HİKAYE VE ROMANDA KULLANILAN ANLATIM TEKNİKLERİ,HİKAYE VE ROMANDA KULLANILAN ANLATIM TEKNİKLERİ VE ÖRNEKLERİ,
1. Anlatma-Gösterme Teknikleri
Romanın ya da öykünün en önemli unsurlarından birisi de anlatıcıdır. Anlatma romandan da önce destanla karşımıza çıkmıştır. Yani geçiş döneminde romanda anlatım destan geleneğinden ister istemez etkilenmiş ve okuyucu anlatıcıyı eserlerde oldukça hissetmiştir. Anlatma temel olarak iki şekilde gerçekleşir: Bir olay ya anlatıcı tarafından anlatılır ya da aracısız olarak canlandırılır. İlki roman, destan, öykü gibi ürünlerde karşımıza çıkarken diğeri tiyatroda karşımıza çıkar. Destandan romana geçiş döneminde anlatıcının varlığı oldukça yoğun bir şekilde karşımıza çıkar. Yani anlatıcı hikayeyi sunuşuyla, yaptığı açıklama ve yorumlarla okuyucunun dikkatini metne değil kendi üzerine çeker. Anlatıcıyı metnin önüne koyan bu tekniğin yetersizliği ilk defa realistler tarafından gündeme getirilir ve realistler, bu yetersizliği ortadan kaldırmak için gösterme tekniğini devreye sokarlar. Başlı başına gösterme tekniğinin kullanılması ise romanı uzun, sıkıcı bir hale sokabileceği için iki teknik bir arada kullanılmıştır.
Anlatma yönteminde tüm hakimiyet anlatıcı üzerindedir ve okuyucu eser boyunca anlatıcıyı hisseder. Bu yöntem özellikle romanın ilk zamanlarında okuyucu kitlesinden dolayı gerekli görülmüştür. Çünkü o dönemlerdeki okuyucu eserde geçen birçok konu için yazarın rehberliğine ihtiyaç duymaktadır. Özellikle ilahi bakış açısıyla anlatılan eserlerde anlatma yöntemi kullanılmıştır. Gösterme tekniğinde ise okuyucu olaylarla baş başadır ve yazar aradan çekilmiştir. Gösterme yöntemi genellikle diyaloglarda görmekteyiz. Bununla beraber monolog, bilinç akışı gibi tekniklerde de gösterme tekniği mevcuttur. Anlatma tekniğinde kullanılan zaman geçmiş iken gösterme tekniğinde ise şimdidir. İkisinin birlikte kullanıldığı eserlerde geçmiş ve şimdi bir arada algılanmaktadır.
Bu iki tekniğin yan yana ya da iç içe iyi bir şekilde kullanılmasıyla anlatıcının eser üzerindeki etkisi azalacak ve eser doğallık kazanacaktır.
Bilinç akışı tekniği bir edebi metinde kahramanın kafasının içini okuyucuya doğrudan doğruya seyrettiren bir tekniktir. Dil bilgisi kuralları ve sentaks gözetilmez. Anlatıcı o anda aklına ne geliyorsa sıralar. Anlatılan şeyler arasında herhangi bir anlam bağıntısı gözetilmez. Bu teknik iç monolog tekniğinden dil bakımından ayrılır. İç monologda düşünceleri aktarmada belli bir düzen olup dil bilgisi kurallarına uyulur.
Bu tekniği ilk olarak Tolstoy denemiştir fakat teknik çok iyi bir şekilde kullanılmamıştır. Bu tekniği geliştiren M. Proust'tur fakat tekniği en üst seviyede kullanan Ulysses romanıyla J. Joyce'tur. Teknik, aslında psikolojideki bilinçaltı kavramının romana uyarlanışı olarak görülebilir. Özellikle romanlarda kahramanların ruhsal portrelerinin çözümlenmesinde oldukça işe yarayan bir teknik olup bu anlamda romanın niteliğini de etkilemektedir.
