derskonum.com'un değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
doğru konum= derskonum
Ünite / PDF içeriği:
1-9.SINIF GENEL TEKRAR
( Roman Nedir ? Özellikleri-Romanda Yapı-Roman Türleri-Roman Türünün Tarihi Gelişimi-)
2-TANZİMAT DÖNEMİ ROMANI
3-SERVETİFÜNUN DÖNEMİ ROMANI
4-MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ROMANI
5- ROMANLARDA KULLANILAN ANLATIM TEKNİKLERİ
1-9.SINIF GENEL TEKRAR
( Roman Nedir ? Özellikleri-Romanda Yapı-Roman Türleri-Roman Türünün Tarihi Gelişimi )
Roman Nedir
İnsanın başından geçen serüvenleri, iç dünyasını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını anlatan edebi türe roman denir.Olmuş ya da olması mümkün olayları ayrıntıya inerek anlatan uzun yazı türüdür.
Roman Türünün Özellikleri
*Kişi sayısı çoktur.
*Olmuş ya da olabilecek olayları anlatır.
*Kişilerin, özellikle de baş kişinin yaşayışı ayrıntılı anlatılır. Kişilerin fizyolojik, psikolojik ve sosyal özellikleri ayrıntılı olarak verilir.
*Ruh çözümlemelerine romanda geniş yer verilir.
*Kahramanlar, genellikle insandır ancak hayvanların kahraman olduğu romanlar da vardır. (Abbas Sayar'ın Yılkı Atı adlı eserinde kahraman bir attır.)
*Genellikle geniş bir zaman dilimi kapsar.
*Romanın üç ana ögesi olay örgüsü, karakter ve çevredir.
*Romanda kişiler, genel olarak geniş bir zaman çerçevesinde, hayatlarının akışı içinde işlenir.
*Olaylar genellikle üçüncü kişi ağzıyla, kimi zaman da birinci kişi ağzıyla anlatılır.
*Birden fazla olay ve kişi, geniş bir zaman dilimi ve çevre vardır. Betimlemeye ağırlık verilir.
*Serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur.
*Anlatımda mektup, anı, günlük gibi türlerden yararlanılır.
*Konuda sınır yoktur. Ancak genel konular gerçek yaşamdan alınır.
Romanda Yapı
• Tema/Konu
Bir metinde asıl anlatılmak istenen duygu, düşünce veya hayale; temel çatışmanın en kısa ve yalın şekilde ifadesine tema denir.
Tema, diğer metin türlerinde olduğu gibi anlatmaya bağlı metinlerde de yapıyı kuran birimler arasında birlik ve bütünlüğü sağlar.
Metindeki çatışma temanın belirlenmesini sağlayan unsurdur. Bütün ögeler çatışmanın tamamlayıcısıdır. Dolayısıyla zaman, mekan, olay ve kişiler temanın belirlenmesini sağlar.
Tema daha genel ve soyuttur. Konu ise daha özel ve somuttur..
Örnek: Tema: Aşk-- Konu: Vatan aşkı, Ferhat ile Şirin aşkı
Tema: Özgürlük---Konu: ABD'de siyahilerin özgürlüğü..
• Olay/Olay Örgüsü
Edebi metinlerde, eseri oluşturan bütün ögelerin, bir ana tema çevresinde bir araya gelerek belli bir sistem, düzen
oluşturmasına olay örgüsü denir.
Olay örgüsü, okuyucuda ya da dinleyicide estetik bir haz uyandırmak amacıyla sanatçı tarafından düzenlenen bir kurgu olduğu için gerçek hayattan yararlanılsa bile gerçek dünyadan farklı kurmaca bir örgüdür. Geniş bir bakış açısıyla düşünülürse her romanda bir olay örgüsü, bir olgu bulunur. Bu kavramlar, olabilirlik niteliği taşıyan her şey olarak değerlendirilebilir. İnsanın insanla, insanın kendisiyle, insanın doğal ve toplumsal çevresiyle olan çatışmaların tümünü içeren kavramlardır, olay ve olgu. Romanda her olay ve olgu, eyleme dönüşmüş istekler, tutkular, özlemler, düşler, saplantılar... şeklinde çıkar karşımıza. Bunlar sadece olan şeyler değildir, olabilecek, olması muhtemel olay ve olgulardır aynı zamanda.
