sponsorlu reklam Admatic -sponsor

ŞEHZADE İLE GULYABANİ MASALI


ŞEHZADE İLE GULYABANİ


ŞEHZADE İLE GULYABANİ MASALI, ŞEHZADE İLE GULYABANİ, BİNBİR GECE MASALLARI ŞEHZADE İLE GULYABANİ , BİN BİR GECE MASALLARI,

ŞEHZADE İLE GULYABANİ
(...)
Hekim Rüyan huzuruna geldiği zaman kral ona, “Seni niçin huzuruma çağırdığımı
biliyor musun diye sormuş. Hekim, “Bilinmeyeni kimse bilmez; ancak
Yüce Tanrı bilir!” demiş. Kral, ona, “Seni öldürmek, ruhunu bedeninden ayırmak
için çağırttım” demiş. Bu sözleri işiten Hekim Rüyan, görülmedik bir heyecanla
sarsılmış; ve “Kralım beni niçin öldüreceksin? Acaba ne gibi bir kusur işledim?”
diye sormuş. Kral, ona “Senin bir casus olduğun ve beni öldürmek için gelmiş
bulunduğun söyleniyor. Böyle olunca, sen beni öldürmeden ben seni öldüreceğim” yanıtını vermiş.
Sonra celladı çağırtmış ve ona, “Bu hainin boynunu vur, bizi belasından kurtar!” demiş. Hekim, “Beni
bağışla ki Tanrı da seni bağışlasın! Beni öldürtme, yoksa Tanrı da senin canını alır!” diye yakarmış.
Sonra ey ifrit, benim sana yalvardığım, ama dinlemediğin; aksine ölümümü istemekte ısrar ettiğin
gibi, o da yakarılarını krala tekrarlamış!
Sonunda Kral Yunan, hekime, “Seni öldürtmedikçe güven bulamayacağım, rahata kavuşamayacağım.
Çünkü senin, elime aldığım bir şeyle beni kurtardığın gibi, koklatacağın bir şeyle ya da bir
başka yolla, beni öldüreceğine kuvvetle inanıyorum,” Hekim ona, “Efendimiz, benim ödülüm bu mu
olacaktı, sen iyiliği, kötülükle mi karşılarsın?” demiş. Ama kral, ona, “Senin gecikmeden ölmen gerekiyor!”
demiş. Hekim kralın, kendi ölümünü kesin olarak istediğini iyice anlayınca, ağlamış ve layık
olmayanlara hizmet etmenin verdiği üzüntüyle kahrolmuş,
Bu konuda şair demiş ki:
Genç ve çılgın Maymune, tüm ruh yüceliğinden yoksundu gerçekte! Ama, babasının, aksine, göğsü
merhamet, yüreği iyilikle doluydu. Ve de bakın ona! Elinde meşale olmadan yola çıkmaz; böylece
yürürken sokağın çamurundan, yolların tozundan ve tehlikeli kaymalardan sakınırdı.
Bunu izleyerek cellat ilerlemiş; hekimin gözlerini bağlamış; sonra palasını çekerek krala, “İzninle!”
demiş. Ancak hekim sürekli ağlıyor; krala da “Beni koru ki Allah da seni korusun! Beni öldürme ki, Allah
da senin canını almasın!” deyip duruyormuş. Ve de şairin şu dizelerini okuyormuş:
Kendi kendime verdiğim öğütler yerini bulmadı; oysa cahillerin öğütleri başarı sağladı. Bense sadece
hoşgörüden nasibimi aldım. Bu yüzden, eğer yaşayacak olursam, kendime öğüt vermekten sakınacağım!
Ölürsem eğer, benim başıma gelen, başkalarının dillerini tutmaları için örnek oluşturacak!


