ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİN İNCELEME ÖRNEĞİ, OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLERİ İNCELEME ÖRNEĞİ, OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİN İNCELEME ÖRNEĞİ, ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİN İNCELEME
YÖNTEMİ ÖRNEĞİ
GÜVERCIN
AVI
“Yoo, güvercinlerime dokunmayınız.” dedi.
Ihtiyar çiftlik sahibinin hayatta en çok sevdiği şeylerden
birisi ve belki birincisi de güvercinleri idi. Genç yaşından beri ne tarlası,
ne ağılı, ne ahırı, ne kümesler onu çiftlik binasının iç avlusundaki
güvercinleri kadar işgal etmemiştir. Bunun için değil midir ki, onu, kasabada
olsun köyde olsun, aile adının bütün şöhretine rağmen “Kuşbaz Hüseyin Bey”
demeden kimse tanımaz.
Hüseyin Bey’in “Kuşbaz’lığı herşeyi bastırdı.
Ömrünün öyle devreleri oldu ki, karısını, kızlarını ve en mühim işlerini bu merakı
ve bu eğlencesi yoluna, âdeta, feda etti, unuttu, kendinden geçti; bir meczup
hâline girdi.
Şimdi, o havalinin (ne diyorum?) belki dünyanın en
güzel, en nadir ve en cins güvercinlerine o sahiptir. Otuz seneden beri bu
nazenin mahlûklardan, bin ihtimam ve bin itina ile kimbilir kaç nesil yetiştirdikten
ve bu fende, kimbilir, ne kadar alın teri döktükten sonra nihayet bugün en
temiz bir istifaya mazhar olmuş bu zavallı asil kuşlar ortasında hayatının en
mesut dakikalarını yaşıyordu. Her birini ayrı ayrı isimleriyle çağırıyordu.
Yabancı bir göz için hepsi bir renkte, bir boyda ve bir şekilde görünen bu
mahlûkları birbirinden ayıran birçok gizli alâmetler yalnız ona zahir idi. Bazılarının
boyunlarındaki ince mercan gerdanlıkları, bazılarının topuklarmdaki altın
mahmuzları, kiminin kanatları altındaki yeşil benekleri veya gözlerinin
içindeki kızıl yıldızları o görür, o bilirdi.
Avlunun içinde hepsinin derecelerine göre ayrı ayrı
daireleri vardı: Kuşbaz Hüseyin Bey, her akrurdu. Eşi:dı? Mutlaka küçük Serfiraz
Mesud’a gönül bağladı. (…) Ne yapsak acaba, ne yapsak…” derdi ve bu endişelerle
bütün gece gözüne uyku girmezdi. Yatağının içinde sağdan sola, soldan sağa
dönüp dumeden içi rahat edip yemeğini yiyemezdi. (…) Acaba Akkadınla Süleyman
Ustanın arası neden açılşam üstü, insan ruhlu bu güzel kuşların her birinin
kendi sevgilisiyle kendi odasına çekildiğini gör
-Yahu, ne olur biraz da benimle meşgul olsan;
derdi.
Fakat, Kuşbaz Hüseyin Bey, bütün gönül ve cinsiyet
işlerini yalınız güvercinlere mahsus bir şey zannederdi.
Hele, hep birden uçtukları zaman neşesine payan
olmazdı. Avlunun ortasında, elinde bir uzun kargı ile saatlerce başı havada, ağzı
açık hayran hayran dolaşırdı.
