DİVAN EDEBİYATININ KAYNAKLARI NELERDİR MADDE MADDE, DİVAN EDEBİYATININ KAYNAKLARI NELERDİR, DİVAN EDEBİYATI KAYNAKLARI, DİVAN EDEBİYATI,
DİVAN EDEBİYATININ KAYNAKLARI
Divan Edebiyatının
kaynakları maddeler halinde
- İslam inançları (ayetler ve hadisler)
- Islami bilimler (tefsir
- İslam tarihi
- Tasavvuf felsefesi
- İran mitolojisi (kişiler ve olaylar)
- Peygamberlerle ilgili öyküler
- Tarihi
- Çağın bilimleri
- Türk tarihi ve kültürü
- Dönemin edebiyat anlayışı
- Arapça
1- Kur’an-ı Kerim:
Kelime anlamı okumaktır. Bir sözlüğe
göre anlayarak okumaktır. 114 sure 6666 ayet 77.439 kelime 321.180 harf vardır.
Şairler dinden son derece etkilendikleri için Kur’an-ı Kerim’i hatırlatmaları
doğaldır.
İktibas: Ayetin tamamını veya bir kısmını telmih etmektir.
Müellif peygamber kıssası hatırlatabilir
(Yûsuf-u Züleyhâ)
Şairler sevgilinin yüzünü mushaf olarak
görürler.
- Tâ ki her dem
okuyub sûre-i ‘Nun ve’l kalem’i
Mahfil-i mahberede hâfız ola her hâme
Nâdirî
- ‘Ene Rabbüküm’
adına nice yanmasın Nesimî
Bu ‘Ene’l Hak’un çerağı ebedî yanısardur
Nesîmî
2- Hadis:
Kelime anlamı sonradan ortaya çıkmadır.
Terim anlamı ise Hz. Peygamber(s.a.v.)’in söylediği sözler ve yaptığı işlerdir.
Divan edebiyatının ikinci önemli
kaynağıdır.
- Aşkiyâ ölmeden ön
öl kim hadis-i aşkta
Âşığın sanındadur ‘Mûtû kable en-temût’
Aşkî
3- Dini İlimler:
Kelam, fıkıh, akaid, tefsir kullanılan
önemli kaynaklardır.
- Ey Gubarî ele
girmezse şarap işte gubâr
‘Su bulunmazsa zarurette teyemmüm câiz’
Gubarî
4- Mucizeler ve Kerametler:
Keramet: Peygamber olmayan kimselerin gösterdiği olağanüstü hallerdir.
Hallacı Mansur’un Ene’l Hak demesi gibi…
5- Tarihi ve Efsanevi Kişilerin
Maceraları:
Firdevsi’nin Şeh-nâme’si İran’ın
milliyetçi bir devlet olmasına sebep olmuş, İran’ı yıkık bitkin halinden
diriltmiştir.
- Şah-ı aşkım âlem-i
mânâ müsellemdir bana
Sernigün peymâne-i Cem Tâc-ı Edhemdir
bana
Nef’î
- Kıl tefâhür kim
senin hem var benim teg âşıkın
Leylâ’nın Mecnûn’u Şirin’in eğer
Ferhâd’ı var
Fuzûlî
- Dahî yoğ iken bu
zemin ü zemân
Hazret-i Hak var idi ancak hemân
Taşlıcalı Yahya
6- İslam Tarihi ve Peygamber Kıssaları:
Şairler peygamber tarihi ile
ilgilenirler. Nitekim en fazla mevlit yazan millet Türk milletidir.
Şairlerimizin şiirlerinde kullandıkları
peygamber kıssalarından bazıları şunlardır:
Hz. Nuh: Hz. İdris göğe çekildikten sonra Âdemoğulları doğru yoldan ayrıldılar
ve putlara tapmaya başladılar. Cenab-ı Hak onlara Hz. Nuh’u gönderdi ve kavmini
imana davet etti. Yalnız oğulları ‘Sam, Ham, Yafes’, karısı ve pek az kimse ona
inandı. ‘Yam’ adlı oğlu bile ona kulak asmadı. Nuh beddua etti ve duası kabul
oldu. ‘Gemi yap’ diye vahiy geldi ve tufan alametleri görüldü. Üç oğlu ve bütün
hayvanlardan birer çift gemiye bindi. Sular her yeri kapladı ve gemi dağların
arasında gezdi. Herkes öldü. Rivayete göre gemi Cudi dağının üzerinde durdu.
