KAHRAMANLIK HİKAYESİ, ENFES GÜZEL BİR HİKAYE, 15 TEMMUZLA İLGİLİ KAHRAMANLIK HİKAYESİ, KAHRAMANLIK İLE İLGİLİ HİKAYE, HİKAYE KÖŞESİ, 15 TEMMUZ,
YAZAR: BEYZA DALAR
Kahramanlık nedir diye sorulduğu zaman size onlarca hikaye anlatılabilir.Okuduğunuz zaman sizi duygudan duyguya sürükleyen bir şiir yazılabilir.İçinde olağanüstü kahramanların, güzel prenseslerin olduğu bir efsane de yazılabilir.Ölümsüz kahramanlar adı altında bir sürü yiğit sizinle tanışabilir.Ama hiçbiri benim anlatabileceğim hikaye kadar bunların hepsi olamaz...
"Nefes nefese koşan küçük bir çocuk, elinde matbaadan yeni çıkmış sıcak bir gazete, alnında ki teri siliyor mürekkep bulaşmış eliyle.Derdi yalnızca ustasına gazeteyi yetiştirmek.Zirâ ustası çok hassas bu konuda.Saat 09.00 da gazetesi masasında olacak.Saat 08.55.Yalnız beş dakikası kalmış, hala koşuyor.Dükkanın tabelasını gördüğü an sakin bir nefes veriyor.Ve artık koşmuyor, sakince yürüyor.
Ustasına gazeteyi verdiği an başını okşayan büyük el ile huzur doluyor.Hem yaptığı görevin mutluluğu, hem de dinleyeceği güzel bir hikaye benliğini sarmış durumda.Eski sâhâf dükkanında temmuz ayının sûkuneti var.Hava çok sıcak ve insanlar, kaynayan bulutlara aldırmadan kitap seçiyor.Usta sessizce oturuyor, fakat gazeteyi okuyamıyor.Gözlerinin altında derin bir keder baş göstermiş, ağlayamaya gücü yetmeyen birinin savaşı var mimiklerinde.
Çocuk bu üzüntüyü sezmiş, ustasının önüne çöküyor.O'na farklı bir duygu ile bağlı.Ağladı ağlayacak.Çocuklar çabuk ağlar.Ustanın ciğerlerinden kopmayı bekleyen bir nârâ var.
"Bu vatan..." diyor,
"Kolay kazanılmadı.!"
Çocuk üzgün, ayın 15'i.Herkesin, her bakışın altında gizli, sır dolu kederler var.İhanete doymuş artık.İhanet, birşey ifade edemiyor.Kemikleri sızlamasın diye, milyonlarca asil şehidin, herkes susuyor.İhanet herhangi birşey ifade edemeyecek kadar boş.
Usta sesindeki kederi gizlemeden, cesurca konuşuyor.Çocuk ilk defa dinliyor ustasını.Çünkü ayın 15' inde usta ilk defa dükkanda.İlk defa, böyle üzgün, böyle dolu.
"Zaman geldi Çırak, sana anlatlanların, duyduklarının dışında olanları anlatma zamanı geldi."
"Nedir bu usta?Neden böylesine kederlisin, bugün hep bir bayram havasındaydı halbuki.İnsanlar neden üzgün?"
Ustanın yüzünde mahsun bir tebessüm beliriyor.Sahi, bugün bir bayramdı.Kurtuluşun tekrarı, derin bir temizlik değilmiydi?Öyleydi, ona göre davranmalı, ufak çırağına o kahramanlık öyküsünü birde kendisi anlatmalıydı.
"Sen doğmamıştın.On yaşındaydın değil mi?Evet, hatırladım.Annen hamileydi sana.O da küçükken çalışırdı bu dükkanda.
Yukarıdaki çardak var ya, orada oturuyorduk evlat.Yine aynı gün, fakat on yıl önce.Herkes mutluydu.Bazı dertler vardı ülkemizin üstünde.O kara bulutlar dağılmıyordu anlayacağın.Ama o gece farklıydı, çocuklar için yaz tatilinin ortasında parkta oynama zamanıydı.Bizim için neşeyle vakit geçirme zamanıydı.Birkaç saat sonra, savaşma zamanıydı..."