• Kişi Kahramanlar
Anlatılan olaylar belirli kişiler tarafından gerçekleştirilir ve olaylar sırasında her kahramanın belli bir rolü bulunmaktadır. Roman kişileri kadro olarak eserde oldukça zengin bir şekilde yer almaktadır. Kahramanlar genellikle insanlardan oluşur. Bazı yapıtlarda insan dışı varlıklar kahraman olarak karşımıza çıkabilir.
Kişiler birtakım kategorilere ayrılabilir: Tip:Anlatmaya bağlı metinlerde olayın merkezinde bulunan, ait olduğu toplumsal sınıfın veya zümrenin ayırıcı özelliklerini üzerinde taşıyan kişiye tip denir.
Karakter:Karakter, bir varlığın, kişinin kendine özgü yapısı; onu benzerlerinden ayıran ana özelliği demektir.Olay içinde olumlu ve olumsuz yönleriyle verilen belli bir tip özelliği göstermeyen kişilerdir.Karakterler kimseye benzemez, kendisiyle sınırlıdır.
Tip ile Karakterin Farkı: Tipin toplumsal boyutu vardır. Karakter, birey olarak ele alınır. Toplumsal sorunlar tip üzerinde işlenir.Karakter, kendisine ait olaylarla anlatılır.
|
*Mekan, yaşanan olayların sahnesi durumundadır.
*Kişi ve nesnelerin birbirine olan konumunu gözler önüne serer
*Bir metindeki hiçbir mekan gereksiz değildir.
*Metindeki her mekanın mutlaka bir fonksiyonu ve kişilerin kaderini etkileyecek düzeyi vardır.
*Mekan, genel anlamıyla düşünüldüğünde sadece kişilerin yaşadığı çevre değil, aynı zamanda kültür ve uygarlığı yansıtan şeffaf bir tablodur.Olay kişileri, içinde yaşadıkları çevreden ayrı düşünülmeyeceği için mekanın betimlenmesi hem okurun olayı iyi kavraması hem de anlatının bütünlük içerisinde olması açısından çok önemlidir.
*Dar- kapalı- İç (9.H.Koğuşu) Geniş- açık- Dış (Sergüzeşt) Ütopik (H. Potter)
Anlatmaya bağlı metinlerin hiçbiri zaman kavramından bağımsız bir şekilde düşünülemez.
Bir yapıt içerisinde geçen ve zaman anlamı taşıyan sözler, olayın gerçekleştiği zamanı ifade eder.
*Belirli-Belirsiz Dar-Geniş
Anlatıcı:
Anlatmaya bağlı metinlerde dil, edebi dilin özelliklerini yansıtır.
Dilin, heyecana bağlı işlevinin bazen de şiirsel işlevinin ağırlıklı olarak kullanılır.
Metinler, ya I. tekil kişinin ağzından ya III. tekil kişinin ağzından anlatılır.
I. tekil kişi olayın içindeyken III. kişi ise ya gözlemci ya da tanık olarak kendini ifade eder.
Bakış Açısı
*İlahi (Tanrısal-Hakim) Bakış Açısı: Anlatıcı, olup bitenlerden haberdardır, olayda geçen kişilerin düşüncelerini, olayın nasıl sonuçlanacağını bilir. Anlatım 3. kişi ağzından gerçekleşir.
Erdem arkasına bakmadan yürüyordu. Sinirliydi. Belli ki onu çok kızdırmışlardı. Öfkesi her halinden belli oluyordu. Eliyle garip işaretler yaparak hızlı hızlı yürüyor, bir yandan da eve gidince neler yapacaklarının bir bir planını yapıyordu. İntikamını mutlaka almalıydı. Bu yapılanlar asla onların yanına kalmamalıydı. İlk olarak Ahmet’e nasıl bir ceza verebileceğini düşündü. Mutlaka işe Ahmet’ten başlamalı diyordu içinden. Çünkü onu en çok onun kalleşliği yıkmıştı. Hâlbuki Ahmet onun yıllardır can ciğer dostuydu. Yediği içtiği ayrı gitmezdi. Ne oldu da böyle iki kanlı bıçaklı düşman olmuşlardı.