Ondan sonra insanlar Nuh’un üç oğlundan türedi(İkinci Âdem Olayı). Nuh
peygamber 950 ya da 1000 sene yaşamıştır. ‘Nuh ömrü’ deyimi halk arasında
yaygındır.
Divan edebiyatında -> Gemi ve tufan ile birlikte anılır. Tufan âşığın gözyaşını andırır.
Nuh da bu tufan içinde batmamaya çalışan âşığın kendisidir.
- Nuh peygamberin
gemisine ol
İblîs’e kuyruğuyla vermiş yol
Şeyhî
Hz. Dâvud: Sultan peygamberlerdendir. Yehuda kabilesi ve İsrailoğulları’nın
peygamberidir. Zebur ona indirilmiştir. Dinî hükümler yoktur. O Musa
peygamberin şeriatı ile hüküm sürmüştür. Sesinin güzelliği ile meşhurdur.
Zebur’u okurken herkes onu dinler. Gür ve kalın sese ‘davudî’ denilmesinin
sebebi de budur. Eliyle demir dövüp zırh yaparak geçinmiştir ve devlet
hazinesinden hiç harcamamıştır. 70 yaşında vefat edince yerine yine sultan
peygamber olan oğlu Hz. Süleyman geçmiştir.
Divan edebiyatında -> Güzel ses ve Zebur ile birlikte anılır.
- Avâzeyi bu âleme
Dâvud gibi sal
Bakî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
Bakî
Hz. Süleyman: Sultan peygamberdir. Babasının (Hz. Dâvud) vasiyeti üzerine Kudüs’te
yarım kalmış olan Mescid-i Aksa’yı inşa etmiştir. Rivayete göre yapımında
cinleri çalıştırmıştır. Allah tarafından kendisine birçok mucizeler
verilmiştir. Hayvanlarla konuşması, cinlere ve rüzgâra emretmesi bunlardandır.
Mühürlü bir yüzüğü varmış ve bütün hayvanlar bu yüzük sayesinde ona itaat
ederlermiş. Bu yüzüğü ancak abdest almaya giderken çıkarırmış ve hanımına
verirmiş. Bir gün cin Hz. Süleyman’a hanımı olarak görünmüş ve yüzüğü almış.
Hz. Süleyman sahtekârlıkla suçlanmış. Bu sırada cin bir daha yüzük onun eline
geçmesin diye yüzüğü suya atmış. Hz. Süleyman deniz kasabasında çalışırken
yüzüğü bulmuş. Allah yüzüğü sahibine ulaştırmış. Halk arasında ‘mühür kimdeyse
Süleyman odur’ sözü buradan gelmiştir.
Hz. Süleyman’ın Hüdhüd adlı bir kuşu
varmış. Suyu çok uzak mesafeden görürmüş. Bir gün kaybolmuş ve uzun zaman
gelmemiş. Hz. Süleyman çok kızmış. O sırada kuş geri gelmiş. Seba adlı bir
ülkeye gittiğini, orada başka Hüdhüd’le konuştuğunu, o kuşun sahibinin Belkıs
isminde bir hanım olduğunu söylemiş. O ülkedekiler güneşe taparmış. Süleyman Hüdhüd
ile onlara haber göndermiş ve onları kendi ülkesine çağırıp imana davet etmiş.
Onlar da bunu kabul etmişler ve Hz. Süleyman ile Belkıs evlenmişler.
Hz. Süleyman bir gün ordularıyla
giderken karıncanın ‘Kaçın Süleyman geliyor, sizi ezmesin’ dediğini duymuş.
Bunun üzerine karıncayı yanına çağırmış. Karıncaya ‘Ben peygamberim, sizi
ezeceğimi nasıl düşünürsün’ demiş. Peygamberlerin karıncayı bile
incitmeyeceklerini göstermiş.
Divan edebiyatında-> Yüzük, mühür, karınca, Hüdhüd ve Belkıs ile birlikte çokça anılır.
Sevgilinin dudağı mühre benzetildiğinde Hz. Süleyman anılır. Şair sevgilisine
Süleymanlık yakıştırdığı zaman onun ihtişamından bahseder. Karınca aczin,
Süleyman ise iktidar ve gücün temsili olarak terennüm edilir. Şair övdüğü
kişiye Süleyman dedi mi kendini karınca gibi aciz gösterir.