Özellikle Türk edebiyatında bu tekniği detaylı bir şekilde uygulayan Oğuz Atay birçok eserinde kahramanlarının karmaşık dünyasını bilin akışı yardımıyla okuyucusuna sunmuştur. Tutunamayanlar romanından bir alıntı:
"...Demek Burhan bu. Selim'in bahsettiği Burhan. Neden beklemedim? Belki de o: "Selim sizden bahsederdi," diye atılırdı. Hayır. Atılmazdı. Benimle ilgisi sınırlı. İşte gene kaybettim. Neden acele ettim? Burhan kendini tuttu, konuşmadı. Böyle bir meselesi yok aslında. O zaman da kendi kaybeder. Kaybeder ama, şu Burhan da neden ağırlık taslar, mollalar gibi? Bu Selim de, insandan hiç anlamazdı. "Sigara kullanıyor musunuz Burhan Bey?" İntikamımı aldım işte: Hem 'kullanmak' hem de 'Bey' dedim. Beni küçümsemen için açık verdim. 'Bey dedi bana, pis küçük burjuva, ' diye sevin bakalım. Bu çeşit intikamdan ne anlarsın sen! Turgut kendine gel, adamın bir şey dediği yok. Eski huyların ortaya çıktı gene. Çıksın! Eski huylarımdan kaçmakta acele etmişim anlaşılan. Bu 'olay' karşısındaki zayıflığımdan anladım bunu. Yeni huylarımla büsbütün gülünç oldum. "Teşekkür ederim. O beni öksürtüyor, bundan içeyim." O dediği Yeni Harman, bu dediği Birinci. Nasıl 'dolayısıyla' anlatıyor aramızdaki farkı. Selim, muhakkak sana, benden 'bahsetmiş' olacak. Yoksa, kendi kendine akıl edemezdin bu inceliği. Şimdi Müzeyyen Hanım'a döndü. Onunla bir anayla nasıl konuşulursa öyle konuşulur herhalde" (Atay 89)
Bu teknikte yazar hiçbir şekilde araya girmez ve kahraman ile okuyucuyu baş başa bırakır. Bu kural için istisnai durumlar vardır. Burada kahramanın iç dünyası yazarın katkısıyla da şekillenebilir. Peyami Safa'nın Matmazel Noraliya'nın Koltuğuadlı eserinden alınan şu kısım buna örnek teşkil eder:
"Yastığın lâvanta çiçeği kokan tertemiz keten örtüsünün serinliğine yüzünü değdirince, hiç olmazsa polisler gelinceye kadar bir iki saatlik bir prens uykusu çekmek ihtiyaciyle gözlerini yumdu. Nilüfer. Selma. Aziz. Çıngırak. Sarı fenerler. Deniz. Bir yere toplanmış adamların Ferid'i kuyudan çıkarmağa uğraşırken burnu onun burnuna yapışan Zehra'nın gözlerinden gelen sesli cümleler: " Sana mademki bir Çarşamba sabahının mandallarından kopmuş bir yaprak soranlara..." Ve polisler. Ayak sesleri. Hep ayak sesleri şimdi.
Ferit gözlerini açtı. Ayak sesleri. Merdivende değil, tavanda"
Bu tekniği ilk olarak Tolstoy denemiştir fakat teknik çok iyi bir şekilde kullanılmamıştır. Bu tekniği geliştiren M. Proust'tur fakat tekniği en üst seviyede kullanan Ulysses romanıyla J. Joyce'tur. Teknik, aslında psikolojideki bilinçaltı kavramının romana uyarlanışı olarak görülebilir. Özellikle romanlarda kahramanların ruhsal portrelerinin çözümlenmesinde oldukça işe yarayan bir teknik olup bu anlamda romanın niteliğini de etkilemektedir.