*Gözlemci Bakış Açısı: Anlatıcı, olayda geçen kişilerin düşüncelerini ve olayın nasıl sonuçlanacağını bilmez, sadece 3. kişi olarak olup bitenleri dışarıdan gözlemleyerek anlatır.
Eli silahlığının yerine titreyen Bakırlı Şaban Efe, kısık bir sesle:
-Nasıl olmuş, anlatın bakalım, dedi ve dizlerinin bağı çözülmüş gibi yığıldı kaldı.
-Bir gece kışlanın kapısında seninki nöbetçiymiş. Diğer ikisi, Kasabalı Hafız'ın oğlu ile Narlıcalınınki, gündüzden edindikleri kurşunları ceplerine ve koyunlarına doldurmuşlar ve seninkine demişler ki, "Haydi bakalım düş önümüze."
*Kahraman Bakış Açısı: Olaylar 1. kişi ağzından anlatılır; yani kahraman olayı kendisi anlatır. Okuyucu, olayı yaşayan kişinin kendisinden dinler.
Çok olmadı, bundan bir yıl evvel, yine böyle bir yaz mevsiminde, hatta Ramazan ayının on beşinci gecesi idi zannederim.
"------" livasının Çaybaşı denilen bir mahalle-sinde, mahalle kahvesinin çınarı altında, beş on ahbap oturmuş, nargilelerimizi çekiyor ve sohbet ediyorduk.
.Roman Türünün Tarihi Gelişimi
Miguel de Cervantes‘in (Migel de Sörvantes) Don Kişot‘u 16. yüzyılın sonlarına doğru yazılmıştır ve eser roman türünün ilk başarılı örneği kabul edilir.
17. yüzyılda İngiltere’de Daniel Defoe (Danyel Döfo) “Robenson Cruze (Robinson Kruzo)”yu, Jonathan Swift (Canıtın Svift) “Guliver’in Gezileri” bu türün ilk örneklerindendir.
Bu türün yetkin örnekleri ise 19. yüzyılda verilmeye başlanmıştır. Roman bir tür olarak karakteristik özelliklerini romantizm ve realizm akımları sayesinde 19. yüzyılda kazanmıştır:
Roman türü özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda gelişmiştir. Bu yüzyıllarda İngiltere, Fransa ve Rusya romanın en geliştiği ülkeler olmuştur. Roman türünün Batı ülkelerinde tanınan bazı yazarlarını sıralarsak İspanyoledebiyatında Cervantes; Fransız edebiyatında Stendhal, Balzac, Flaubert, Hugo, Zola; İngiliz edebiyatında Dickens,oyce, Wolff; Alman edebiyatında Goethe, Mann, Döblin; Rus edebiyatında Gogol, Dostoyevski, Tolstoy akla gelen ilk isimler olur.
Türk Edebiyatında Roman: Türk edebiyatında çağdaş anlamda roman Tanzimat’tan sonra görülür. Tanzimat’tan önce roman ve hikâye gereksinimini karşılayan halk hikâyeleri, mesneviler, meddah hikâyeleri gibi nazım ve nesir halinde eserler vardı.
– Edebiyatımızda ilk roman bir çeviri eseri olan Kamil Paşa’nın yaptığı Telemak’tır.
– Edebiyatımızda ilk yerli roman Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir.
– Edebiyatımızda ilk köy romanı, Nabizade Nazım’ın “Karabibik” adlı eseridir.
– Edebiyatımızdaki ilk realist romancı Recaizade Mahmut Ekrem’dir.
– Edebiyatımızdaki ilk realist roman Araba Sevdası’dır yazarı Recaizade Mahmut Ekrem’dir.
– Edebiyatımızda ilk edebi roman, Namık Kemal’in “İntibah” adlı eseridir.
– Edebiyatımızda ilk psikolojik roman, Eylül’dür (Mehmet Rauf)
– Edebiyatımızda ilk tarihi roman, Namık Kemal’in “Cezmi” adlı eseridir.
– Edebiyatımızda ilk kadın romancı Fatma Aliye’dir.
– Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman denemesi Nabizade Nazım’ın Zehra adlı eseridir.
– En başarılı psikolojik roman yazarımız: P.Safa / 9.Hariciye koğuşu
– Kurtuluş savaşımızı doğrudan işleyen roman: Ateşten Gömlek
– Türk Edebiyatı’nda iç monolog tarzı yazılmış ilk roman Bir Düğün Gecesi’dir.(A.Ağaoğlu)
İlk yerli çizgi roman, Türk Kahramanı Köroğlu’dur.(1953)
– Ülkemizde ilk çocuk çizgi roman türü Kara Maske’dir.(1943)
· Edebiyatımızda ilk post-modern roman: Oğuz Atay-Tutunamayanlar
TANZİMAT
EDEBİYATI ROMANI ÖZELLİKLERİ |
|
Genel Bilgiler |
*Osmanlı Devleti'nin çöküş aşamasına girdiği bu
dönemde toplumsal karamsarlık ve umutsuzluk romanlara da yansımış, romanlarda
yılgın ve kötümser bir hava dikkati çekmiştir. *Toplumsal yaşamdaki sarsıntı ve değişim,
romanlara da mutsuz aileler ve mutsuz aile bireyleri olarak yansımıştır. |
Etkilendiği Edebiyat |
*Tanzimat
Dönemi Türk romanlarında, Fransız romancılığının etkisi açık bir biçimde
görülür. |
Edebi Akım |
*Çoğunlukla
romantizm akımının etkisi görülür. Bu nedenle rastlantılara, hayal ve duyguya
geniş yer verilir; tipler de iyi-kötü biçiminde tek yönlü çizilir. *Ancak
Recaizade Mahmut Ekrem'le romana realist bir anlayış yerleşmeye başlar. *Nabizade
Nazı'ın eserlerinde de natüralizm akımı görülmektedir. |
Tema |
*Kölelik,
alafrangalaşma, mirasyedilik, züppelik, evlilik, geleneklerin eksik ve yanlış
tarafları, idealizm, kadınların eğitimi, aşk, siyasî anlayış, yozlaşma, dönemin
romanlarında genel olarak işlenen temalardır. *Tanzimat
romanlarında "aşk" duygusu, bir merak ögesi olarak hep vardır.
Romanlardaki aşklar genellikle ya ayrılık ya da ölümle biter. *Ahlak
konusu, romanların özünü oluşturur. Romanın bir ahlak dersi vermesine özen
gösterilir. |
Kişiler/ Kahramanlar |
*Kahramanların
çoğu da devlet dairelerinde çalışan memurlar ya da üst derecede
yöneticilerdir. Bunlar dönemin Batılılaşma düşüncesi içindeki aydın tipleri
temsil ederler. *Romanlarda
birkaç kahramanın dışında karşımıza cesur tipler çıkmaz. Daha çok zaafları
olan, basit hesaplar ve küçük çıkarlar peşinde koşan, zayıf tipler ele
alınır. *Tanzimat
romanlarında kahramanlar hep "tutkulu" kişilerdir. Ali Bey'in Mehpeyker'e tutkusu,
Zehra'nın intikam tutkusu, Bihruz Bey'in araba ve Fransızca tutkusu, Rakım
Efendi'nin para ve güç tutkusu bunlardan birkaçıdır. *Tanzimat
romanında olaylar; kadın kahramanların çevresinde döner, olayları idare eden
ve akışını yönlendiren genellikle kadınlar olur. *Romanlardaki
kahramanların hemen hepsinin ölmesi, ölüm olayının çokluğu bu romanlarda
dikkati çeken önemli bir özelliktir. Örneğin
baba figürünün eksikliği hemen hemen bütün romanlarda görülür. Baba ya roman
kahramanı doğmadan ya da çok küçükken ölmüştür.
|
Mekan |
Mekân
genel olarak İstanbul olur.
