3. ŞAHSIN ŞİİRİ HİKAYESİ, ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ İNCELEMESİ TAHLİLİ TEMA KONU, ATTİLA İLHAN ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ İNCELEMESİ TAHLİLİ, ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ- Şiir Tahlili
derskonum.com değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
Derskonum.com ailesi olarak her dönem olduğu gibi yeni dönemde de sizler için kitap cevapları, konu anlatımı, pdf ders notları ile her zaman yanınızdayız..
Bu sayfamızda siz değerli takipçilerimiz için ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ İNCELEMESİ TAHLİLİ TEMA KONU üzerine bir paylaşım yapacağız.
Siz de eğer bize ve tüm eğitim camiasına yardımcı olmak adına hazırladığınız yazılıları-notları-soruları-videoları paylaşmak isterseniz mail adresinden bize ulaşabilirsiniz.
İyi çalışmalar..
doğru konum= derskonum
destek olmak için lütfen paylaşınız
ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ
TEMA: Şiirde " aşk" teması işlenmiştir.
Şiirde kullanılan edebi sanatlar: Yukarıda şiirin üstünde açık mavi renkle gösterilen mısralarda benzetme santı kullanılmıştır. ayrıca şiir mecaz ifadelerle zenginleştirilmiştir.
1. DİL VE ÜSLÛP
3. Atilla İlhan'ın Edebi Kişiliği
Temsilcileri: Attila İlhan, Ferit Edgü, Orhan Duru, Özdemir Nutku, Yılmaz Gruda, Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun, Demir Özlü ve Tahsin Yücel'dir.
Maviciler'in Özellikleri:
Garip hareketine karşı çıkanlardan biri de Atillâ İlhan'dır (d. 1925). Mavi dergisinde "Sosyal Realizmin Münasebetleri yahut Başlangıç" adlı yazısında (sayı 21, 1 Temmuz 1954) Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet'i "bomstiller" diye nitelemiştir. Aynı derginin yazarlarından Ahmet Oktay (d. 1933) "Orhan Veli'nin Yeri" (sayı 26, Ocak 1955) adlı yazısında "Orhan Veli eksik bir öncü ve eksik bir şairdi" hükmüyle, Garip akımının sığlığını anlatmıştı. Daha sonraları Mavi dergisindeki bu yazılardan hareketle bir yeni akım sayılmak istenmişse de, bu görüş rağbet bulmamıştır. Onlar Birinci Yeni hareketine karşı çıktıkları için bir bakıma İkinci Yeni 'nin öncüleri olarak değerlendirilmişlerse de Atillâ İlhan, buna da karşı çıkmış ve İkinci Yeni "yi "yozlukla" itham etmiştir.
Attila İlhan kendi ağzından şu şekilde anlatıyor:
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım
ne vakit maçkadan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım.
I. ANLAM AÇIKLAMASI
Şiirde geçen Jezebel'in ne kadar güçlü bir anlam ifade ettiğini bilir misiniz? Büyük üstad sevdiğinin bir başkasına gitmesine o kadar içerlemektedir ki, onu Jezebel'e ve ilişkiyi de Tanrılar tarafından lanetlenmiş bir birlikteliğe benzetir.
Jezebel, Tevrat'ın krallar 1 ve krallar 2 bölümünde hikayesi anlatılan, Tevrat ve İncil'de adı geçen kötü yürekli ve günahkar kadındır. Jezebel, Sidonia kralı Ethbaal'ın kızı ve İsrail kralı Ahab'ın karısıdır, İsrail kraliçesi olmasına rağmen bir putperesttir ve o yörelerde çok bilinen bir tanrı olmaya bir şekilde devam etmekte olan Baal'ın kuludur. Tüm İsrail'i Baal'e tapmaya ikna etmeye çalışır, bunun için işkenceler uygular, daha da ileri gidip başkent Samaria'da kendisine muhteşem bir tapınak yaptırır. İsrail kralı olarak olanlara göz yummaması gereken Ahab ise karısının yaptıklarını umursamamaktadır. Tanrı bu karı kocanın birlikteliğini ve yaptıklarını lanetler.