Özellikle Türk edebiyatında bu tekniği detaylı bir şekilde uygulayan Oğuz Atay birçok eserinde kahramanlarının karmaşık dünyasını bilin akışı yardımıyla okuyucusuna sunmuştur. Tutunamayanlar romanından bir alıntı:
"...Demek Burhan bu. Selim'in bahsettiği Burhan. Neden beklemedim? Belki de o: "Selim sizden bahsederdi," diye atılırdı. Hayır. Atılmazdı. Benimle ilgisi sınırlı. İşte gene kaybettim. Neden acele ettim? Burhan kendini tuttu, konuşmadı. Böyle bir meselesi yok aslında. O zaman da kendi kaybeder. Kaybeder ama, şu Burhan da neden ağırlık taslar, mollalar gibi? Bu Selim de, insandan hiç anlamazdı. "Sigara kullanıyor musunuz Burhan Bey?" İntikamımı aldım işte: Hem 'kullanmak' hem de 'Bey' dedim. Beni küçümsemen için açık verdim. 'Bey dedi bana, pis küçük burjuva, ' diye sevin bakalım. Bu çeşit intikamdan ne anlarsın sen! Turgut kendine gel, adamın bir şey dediği yok. Eski huyların ortaya çıktı gene. Çıksın! Eski huylarımdan kaçmakta acele etmişim anlaşılan. Bu 'olay' karşısındaki zayıflığımdan anladım bunu. Yeni huylarımla büsbütün gülünç oldum. "Teşekkür ederim. O beni öksürtüyor, bundan içeyim." O dediği Yeni Harman, bu dediği Birinci. Nasıl 'dolayısıyla' anlatıyor aramızdaki farkı. Selim, muhakkak sana, benden 'bahsetmiş' olacak. Yoksa, kendi kendine akıl edemezdin bu inceliği. Şimdi Müzeyyen Hanım'a döndü. Onunla bir anayla nasıl konuşulursa öyle konuşulur herhalde" (Atay 89)
Bu teknikte yazar hiçbir şekilde araya girmez ve kahraman ile okuyucuyu baş başa bırakır. Bu kural için istisnai durumlar vardır. Burada kahramanın iç dünyası yazarın katkısıyla da şekillenebilir. Peyami Safa'nın Matmazel Noraliya'nın Koltuğuadlı eserinden alınan şu kısım buna örnek teşkil eder:
"Yastığın lâvanta çiçeği kokan tertemiz keten örtüsünün serinliğine yüzünü değdirince, hiç olmazsa polisler gelinceye kadar bir iki saatlik bir prens uykusu çekmek ihtiyaciyle gözlerini yumdu. Nilüfer. Selma. Aziz. Çıngırak. Sarı fenerler. Deniz. Bir yere toplanmış adamların Ferid'i kuyudan çıkarmağa uğraşırken burnu onun burnuna yapışan Zehra'nın gözlerinden gelen sesli cümleler: " Sana mademki bir Çarşamba sabahının mandallarından kopmuş bir yaprak soranlara..." Ve polisler. Ayak sesleri. Hep ayak sesleri şimdi.
Ferit gözlerini açtı. Ayak sesleri. Merdivende değil, tavanda"
3. Diyalog Tekniği (İç ve Dış Diyalog)
Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım tarzıdır. Romancıların birçoğu bu teknikten yararlanmıştır çünkü diyalog tekniği roman ve öykünün vazgeçilmez yapı taşlarından birisidir. Diyaloğu vazgeçilmez kılan bu tekniğin işlevselliğidir. Bu bağlamda diyalog; olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal durumlarının açıklanmasında, konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız, şive, üslup), eserin daha dinamik bir hale gelmesinde ve hafiflemesinde oldukça etkilidir.
Diyalog tekniği iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dış diyalog bildiğimiz iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşmasıdır.
İç diyalog ise biraz iç monoloğa benzer. İç monolog okuyucuyu kahramanla baş başa bırakırken iç diyalog kahramanın kendisiyle karşı karşıya gelmesini sağlar. İç diyalogda kahraman sanki karşısında birisi varmış gibi konuşur, tartışır. Sürekli karşılıklı konuşmalar mevcuttur. Sorular ve cevaplar genel anlamda bu kısımları oluşturur, kahraman kendi kendine soru sorar ve cevaplar. Tüm bunlar dil bilgisi kurallarına uygun şekilde yapılır. İç diyalog tekniği genel olarak kahramanın o anki ruhsal portresini açığa çıkarır. İç diyalog tekniğine örnek:
İç diyalog ise biraz iç monoloğa benzer. İç monolog okuyucuyu kahramanla baş başa bırakırken iç diyalog kahramanın kendisiyle karşı karşıya gelmesini sağlar. İç diyalogda kahraman sanki karşısında birisi varmış gibi konuşur, tartışır. Sürekli karşılıklı konuşmalar mevcuttur. Sorular ve cevaplar genel anlamda bu kısımları oluşturur, kahraman kendi kendine soru sorar ve cevaplar. Tüm bunlar dil bilgisi kurallarına uygun şekilde yapılır. İç diyalog tekniği genel olarak kahramanın o anki ruhsal portresini açığa çıkarır. İç diyalog tekniğine örnek:
“Birdenbire ayağa kalktı. Büyük bir hareket ihtiyacı. Mesela bir samba? Hayır. Yürümek istiyor, sadece, yürümek. Feriha‟ya telefon etse ve hemen gitse? Yorgundurkız. (Kız! Ağız alışkanlığı). Hem Samim… Biraz çarptı galiba alkol beni. Ne içtim? İki vermut-votka Samim‟le. Yemekte de bir kadeh şarap. Çok mu? Alışık değilim içkiye. Ah, bu oda… Bir davransam ve toplasam mı?”