|
Dil Anlatım / Üslup |
*Genellikle
yalın bir dil kullanılır. Tanzimat Dönemi romanlarında, üslûp geleneksel
anlatım tarzının etkisi altındadır. Meddahların anlatım tarzı, birçok romanda
kullanılmıştır. *Yazar
yan tutar, olayların akışına müdahale eder, kahramanlarına doğrudan acır ya
da kızar, okuyucuyu uyarır. Özellikle Ahmet Mithat Efendi'nin romanlarında bu
özellikler çok belirgindir. *Romanlar
genellikle her şeyi bilen "ilahi bakış açısı" ve "yazar
anlatıcı" tarzıyla kaleme alınmıştır. Zaman içinde "kahraman bakış
açısı"yla da romanlar yazılmıştır.
|
Teknik |
*Roman
edebiyatımıza bu dönemde girdiği ve ilk örnekleri verildiği için bir acemilik
ve tecrübesizlik hissedilir.Teknik kusurludur. Tesadüfler, olay akışının
kesilmesi, romanda bilgiler verilmesi gibi tekniksel sorunlar vardır. |
TANZİMAT TEMSİLCİLERİ
SERVETİFÜNUN
EDEBİYATI ROMANI ÖZELLİKLERİ |
|
Genel Bilgiler |
Ülke 1908
yılındaki II. Meşrutiyet'in ilanına kadar koyu baskılı bir mutlakiyetle
yönetilir. Otuz yılı aşan bu döneme "İstibdat
Dönemi" denir. Böyle bir ortamda toplumsal konulara ağırlık veren
bir edebiyatın oluşması, hayata ve gerçeğe uyan bir edebiyat ortaya konmasının
bütün yolları kapanmıştır. Bu koşullarda sanatçı ve edebiyatçılar yoğun bir
karamsarlığa ve umutsuzluğa düşmüştür. Eserlerine de yılgınlık, hüzün, kaçıp
kurtulma isteği ve umutsuzluk gibi duygular hakim olmuştur. |
Etkilendiği Edebiyat |
Tanzimat
edebiyatı gibi Servetifünun edebiyatında daFransız romancılığının etkisi açık
bir biçimde görülür. |
Edebi Akım |
Romanda
özellikle realizm, natüralizm akımı etkilidir. ancak romantizmin etkisi de
tam anlamıyla kaybolmaz. Örneğin "Mai ve Siyah" realist bir
anlayışla yazılmışsa da
romanın kahramanı Ahmet Cemil romantiktir. |
Tema |
Hayal-gerçek
çatışması, şiir ve hikâyede olduğu gibi romanının da ana temasını
oluşturmuştur. Kötümserlik, melankoli, kaçış, yalnızlık, bunalım dönemin
romanlarının ortak temalarıdır. Görüldüğü gibi romanlarda da bireysel temalar
ağırlık kazanmıştır. |
Kişiler/ Kahraman |
Romanlarda
yer alan kişiler genellikle aydın çevrelerin insanlarıdır. İyi eğitim almış,
Batı kültürüyle yetişmiş, zengin ve elit insanlar, onlarla aynı durumda olan
çevreleri anlatılır. Sıradan insanlar, romanlarda hep geri planda verilir.
Servet-i Fünûn romancıları toplumsal çevreyi aile ile sınırlandırmış, bütün
olayları bu aile ortamı içinde yaratmışlardır. |
Mekan |
Servet-i
Fünûn romanlarında mekân, genellikle kapalı, dar mekânlardır, bir labirent
gibidir. Bu durum roman kahramanlarında da hep bir köşeye sıkıştırılmışlık,
kıstırılmışlık duygusu yaratır. Örneğin, "Ferdi ve
Şürekası"nda genç İsmail Tayfur günlerini raflarla, iri kalın
defterlerle dolu bir ofis odasında, tekdüze hayattan bıkıp usanmış olarak
geçirir. "Aşk-ı Memnu"da Bihter yatak odasını "mezar"
diye niteler. "Eylül"de Suat ve Süreya yaşadıkları konağa "şu
çöplük"der. Bu roman karakterlerinin mekândan nasıl etkilendiklerini
gösterir. |
Dil Anlatım / Üslup |
Servet-i
Fünûn yazarları romanlarında ağır ve ağdalı bir dil kullanarak kendilerinden
önce ve sonra gelen romancılardan ayrılmışlardır. |
Teknik |
Servet-i
Fünûn Dönemi'nde roman gerek kurgusu, gerek olay akışı, gerekse tip ve
karakter tahlilleri yönünden güçlenir. Bu nedenle Türk edebiyatında gerçek
romanın Servet-i Fünûn Dönemi'nde
başladığı söylenebilir. Romandaki tek kusur ağır ve ağdalı bir üslup ullanılmasıyla ilgilidir. |
