Hüseyin Rahmi Gürpınar – Ecir ve Sabır
Vaka
Behiye Hanım’ın çocuğu ölür. Kadın çok üzgündür. Komşuları taziyeye geliyor. Komşuların sırayla ziyarete gelmesi kadını daha da üzüyor. Behiye Hanım, sürekli hale gelen üzüntüye dayanamıyor ve ölüyor. Kadının annesi, yine taziye için gelen komşuları sopayla kovalıyor. Koşuları da kadını delirdiği gerekçesiyle tımarhaneye kapattırıyor.
İnsanlar
Behiye Hanım, annesi Şekure Hanım ve komşular.
Komşu tiplemeleri oldukça kalabalık bir kadroya neden oluyor.
Mekân
Olaylar, ev içi kapalı bir mekânda geçer
Zaman
Çocuğun ölümünden önceki yaşantısı, çocuğun ölümünün ardından ailenin yaşadığı üzüntü ve komşuların taziye ziyareti için eve gelmeleri üç ayrı zaman diliminde işlenmiştir.
Hüseyin Rahmi hemen bütün eserlerinden örf ve adetler üzerinde durur. Bu bakımdan eserleri sosyal tenkit içermektedir. Bu eserde de ecir ve sabır dilemek için eve gelen komşuların adeta mekanik bir hal almış olan davranışları hikâyeye mizahi bir derinlik katmaktadır.
Hüseyin Rahmi, devrinin ağır anlatımıyla konuşurken mahalleli kadınlar günlük dille konuşmaktadırlar. Dildeki bu farklılık hikâyenin üslûbunu belirliyor. Dönemin dini ve kültürel adetleri mahalleli kadınlar aracılığıyla anlatılırken yazarın üslûbu hayli alaycıdır.
Ölen çocuğun zekası yüceltilirken mahalle kadınlarının zeka düzeyleri arasında bir kıyaslama yapılıyor (yazar bunu okurların algısına bırakıyor).
Hikâyenin ana fikri, aşırıya giden davranışların yarattığı gülünç durumları gözler önüne sermektir.
Hikâyenin tahlili için dikkat dilecek hususlar;
a) Ana fikir
b) Vaka
c) İnsanlar
d) Zaman ve mekân
e) Üslûp ve yazarın kullandığı dil
Halit Ziya Uşaklıgil – Ferhunde Kalfa
Ana fikir: Hayal kırıklığı anlatılır.
Vaka: Hikâyede Ferhunde Kalfa’nın kaderi işlenir. Ferhunde, zengin bir Osmanlı ailesinin yanındadır. Evin Hasna adında bir kızı vardır. Hikâyede her iki kız arasındaki sosyal farklılıklar öne çıkar.
Eve görücü gelir ve Hasna evlenir. İlerleyen zamanda Hasna’nın bir oğlu olur. Oğlu büyüyüp evlenir. Bu zaman zarfında Hasna hâlâ daha evlilik hayalleri kurmaktadır. Yaşlanmaya başlayan Ferhunde, bahçıvanla evlendirilir.
Ferhunde’nin hayal kırıklığıdır hikâyedeki asıl düşünce. Hikâyede mekânlara fazla önem verilmemiş, zaman daha fazla göze çarpar.
İnsanların hayata bakışı sınırlıdır ve de insandan insana değişir.
Ferhunde içe dönük bir tiptir. Kırık bir aynadan kendine bakar. Kendini güzel kabul eder. Halit Ziya bu hikâyesinde insanlara içten bakmaktadır. Hüseyin Rahmi ise dış gözlemlerle olayı işlerken karakterlerini konuşturarak onların kişiliklerini ortaya koyar. Halit Ziya, daha fazla psikolojiye giriyor, karakterlerinin duygularına umutlarına yer veriyor.
Yazarın olaylara her şeyi gören bir bakışı vardır.
Ömer Seyfettin – Başını Vermeyen Şehit
Türkçeyi edebiyat dili haline getirmeye çalıştığımız bir dönemde yazılmıştır. Bu dönemin dili sade, günlük konuşma dilidir.
Milli edebiyatı geliştirmeye başladığımız bu dönemde, işlenen konularda millidir. Türkün kendine mahsus yapısı, karakteri, hayata bakışı anlatılarda dikkat edilen hususlardır.
Ömer Seyfettin’in bu hikâyesi tarihi bir konu içerir. Tarihimizde önemli bir yer tutan gazi tiplemesi ele alınır. Mekân tasviri ve şahıs portrelerine yer verilmez.
Kızıl Elma; ulaşılacak, ele geçirilecek yer, hedef manasındadır.