Çocuk pür dikkat kesilmiş, ustanın ağzından çıkan her kelimeyi aklına, vicdanına kazıyordu.Duyduklarını unutmak, ihanetti.Al sancağa her baktığında vicdanı titreyecekti artık.İstiklal Marşı her okuduğunda sesi biraz daha gür çıkacak, kulakları tekbir sesi duyacaktı.
"Hep beraber otururken arkamızdaki televizyon çalışıyordu hala.Sesi kısıktı.Sonra bir uğultu koptu, tepemizden helikopterler uçmaya başladı.Boğaziçi'ni, Fatih Sultan Mehmet köprülerini kapattılar.O helikopterlen halka silah açtılar.Kendi silahımızla bizi vurdular.O açık olan televizyonun sesini açtık, haykırdı kanallar.Devlet büyükleri çıktı teker teker, 'Bu bir kalkışmadır' dendi.Ülkemizin üstünde o kara bulutlardan birinin zehir damlaları damladı bu toprakların üstüne.Yalanlarını söylettiler, korkudan sesi titreyen, gözleri dolan spikere.Davet edildi halk, yeniden kurtuluşa, yeniden savaşmaya meydanlarda hainlerle.
Durmadık, nasıl duralım evimizde.Silahımız yoktu, yüreğimizde bu vatan sevdası varken, silaha ne ihtiyaç var ki.Kan kokuyordu sanki gökyüzü.Yer zelzele gibi sallanıyordu.Tank, tüfek neye yarar?Biz de, bu vatanın evlatlarında mangal gibi yürek vardı.O hainlere ilk kuşunu sıkan Ömer Halisdemir'ler vardı.Otuz hain kurşunla şehit edilen o yiğit gibisi gelir mi bu dünyaya daha?Kendi tankından, tüfeğinden kurşun sıkılan kahramanlara sormak gerek ihanetin kanlı bedelini.Elinde sancak ile köprüye koşarken dağ gibi delikanlının vurulup dizinin üstüne düşmesini, sancağı bırakmamasını unutamam ben evlat.O genç Ulubatlı Hasan'ın ruhuydu belki de. Tankın paletlerine yatan o kahramanı da unutamam.Unutursam, anlatmazsam ben onlara, benim hala yaşamamı sağlayan kahramanlara ihanet ederim.Sen de unutma.Unutma ki, alnın pak gezebilesin bu ülkenin her zerresi şehadet kokan topraklarında.
Bu ilk de değildi evlat.Ama son olacaktı.Bu halk 1950'den beri darbeye uğramaktan yorulmuştu.O kadar çok kayıp vermiştik ki, bunun yanı sıra idam edilen her masum insanın yanında, huzurlu bir ülke hayalleride idam ediliyordu.Bu darbe de ilk kez halk kendini korudu evlat.Bu darbeyi bitiren halktı, silahsız, kurşunsuz bitti bu darbe.O gece belki de en çok güvendiğimiz kurumun ihanetine uğradık.Tanka, tüfeğe, topa karşı durduk.Bir tabur haine, bir kadın tek başına karşı durdu.
241 kahraman şehit düştü.1536 kişi, arzu ettikleri şehadet şerbetini içemedi ama kaybettikleri her uzuv onları Gazi yaptı.
Hiç şüphesiz evlat, yıkamadılar bizi.Yıkamazlar da.Bize darbe yaptılar ya, en büyük darbeyi onlar gördü.Tüm dünya gördü.Bir millet, tek bir kurşunsuz kazandı bu savaşı.Osmanlı'dan kalan bir ruh vardı bizim içimizde.Soysuz hainlere uğramamış bile, fakat bizim içmizi dolduran Çanakkale ruhu vardı."
Çocuğun içi öyle titriyordi ki, öyle duyguluydu ki.Küçük bedeninde hissetti sanki o kurşunları.Duydu sanki anaların yürek yıkan feryatlarını.Ustası ha ağladı, ha ağlayacak.Duvarda ki Türk Bayrağı'na dikti bakışlarını.Ruhunu öyle bir bağladı ki ona, bedeni ölse, ruhunu sakladı o bayrağa.
"O hainlerin bedenleri çürüdü şimdi.Bizim kahramanlarımız, asilce yatıyor bu toprağın altında.Tanımadılar bizi.Bu karşı koyuş, bu püskürtme çabası yeni bir destan yazdı.Yıllarca hor görülen bu devlet, hakkını savunmaktan aciz görülen bu millet, tüm dünyaya milli irade nasıl olunur onu gösterdi.
