Düşsel (Fantastik) Anlatım Örnekleri
BİTMEYECEK ÖYKÜ
Hâlâ havada uçmaktaydı Atreju. Kırmızı pelerini arkasında coşkun kıvrımlarla dalgalanıyor, deri bir kemerle yatırdığı simsiyah kıvırcık saçları rüzgârın etkisinde uçuşuyordu. Beyaz uğur ejderhası Fuchur (Fuchır), gökyüzündeki dağınık bulutların ve sisin arasından ağır ağır, dalgalana dalgalana uçmaktaydı. Bir aşağı, bir yukarı; bir aşağı, bir yukarı...
Yola çıkalı ne kadar olmuştu? Günler geçti, geceler geçti; derken yine günler geçti. Atreju ne kadar zamandır yolda olduklarını bilmiyordu. Ejderha, uykusunda da uçabiliyordu; hep böyle gidiyor, gidiyordu ve Atreju da ejderhanın beyaz yelesine sımsıkı sarılmış durumda, ara sıra kestiriyordu. Ama bu, hafif ve huzursuz bir uykuydu. Bu nedenle de uyanışı bile, her şeyin belirsizleştiği bir rüyaya dönüşüyordu.
Altlarında, ta aşağılarda dağlar, beldeler, denizler, adalar ve nehirler... Hepsi gölgeler hâlinde geçip gidiyordu... Atreju artık hiçbir şeye dikkat etmiyor, Güney Kehanet'ten bu yana sık sık yaptığı gibi binek hayvanını da dehlemiyordu. Önceleri sabırsızlanmıştı çünkü bir Uğur Ejderhası'nın sırtında Fantazya sınırlarının ötesine yani insanoğullarının yaşadığı dış dünyaya varmanın pek güç olmayacağını sanmıştı.
Michael ENDE (Maykıl Ende)
AĞRI DAĞI
Çok çok zaman önce Anadolu'muzun doğusunun doğusunda ünlü bir Kafdağı varmış. Kafdağı, öyle böyle dağlardan değilmiş, soylu soplu, adı sanı belli bir dağlar padişahıymış. Koskocaman yamaçları, uçları bulutlara varan dorukları, yemyeşil uzanan etekleri varmış. Yaşarmış oğulları, kızları arasında. Kafdağı'nın kendisine benzeyen oğulları, kızları varmış. O bölgede bir dağ ailesi kurmuş.
Büyük oğiu Yeni Kafdağı, babasına benziyormuş. Büyük, gösterişli ve yakışıklıymış. Evlenme çağı gelmeden bulundukları yörenin az ötesinde yaşayan, kendi hısımları olan Küçük Ağrı Dağı'yla söz kesilmiş. Zaman dolunca Büyük Ağrı Dağı'nın kız kardeşi olan Küçük Ağrı Dağı'yla evleneceklermiş.
Büyük Ağrı Dağı, Kafdağı'nın karşısında onun kadar yüce, onun kadar kocamanmış ve kız kardeşiyle birlikte çok uyumlu, tatlı bir yaşayışları varmış.
Gel zaman git zaman, günler, aylar geçmiş aradan. Büyük Ağrı Dağı, ordusunu toplayıp çok uzun süren bir savaşa gitmiş. Savaş bu, ne zaman biteceği belli olur mu? Ordusuyla savaşıp uğraşırken o, Kafdağı'nın sağlığı bozulmuş. Çok yaşlı olduğu için yaşayacak dermanın tükendiğini anlayarak çevresindeki dağ oğullarına, dağ torunlarına durumunun iyi olmadığını bildirmiş. Gün gelmiş, Kafdağı ölmüş. Onun yerine yaşça büyük olan Ağrı Dağı'nın padişah olması gerekiyormuş. Bunu iyi bir zaman bilen genç Kafdağı, dağlar başkanı Büyük Ağrı Dağı, seferden dönmeden padişah olmayı tasarlamış, öteki tüm dağlara düşüncesini söylemiş ve padişahlık tahtına oturmuş, diğer küçük dağlar bu durum karşısında ona bir şey söylememişler. Sözlüsü olan Küçük Ağrı Dağı da sesini çıkaramamış. Padişahlık sırasının ağabeyinde olduğunu biliyormuş ama sözlüsü Kafdağı'na ağzını açıp bir çift sözcük söyleyememiş. (Anonim)
DÜNYALAR SAVAŞI
Marslıların besin kaynağı olarak inkâr edilemeyecek şekilde insanları tercih etmeleri, Mars'tan gelirken yanlarında erzak olarak getirdikleri kurbanlarının kalıntılarının yapısına bakarak açıklanabilir. İnsanların eline geçen kuruyup büzülmüş kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla, bunlar (bedenleri silikondan oluşan süngerler gibi) silikonlu, gevrek iskeletleri, güçsüz bir kas yapıları ve çakmaktaşı büyüklüğündeki yuvalarının içinde kocaman gözleri olan yuvarlak kafalı, yaklaşık 1.80 metre boyunda, iki ayaklan üzerinde durabilen yaratıklardı. Anlaşılan her silindirin içinde bunlardan iki üç tane getirilmişti ancak dünyaya ulaşmadan önce hepsi öldürülmüşlerdi. Bu onlar için iyi olmuş da denebilir çünkü bizim dünyamızda ayakta durmaya kalkışmaları, bedenlerindeki bütün kemiklerin un ufak olmasına yol açacaktı.
Uyumaya ihtiyaç duymuyorlardı, bir insanın kalbinin uyuduğundan daha fazla uyudukları söylenemezdi. Tekrar güç kazanması gereken büyük çaplı bir kas sistemleri olmadığından, bu periyodik dinlenme işlemi onların bildiği bir şey değildi, öyle görünüyordu ki ya çok az yoruluyorlar ya da hiç yorgunluk duymuyorlardı. Dünyadayken hareket edebilmek için mutlaka bir çaba harcamaları gerekiyordu ama yine de sonuna kadar hareket hâlinde kalabiliyorlardı. Yirmi dört saatin yirmi dört saatinde de çalışıyorlardı, dünyadaki canlılar arasında belki karıncalar için bu durumun geçerli olduğu söylenebilir.