“Meral sol ayağını silkeledi. İskarpini sıkıyordu. Çıkardı onu, ötekini de. Bir anda beliren Nuri‟nin hatırası Ferhad‟ın karanlıkta siyah görünen fes rengiyorganının üstünde eridi. Sil diyorum bu damgayı. Sil. Alnımda kalmasın ağabey? –Silemem. –Niçin? –Ben vurmadım onu. –Kim? –Cemiyet. –Cemiyet mi? Hayır,Ferhat söylemez bu kelimeyi. Ellerim, ayaklarım buz gibi…”
4. Monolog / İç-dış monolog Tekniği
Öykü karakterinin kendi iç sesi ile baş başa kaldığı bir bakıma hesaplaştığı tekniktir. Kendi kendisiyle mücadele söz konusudur. Bu teknik iç ve dış monolog olarak ikiye ayrılmaktadır.
İç monolog okuyucuyu, kahramanın iç dünyasıyla karşı karşıya getiren bir yöntemdir. Tekniğin kullanıldığı kısımlarda yazarın ya da anlatıcının varlığı ortadan kalkar. Okuyucu kahramanın düşünceleriyle baş başadır ve yorumlama okuyucuya bırakılır. Bu teknik genel olarak iç diyaloğa benzer fakat bu teknikte kahraman kendisiyle değil okuyucuyla baş başadır. Yine bu tekniği bilinç akışından ayıran özellik ise düşüncelerin belli bir düzen içerisinde verilmesidir. Ayrıca dil bilgisi kurallarına uyulur fakat genel olarak konuşma diline yakın bir anlatım söz konusudur. Bu yönüyle iç monolog anlatıma, anlatılana doğallık kazandırma ve bireyin duygu ve düşüncelerini gerçekçi bir anlayışla yansıtma yolunda önemli bir araçtır. Bu teknikte unutulmaması gereken şey konuşmaların dışarıya yansımamasıdır. Kahraman kendi içinden bu konuşmaları yapmalıdır ve yazar tekniği kullanırken buna dikkate etmelidir; aksi durumda kısım dış monolog haline bürünecektir.
İç monolog okuyucuyu, kahramanın iç dünyasıyla karşı karşıya getiren bir yöntemdir. Tekniğin kullanıldığı kısımlarda yazarın ya da anlatıcının varlığı ortadan kalkar. Okuyucu kahramanın düşünceleriyle baş başadır ve yorumlama okuyucuya bırakılır. Bu teknik genel olarak iç diyaloğa benzer fakat bu teknikte kahraman kendisiyle değil okuyucuyla baş başadır. Yine bu tekniği bilinç akışından ayıran özellik ise düşüncelerin belli bir düzen içerisinde verilmesidir. Ayrıca dil bilgisi kurallarına uyulur fakat genel olarak konuşma diline yakın bir anlatım söz konusudur. Bu yönüyle iç monolog anlatıma, anlatılana doğallık kazandırma ve bireyin duygu ve düşüncelerini gerçekçi bir anlayışla yansıtma yolunda önemli bir araçtır. Bu teknikte unutulmaması gereken şey konuşmaların dışarıya yansımamasıdır. Kahraman kendi içinden bu konuşmaları yapmalıdır ve yazar tekniği kullanırken buna dikkate etmelidir; aksi durumda kısım dış monolog haline bürünecektir.