İlk önce kral Ahab ölür. Bir savaşta düşmanın gelişigüzel attığı ok tesadüfen krala isabet eder ve yine tesadüfen tam da zırhının birleştiği korunaksız bölgeye girer. Ahab güneş batana kadar kan kaybederek ölür. Kanlarını köpekler yalar.
Jezebel asıl kötü olduğundan sona kalmıştır. Jehu'nun üç adet Eunuch'u tarafından yüksek katlarda yer alan bir pencereden atılır. Sonrasında yoldan geçmekte olan atlar tarafından ezilir ve cesedini köpekler yer. Kafatasını, ellerini ve ayaklarını ise bırakırlar.
Bir inanışa göre kadınlar hala Jezebel'in günahlarını ödemektedirler.
"benzin mum gibi giderdin"
şairin bu dizede özellikle noktalam işareti kullanmamıştır. iki anlamı birden çatır çatır vermektedir.
birinci anlam: benzin mum gibi olması yani yüzün beyaza kesmesi. bir önceki dizedeki limandan ayrılan gemilerin yarattığı ayrılık hüznünü bu dizede devam ettirir.
ikinci anlam: şair kızın gidişindeki hızı ve telaşı anlatmak içi mumun ve benzinin hızlı yanmasında yararlanmıştır.
TEMA: Şiirde " aşk" teması işlenmiştir.
Şiirde kullanılan edebi sanatlar: Yukarıda şiirin üstünde açık mavi renkle gösterilen mısralarda benzetme santı kullanılmıştır. ayrıca şiir mecaz ifadelerle zenginleştirilmiştir.
II: BİÇİM AÇIKLAMASI
Nazım Şekli: Şiir serbest nazımla yazılmış. belirli bir ölçü, kafiye ve uyak düzeni yok.
1. DİL VE ÜSLÛP
İmlâ kurallarını bütünüyle reddetmiş veya kendisine has bir imlâ tarzı geliştirmiş olan Atillâ İlhan (Büyük harf kullanmaz ama özel isimleri ek almaları halinde (') ile ayırır), dil konusunda çok keyfidir.Şiirde görüldüğü üzere noktalama işaretleri hiç kullanılmamıştır.
A. Dil: Şiirde oldukça yalın ve konuşulan bir Türkçe, bütün canlılığı, renkliliği ve zenginliği ile kullanılıyor. Anlamı bilinemeyecek hemen hemen hiçbir kelime yok.
B. Üslûp:
-İç Konuşma Üslûbu: Şiirde iç konuşma üslûbu vardır. Şiir, baştan başa şairin iç konuşmalarından meydana gelmektedir.
-Lirik Üslûp: Lirizm Attila İlhan şiirinin temel unsurlarından biridir. Duygu coşkunluğu ve müzikalite, onun şiirinin temel unsurlarındandır. Bunu burada da görüyoruz. Ayrıca yer yer yakarış üslûbunu da görmekteyiz.
2. AHENK:
A. Ahenk: Şiir müzikal değeri yüksek bir metindir. Şair, eserini ahenkli kılabilmek için bazı yollara başvurmuştur. Bunlar:
Ses ve Mısra Tekrarları: Şiirde bilinçli olarak tercih edilmiş ünlü ve ünsüz tekrarına dayalı bir ahenk yok. Ancak düzensiz bir kafiye uygulaması görüyoruz. Bu da ahengin doğmasında etkili oluyor. Şair, ahengi en çok da rediflerle sağlıyor. Aşağıdaki mısralarda görüldüğü üzere şirde sistemli bir kafiye ve rdif olgusu yok ama ahenk bunlarla sağlamlaştırılmış. Yine her bölümün sonunda tekrar edilen “felâketim olurdu ağlardım” dizesi şiirdeki bütünlüğü sağlamıştır.Bu mısranın tekrarı hem şiire bir güzellik katmış hem de ahengin oluşmasında yardımcı olmuştur.