Sonra, krala, “Benim ödülüm bu mu olacaktı? Sen bana vaktiyle bir timsahın davrandığı gibi davranıyorsun”
demiş. Bunu duyan kral, “Bu timsah öyküsü de nedir?” diye sorunca; hekim ona, “Bu durumda
iken sana bunu anlatmam olanaksız” demiş; “Allah aşkına, beni bağışla, Tanrı da seni bağışlasın”
diye eklemiş; ve sonra yeniden gözyaşlarına boğulmuş. O sırada kralın gözdelerinden birileri ayağa
kalkarak, “Efendimiz, bu hekimin kanını bize bağışla! Çünkü biz onun sana karşı kusur işlediğini hiç
görmedik; aksine, başka hekimlerin ve bilginlerin çare bulamadığı derdinden seni kurtardığını gördük!”
Kral onlara, “Siz bu hekimin öldürülmesinin nedenini bilmiyorsunuz” demiş: “Onu bağışlarsam;
ben, çaresiz kahrolacağım. Çünkü elime bir şey vererek beni ölümden kurtaran kimse, koklayacak bir
şey vererek beni öldürmeye de kadirdir. Böylece, ben onun ölümle elde edeceği bir bedel uğruna
beni öldürmesinden korkuyorum. Zira, bu kişinin, buraya beni öldürmek için gelmiş olması mümkündür.
Onun için ölmesi gerekli. Böylece kendi başıma korkusuz yaşarım” demiş. Bunu duyan hekim,
yine “Beni bağışla ki, Tanrı da seni bağışlasın! Beni öldürme, yoksa Allah da senin canını alır!” demiş,
Ve ey ifrit, hekim, kralın, çaresiz, kendisini öldürtmek zorunda bulunduğundan emin olunca; ona,
“Efendimiz, eğer ölümüm gerçekten zorunlu ise, bana bir süre tanı ki, evime gideyim! Bütün işlerimi
yoluna koyayım! Ana-babama, komşularıma, cenazemi kaldırmaları için talimat vereyim! Ve özellikle
tıpla ilgili kitaplarımı birilerine armağan edeyim!” demiş; “Bir de bir kitabım var ki, gerçekten alıntıların
alıntısı ve ‘Ender-i nadirat’tandır, onu size armağan olarak vermek istiyorum; kitaplığınızda itinayla
saklayın diye!” Bunu duyan kral, hekime, “Nedir bu kitap?” diye sormuş; o da, “Değer biçilmez şeyler içerir. Açıkladığı sırlardan pek önemli olmayan biri şu: Başımı vurdurursan, kitabı aç ve sayarak üç sayfa çevir; sonra soldaki sayfadan üç satır oku! Kestirdiğin baş sana seslenecek ve ona soracağın her soruyu yanıtlayacaktır!” demiş. Bu sözleri duyan kral şaşkınlıktan şaşkınlığa düşmüş; sevinçten ve heyecandan titremiş ve “Ey hekim, senin başını vurdursam da konuşacak mısın?” diye sormuş. Hekim de,
“Evet, gerçekten öyle, efendim! Kitapta, bu hayret verici şey de yazılı!” demiş. Bunun üzerine kral ona gitmesi için izin vermiş; ancak adamlarını da yanına katmış. Hekim bir iki gün içinde işlerini görmüş. Sonra yeniden kralın huzuruna çıkmış. Buraya emirler, vezirler, mabeyinciler ve naiplerle krallığın tüm önde gelenleri de gelmiş; divan (her renkten ve biçimden giysilerle) çiçek dolu bir bahçeye dönmüş.
O sırada, hekim, divana girmiş ve kralın önünde ayakta durmuş; elinde eski bir kitap ve içinde bir tür
toz bulunan bir sürme kutusu taşıyormuş. Sonra oturmuş ve “Bana birisi bir tabak getirsin!” demiş;
sonra da tozu tabağa dökerek tabana yaymış; ve “Ey kral! Bu kitabı al! Ama başımı vurmadan önce
kullanma; başım vurulunca, onu, içinde toz bulunan şu tabağa koydur! Kanımı dindirsinler! Sonra
kitabı aç!” demiş.
Ancak kral acelesi yüzünden onun söylediklerini
pek dinlememiş. Kitabı almış ve sayfaların birbirine
yapışık olduğunu görmüş; parmağını ağzına koyup
tükürüğüyle ıslatmış; ve ilk sayfayı açmayı başarmış.
İkinci, üçüncü, sayfalar için de aynı hareketi tekrarlamış;
ve her seferinde sayfalar büyük bir güçlükle açılmış;
sonra okumaya çalışmış; ama sayfalar üzerinde
hiçbir yazı yokmuş. Kral, “Ey hekim, burada yazılı bir
şey yok!” demiş. Hekim, “Aynı tarzda açmaya devam
et!” demiş; kral da yaprakları çevirmeye devam etmiş.
Ancak daha birkaç dakika geçmemiş: O anda kralın kanına
zehir işlemeye başlamış; çünkü kitap zehirli imiş.
Kral, müthiş titremeler içinde yere düşmüş, ve “Zehirlendim,
zehirlendim!” diye haykırmaya başlamış.
Hekim Rüyan, ona seslenerek şu dizeleri okumaya
başlamış.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

sponsor reklamı

SPONSOR REKLAMI

derskonumesnk