Hz. Musa: Kendisine Tur dağında peygamberlik inmiştir. Firavun’u imana davet
ettiği halde Firavun bunu kabul etmemiştir. Hz. Musa İsrailoğulları’nı
Mısır’dan kaçırır. Firavun ise peşinden gider. Hz. Musa Kızıldeniz kıyısında
asasını denize vurur ve deniz ikiye ayrılır. Kavmi bu sayede denizin arasından
geçer. Firavun geçerken deniz kapanır ve Firavun boğulur. Ken’an illerine
yönelirler. Hz. Musa’nın kavmi yolda azıtır. O Hak ile konuşmaya gidince (Tur
dağında) arkasından buzağıya taparlar. Hz. Musa dönünce onlara çok kızar ve
kavmi tövbe eder. Hz. Musa’ya ve Tevrat’a inanırlar. Hz. Musa 120 yaşında vefat
eder. Kıssaları edebiyatımıza girmiş ve bir hayli kullanılmıştır. Mısır’a
dönerken yolunu kaybetmesi ve yolunu Allah’ın yardımıyla bulması, bu sırada
Allah ile konuşmasından sonra ona ‘kelimullah’ denilmesi anılmıştır. Firavun’un
sihirbazlarının yılanlarını asasını yılana çevirerek alt etmesi, yine asasıyla
Kızıldeniz’i ikiye bölmesi, elini koynuna sokunca elinin bembeyaz olması (yed-i
beyza) onun özellikleri arasındadır.
Divan edebiyatında -> Allah ile konuşması, ejderha olabilen asası, yed-i beyzası, Firavun’u
suda boğması yönüyle anılır.
Hz. İsa: İsrailoğulları’nın son peygamberidir. İncil ona inmiştir. Meryem’den babasız
olarak doğmuştur. İsa Cebrail’in Meryem’e üflediği ruhtur. Bu nedenle neye
dokunca can verir, ölüleri diriltir. Körlerin gözünü açmak, çamurdan kuşlar
yapıp can vermek, bebekken konuşmak ve su üstünde yürümek gibi mucizeler
göstermiştir. Yahudiler onu öldürmek isterken başkasını öldürür. Melekler onu
göğün dördüncü katına çıkarırlar. Yanında bir iğne olduğu için orayı geçemez.
Onun doğumu milâdî takvimin başlangıcı olmuştur.
Divan edebiyatında -> Meryem’in ona gebe kalışı, bebekken gerçekleşen haller, peygamberlik
mucizeleri, nefesi ile hastaları iyi etmesi, ölüleri diriltmesi, ölmeyip göğe
çekilmesi, hiç evlenmemesi, mesh’i ile eski şiirimizde çeşitli hayal ve
sembollere konu olmuştur. Sevgilinin dudağı can bağışlayan Hz. İsa’ya benzer.
Sevgiliden gelen saba yeli de diriltici özelliğiyle Hz. İsa’ya benzer.
Hz. Yakûp: 12
çocuğu vardır. Yusuf ve Bünyamin aynı annedendir. Kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya
atmalarından sonra beytü’l-ahzen denilen evinde yıllarca ağlamış ve gözleri kör
olmuştur. Oğluna kavuşunca ömrünün sonlarını Yusuf’un yanında rahat bir şekilde
geçirmiştir. Lakabı ‘İsrail’dir. Onun soyundan gelenler Beni İsrail
(İsrailoğulları) diye anılmıştır.
Divan edebiyatında -> Yusuf ile anılır. Gözlerinin görmez oluşu, yıllarca ağlaması, külbe-i
ahzen’i ve gözlerinin açılışı telmih edilir. Âşık bu çileleri yüzünden kendini
veya gönlünü Hz. Yakup’a benzetir.
Hz. Yûsuf: Hz. Yakup’un en sevdiği oğludur. Diğer oğulları onu kıskanır ve kuyuya
atarlar. Kervana satarlar ve kervan Hz. Yûsuf’u Mısır’a götürür. Orada Hz.
Yûsuf’u zamanın maliye bakanı alır. Sarayda maliye bakanının karısı Hz. Yûsuf’a
âşık olur. Hz. Yûsuf ona karşılık vermez ve zindana düşer. Çıktığında kendi
maliye bakanı olur. O yıl kıtlık olur ve Hz. Yûsuf halka malları eşit dağıtır.