Refik Halit Karay – Şeftali Bahçeleri
Öykü dış mekân ve tabiat tasviriyle başlıyor. Hemen ikinci paragrafta şeftali bahçeleri anlatılıyor. Kasabanın idarecisi, dünya zevklerinden hoşlanan biridir. Yazar bu hikâyesinde Sadabad ile kasabanın zevk ve sefa bakımından kıyaslamasını yapıyor.
İdealist bir tip olarak Agah Efendi tanıtılır. Jön Türk hareketine katılmış olan Agah Efendi ayakları yere basmayan bir idealisttir. Yazar, onun bu haliyle alay eder. Kasabalının uyuşuk, zevk ve safaya düşkün halleri, Agah Efendi ile aralarında tezat oluşturur.
Agah Efendi, uzun süre Avrupa’da kalmış ve döndüğünde, edindiği bilgileri yaşadığı kasabaya tatbik etmek istemiştir. Kendi milletini yeterince iyi tanıyamamıştır.
Hikâye II. Abdülhamid devrinde geçmektedir.
Hikâyede mekânı belirleyen eğlencelerdir. Kimi zaman bahçelerde, kimi zaman dere kenarlarında yaşanan olaylar tasvir edilmiştir.
Hikâye yapı bakımından; tabiat ve sosyal çevre, Agah Efendi’nin portresi ve Agah Efendi’nin çevresiyle temasından sonra değişen ruh hali olmak üzere üç bölümde incelenebilir.
Hikâyede zevk ve eğlenceye düşkün insanlar anlatıldığı için Refik Halid, duyguları, insanların duygu ve hislerini ön plana çıkaran bir üslûp benimsemiştir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu – Bir Şehir Mezadı
Milli Edebiyata konu olacak bir hikâyedir. Zabitlerin toplandığı bir kahvehaneden söz edilir. Hikâyede bahsi geçen Cevdet hayalci biridir. Cevdet’in okuduğu kitaplardan söz ediliyor. Yazar, roman okuyarak kendini beslemiş Cevdet karakterinin gerçeklikle yüzleşmesini ele alıyor. Cevdet karakteriyle, II. Meşrutiyet döneminde yetişmiş birinin gerçek hayatla alakası olmadığını işliyor.
Mekân
Sakarya civarında bir köy. Köy kahvesinde toplanan insanlar. Mezat zamanları kahve hareketleniyor.
Hikâyenin bölümleri;
Kahvenin tasviri, Mezat, Cevdet’in hayal dünyası, hayalden gerçeğe dönüş. Türk aydınının gerçeklikle imtihanı işlenmiş oluyor.
Yazar, hikâyeyi anlatmakla yetinmez, olayları yorumlar. Genellikle sade olmakla birlikte birçok tasvire yer verir. Abartıya kaçmıyor. Eleştirel bir tavrı vardır.
Memduh Şevket Esendal – Uğursuzluk
Memduh Şevket, ilk hikâyelerini 1912 yılında yazmaya başladı. Genç Kalemler’le birlikte başlayan sadeleşme çabalarının etkisi, Memduh Şevket’in hikâyelerinde görülebilir. Hayatı boyunca çok çeşitli memuriyetlerde bulunduğu için bürokrasiyi çok iyi bilir. Hikâyeleri ağırlıkla gözlemlere dayalıdır.
Kahramanları ağırlıkla sıradan insanlar, memurlardır. Günlük hayatın izleri onun hikâyelerinde genişçe yer bulur. Bazı hikâyelerinde batıl inançlarla alay etmişse de o daha çok insan sevgisiyle ön plana çıkar. İşlediği konular içinde geçen kötü olayları bile okurlarını üzmeden anlatmaya çalışır. Hikâyeleri her zaman iyimser bir atmosferde işler.
Memduh Şevket, sanatçıları toplumun önünde gidenler ve toplumun gerisinden gelenler olmak üzere iki kategoride ele alır. Birinci guruptakiler toplumun önünü açar, yol gösterirler; ikinci gurupta yer alanlar ise topluma ayna tutarak bilinçlenmesine katkıda bulunurlar.
Uğursuzluk adlı öyküdeki dil son derece sadedir. Olaylar diyaloglar üzerine kuruludur. Memduh Şevket’in üslûbu edebiyat yapmadan yazmaktır (bu söz Ömer Seyfettin’e aittir). Hikâyedeki zamana işaret etmek için “ikindi güneşi” tasvirini kullanıyor. Hayri Efendi 30/35 yaşlarında üstü başı düzgün bekâr bir memurdur. Çekingen, evhamları olan, işini kaybetmekten korkan, kuruntulu biridir. Batıl inançlı biridir Hayri Efendi.