4-MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ROMANI
MİLLİ EDEBİYAT
ROMANI ÖZELLİKLERİ |
|
Genel Bilgiler |
Bu
dönem romancılarının ortak özellikleri, “toplumun ve bireyin problemlerini
işlemek, memleket ve millet sevgisini romantik duygularla beslemek, millî
değerlere sempati ile yaklaşmak”
şeklinde özetlenebilir. |
Etkilendiği Edebiyat |
Edebiyatımızda
roman artık edebi bir tür olarak yüksek kaliteye ulaşmıştır. Bu dönemde başka
edebiyatların etkisi azdır. Türk romanı ilk kez bu dönemde kavmi bir nitelik
kazanmış, Türklerin uzak geçmişi işlenmeye başlanmıştır. |
Edebi Akım |
Gözleme
önem verilmiş, romanlarda realizm akımının etkisi görülmüştür. |
Tema |
Millî
Edebiyat Dönemi’nde sosyal meselelerin ağırlıklı bir şekilde ele alındığı
görülür. *Romanların ana
temaları Türkçülük, yanlış batılılaşma, cehalet, yoksulluk gibi toplumsal ve
siyasi konulardan alınmıştır. *Tanzimat’tan
bu yana görülen Doğu-Batı çatışması bu dönemde de eserlere konu olmuştur. |
Kişiler/ Kahramanlar |
Ulusal
bir nitelik taşıyan bu edebiyatta tip ve karakterler Türk milletinin
hayatından, Millî Mücadele’den alınır. |
Mekan |
Önceki
dönemlerde İstanbul ile sınırlı olan roman; bu dönemde “memleket edebiyatı”
hareketinin ilk örneklerini vermiş, ilk defa gerçek anlamda Anadolu
coğrafyası ve Anadolu insanı
ele alınmıştır. |
Dil Anlatım / Üslup |
Bu
dönemde romanlar, Yeni Lisan hareketinin etkisiyle sade bir Türkçeyle kaleme
alınır. |
Teknik |
Tekniksel
kusurlar Servetifünun edebiyatında ortadan kalkmıştı.Bu dönem romanları
ustalıkla yazılmıştır. |
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ
5-Romanda Kullanılan Anlatım Teknikleri
1-Anlatma
2-Gösterme
8-Tasvir(Betimleme)
11-Parodi
Anlatma Tekniği
Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser (romanda, hikayede vb.) arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır.
Örnek:
"Haftada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının davetine gidiliyordu. Aşağı sofa ile taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmıştı. Davet akşamları taşlıktaki su küpü, sofadaki yemek masası ve daha başka hırdavat eşya mutfağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yastıklar indirilerek bir kabul salonu dekoru kuruluyordu." (R.N. Güntekin, Yaprak Dökümü)
Gösterme (Sahneleme) Tekniği:
Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır.
Örnek:
"Küçük Ağa başını kaldırdı ve soran gözlerle baktı. Doktor çevik bir davranışla ayağa kalkmıştı. Gidecekti artık. Onun hâlâ soran gözlerine dost gözlerle bakarak:
__ Çünkü, dedi. Küçük Ağa'nın siz oluşu.. yani.. nasıl söylemeli?.. Anlıyor musunuz veya anlatabiliyor muyum bilmem... Sizin gibi genç, güçlü, kuvvetli.. ve bilhassa bilgili, akıllı biri oluşu... Kısacası işte siz oluşunuz benim için hususî bir kıymet ve ehemmiyet taşıyor." (T. Buğra, Küçük Ağa)
Özetleme Tekniği:
Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır.
Örnek: "Ali Rıza Bey, Babıâli yetiştirmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı.Belki ölünceye kadar da orada kalacaktı. Fakat kız kardeşiyle annesinin iki ay ara ile ölmesi onu birdenbire İstanbul'dan soğutmuş, Suriye'de bir kaza kaymakamlığı alarak gurbete çıkmasına sebep olmuştu." (R.N. Güntekin, Yaprak Dökümü)
Diyalog Tekniği:
*Kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan anlatım tekniğidir.Metne akıcılık kazandırır.Diyalog tekniğinde konuşmalar, kitabi değildir.Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur.