Ben o gün söz verdim bu devlete, millete, kendime.Varlığım boyunca, kanım bitene, nefesim tükenene kadar bu ülkeye adayacağım kendimi.Ben söz verdim şehitlerime evlat.O gün unutulmayacak diye.Varlığımı adadığım bu topraklarda ölmeyeceksem, kanım bu toprakların üstünde birikmeyecekse, ne hacet ben Türk'üm demeye.Sesim titremeyecekse her 'Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklal' dediğimde.Yıllar geçecek ve ben bu destanı unutacaksam.Neye yarar dualar etmek, hatırlamayacaksam şehitleri.
Vatan için savaşmak çok özeldir.Karanlık bir kuyuda ölmek üzereyken ışığa kavuşmanın hasreti vardır o savaşta.Namusu savaşır askerin, gururu silah olur, düşman öldürür.Korkusuz olmaktır savaşmak.Bazen kabullenmektir kayıbı, ama kaybedecek birşey kalmadıktan sonra.Bu ülkenin heryerinde bir nesil yetiştiren öğretmeni koruduysan, evladının şehadetini haykıran bir annenin yanında durabiliyorsan, üstüne sinmiş karanlıkların ardından güneş gibi doğabiliyorsan savaşçısındır sen.Adın duyulmaz belki, yaran sarılmaz ve silahın olmaz bazen.Belki on yaşındasındır, belki yetmiş.Okuduğun her dua savaşçı yapar seni, bayrağa bakarak düşlediğin her istiklal savaşındır senin.Söylenen şu sözdür savaş;
'Ey işgalciler, ey hainler.Biz sizi Çanakkale'den tanırız, siz de bizi.'"
Çocuk dinledi, usta anlattı.Bir adamın, vatanına aşık bir adamın rn büyük savaşını öğrendi çocuk.Dalgalandı rüzgar, sıcak Temmuz gününde onunla birlikte milyonlarca bayrak da dalgalandı.Saatler geçti.Çocuk hala bayrağa bakıyordu.Bir savaşçı olmak için savaşıyordu.Ustanın gözlerinde bu sefer gurur vardı.Gururla okşadı çırağın başını.Çırak titredi ve uyandı rüyasından.On yıl önce tekbir getiriyordu Boğaz Köprüsü'nde.Uyandı ve ustasına baktı, gözlerinde alev alev yanan vatan aşkıyla."
YAZAR: BEYZA DALAR
Kahramanlık nedir diye sorulduğu zaman size onlarca hikaye anlatılabilir.Okuduğunuz zaman sizi duygudan duyguya sürükleyen bir şiir yazılabilir.İçinde olağanüstü kahramanların, güzel prenseslerin olduğu bir efsane de yazılabilir.Ölümsüz kahramanlar adı altında bir sürü yiğit sizinle tanışabilir.Ama hiçbiri benim anlatabileceğim hikaye kadar bunların hepsi olamaz...
"Nefes nefese koşan küçük bir çocuk, elinde matbaadan yeni çıkmış sıcak bir gazete, alnında ki teri siliyor mürekkep bulaşmış eliyle.Derdi yalnızca ustasına gazeteyi yetiştirmek.Zirâ ustası çok hassas bu konuda.Saat 09.00 da gazetesi masasında olacak.Saat 08.55.Yalnız beş dakikası kalmış, hala koşuyor.Dükkanın tabelasını gördüğü an sakin bir nefes veriyor.Ve artık koşmuyor, sakince yürüyor.
Ustasına gazeteyi verdiği an başını okşayan büyük el ile huzur doluyor.Hem yaptığı görevin mutluluğu, hem de dinleyeceği güzel bir hikaye benliğini sarmış durumda.Eski sâhâf dükkanında temmuz ayının sûkuneti var.Hava çok sıcak ve insanlar, kaynayan bulutlara aldırmadan kitap seçiyor.Usta sessizce oturuyor, fakat gazeteyi okuyamıyor.Gözlerinin altında derin bir keder baş göstermiş, ağlayamaya gücü yetmeyen birinin savaşı var mimiklerinde.
Çocuk bu üzüntüyü sezmiş, ustasının önüne çöküyor.O'na farklı bir duygu ile bağlı.Ağladı ağlayacak.Çocuklar çabuk ağlar.Ustanın ciğerlerinden kopmayı bekleyen bir nârâ var.
"Bu vatan..." diyor,
"Kolay kazanılmadı.!"