1919 senesinin, Nisan aylarında bir öğle sonu bütün
civar köylerde olduğu gibi, onun çiftliğine de bir bölük düşman askeri girdiği
gün o, işte bu vaziyette avlunun ortasında idi. Birden, etrafında adamların koşuşmağa
ve içeriden karısıyla kızlarının telâşlı telâşlı konuşmağa başladığını
hissetti; döndü baktı ki iki kanadı açık büyük avlu kapısından içeriye, bir
hana inen yorgun ve sakin bir yolcu kafilesi tavrıyla, bazısı atlı, bazısı
yayan bir sürü düşman askeri giriyor! Kuşbaz Hüseyin Bey’in ömründe ilk defa
olacaktır ki kuşları havada iken başı yere indi; benzi sapsarı, gelenlere doğru
yürüdü; henüz bir çiftlik beyi âmirliğiyle:
-Ne var? Ne istiyorsunuz? Diye sordu. Bunun üzerine gelenlerden biri gülerek laubali bir
tavırla ona yaklaştı:
-Merhaba beyim; yabancı değiliz; dedi. Hüseyin Bey,
bu sözleri söyleyerek kendisine elini uzatan genç düşman çavuşunu tanır gibi
oldu: fakat, pek iyi hatırlayamadı. Çavuş sırnaşık bir gülüşle sordu:
-Tanıyamadınız mı? Ispiro’yu tanıyamadınız mı? Ispiro,
Ispiro?
Hüseyin Bey birden:
-Ha, evet, dedi.
Bu adam, beş sene evvel Hüseyin Bey’in yanında altı
ay kadar hizmetkârlık etmişti; eli uzunca ve açıkgöz bir delikanlı idi.
Gittikçe lâubalileşen bir tavırla elini ihtiyar adamın omuzuna koydu ve kulağına
eğildi. Yavaşça:
-Birkaç akşam burada kalacağız: dedi. Zabitler köy
evlerinde rahat edemezler. Biraz ikram lâzım… Hüseyin Bey şaşkın bir hâlde:
-Peki buyursunlar dedi.
Işte, bunun üzerinedir ki, düşmanlar ihtiyarın yanına
geldiler, gülüşerek, konuşarak etrafını aldılar ve havada uçuşan güvercinlere
nişan almak istediler. Hüseyin Bey, elindeki kargıyı asabiyetle sallayarak, yarı
öfkeli yarı tehditli bir sesle:
-Yo, dedi; güvercinlerime dokunmayınız!
Fakat, o bu sözünü bitirmemişti, ki, yanı başında
bir silâh patladı. Hüseyin Bey, eteği tutuşmuş bir adam telâşiyle ilk kurşunu
atanın kolundan çekti:
-Ne yapıyorsun? Sakın ha! Diye bağırdı. Lâkin, o
bununla meşgul olduğu bir sırada bir diğeri siseyin Bey’in elinden kargısı
düştü, bütün vücudu titriyordu, yüzünün rengiyle sakalının rengi birbirinden
fark olunamıyordu. Ispiro, yanına yaklaştı:ne döne, yavaş vavaş aşağı düşmeğe
başladı ve uçan kafilede büyük bir perişanlık alâmeti belirdi. Hülâhını havaya
kaldırdı; kulağı dibinde bir ikinci kurşun daha vızladı; havadaki kuşlardan bir
tanesi dö
-Ne
olur canım, bırak! Dedi.
-Bırak mı? Sen aklını mı bozdun? Söyle şunlara,
vallahi sonra fena olur.
-Fena mı olur? Nasıl. Hey, kendine gel çorbacı, o
günler geçti.
Dünkü uşağın ağzından yüzüne bir tükrük gibi fışkıran
bu sözdeki nihayetsiz hakareti işitmedi, hissetmedi bile… Şimdi, bütün hassası,
birbiri ardı sıra havaya kalkan silâhlar, vızıldayan kurşunlar, döne döne, yavaş
yavaş iri kar parçaları hâlinde yere düşen güvercinlerle meşguldü. Çaresiz
yalvarmağa başladı.
-Rica ederim yeter artık, rica ederim, diyordu.
Size ne isterseniz vereyim. Bunlar ne yenir, ne içilir, yahu günahtır, günahtır.
-Günah mı? O sizin dinde, cevabını veriyorlardı ve Ispiro
arsız arsız gülüyordu. Nişan alan zabitraftan el çırpıyor, bir taraftan
haykırıyorlar, bir taraftan da durdukları noktada tepiniyorlardı.dı. Bu beyaz
güvercin yağmuru altında yaramaz bir çocuk neşesine tutulan düşman askerleri
bir taları üstüne, bazıları dışardaki göle, bazıları bostana, bazıları epeyce
uzaklarda, tarlalara düşüyorlarden bir kaçı düşen kuşları toplamağa koştular.