1.
bir sevdiğin vardı duy-ar-dım
çöp gibi bir oğlan ipin-ce
hayırsızın biriydi fikrim-ce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkar-dım
felâketim olurdu ağlar-dım
B. Vezin: Şiir, vezin bakımından da serbest. Doku ve on heceli mısralardan oluşmuş. Dolayısıyla şeklî anlamda vezne dayalı bir ahenk yok, ancak şiirin bütününe yayılan serbest vezin içinde hissedilen derunî ahenkten bahsedebiliriz.
3. Atilla İlhan'ın Edebi Kişiliği
Atilla İlhan'ın 1952-1956 yıllarında çıkardığı derginin adı olan "Mavi"nin etrafında toplanan Orhan Duru, Ferit Edgü gibi sanatçıların oluşturduğu bir edebi topluluktur.
Bu sanatçılar, şairane bir sanat anlayışının temsilcisi olmuşlardır. Daha sonra Mavi dergisi Özdemir Nutku'nun yönetimine geçer ve Atilla İlhan'ın savunduğu toplumsal gerçekçiliğin (sosyal realizm) sözcüsü olur. Dergi, Nisan 1956'da çıkan 36. sayıdan sonra (Son Mavi) kapatılır.
Temsilcileri: Attila İlhan, Ferit Edgü, Orhan Duru, Özdemir Nutku, Yılmaz Gruda, Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun, Demir Özlü ve Tahsin Yücel'dir.
Garip akımına karşı bir duruş sergilemeleri ve yenilikçi şiiri savunmaları, onları "Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir" akımına dahil eder.
Maviciler'in Özellikleri:
- Garip akımına tepki olarak çıkmıştır. Bu topluluğun hedefinde Garip Akımı ve Orhan Veli vardır. Garipçilerin savunduğu birçok görüşe karşı çıkmışlardır.
- Özellikle şiirin açık olması gerektiği anlayışı Maviciler tarafından tamamen reddedilmişti.
- Maviciler şiirin bütünüyle açık olamayacağını, anlam kapalılığının şiiri düzyazıdan ayıran önemli bir faktör olduğu görüşündedirler.
- Şiirin basit olamayacağını zengin benzetmeli, içli, derin olması gerektiğini savunmuşlardır.
Garip hareketine karşı çıkanlardan biri de Atillâ İlhan'dır (d. 1925). Mavi dergisinde "Sosyal Realizmin Münasebetleri yahut Başlangıç" adlı yazısında (sayı 21, 1 Temmuz 1954) Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet'i "bomstiller" diye nitelemiştir. Aynı derginin yazarlarından Ahmet Oktay (d. 1933) "Orhan Veli'nin Yeri" (sayı 26, Ocak 1955) adlı yazısında "Orhan Veli eksik bir öncü ve eksik bir şairdi" hükmüyle, Garip akımının sığlığını anlatmıştı. Daha sonraları Mavi dergisindeki bu yazılardan hareketle bir yeni akım sayılmak istenmişse de, bu görüş rağbet bulmamıştır. Onlar Birinci Yeni hareketine karşı çıktıkları için bir bakıma İkinci Yeni 'nin öncüleri olarak değerlendirilmişlerse de Atillâ İlhan, buna da karşı çıkmış ve İkinci Yeni "yi "yozlukla" itham etmiştir.
Atillâ İlhan, Türk şiirinin "Batılı ve Türk olabilen bir esthetique(estetik) bir bileşime varabilme sorunu" içinde olduğunu, ancak önce Garip sonra İkinci Yeni hareketinin şiirimizi "yozlaşmaya" götürdüğünü söyler.
Bu hüküm, kendisi de şiir üzerinde düşünen bir şair olarak Atillâ İlhan'ın şahsi görüşünü yansıtmaktan öte gitmez. Zira bütün sanat faaliyetleri gibi şiir de ancak yaratıcıları ile ortaya çıkar. Onun hakkında verilecek hükümler de zamana dayanıklılık ölçüsünde büyük önem taşır.Türk şiirinin 1960 sonrasının hâlen bir oluşum içinde bulunduğunu belirtmek daha doğrudur.
