NASRETTİN HOCA HİKAYELERİNDEN SEÇME HİKAYELER, NASRETTİN HOCA FIKRALARI, NASRETTİN HOCA HİKAYELERİ ÖRNEKLERİ, Kulak Isırılır mı?
Hoca Merhum kadı iken adamın biri gelip:
— Kadı Efendi filan adam benim kulağımı ısırdı, hakkımın alınmasını istiyorum, der. Kulak ısırdığı iddia edilen adam ise ısırmadığını iddia ederek adamın kendi kulağını kendisinin ısırdığını söyler.
Nasreddin Hoca
merhum biraz sonra hüküm verecektir. Siz bekleyin ben şimdi gelirim, der ve arka odaya geçer. Hoca Merhum orada
insanın kendi kulağını ısırıp ısıramayacağını kontrol etmektedir. Fakat kulağını ısırmaya
uğraşırken sırtüstü yıkılır ve başı yarılır. Biraz sonra mahkemeye başı sargılı olarak çıkar. Adam iddiasını tekrarlar ve:
— Bu adam benim kulağımı ısırdı, davacıyım, der. Davalı ise:
—Kadı Efendi bu adam kendi kulağını kendisi ısırdı, ben ısırmadım, diyerek iddiayı reddeder. Bu
seferadam:
— Hiç insan kendi kulağını ısırabilir mi? Bunun sözlerinin saçmalığı meydanda, diyerek adamın iddiasını çürütmek ister. Bu söze Hoca merhum karışır ve şöyle der:
— Isırır efendim ısırır. Hatta ısırmak değil, ısırmak için uğraşırken düşer de başını bile yarar.
O Dua Sende Bu Akıl Bende Olduğu Müddetçe…
Hoca Merhum bir gece evin damında bir ayak sesi duyup
hırsız olduğunu anlar ve:
— Hatun geçen
gece eve geldim, kapıyı o kadar çaldığım halde açmadın ben de şu duayı okudum ve ayın ışığına yapışarak yavaş yavaş bacadan girdim, der ve bir
dua okur.
Hırsız Hocanın okuduğu duayı ezberler ve o da biraz sonra evdekilerin uyuduklarına kalbi kanaat getirince duayı okuyarak kendisini bacadan aşağı koyverir. Bir de bakarki kımıldar hali kalmamış, hurdahaş olmuş. Hoca Merhum hemen seğirtip:
— Hanım hırsızı yakaladım, çabuk ip getir diye bağırınca hırsız:
— Efendi kendini boşuna yorma, o dua sende, bu
akıl bende olduğu müddetçe ben senin elinden nasıl olsa kurtulamam, der.
Ya Ben İçinde Olsaydım Halim Nice Olurdu?
Hoca Merhum bir gece bakar ki, adamın biri bahçenin içinde ellerini – kollarını açmış eve doğru bakıyor. Hoca Merhum bir
hırsız olduğuna
kanaat getirerek içeri girmeye bile sabredemeden:
— Hanım çabuk, benim okla yayı getir, diye seslenir. Hocanın hanımı işin farkında değildir. Hemen içerden yay ile oku getirip Hoca’ya verir. Hoca kenarlardan adama biraz daha yaklaşıp vargücüyle yayı gererek oku fırlatır ve göbeğinden vurduğunu anlayıp içeri girer, yorganı kafasına çekip yatar.
Sabah namazına gideceği
zaman bakarlar ki, hocanın cübbesi yok. Hanım hemen hatırlar ve:
— Hoca Efendi, cübbeyi akşam yıkamış da ben sermiştim, sabaha kadar kurusun diye der. Hanımından bu sözleri duyan Hoca hemen şükür secdesine kapanarak «Şükürler olsun ya Rabbi» Diye dua etmeye başlar. Hanımı Hocaya sorar:
— Hoca Efendi nedir bu sevincin yahu! Biz de bilelim de biz de şükredelim, deyince Hoca Merhum şöyle der:
— Hatun görüyorsun cübbenin halini değil mi? Ortasında avuç içi kadar yırtılmış. Ya ben içinde olsaydım halim nice olurdu?
Timurkenk ve Hoca
Timurlenk,
ordusunda kullandığı fillerden bir tanesini
hoca merhumun bulunduğu köye gönderir ve arkasından da:
— Bu file elinizden geldiği kadar bakacak ve besleyeceksiniz, diye
haber yollar.