Hikâyedeki bir diğer karakter müdür tiplemesidir. Nasihat vermeyi seven, genç nesil memurları beğenmeyen, işinde dikkatli biridir. Kendini beğenmiş bir tiptir. Hayri Efendi gibi müdür de işini kaybetmekten korkan biridir.
Hikâyenin girişinde müsteşara evrak imzalatan Hayri Efendi’nin yaşadığı yanlış anlama anlatılır. Devamında müsteşarın müdüre çıkışması ve Hayri Efendiye nasihat vermesi anlatılır. Bu sırada Hayri Efendi’nin kendini temize çıkarmak için düşündüğü çareler anlatılır. Hikâyenin sonunda yaşanan olayların sebebi olarak odanın şeklinin değiştirilmesi anlatılır.
Yazar, karakterlerini konuşturarak, onların mizaç ve kişiliklerini anlatmaya çalışıyor.
Fahri Celal Göktulga – Evham
Hikâyede bir emeklinin sosyal durumu anlatılmaktadır. Romanda genelden özele inen bir anlatım vardır. Sadık Bey, maaşı hayat pahalılığı karşısında kendisine yetmeyen bir emeklidir. Olaylar Sadık Bey’in gözünden anlatılır. Diyalogların öne çıktığı hikâyede yazarın üslûbunu yine bu diyaloglarda buluyoruz: Sadık Bey arkadaşlarıyla konuşurken Osmanlıca terkipler kullanır. Sadık Bey kendi halinde düşünürken halk ağzını kullanmaktadır.
Sadık Bey’in doktorla olan konuşmasında çatışmalar gözlüyoruz. Arkadaşlarıyla olan diyaloglarında da çatışmalar gözlüyoruz.
Kenan Hulusi Koray – Miras Keçe
Hikâyenin anafikri; değerini bilmedikleri cahil oldukları için kıymetini anlamadıkları şeylerin çok değerli olabildiğidir.
Sürprizlerle dolu bir hikâyedir.
Değersiz sanılan bir şeyin değerli çıkmasından dolayı tezada dayalı bir hikâyedir.
Hor görülüp atılan keçe, hikâyenin ikinci devresinde müzeye kaldırılıyor.
Keçeyi değersiz bulan aileyle alay eden yazar, kıymeti anlaşılan keçeyi kişileştiriyor.
Bütün yazarlar varlığın görünüşünü, ona farklı bir açıdan bakmak suretiyle değiştirebilirler.
Zaman ve mekân bu hikâyede çok önemlidir; keçe, eski olduğu için değerlidir ve ancak müzeye kaldırıldığında bu değeri fark edilir hale gelmiştir.
Sabahattin Ali – Hasan Boğuldu
Toprağa bağlı köylüler, dağlarda yaşayan/çalışan insanlar aracılığıyla çalışma düzenindeki farklılıklar ile sınıfsal ayrımlara işaret edilmektedir.
Hikâyede dağda yaşayan insanların bazılarına kızılbaş denmektedir; bununla kastedilen anlam, kalabalığa karışmayan, kendi halinde yaşayandır.
Çokça tabiat tasvirine yer verilen hikâyede anlatılan insanlar doğayla adeta bütünleşmişlerdir.
Hikâyenin asıl konusu birbirlerine kavuşamayan aşıklardır.
Abdülhak Şinasi Hisar – Bir Geçmiş Zaman Hikâyesi
50. yaşından sonra anılarını süzgeçten eleyerek yazarlık yapmıştır. Eserlerinin tümü hatıralara dayalıdır. Hatıralara dayalı bir anlatımı olduğu için, eserlerinin genelinde geçmiş, özlenen bir zaman vardır. Bu hikâyesinde de Nizami Bey’i çevresinin görüşlerine yer vererek anlatmaktadır. Bu bir vaka değil tip hikâyesidir, portre tasviridir. Nizami Bey’in acayip merakları onun şahsiyetinin bir parçasıdır. Görmek değil görünmek isteyen biridir. Nizami Bey manen olgun biri değildir. Hikâyenin ikinci bölümünde iktisadi durumunun kötüye gitmiş olması ve aklını kaybetmesinden dolayı Nizami Bey’i dervişlere benzer bir halde buluruz. Nizami Bey hikâyenin genelinde gülünç biridir. Annesinin de gülünç yanları vardır; annesi, saf ve batıl inançları olan dindar bir kadındır.
Abdülhak Şinasi’de göz çok önemlidir; gözlerin bakışlarından yazar çok çeşitli intibalar edinebilir. Objeler de çok önemlidir; objeler insanın mizacını aksettirir.