Kişilerin iç dünyalarını, düşüncelerini aracısız olarak okura aktarma imkânı sağlayan iç monolog tekniği Yalnızız‟da sık sık kullanılmıştır:
“Yüzü yanıyordu. Elini yanağına götürdü. Başındaki ağırlık artmıştı. Annem gibi benim de bir yerime inecek bir gün. Ben dayanamam. Bu kızı doğuracağımaAllah canımı alsaydı. Gider şimdi onu uyandırır, sıkıştırırım. Uyku sersemliğiyle her şeyi söyler. Söyletirim. Benim elimden kurtulamaz o. Anasıyım. Hakkımdır. Sekiz sene ben ona hem analık hem babalık ettim.”
Dış monolog, “bir kişinin karşısındaki insana veya insanlara konuşma fırsatı vermeden, tek taraflı ve uzun bir biçimde, sesli olarak konuşmasıdır.” Bu teknikte kişi bazen etrafında kimse olmadan herhangi bir olay karşısında yüksek sesle konuşabilir. Bu eserlerde yazar ya da anlatıcı tarafından okuyucuya yansıtılır. Bu durumda da dış monolog tekniği kullanılmış olur. Yalnızız adlı eserden dış monolog alıntıları:
“-Böyle işte. Hayat. Bazı bazı filozof olmalı insan. Düşünüyorum da… Evvela maliye tahsildârı. Sonra… „Tahakkuk şefi‟ mi derler ona? İşte öyle bir şey. Güya büyük tüccarlara defter tutma usullerinigösterirmiş de biner lira filan alırmış onlardan. Masal. Belli bir şey. Vergi kaçakçılığında yardım etmiş onlara. Ve birdenbire servet yapmış. Çünkü babamın içinde daima bir ekşilik vardır. Hiçbir şeyden tammemnun olmaz. Anladın mı? Çünkü bu konfora lâyık olmadığını biliyor. Haram para, anladın mı, haram. Üre müre hepsi bahane. Babamı zehirleyen, kendi de bilmez belki, budur işte. Bu… Bu haramduygusu…”
“-Şimdi Meral‟ciğim, bak nedir, Şakir hazır. Sana bitiyordu zaten, biliyorsun. Fakat evlenmeğe niyeti yoktu. Germaine‟i feda edemiyordu. Zaten onun için gitti Paris‟e,apartman tuttu, malum. Gidip gelecekti buraya güya. Karı durur mu şekerim. Hakkı da var. Şakir‟i düşün. Trabzon şivesiyle bir Fransızca. O da kaşını gözünü yararak. Güyaİsviçre‟de okumuş. Yalan vallahi. Bize ne canım. O değil. Şakir İstanbul‟a gittikçe Germaine tabiî rahat durmuyordu. Biz Nusret‟le çaktık. Tabiî, bizim efendi küplere bindi…” ,
5. Mektup Tekniği
Öyküde karakterlerin tek taraflı ya da başka karakter(ler)le yaptığı yazışmalardan oluşan bir anlatım tekniğidir. Edebiyatımızda çok kullanılan tekniklerden birisidir. Bu tekniğin kullanıldığı kısımlarda yazar romanın akışına müdahale etmez ve kahramanların duygu ve tepkilerini okuyucuya sunar. Mektup tekniği daha çok olayın can alıcı yerlerinde kullanıldığından olaya canlılık katabilmektedir. Bu tekniğin sağladığı bir diğer yarar ise birden fazla kahramanın devreye sokulmasıyla birden fazla bakış açısını ortaya çıkarmasıdır. Yani bu tekniğin kullanıldığı eserlerde genellikle çoğulcu bakış açısı ile karşı karşıyayızdır. Bireysel bir tür olan mektubun eserlerde kullanılması özellikle kahramanların iç dünyasını yansıtması açısından önemlidir.
6. Geriye Dönüş Tekniği
Bu anlatma zamanı ile ilgili bir tekniktir. Öykü anlatıcısı olayı içinde bulunduğu şimdiki zamandan alıp karakterin geçmişine ya da olayın meydana geldiği zamana gider. Hatırlama geriye dönüş tekniğinin bir başka yönüdür. Anlatıcı geriye dönse bile şimdiki zamanın anlatımını kullanır. Bu bakımdan bu, şimdiki zamandan tamamen soyutlanmış bir geriye dönüş değildir.