Çocuk üzgün, ayın 15'i.Herkesin, her bakışın altında gizli, sır dolu kederler var.İhanete doymuş artık.İhanet, birşey ifade edemiyor.Kemikleri sızlamasın diye, milyonlarca asil şehidin, herkes susuyor.İhanet herhangi birşey ifade edemeyecek kadar boş.
Usta sesindeki kederi gizlemeden, cesurca konuşuyor.Çocuk ilk defa dinliyor ustasını.Çünkü ayın 15' inde usta ilk defa dükkanda.İlk defa, böyle üzgün, böyle dolu.
"Zaman geldi Çırak, sana anlatlanların, duyduklarının dışında olanları anlatma zamanı geldi."
"Nedir bu usta?Neden böylesine kederlisin, bugün hep bir bayram havasındaydı halbuki.İnsanlar neden üzgün?"
Ustanın yüzünde mahsun bir tebessüm beliriyor.Sahi, bugün bir bayramdı.Kurtuluşun tekrarı, derin bir temizlik değilmiydi?Öyleydi, ona göre davranmalı, ufak çırağına o kahramanlık öyküsünü birde kendisi anlatmalıydı.
"Sen doğmamıştın.On yaşındaydın değil mi?Evet, hatırladım.Annen hamileydi sana.O da küçükken çalışırdı bu dükkanda.
Yukarıdaki çardak var ya, orada oturuyorduk evlat.Yine aynı gün, fakat on yıl önce.Herkes mutluydu.Bazı dertler vardı ülkemizin üstünde.O kara bulutlar dağılmıyordu anlayacağın.Ama o gece farklıydı, çocuklar için yaz tatilinin ortasında parkta oynama zamanıydı.Bizim için neşeyle vakit geçirme zamanıydı.Birkaç saat sonra, savaşma zamanıydı..."
Çocuk pür dikkat kesilmiş, ustanın ağzından çıkan her kelimeyi aklına, vicdanına kazıyordu.Duyduklarını unutmak, ihanetti.Al sancağa her baktığında vicdanı titreyecekti artık.İstiklal Marşı her okuduğunda sesi biraz daha gür çıkacak, kulakları tekbir sesi duyacaktı.
"Hep beraber otururken arkamızdaki televizyon çalışıyordu hala.Sesi kısıktı.Sonra bir uğultu koptu, tepemizden helikopterler uçmaya başladı.Boğaziçi'ni, Fatih Sultan Mehmet köprülerini kapattılar.O helikopterlen halka silah açtılar.Kendi silahımızla bizi vurdular.O açık olan televizyonun sesini açtık, haykırdı kanallar.Devlet büyükleri çıktı teker teker, 'Bu bir kalkışmadır' dendi.Ülkemizin üstünde o kara bulutlardan birinin zehir damlaları damladı bu toprakların üstüne.Yalanlarını söylettiler, korkudan sesi titreyen, gözleri dolan spikere.Davet edildi halk, yeniden kurtuluşa, yeniden savaşmaya meydanlarda hainlerle.
Durmadık, nasıl duralım evimizde.Silahımız yoktu, yüreğimizde bu vatan sevdası varken, silaha ne ihtiyaç var ki.Kan kokuyordu sanki gökyüzü.Yer zelzele gibi sallanıyordu.Tank, tüfek neye yarar?Biz de, bu vatanın evlatlarında mangal gibi yürek vardı.O hainlere ilk kuşunu sıkan Ömer Halisdemir'ler vardı.Otuz hain kurşunla şehit edilen o yiğit gibisi gelir mi bu dünyaya daha?Kendi tankından, tüfeğinden kurşun sıkılan kahramanlara sormak gerek ihanetin kanlı bedelini.Elinde sancak ile köprüye koşarken dağ gibi delikanlının vurulup dizinin üstüne düşmesini, sancağı bırakmamasını unutamam ben evlat.O genç Ulubatlı Hasan'ın ruhuydu belki de. Tankın paletlerine yatan o kahramanı da unutamam.Unutursam, anlatmazsam ben onlara, benim hala yaşamamı sağlayan kahramanlara ihanet ederim.Sen de unutma.Unutma ki, alnın pak gezebilesin bu ülkenin her zerresi şehadet kokan topraklarında.