Kardeşleri de ondan mal almaya geldiğinde kendini tanıtır ve babasını Mısır’a
getirtir. Bu sırada Züleyhâ ile evlenir.
Kısaca böyle özetlenen bu olay Kur’an-ı
Kerim’de Ahsen-ül Kısas (kısasların en güzeli) olarak anılır.
Divan edebiyatında -> Güzelliği ile sevgili çoğu zaman ona benzetilir. Ay ile güneşin ona secde
etmesi, kuyuya atılması, Züleyhâ ile olan maceraları, zindana atılması, Hz.
Yakup’tan ayrı düşmesi gibi birçok özelliği ile beyitlerde ele alınmıştır.
Hz. Eyyûb: Sabır timsali olan peygamber. Dünya saadetine ulaşmıştır. Allah onu sınamak
istediği için malını mülkünü elinden almıştır. Evlatları birer birer ölmüştür.
Hastalanıp her tarafından yaralar çıkmış, kurtlanmış ama bütün bu yaşadıklarına
rağmen sabretmiş, isyan etmemiştir. Allah’ın emriyle de ayağını yere vurmuş ve
yerden çıkan su ile temizlenip bütün hastalıklarından kurtulmuştur. Allah ona
yeniden mal mülk ve evlat vermiştir. Eyyûb sabrı bütün insanlığa örnek
olmuştur.
Divan edebiyatında -> Sabrı dolayısıyla sıkça anılır.
- Eğer mahiyetin
lutf ile kahrın bilmek istersen
Anı var derd ile Eyyûb gibi meşhûr
olandan sor
Zâtî
Hz. İbrahim: Puta tapan Babil halkına küçük yaşlarda şaşar. Babası onu put satmaya
gönderse de o satmamıştır. Bir gün putları kırar ve baltayı büyük putun boynuna
asar. Sorguya çekildiğinde ise putları kıranın büyük put olduğunu söyler. Buna
inanmadıklarında ise o zaman puta niye taptıklarını sorar. Bunun üzerine Nemrut
Hz. İbrahim’i ateşe atar. Ateş gül bahçesine döner. Bunun üzerine ona
‘Halilullah’ denilir. Ailesiyle birlikte Mısır’a kadar gider. Yolda Sara ile
evlenir. Hz. İbrahim çocuğu olmadığı için Allah’a yalvarır ve eğer evladı
olursa onu kurban edeceğini söyler. Oğlu İsmail doğduktan 6-7 yıl sonra Hz.
İbrahim adağını hatırlar ve İsmail’i kurban etmeye götürür. Bıçak İsmail’i
kesmez ve melekler gökten koç getirir. Hz. İbrahim bunu Allah’a kurban eder.
Hz. İbrahim sofrasında misafir olmayınca
yemek yenmemektedir. O misafirin bolluk ve bereket getirdiğine inanır. Bu
yüzden ‘ Halil İbrahim Bereketi, Sofrası’ şeklinde anılagelir.
Divan edebiyatında: Göklerin ona açılması, arşı görmesi, arşın tabakalarını seyretmesi,
günahkârlara beddua etmesi ele alınır.
Divan şiirinde sevgilinin yanağı ateş
olarak düşünüldüğünde âşık İbrahim olmak ister.
Hızır (a.s): Âb-ı hayat içip ölümsüzlüğe kavuşan kişidir. Onun darda kalanlara yetişmesi
inancı hayli yaygın olup ‘kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş’ ‘ Hızır gibi
yetişmek’ sözleri kullanılır.
Kelime anlamı olarak ‘yeşillik, yeşerme,
tazelik’ olan Hızır, onun gezdiği yerlerin yeşerdiği anlamını doğurmuştur. Onun
başparmak kemiği yoktur.
Efsaneye göre Hızır arkadaşı İlyas ile
âb-ı hayat aramaya gider. Pınar kenarında oturup balık yerler. Su balığa değer
ve balık canlanır. Pınarın âb-ı hayat olduğunu anlarlar. Pınardan su
içerler ve ölümsüz olurlar. Allah’ın emriyle dünyada sıkıntıya düşenlerin
yardımına koşarlar. Kıyamete kadar Hızır bu görevi denizde, İlyas karada devam
ettirecektir. Her ikisi de senede bir gün buluşup hacca giderler. Buluştukları
güne Hızır ve İlyas’tan bozma bir tabir olan ‘ Hıdrellez’ denilmiştir.