Roman ya da öyküde geçerli olan zaman her ne kadar şimdi ise bu zaman dilimi "geçmiş"ten beslenir. Yani şimdiye ve geleceğe yön veren zaman geçmiştir.
Geriye dönüş tekniği dar anlamda, yapıcı ve çözücü olmak üzere üç şekilde karşımıza çıkmaktadır. Tüm bunların dışında tam anlamıyla geriye dönüş tekniği özellikle modern eserlerde karşımıza çıkmaktadır. Dar anlamda geriye dönüş kısa zaman dilimlerinde meydana gelir ve olayları birbirine bağlar. Bu kısa zaman dilimleri bir saat, bir gün veya bir hafta olabilir. Yapıcı geriye dönüş ise bir olay ya da bir kahraman hakkında okuyucuyu bilgilendirmek amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Bu yöntem eserin ilerleyen sayfalarında karşımıza çıkar. Burada önemli olan olay ya da kahraman hakkında okuyucuda merak uyandırılmasıdır. Çözücü geriye dönüş ise daha çok polisiye romanlarda karşımıza çıkar ve genel anlamda eserde o ana kadar olan tüm olaylarla ilişkili bir geriye dönüş yöntemidir.
Bu yöntemi birçok eserde görebiliriz kahraman ya da olayla ilgili en ufak bir geçmiş anlatım tekniği ortaya çıkarmaktadır. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus bu tekniğin kahramanın fiziksel ya da ruhsal durumunu, olayların neden bu hale geldiğini daha etkili bir şekilde okuyucuya aktarmasıdır.
Tam anlamıyla geriye dönüş denilen teknikte ise işin içerisine anlatıcı ve olay örgüsü girmektedir. Burada örnek verilecek iki eser vardır: Oğuz Atay'ın Bir Bilim Adamının Romanı ve Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı.Bir Bilim Adamının Romanı adlı eserde Mustafa İnan'ın hayatı anlatılmaktadır ve eser ilk başta hem yazar hem de kahraman tarafından anlatılmaktadır. Romanın ilerleyen bölümlerinde Mustafa İnan'ın çocukluğuna dönüş yapılırken anlatıcı değişmekte ve dönüş yapılan zamanda anlatıcı anne olmaktadır. Yani şimdiki zamanda bir olay ve anlatıcı varken zaman, olay ve anlatıcı değişiyor ve okuyucu kendisini tamamen geçmiş zamanda başka bir olayın içerisinde başka bir anlatıcıyla karşı karşıya buluyor. Bu eserde sürekli olarak ileriye sıçrayış ve geriye dönüşleri görmekteyiz. Bu tip bir geriye dönüşte helezonik (iç içe geçmiş) olay örgüsü bulunmaktadır. Kürk Mantolu Madonna adlı eserde de Raif Efendi'nin yaşlanmış haliyle başlayan eser siyah kaplı defterin açılmasıyla son buluyor. Bu ana kadar anlatıcı Raif Bey'in ofisten arkadaşı olan Rasim'dir. Rasim defteri açtıktan sonra anlatıcı Raif Bey'in kendisi oluyor ve zaman onun çocukluğu ve gençliğine dönüyor. Yani okuyucu artık Raif Bey'in geçmişini şimdiki zamandaymış gibi okuyor. Eserin şaşırtıcı sonunda ise tekrardan Raif Bey'in yaşlı haliyle karşı karşıya kalıyoruz.
Geriye dönüş tekniği merak uyandırma, kahramanların ruhsal ve fiziksel durumlarının daha iyi çözümlenmesinde, olayların nedenlerinin açıklanmasında yazara büyük yarar sağlamaktadır.
Roman ya da öyküde geçerli olan zaman her ne kadar şimdi ise bu zaman dilimi "geçmiş"ten beslenir. Yani şimdiye ve geleceğe yön veren zaman geçmiştir.