Bunlardan bazısı avluya, bazıları çiftlik binasının damlerden birisi arkasını
döndü; kendi lisanında bir şeyler bağırdı, hemen hayvanlarla meşgul neferler
Zavallı Hüseyin Bey, kendinden geçti, bulunduğu
yere çöküverdi. Artık hiçbir şey söylemiyor kenarlarından iri yaş damlaları sızan gözleriyle bu vahşi avı
seyrediyordu. Ispiro yaklaştı dedi ki:
-Neye bu kadar
telâşlanıyorsun? Bırak, biraz eğlensinler, bırak biraz eğlensinler. Kaç gündür
savaşıyoruz. Akşam bu kuşlardan âlâ mezelik olur mu? Hep beraberiz.
Hüseyin Bey, bir şey söyleyecek oldu, söyleyemedi;
yutkundu kaldı. Şimdi gözyaşları dinmiş ve bakışına korkunç bir manasızlık gelmişti.
Beyaz kuşları üst üste, demet demet avlunun ortasına
yığıyorlardı. Ihtiyar adam, başını kaldırmış, havada bir noktaya dimdik bakıyordu.
Neden sonra gözlerim yere indirdi ve avlunun ortasındaki bedan, başlarından
tutup ovucunun içine aldı, kiminin gagasından öpüyor,yaz yığına yaklaştı, eğildi.
Önünde altmış yetmiş kadar güvercin vardı, hepsini birer kere kanatlarınkiminin tüylerini uzun uzun, âdeta âşıkane bir tavırla
okşuyordu. Zabitlerle konuşan Ispiro, yüzünü ihtiyara doğru çevirdi. Ve o sırnaşık
gülüşüyle uzaktan bağırdı:
- Gönder onları içeriye de kızartıversinler; dedi.
Kuşbaz Hüseyin Bey, yerinden kımıldanmadı, işitmedi
ve kana bulanmış ölü kuşları okşamakta, yüzüne gözüne sürmekte devam etti.
Düşman zabitlerinden birisi îspiro’ya elini başına
doğru kaldırıp ihtiyarı göstererek “Acaba deli midir?” mânâsına gelen bir işaret yaptı. Ispiro avlunun öbür
ucundan bir daha bağırdı:
-Hey yeter artık, yeter; sana söylüyorum, sağır mısın be. Içeriye gönder
güvercinleri, dedi.
Kuşbaz Hüseyin Bey, gene yerinden kımıldamadı, gene
başını çevirmedi; o zaman zabitlerle beraber eski çiftlik uşağı güvercinkümesinin başucunda çömelen adama yaklaştılar; biri
omuzundan sarstı, diğeri sakalından çekti. Birkaçı karşısına çömeldi. Fakat çömelmeleriyle kalkmaları bir
oldu. Hepsi birden haşyetle geri geri çekildiler ve birbirlerine demincek
zabitin Ispiro’ya yaptığı işareti tekdı ve bakışı bir süngünün ucu gibi
sabit, dik, sert ve mütearızdı. Lekesiz ak sakalırar ettiler. Filvaki, ihtiyarın
simasına acayip bir mehabet çökmüştü. Gözlerinde madenî bir parıltı varise
yüzüne sürdüğü kuşların al kanına
boyanmıştı; sanki çenesine Türk bayrağından bir parçasarmış gibiydi.”
