derskonum.com'un değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
doğru konum= derskonum
ANDROMAK (ANDROMACHJE)
(Andromak, Helena'yı kaçıran Troyalı Paris'in kardeşi yiğit Hektor'un karışıdır. Hektor'un Aşilyus tarafından öldürülmesi ve Troyalıların yenilgisi üzerine Andromak, küçük oğlu ile, Aşil'in oğlu kral Pirüs'ün tutsağı olarak Epir'e götürülmüştür. Menelos ve Helena'nın kızları, Hermiyon ve Agamemnon'un oğlu Orest de Pirüs'ün sarayında bulunmaktadır.
Orest, Yunanlıların elçisi olarak gelmiştir; gelecekte yeni bir felaket doğurmaması için, Hektor'un küçük oğlunun başını istemektedir; ama, gerçek amacı Hermiyon'la yakınlaşmaktır.
Pirüs, başta Hermiyon'a yakınlık göstermiş, sonra Andromak'a olan sevgisi üstün gelmiştir; onun uğrunda, gerekirse başkomutanlığını yapacağı yeni bir Troya savaşını bile göze almıştır. Ama Andromak, Hektor'a ve küçük oğluna saygısızlık olacağı düşüncesiyle, Pirüs'ün karısı olmamak için çırpınmaktadır.)
8. Sahne:
Sefiz:
Muzaffer bir kralı, Madam hor görmek neden?
Sizi cedlerinizin sırasına yükselten,
Galiplerinizi hep çiğneyen uğrunuzda,
Yâd etmeden babası Asil olduğunu da,
Kendi zaferlerini boş sayan, inkâr eden...
Andromak:O hatırlamasa da, unutmalı mıyım ben?
Nasıl olur, cenaze merasiminden mahrum.
Saygısız sürüklenen Hektor'u unuturum?
O kana boyadığı saneme sarılarak,
Ayaklarıma düşen babasını unutmak?
Düşün, Şefiz düşün, bir millet için ebedi
Karanlık teşkil eden merhametsiz geceyi.
Tasavvur et, yanarken bizim saraylarımız,
Onların ışığında gözleri yıldız yıldız,
Ölen kardeşlerimi çiğneyerek yürüyen
Kan içinde savaşı coşturan Pirüs'ü sen.
O, alevde bunalmış, silah altında ölgün
İnsanın feryadını, galip sesini düşün.
Bu vahşetler içinde Andromak'ı tasvir et.
Pirüs benim gözüme böyle görünür elbet.
Ona taç kazandıran zaferler bunlar bütün;
Ve işte koca diye bana uygun gördüğün.
Yok, cinayetlerine asla olamam ortak,
Alsın bizi, isterse, en son kurban olarak.
Bütün nefret histerim ona adanmış olsun.
Sefiz:O halele, ölümünü görelim oğlunuzun.
Beklenilen yalnız siz... Titriyorsunuz, Madam.
Andromak: Öyle bir hatırayla dokundun ruhuma tam!
Nasıl? Şefiz, demek ki, göreceğim ölürken,
Oğlumu, tek neşemi, Hektor'un resmini ben.
O çocuk, sevgisinin bende kalan delili!
Heyhat! Hatırlıyorum, cesaretli Aşil'i
Yakut ölümü bir gün aratıyorken ona,
Oğlumu çağırarak almıştı kollarına:
"Aziz eşim, demişti, gözyaşımı silerek,
Bilmem kaderim nasıl bir netice verecek;
Oğlum kalacak sana, aşkımdan bir yadigâr,
Ölürsem, beni sende bulabilmeli tekrar.
Mutlu bir evliliğin yadı azizse eğer,
Oğluma ne derece beni sevdirdin, göster."
Bu aziz kan akarken görecekmişim demek,
Ve onunla beraber ecdadı da ölecek.
Vahşi Kral, çeksin mi onu da cinayetim.
O sorumlu olamaz, varsa sana nefretim?
Ölen yakınlarından seni mesul mü etti?
Duymadığı acıdan oldu mu şikayeti?
Fakat böyleyken, oğlum ölürsün, zalimin tam
Üzerinde tuttuğu silahı durduramazsam,
O silahı çevirip sunmalı mıyım sana?
Hayır ölmeyeceksin; ben dayanamam buna.
Arayalım Pirüs'ü, sevgili Şefiz, hayır,
Sen gör benim yerime. (...)
(Sonunda Hermiyon, evlenmek sözüyle Orest'i kışkırtarak, bir türlü kendine çeviremediği Pirüs'ü düğün yapılacak tapınakta öldürtür; onun ölümünü duyunca da, Orest'i suçlayarak Pirüs'ün ölüsünün yanına gelir ve hançerle kendini öldürür. Bunu işiten Orest ise çılgına döner.)