Fil köyde istediği gibi dolaşmakta, dilediği bağ ve bahçeden beslenmektedir. Kimse çıkıp da:
— Bu nereden başımıza geldi. Timur ne yaparsa yapsın bunu köyümüzden alsın,diyemez ama, için için de sızlanmalar yayılmaya başlar. En sonunda köylüler bu işi gidip Nasreddin hoca ile beraber Timur’a söylemeye karar verirler.
Bir hey’et teşkil ederek
sultanın huzuruna çıkmak üzere yola düşen köylüler, saraya yaklaştıkları
zamankorkarlar ve geri dönerler. Hoca:
— Arkadaşlar etmeyin, eylemeyin, buraya kadar geldik. Ne olursa olsun bir varalım dediyse de söz dinletemez.
Yalnız başına kalan hoca Timur’un huzuruna çıkar ama, içinden de «Gösteririm ben size» der. Timur sorar hocaya:
— Hoca ne var, ne yok? Bir istediğiniz mi var, hayrola!? Hoca
merhum:
— Sultanım, sağolun varolun, bizim köye bir fil gönderdiniz bizi memnun ettiniz. Hele köylülerimiz filden çok memnunlar. Yalnız, şu kadarlık var ki, hayvancağız yalnız olduğundan akşamları acı acı bağırıp duruyor. Sizden isteğimiz, mümkünse onun eşini de göndermenizdir, der.
Timur tabii ki, hocadan memnun olmuştur:
— Peki hoca hazretleri, en kısa zamanda onun eşini de gönderirim siz hiç merak etmeyin, der.
Hoca köye döndüğünde, köylüler merakla hocanın etrafını sararlar:
— Hocam mesele ne oldu? diye sorduklarında. Hoca için için gülerek:
— Müjdeler size! Hiç merak etmeyin pek yakında filin eşi de gelecek, der.
NASREDDİN HOCA FIKRALARI
YanıtlaSilSIĞ SUDA YÜZMEK
Nasreddin Hoca bir gün evine dönerken taşa takılmış ve su birikintisine yüzüstü düşmüş. Hoca'yı bu halde gören bir adam:
" Oldu mu Hoca, bir karış suda yüzülür mü? Madem yüzecektin derede yüzseydin, demiş.
Bunun üzerine Hoca:
" Derede herkes yüzer. Önemli olan, böyle sığ suda yüzmektir, diyerek cevabı yapıştırmış.
SEBZELİ KAVUK ÇORBASI
Nasreddin Hoca kuyunun başında durmuş aşağı bakarken kavuğunu düşürmüş. Kuyu derin inip alamaz. Kavuksuz eve gidemez. Soran olsa kavuğumu düşürdüm diyemez. Alay ederler. Bahçeden marul, maydanoz koparmış. Küçük parçalar halinde kuyuya atmaya başlamış. Burada ne yapıyorsun Hoca, diye soranlara, akşam yemeği için, sebzeli kavuk çorbası hazırlıyorum, demiş.
Adamlar, kuyuya bakıp, olabilir, deyip gitmişler. Hava karardıktan sonra Hoca kimselere görünmeden evine varmış.
HOCA ORMANDA KAYBOLDU
Nasreddin Hoca, Çarıklı Köyü'ne giderken ormanda kaybolmuş. Birkaç adamla karşılaşmış ama adamlar kaybolduğuna inanmamışlar.
" Koskoca Nasreddin Hoca ormanda kaybolmaz.. Sen buraları avcunun içi gibi bilirsin," demişler.
Nasreddin Hoca bakmış olmayacak fikir değişikliğine giderek diğer karşılaştığı adamlara, nereye gidiyorsunuz? diye sormuş. Bir iki derken, üçüncü adam Çarıklı Köyü'ne gidiyorum, demiş.
Bunun üzerine Hoca, hah, ben de o köye gidiyordum, deyip adamla birlikte köye gitmiş.
YALAN SÖYLEME YARIŞMASI
Akşehir'de en iyi yalan söyleme yarışması düzenlenir. Yarışmaya Nasreddin Hoca da katılır. Yarışmacılar, sırayla birer yalan söylerler. Sıra Hoca'ya gelince şu yalanı söyler:
" Ben büyük bir yalancıyım. "
Nasreddin Hoca'yı doğru sözlü olarak tanıyan halk jürisi, Hoca'yı birinci seçer. Böylece Hoca ödül olarak verilen eşeğe biner ve evine doğru yola koyulur.