Atillâ İlhan şiirlerinin son baskısına, onlar, neden yazdığın, açıklayan notlar eklemiştir. Bir şiirin kendi başına anlaşılmama, şiirin kendi kendisine okuyucuya ulaşmaya yetmediği demedir ki bir şiir için eksikliktir. Şiir okuyucuya kendini hiç bir açıklamaya ihtiyaç duyurmayacak şekilde kabul ettirmeli değişik şartlar ve saatlerde, ortak duyuşu uyandırmalıdır. Atillâ İlhan'ın bu anlamda kalıcı bir şiir vücuda getirdiğini sanmıyorum.
İmlâ kurallarını bütünüyle reddetmiş veya kendisine has bir imlâ tarzı geliştirmiş olan Atillâ İlhan (Büyük harf kullanmaz ama özel isimleri ek almaları halinde (') ile ayırır), dil konusunda çok keyfidir. Günlük dilde artık kullanılmayan çok eski kelimeleri, Fransızca veya Almanca kelimelerle beraber kullanır. Bunlar, hem yazarın dikkati çekme çabasını, orijinal olma merakını, hem de karmakarışık bir dünyada yaşadığımızı okuyucuya hissettirme gayretini gösterir. Sinema tekniğini kullanan Atillâ İlhan adeta kamerasını kalabalıklar üzerinde gezdirir, zaman zaman belirli noktalarda uzunca durur. Renkli, ıslak, ürperiş ve korku dolu bu şiirlerde bazan büyük bir ferahlık bazan da melankoli gizlidir. 1940-1950 arası Türk edebiyatında yepyeni bir kıpırdanma ve şahsiyetlerin belirmesi dönemidir. Atillâ İlhan da 1946 yılında "CHP Şiir Yarışmasında ikinciliği kazanmış ve birbirlerinden farklı üç şair, bu yarışmada ilk üç dereceyi paylaşmıştır (Cahit Sıtkı Tarancı, Atilla İlhan ve Fazıl Hüsnü Dağlarca).
Atillâ İlhan, şiir anlayışını şöyle açıklar: " Şiirin kelimelerle değil, imgelerle yazıldığını bilen şairler için, kelime, diyalektik bir ilişkiler yumağıdır; bir kere, anlatacağı imgeyle ikincisi aynı imgeyi anlatmakla görevli öteki kelimelerle, üçüncüsü mısra içindeki özel şiir içindeki genel ses uyumuyla, dördüncüsü imgelerarası birlik ve karışıklıkların gelişme süreciyle bağlantılıdır. Çünkü (...) Kelimenin önemi, imgenin somutlaşmasında oynayacağı role göre değişir, bu rolü belirleyen ise kelimenin çağrışım yükü anlam boyutları ve imgeyle olan diyalektik bağlantısıdır"
Şiirimize ve genç şairlere yönelttiği tenkitlerde heyecanın aklı bastırdığından şikâyetçidir: " Şiir, heyecanla aklın dengesini içerir. Heyecan, duygusal düzeydeki izlenimleri yoğunlaştırırsa, akıl bilgi düzeyindeki verileri şiire katar" der.
Şiir anlayışında, sadece şairlerin değil, "sinemadan resme, romandan toplumsal bilimlere değin, şiir dışında bir sürü disiplinin katkısı" olduğunu belirten Atillâ İlhan, "sinema tutkusunun hesaba katılmadan şiirinin değerlendirilemeyeceğini açıklar ki, bu açıklama çok yerindedir.
PROF.DR. İNCİ ENGİNÜN, CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİ, TÜRK DİLİ TÜRK ŞİİRİ
ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ HİKAYESİ
o yıllarda, maçka dolaylarında n. adında bir kız yaşardı. ince, tüy gibi, kısacık saçlı, son derece modern bir kız. yanılmıyorsam güzel sanatlar akademisine gidiyordu. tesadüf bu ya, marsilya yolculuklarımdan birinde, aynı vapurdaydık. napoli’ye kadar beraber gittik. o, orada indi. bir türlü yaklaşmak fırsatını bulamadım. ne yalan söylemeli, bu siluet beni çok etkilemiştir. siluet diyorum çünkü kişi olarak onu tanımadım; ama galiba uzaktan ‘sevdim’.
Begenmedim
YanıtlaSilNeden beğenmedin
Sil31
YanıtlaSilSanane !
Sil