Racine (Rasin)
Bu örnek metin Fransız trajedi yazarı, Racine'in Andromak (Andromaque) adlı trajedi türündeki eserinden alınmıştır. Görüldüğü gibi, eserin konusu saray çevresinde geçmektedir. Eserin kahramanları da saray çevresindeki soylu kimselerdir. Eserde acıklı olaylar anlatılmaktadır. Eserde üç birlik (yer-zaman-olay) kuralına uyulmuştur. Yer, saray ve çevresidir. Olay ise acıklıdır. Andromak'ın kocasının öldürülmesi, Pirüs'ün öldürülmesi, Hermiyon'un kendisini öldürmesi, bu acıklı olayların bir göstergesidir. Ayrıca olaylar yirmi dört saatlik (bir günlük) zaman dilimine sığacak biçimde anlatıldığından eserde zaman birliği de vardır. Anlatım ciddi ve ağırbaşlıdır. Kaba sözlere yer verilmemiştir.
ÖRNEK-2 / TÜRK EDEBİYATINDAN
Kanunî Sultan Süleyman (Trajedi Örneği)
Orhan Asena’nın Kanunî Sultan Süleyman Dörtlemesi‘nin (İlk Yıllar-Roksolan, Hürrem Sultan, Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe, Sığıntı) ikincisi olan Hürrem Sultan‘da, Kanunî’nin, devletin bekasına karşı tehdit olarak gördüğü oğlu Mustafa’nın katline karar verme süreci, onun bir hükümdar ve bir baba olarak yaşadığı trajediyi gösterir. Aşağıdaki metin, bir tiyatro türü olarak trajedinin kavratılması için trajedi örneği olarak verilmiştir. (İlgili tür için: Batı Tiyatrosunun Temel Türlerinden Trajedi-Metin ve Uygulama)
kanunî’nin hükümdar ve baba olarak verdiği en zor karar:
KANUNΗ (Hurrem’e döner, hayretle bakar.) Öyle mi? Demek sizce bu yaptığımız bir zulüm ha? Ya onun o korkunç sadakati? Hiç mi zulüm gibi görünmez size? Gerçi Mustafa ihanetinin cezasını hak eyledi. Ama bilir misin kadın, bir hain de olsa Mus-tafa Mustafa’dır. Ve dünyaya bir ikinci Mustafa daha gelemez. Çünkü Mustafaların çağı kapandı. (Gözlerini yumar.) Onu nasıl severdim.
HURREM— Efendimiz… (Bir hareket yapar.)
KANUNΗ Biz bir karar verdik miydi, münakaşasını kendimizle yapmaktan hoşlanırız. Rahat bırak beni. (Hurrem selâmlar ve çıkar. Kanunî, yalnız. Gidip pencereyi açar, fırtına odaya dolar. Perdeleri savurur.)
KANUNΗ Tanrım, senin adaletin mi? Benimki mi? Bir işaret, bir tek işaret bekliyorum senden. Ne olursun, iş işten geçmiş değil henüz. Tanrım, ben dünyanın bu yarısına hükmeden Sultan Süleyman kulun, ben önünde dize geliyorum, yalvarıyorum. Bir işaret bana, bir tek işaret… (Uzakta bir şimşek parlar, sonra gök gürler, bir yıldırım tarakası.) İşte işaretin… Yıldırım… Ve şimşek… (Ayağa kalkar.) Pekâlâ. Biz de yıldırım olacağız, şimşek olacağı
(Birden salona açılan kapıdan ikinci Vezir Ahmet Paşa girer. Büyük bir heyecanla hünkârın ayaklarına kapanır.)
PERDE: IV SAHNE: VI
Hünkârın has odasında Kanunî ve Ahmet Paşa. Salonun lokal ışıklarla aydınlatılan beri kısmında ise Mustafa kendini sımsıkı yakalamış muhafızların arasındadır.
AHMET PAŞA— Efendimiz, merhamet efendimiz…
KANUNΗ Ne var? Ne oluyor? Siz çıldırdınız mı paşa?
AHMET PAŞA — Oğlunuz hünkârım, oğlunuz, şehzadeniz…
KANUNΗ (Sert) Şehzadem mi? Sana ne şehzademden?
AHMET PAŞA— Hakkında bu kadar acele hüküm verdiğiniz oğlunuz.
KANUNΗ Acele, ama yanlış değil.
AHMET PAŞA — Ona son bir lütufta bulunmak İstemez misiniz? Onu son bir defa dinlemek istemez misiniz?
KANUNΗ Dinleyemem.
AHMET PAŞA — Efendimiz, sizin oğlunuz bu.
KANUNÎ — (O sert tavırda ilk defa bir yumuşama görülür. Bir ıstırap çizgisi belirir yüzünde.) İşte onun için dinleyemem paşa. Sen de babasın, anla beni. Bu başkalarının suçuyla karşı karşıya gelmeye benzemez.