Yakup
Kadri Karaosmanoğlu (Millî Savaş Hikâyeleri)
METNIN INCELENMESI:
1. ZIHNIYET:
Tanzimattan itibaren gerçekleşen yenileşme hareketleriyle, edebiyatımızda da
Anadolu'yu ve Anadolılığı olarak düşünülmelidir.maktadır. Kuşbaz Hüseyin
Bey’in kuşların kanından yüzünde Türk bayrağının belirmesi de dönemin duyarmak
isteyişleri Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanabilecek olaylardır. Okuyucuda
gerçeklik duygusu uyandırman askerlerinin Kuşbaz Hüseyin Bey’in evine
gelmeleri, kuşlara nişan alıp öldürmeleri, kuşları meze yaplu insanını edebî
eserde ele almak ihtiyacı duyulmuştur. Metnin zihniyeti, dönemin sosyal hayatıyla
yakından ilişkilidir. Kuşbaz Hüseyin Bey, Türk toplumunda örneklerini
görebileceğimiz bir kişidir. Ispiro ve diğer düş
2. YAPI:
a) Olay: Güvercin
Avı hikâyesinde olay örgüsü, üç olaydan oluşmaktadır. Birinci olay Kuşbaz
Hüseyin Bey’in kuşlarıyla olan mutlu hayatını ifade eden kuşlar - Hüseyin Bey
ilişkisidir. Kuşlar onun ailesiyle ilgilenememesine sebep olmuştur. Fakat
bunlara rağmen Hüseyin Bey mutludur, ikinci olay, Ispiro ve diğer düşman
askerlerinin Hüseyin Efendi’nin evine gelmeleri ve yerleşmeleriyle ilgili kısım
çevresindedir. Son olay ise Ispiro ve diğer düşman askerlerinin Hüseyin Bey’in
kuşlarını öldürmeleri, o kuşları pişirtip yemek istemeleri ve Hüseyin Bey’in çıldırma
anıdır. Bu bakımdan kuşlar yaşama sevincini ve mutluluğu, Ispiro ve diğer düşman
askerleri de zulüm ve acıyı temsil etmektedirler.
b) Kişiler: Hikayenin
baş kahramanı Kuşbaz Hüseyin’dir. Çiftlik sahibi olacak kadar zengin olan
kahraman, çiftlik işlerinin yanında eşiyle bile ilgilenmeyecek şekilde kuşlara
düşkün biridir. Kuşbaz Hüseyin, hobilerine aşırı düşkün, tip özellikleri gösteren evrensel bir kişidir. Başka bir edebî
eserde Kuşbaz Hüseyin benzeri bir tip karşımıza çıkabilir.
Güvercin
Avı adlı hikâyede Kuşbaz Hüseyin Beyden başka, karısı, kızları, lspiro ve düşman
askerleri vardır. Kuşlar da Hüseyin Bey’in mutluluğunu ve mutsuzluğunu hazırlayan
unsurlar durumundadırlar. Bir bazar, lspiro ile o yıllarda kendi içimizdeki,
evimize kadar giren yabancılardan yediğimiz darbeleri anlatmak istemektedir.kıma
kişileştirilmişlerdir. Ispiro, işgal yılları öncesinde Kuşbaz Hüseyin Bey’in
evinde uşaklık yapmıştır. Ya
c) Mekan (yer): Hikâyede
mekân Kuşbaz Hüseyin Bey’in çiftliğidir. Mekân 1919 Nisan'ından önce kuşlarla
yaşanan mutluluğun, sonra ise zulmün sahnesi durumundadır. Ispiro'nun daha önce
bu çiftlikte yaşaması ikinci olay halkasının da burada gerçekleşmesine zemin
hazırlamıştır.
d) Zaman: Hikâyede
zaman Kuşbaz Hüseyin Bey’in hayatıyla ilişkilidir. Düşman işgalinin başladığı
1919 senesirın hayatı hareket noktası alındığına göre yirmi veya yirmi beş yıllık
bir geriye gidiş söz konusudur. Bütün bunlar, XX. yüzyıl başlarını ifade eden
söz gruplarıdır.çaların anlatılması ile de karşılaşmaktayız. Çocukluk yılları
anlatamadığına ve altmış yaşlarındaki bir ihtiyanin Nisan başları hikâyedeki en
belirgin zamandır. Kuşbaz Hüseyin Bey’in bundan önceki hayatından par
3. TEMA: Hikâyede
zalim - zulme uğrayan karşılaşması esastır. Temada zalim suç işlerken suçlu
aramaz. Herkes suçludur. Zalim doğal hayatını sürdürürken suç işler. Ispiro ve
arkadaşları böyledir.
Masum
- zalim teması Kurtuluş Savaşı öncesi Anadolu'sundan alınan malzemeyle
yorumlanmış ve somut hâlde ifade edilmiştir. Bu tema başka metinlerde de ele
alınmıştır.