YanıtlaSilPAPAĞAN
Nasreddin Hoca pazarda görüp beğendiği fiatı yirmi akçe olan konuşkan papağanı uzun pazarlıktan sonra beş akçeye alır. Fakat papağanı evde bir türlü konuşturamaz.
" Ey papağan, neden böyle yapıyorsun? diye sorar.
Papağan:
" Bak Hoca, beni ucuza kapatıp beş akçeye aldın. Dünyada bir tek uyanık sen misin? Eski sahibimi buraya getir. Gözümün önünde on beş akçeyi ver. Söz sana sabah akşam susarsam namerdim. "
Hoca adamı bulup evine getirir ve papağanın önünde on beş akçeyi verir. Bunun üzerine papağan neşelenir ve konuşmaya başlar. Anlatır da anlatır. Dört gün sonra Hoca çaresiz papağana yalvarır:
" Papağan, ne olur, sus artık!. Günlerdir uyuyamadım. Al şu iki akçeyi, " der. Papağan akçeleri alır ve susar. Nasreddin Hoca uykuya dalar ve ertesi güne kadar deliksiz bir uyku çeker.
ARAZİ ANLAŞMAZLIĞI
Nasreddin Hoca, Akşehir'de kadılık yaparken birbirlerinden şikayetçi olan iki adam huzura gelir. Biri, bana borcu vardı, ödemedi. Ben de borcuna karşılık tarlasının bir kısmını çitle çevirdim, der. Öteki, doğru, borcum var, ödeyemedim ama tarlamın bir kısmını sahiplenmesi doğru değil, der. Hoca olay yerine iki adam ve şahitlerle gider. Çiti kaldırtır. Alacağın var ama böyle yapman yanlış, der. Borcu olan adama, sen de borcunu öde, der. Adam, param yok, der. Nasreddin Hoca, paran yok ama malın var. Tarladaki buğdayı sat, der. Orada bulunan şahitlerden ve meraklı köylülerden buğdayı satın alan çıkmaz.
Bunun üzerine Hoca tarladaki buğdayı ortalama bir fiata satın alır. Adam, paranın bir kısmıyla borcunu öder. Böylelikle mesele tatlıya bağlanır. Olanlar kısa zamanda Akşehir'de kulaktan kulağa yayılır. Herkes, bravo şu Nasreddin Hoca'ya, der.
Davaların kısa sürede sonuçlanmasının ve adaletin yerini bulmasının halkın yararına olduğu bir kez daha anlaşılır.
YÜZME YARIŞLARI
Nasreddin Hoca sofraya oturmuş. Bakmış çorba tasında iki sinek. Hanımına seslenmiş:
" Hatun koş, yüzme yarışları başladı. "
AYRAN NİYETİNE
Nasreddin Hoca yoğurt yerken, tahta kaşığı kırılmış. Çaresiz tabağı kafaya dikmiş. Onu bu halde gören hanımı:
" Hoca, bu ne hal? Yoğurt öyle yenir miymiş? " deyince Nasreddin Hoca:
" Kaşık kırılınca yoğurdu ayran niyetine içesim geldi. " demiş.
HOCA'NIN HANIMI HORLUYOR
Gecenin bir vakti hanımı horlarken, Nasreddin Hoca'yı uyku tutmamış. Aradan bir saat geçmiş. Duvarlar sallanmaya başlayınca hanımı aniden uyanmış, yatakta oturumuna gelmiş:
" Hoca, gürültüye uyandım. Ben horluyor muydum? " diye sormuş.
Hoca:
" Ne horlaması, hanım? Gök gürledi. Belli yağmur yağacak. " demiş.
HOCA HAVUZA DÜŞÜYOR
Nasreddin Hoca, içinde balık var mı diye bakarken, havuza düşmüş. Başlamış feryat etmeye:
" İmdat! Yardım edin, boğuluyorum. "
Kimse oralı olmamış. Adamın biri:
" Hocam, sen yüzme biliyordun ya, " demiş.
Bunun üzerine Nasreddin Hoca:
" Doğru, nasıl da unutmuşum? " demiş, iki kulaç atmış ve havuzdan çıkmış.
SON