Geriye dönüş tekniği dar anlamda, yapıcı ve çözücü olmak üzere üç şekilde karşımıza çıkmaktadır. Tüm bunların dışında tam anlamıyla geriye dönüş tekniği özellikle modern eserlerde karşımıza çıkmaktadır. Dar anlamda geriye dönüş kısa zaman dilimlerinde meydana gelir ve olayları birbirine bağlar. Bu kısa zaman dilimleri bir saat, bir gün veya bir hafta olabilir. Yapıcı geriye dönüş ise bir olay ya da bir kahraman hakkında okuyucuyu bilgilendirmek amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Bu yöntem eserin ilerleyen sayfalarında karşımıza çıkar. Burada önemli olan olay ya da kahraman hakkında okuyucuda merak uyandırılmasıdır. Çözücü geriye dönüş ise daha çok polisiye romanlarda karşımıza çıkar ve genel anlamda eserde o ana kadar olan tüm olaylarla ilişkili bir geriye dönüş yöntemidir.
Bu yöntemi birçok eserde görebiliriz kahraman ya da olayla ilgili en ufak bir geçmiş anlatım tekniği ortaya çıkarmaktadır. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus bu tekniğin kahramanın fiziksel ya da ruhsal durumunu, olayların neden bu hale geldiğini daha etkili bir şekilde okuyucuya aktarmasıdır.
Tam anlamıyla geriye dönüş denilen teknikte ise işin içerisine anlatıcı ve olay örgüsü girmektedir. Burada örnek verilecek iki eser vardır: Oğuz Atay'ın Bir Bilim Adamının Romanı ve Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı.Bir Bilim Adamının Romanı adlı eserde Mustafa İnan'ın hayatı anlatılmaktadır ve eser ilk başta hem yazar hem de kahraman tarafından anlatılmaktadır. Romanın ilerleyen bölümlerinde Mustafa İnan'ın çocukluğuna dönüş yapılırken anlatıcı değişmekte ve dönüş yapılan zamanda anlatıcı anne olmaktadır. Yani şimdiki zamanda bir olay ve anlatıcı varken zaman, olay ve anlatıcı değişiyor ve okuyucu kendisini tamamen geçmiş zamanda başka bir olayın içerisinde başka bir anlatıcıyla karşı karşıya buluyor. Bu eserde sürekli olarak ileriye sıçrayış ve geriye dönüşleri görmekteyiz. Bu tip bir geriye dönüşte helezonik (iç içe geçmiş) olay örgüsü bulunmaktadır. Kürk Mantolu Madonna adlı eserde de Raif Efendi'nin yaşlanmış haliyle başlayan eser siyah kaplı defterin açılmasıyla son buluyor. Bu ana kadar anlatıcı Raif Bey'in ofisten arkadaşı olan Rasim'dir. Rasim defteri açtıktan sonra anlatıcı Raif Bey'in kendisi oluyor ve zaman onun çocukluğu ve gençliğine dönüyor. Yani okuyucu artık Raif Bey'in geçmişini şimdiki zamandaymış gibi okuyor. Eserin şaşırtıcı sonunda ise tekrardan Raif Bey'in yaşlı haliyle karşı karşıya kalıyoruz.
Geriye dönüş tekniği merak uyandırma, kahramanların ruhsal ve fiziksel durumlarının daha iyi çözümlenmesinde, olayların nedenlerinin açıklanmasında yazara büyük yarar sağlamaktadır.
6. Leitmotiv Tekniği
Bir anlatım tarzı olarak herhangi bir sözün ya da hareketin birden fazla tekrarlanmasıdır. Leitmotif (main theme, central motif), ana motif, anlamlı tekrar, nakarat, tema anlamlarına gelmekte olup özellikle psikanalitik eserlerde kendini hissettirir. Bu unsur, edebî anlatılardaki psikanalitik yapıyı çözmeye yardımcı olur.
7. Montaj Tekniği
Yazarın bir öyküde başkasına ait bir metni kendi eseri ile ilişkilendirerek eserine aktarmasıdır. Cümle, beyit, atasözü, nükte veya uzun bir metin olabilir. Eklenen metin eserle uyum içerisinde olmalıdır.
8. Açıklama-Yorumlama Tekniği
Bir öyküde yazarın ya kendisi ya da sözünü emanet ettiği karakter ağzından herhangi bir konu, durum veya olay hakkında gerekli gördüğü bir açıklama yapması ya da yoruma girişmesidir.