4. DIL VE ANLATIM:
Hikâyede
olaylar bize her şeyi bilen anlatıcı tarafından aktarılmaktadır, ilahî bakış açısı.
Anrumundadır.latıcı kişilerin özelliklerini, zihinlerinden geçenleri, geçmişlerini,
kısaca yaşanan her olayı bilebilir. Güvercin Avı'nda anlatıcı, Kuşbaz Hüseyin
Bey’in geçmiş hayatını, zevklerini, karısıyla ilişkilerinin boyutunu bilen du
Metinde geçen: “meczup, nazenin, mahlûklar, ihtimam, itina, fen, istifaya
mazhar olmuş, zahir, neşesine payan olmazdı, han, zabit, asabiyet, nefer,
mütearız…” gibi kelimeler günümüzde pek kullanılmayan kelimelerdir. Yalnız bu
kelimeler bizim metni anlamamızı olumsuz etkileyecek kadar fazla değildir. Bu
nedenle metnin dili için sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır diyebiliriz.
Nada kullanımı
ortadan kalkar.ratıklar, özenle, ayrılma) koyduğumuzda metnin sunduğu gizemli
havayı dağıtmış oluruz. Dilin bireysel tarztan mahiyettedir. Bu söz gruplarını
ilk cümleden çıkardığımızda veya söz gruplarının yerine yenilerini (yazenin
mahlûklar, bin ihtimam ve bin itina ile en temiz bir istifa gibi söz grupları
dilin şiirsel işlevini hatırla
“Birden, etrafında adamların koşuşmağa ve içeriden karısıyla kızlarının
telâşlı telâşlı konuşmağa başladığını hissetti; döndü baktı ki iki kanadı açık
büyük avlu kapısından içeriye, bir hana inen yorgun ve sakin bir yolcu
kafilesi tavrıyla, bazısı atlı, bazısı yayan bir sürü düşman askeri giriyor!”
“Otuz seneden beri bu nazenin mahlûklardan, bin ihtimam ve bin itina
ile kimbilir kaç nesil yetiştirdikten ve bu fende, kimbilir, ne kadar alın teri
döktükten sonra nihayet bugün en temiz bir istifaya mazhar olmuş bu zavallı
asil kuşlar ortasında hayatının en mesut dakikalarını yaşıyordu.” gibi
cümleler, kuruluşu uzun olan cümlelerdir.
5. METIN VE GELENEK:
Dış
dünyayı ve Anadolu'yu anlatmada, yazarlarımıza, batı edebiyatı metinleri
rehberlik etmiştir. Bu hikâye de Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’da yaşananlar
anlatılmıştır.
Yakup
Kadri Karaosmanoğlu, Maupassant tarzında hikâye (olay hikayesi) yazar. Yazarlığa
Refik Halit Karay'la birlikte başlayan
yazarın hikâyeciliğini de iki dönem hâlinde ele almak gerekir. Birinci
döneminde Servet-i Fünûnu değişik şartlar altında devam ettiren, yaşanılan
hayatı bütün gerçekliğiyle gözlemleyemeyen Yakup Kadri, bu hikâyelerinde topluma
ferde ait fantezilerle bakmaktadır.
Ikinci
dönem hikâyeciliğinde kendi "ben"i dışına çıkarak Türk toplumunun yaşadığı
siyasî ve sosyal olayları dikkatlere sunmak gayesindedir. Yakup Kadri Servet-i
Fünûn edebiyatının etkisi ile başladığı hikayeciliğini Milli Edebiyat Akımı
döneminde geliştirerek sürdürmüştür.
SONUÇ:
Hikâye ilk etapta Kuşbaz
Hüseyin Bey’in yaşadıklarını, kuşlarla olan mutluluğunun düşman kuvvetlerilanışını
sezdirmektedir.nin kuşlarını öldürmesiyle mutsuzluğa dönüşmesini anlatır. Fakat
Güvercin Avı adlı hikâye arka planda, Türk insanının işgal yıllarında çektiği
acıları, kendi içinden hançerlenişini, en umursamaz insanın bile can