AHMET PAŞA. — Af, büyüklüğün şanındandır.
Hürrem Sultan (Ankara Devlet Tiyatrosu)
KANUNΗ (Vakur) Biz ya o kadar büyük değiliz ya da daha büyüğüz. (Ahmet Paşa’yı tutup kaldırır.) Kalk paşa, devletime kasteden siz olsaydınız, yapacağım yine bu değil miydi? Biz ele ne münasip görürsek kendimize de onu münasip görenlerdeniz… Adaletimizin sırrı budur.
AHMET PAŞA — (Kahrolarak) Ya suçsuzsa oğlunuz, bigünahsa?
KANUNΗ (Cebinden buruş buruş olmuş bir mektup çıkarır, okur.) Bak paşa… Bu mektup oğlumun. Oğlum kendini nasıl itham eder oku. (Mektubu Ahmet Paşa’ya verir, o mektuba sessiz sessiz göz gezdirirken, Kanunî mektubu ezbere okur.) Baba hakkı için, Tanrı hakkı için bu kıyamı biz hazırlamadık. Kıyam bizim rızamız alınmadan meydana geldi. Sonra bir anafor gibi bizi çekip içine aldı. Biz kendimizin değil, bu adamların ricacısıyız baba. Onların suçu bizi sevmek, bizim suçumuz ise, onları haklı ve büyük gazabınız önünde terk edememek… Nasıl terk edebilirdik. Siz ki beni halkı için yaşayan bir hükümdar gibi yetiştirmek isterdiniz. Onları kaderlerine bırakıp merhametinize sığınmam hoşunuza gider miydi? Hayır baba, biz kendi adımıza değil, onların adına geliriz. Onlara hazırladığınız cezayı ilk bizde deneyesiniz diye.
AHMET PAŞA — (Mırıldanır gibi) Zavallı şehzade: Kendini onlara siper etmek istemiş… Sanmış ki elleriniz titrer.
KANUNÎ — Ellerimin titremeyeceğini bilmeliydi.
AHMET PAŞA — Bir kahraman gibi davranmış.
KANUNÎ — Bir kahraman gibi, doğru ama, bir evlat gibi değil. Biz de ona bir asi kahramana yapılacak muameleyi reva görürüz.
AHMET PAŞA — Efendimiz ona son bir fırsat.
— (Sabırsız) Sonra sizin hakkınızda da başka türlü düşünürüz paşa.
Ahmet Paşa, soldan açılan kapıya doğru yürür, arkasında Mustafa’nın ümitle beklediği kapıya… Fakat oradan çıkamaz. Geri döner, dipteki küçük kapıdan kaçar. Beride Mustafa içerideki en küçük hareketi değerlendirmeye çalışır gibidir. Korkunç bir an, terkedildiğini anlar
.MUSTAFA — (Yumuşar bir sesle) Baba… Benim baba… oğlun, Mustafan. Ölüme gönderiyorsun beni. Bir defa dahi dinlemeden.
Kanuni, bu sesle âdeta ürperir, odanın içinde dolaşmaya başlar.
MUSTAFA — Ölümden korkum yok bilirsin, ama ölümüm sana yük olsun istemem. Ölümüm sana ağır gelsin istemem… Suçsuzum baba, suçsuzum. (Tekrar susar, içerden cevap bekler.)
Kanuni, ihtilâçlar içindedir, eliyle kulaklarını tıkar.
MUSTAFA — Bir gün anlayacak ve inanacaksın baba, o günü düşün. Onu ben öldürdüm. Hiçbir suçu yokken, ona ben kıydım. Kendini müdafaa hakkı dahi vermedim diye başını taştan taşa çalacağın günü düşün. Her şeyi bilen Tanrı’nın huzuruna çıkacağımız günü düşün.
RÜSTEM — (Sinirli bir tavırla girer, muhafızlara çıkışır.) Ne bekletirsiniz hâlâ? Götürün! (Muhafızlar Mustafa’yı sürüklerler.)
MUSTAFA — (Çıkarken, Rüstem’in önünde durur, bir an.) Gidiyorum, gönlünü ferah tut. Yarın sen de geleceksin… İstemesen de geleceksin… Ve Tann’nın huzurunda seninle karşı karşıya kalacağız. (Çıkar.)
Lokal ışıklar bu tarafta söner. Salon karanlığa gömülür. Arz odasından Kanunî, onların çekilip gittiğini anlar. Bir an daha orada durur, sessizliği dinler, pencereden bakar, âdeta kendini avutacak bir şeyler aranır gibidir. Bu arada sahne yavaş yavaş kararmaktadır. Nihayet Kanunî’yi takip eden lokal bir ışık kalır. Kanunî köşedeki tahtını görür, ona doğru yürürken.
vallaha baya iyi bir site herkese tavsiye ederim
YanıtlaSilTeşekkür ederiz :)
YanıtlaSil