Bu ilk de değildi evlat.Ama son olacaktı.Bu halk 1950'den beri darbeye uğramaktan yorulmuştu.O kadar çok kayıp vermiştik ki, bunun yanı sıra idam edilen her masum insanın yanında, huzurlu bir ülke hayalleride idam ediliyordu.Bu darbe de ilk kez halk kendini korudu evlat.Bu darbeyi bitiren halktı, silahsız, kurşunsuz bitti bu darbe.O gece belki de en çok güvendiğimiz kurumun ihanetine uğradık.Tanka, tüfeğe, topa karşı durduk.Bir tabur haine, bir kadın tek başına karşı durdu.
241 kahraman şehit düştü.1536 kişi, arzu ettikleri şehadet şerbetini içemedi ama kaybettikleri her uzuv onları Gazi yaptı.
Hiç şüphesiz evlat, yıkamadılar bizi.Yıkamazlar da.Bize darbe yaptılar ya, en büyük darbeyi onlar gördü.Tüm dünya gördü.Bir millet, tek bir kurşunsuz kazandı bu savaşı.Osmanlı'dan kalan bir ruh vardı bizim içimizde.Soysuz hainlere uğramamış bile, fakat bizim içmizi dolduran Çanakkale ruhu vardı."
Çocuğun içi öyle titriyordi ki, öyle duyguluydu ki.Küçük bedeninde hissetti sanki o kurşunları.Duydu sanki anaların yürek yıkan feryatlarını.Ustası ha ağladı, ha ağlayacak.Duvarda ki Türk Bayrağı'na dikti bakışlarını.Ruhunu öyle bir bağladı ki ona, bedeni ölse, ruhunu sakladı o bayrağa.
"O hainlerin bedenleri çürüdü şimdi.Bizim kahramanlarımız, asilce yatıyor bu toprağın altında.Tanımadılar bizi.Bu karşı koyuş, bu püskürtme çabası yeni bir destan yazdı.Yıllarca hor görülen bu devlet, hakkını savunmaktan aciz görülen bu millet, tüm dünyaya milli irade nasıl olunur onu gösterdi.
Ben o gün söz verdim bu devlete, millete, kendime.Varlığım boyunca, kanım bitene, nefesim tükenene kadar bu ülkeye adayacağım kendimi.Ben söz verdim şehitlerime evlat.O gün unutulmayacak diye.Varlığımı adadığım bu topraklarda ölmeyeceksem, kanım bu toprakların üstünde birikmeyecekse, ne hacet ben Türk'üm demeye.Sesim titremeyecekse her 'Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklal' dediğimde.Yıllar geçecek ve ben bu destanı unutacaksam.Neye yarar dualar etmek, hatırlamayacaksam şehitleri.
Vatan için savaşmak çok özeldir.Karanlık bir kuyuda ölmek üzereyken ışığa kavuşmanın hasreti vardır o savaşta.Namusu savaşır askerin, gururu silah olur, düşman öldürür.Korkusuz olmaktır savaşmak.Bazen kabullenmektir kayıbı, ama kaybedecek birşey kalmadıktan sonra.Bu ülkenin heryerinde bir nesil yetiştiren öğretmeni koruduysan, evladının şehadetini haykıran bir annenin yanında durabiliyorsan, üstüne sinmiş karanlıkların ardından güneş gibi doğabiliyorsan savaşçısındır sen.Adın duyulmaz belki, yaran sarılmaz ve silahın olmaz bazen.Belki on yaşındasındır, belki yetmiş.Okuduğun her dua savaşçı yapar seni, bayrağa bakarak düşlediğin her istiklal savaşındır senin.Söylenen şu sözdür savaş;
'Ey işgalciler, ey hainler.Biz sizi Çanakkale'den tanırız, siz de bizi.'"
Çocuk dinledi, usta anlattı.Bir adamın, vatanına aşık bir adamın rn büyük savaşını öğrendi çocuk.Dalgalandı rüzgar, sıcak Temmuz gününde onunla birlikte milyonlarca bayrak da dalgalandı.Saatler geçti.Çocuk hala bayrağa bakıyordu.Bir savaşçı olmak için savaşıyordu.Ustanın gözlerinde bu sefer gurur vardı.Gururla okşadı çırağın başını.Çırak titredi ve uyandı rüyasından.On yıl önce tekbir getiriyordu Boğaz Köprüsü'nde.Uyandı ve ustasına baktı, gözlerinde alev alev yanan vatan aşkıyla."
YAZAR: BEYZA DALAR