür potansiyelini oluşturacak yeni aydın tipini oluşturması bakımından da, Huzur romanı özelliği olan bir eserdir. Romanın kahramanı Mümtaz, bu yeni aydın tipinin temsilcisi olarak ele alınmıştır.
Huzur, hem psikolojik, hem de bir fikir romanıdır. Bu yüzden Tanpınar, romanın baş kahramanı Mümtaz'ı herhangi bir kişi olarak ele alıp, psikolojik yapısını tahlil etmiş hem de Türk aydınının temsilcisi olması bakımından “tip” olma özelliğini ona yüklemiştir.
10.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ
AHMET HAMDİ TANPINAR EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ MADDELER HALİNDE TIKLAYINIZ
HUZUR ROMANI OLAY ÖRGÜSÜ, HUZUR ROMANI ÖZETİ, HUZUR ROMANI KONUSU, HUZUR ROMANI TEMASI, HUZUR ROMANI, AHMET HAMDİ TANPINAR HUZUR ROMANI,