Divan edebiyatında: Âb-ı hayat ile anılmıştır. Sevgilinin birçok özelliği Hızır’ı andırır.
Kelimenin ‘yeşillik, yeşerme, tazelik’ anlamlarına gelmesiyle kelime oyunları
yapılır. Sevgilinin ayva tüyleri Hızır’a benzetilir. Bazen bizzat sevgili için
‘ Hızır hat’ denilir. Âşık gözyaşı denizinde boğulurken Hızır olan
sevgilisinden yardım bekler. Sevgilinin yüzü su olunca ayva tüyleri de su
üstünde yürüyen Hızır olur. Hızır âb-ı hayat içip sırra nail olmuştur. Bu
yüzden sevgilinin bir sır ve âb-ı hayat olan dudağı çevresindeki hat da Hızır
olur. Yine sevgili o dudaktan sırlar saçmaya başlayınca Hızır yanında hazır
bulunur.
Hz. Muhammed(s.a.v.): Hakkında
en fazla şiir yazılan peygamberdir. Habibullah sıfatıyla anılmıştır. İlk yaratılan
ruhtur.
- Hayretinden
parmağın dişler kim etse istimâ
Parmağından verdiği şiddet günü Ensar’a
su
Fuzûlî
7- Tasavvuf:
Maddi olanı anlayabilmek için maneviyi
kullanmak gerekmektedir. İslam mistisizmi anlamındaki bu kelimeyi ilk kullanan
Ebu Hişam’dır.
Vahded-i vücud: Varlığın birliği demektir.
La mevcuda illallah: Allah’tan başka mevcut yoktur.
Tecelli: Bu dünya niçin ve nasıl meydana gelmiştir.
- Kendi hüsnün
hublar şeklinde peydâ eyledin
Çeşm-i aşktan dönüp sonra temâşâ eyledin
Lâ-edrî
- Tasavvuf anlamaktır
yetmiş iki milletin dilin
Tasavvuf âlem-i akla Süleyman olmaya
derler
- Tasavvuf ilm-i
Hakk’a sinesini mahzen etmektir
Tasavvuf sofi bir katreyken ummân olmaya
derler
Şeyh İbrahim Efendi
Ayan-ı sabite: Yaratılan her şeyin sonradan alacağı şekillerin tecelli anında
Allah’ın sonsuz ilmiyle belirlenmiş olmasıdır.
İnsanın ulaşacağı son nokta insan-ı
kâmil’dir.
8- Çağın İlimleri:
Matematik, Felsefe, Hikmet, Kimya,
Simya, Astronomi, Geometri, Sosyoloji, Musiki, İlm-i Kıyafet de bu edebiyatın kaynaklarındandır.
- Kimyâ ilmi kimi
etti ganî
Simyâ sime batırmaz elini
- Vehbî
9- Türk Milli Kültürü ve Yerli Malzeme:
Divan edebiyatını sosyal hayattan kopuk
diye nitelendirmek yanlıştır. Şeyhî’nin Har-nâme’si, Fuzûlî’nin Şikâyet-nâme’si
sosyaldir. Ayrıca sur-nâme yazılması sosyal bir olaydır. Şairin bazen bizzat
savaşlara katılması onların sosyal hayattan kopuk olmadığını gösterir. Ayrıca
şiir sosyal hayata öylesine dâhildir ki mezar taşlarına, çeşmelere şiirler
yazılır.
- Zannetme duhter-i
rezi rind ile gizlidir
Onunla şeyh efendi de babalı kızlıdır
Nedîm
- Gam gitse aceb mi
yine ıyd-ı ramazandır
Iyd-i ramazan revnâk-ı bâzâr-ı cihândır
Nef’î
10- Dil:
Edebiyatın temel malzemesidir. Dil
varlığın evrenidir. Namık Kemâl ‘insanın zekâsı bildiği kelimelerden ibarettir’
demiştir. Dil sadece ifade değil aynı zamanda düşünce vasıtasıdır. Şairler,
yazarlar dilin imkânlarını zorlayan kimselerdir.
- Eşkimi ifşâ ederse
ol güle bülbül nola
Darı ekmez serçeden korkan meseldir
serverâ
Cemâlî