Örnek:
— Canım, neden söküyorsunuz? dedim.
— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
— Ne yapacak bunları?
— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani, onun bahçesini düzeltiyorlar da...
— İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin...
İç Konuşma (Monolog) Tekniği:
*Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir.Karakterin duygularının ve düşüncelerinin, belirli bir mantık sırasıyla, karakterin ağzından olduğu gibi anlatılmasıdır.İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır.Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur. Bu teknik, karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar.
Örnek:“Simit yiyerek yürüyor. Tek tük geçenler dönüp ona bakıyorlar. Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım."(Yusuf Atılgan-Aylak Adam)
İç Çözümleme Tekniği:
*Anlatı türleri içerisinde kahramanların iç dünyası, duygu, düşünce ve hayallerinin ifade edildiği bir anlatım tekniğidir.
*Bu çözümleme tekniği bilinç akışı tekniğiyle karıştırılabilmektedir.
Örnek:“Eve gitse, biliyordu, gece yarısına dek başka bir şey yapamadan, yukarıdakilerin patırtısına sövecekti… Bol gürültülü, bol dumanlı meyhanelerden birine girdi. Tezgâhın önünde bir boş yer bulup oturdu. Yaklaşan garsona, - Şarap, dedi. Garson, sanki salt onun için buradaymış gibi eğildi. Sanki ötekiler duyacak diye korkuyordu.”
(Yusuf Atılgan; Aylak Adam)
Bilinç (Şuur) Akışı Tekniği:
*Kişilerin duygu ve düşüncelerini, herhangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı endişesi taşımaksızın, düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir..
*Bu teknikte de iç konuşmada olduğu gibi kişilerin iç dünyaları, zihinlerinden geçirdikleri doğrudan o kişilerin ağzından, kendi kendilerine konuşmaları şeklinde verilir.
*Bilinç akışında, iç konuşmadan farklı olarak cümleler arasında mantık ilişkisi zayıftır.Bir kişinin sayıklaması gibi aktarılır.
*Bu teknikte dış dünyaya ait nesneler, motifler bilinçaltını harekete geçiren serbest çağrışım ögeleri olarak işlev görür.
*Aynı zamanda insanların tanıtılmasında da kullanılan bu teknikte yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile baş başa bırakmayı hedefler.
*Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.
Örnek:
“Yollar kalabalıktı. Baktığı yeri gözlerinden en uzun sakladıkları için en çok Bebek tramvayına kızıyordu. Devetüyü paltolu bir kadın görünce yüreği çarptı; ama o değildi. Şapkalıydı. Kalktı. Kapıya yürürken duvardaki takvimi gördü. 7 Mart Cumartesi yazılıydı. 27’nin yarısı kara yarısı kırmızıydı. Rahatladı. İşte boşuna beklemişti. İnsanların düzeninde bütün ayrıntılar önemliydi. Günlerin adı bile… Bugünün cumartesi olduğunu bilseydi saat birde onu görürdü.”(Yusuf Atılgan-Aylak Adam)
Tasvir (Betimleme) Tekniği:
Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir. Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir.
Örnek:“Başımızın üstünde her zaman yeşil, iğne yapraklı dallardan örülü bir çatı var. Dallar öylesine sık ki, güneş ışığı aşağıya süzülemiyor bile. Ormanın içine doğru kilometrelerce uzayıp giden toprak bir yol
Portre Tekniği:
Portre: Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal durum) tanıtan betimlemedir. Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve ruhsal portre olarak ikiye ayrılır.
a. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin
anlatıldığı betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer
kişilerden ayıran fiziksel özellikler belirtilir. Portresi
çizilen kişi hakkında özel görüş ve izlenimler de
verilebilir.
b. Ruhsal portre: Kişilerin karakter özelliklerinin
anlatıldığı betimlemedir.
Geriye Dönüş Tekniği:
*Bu anlatma zamanı ile ilgili bir tekniktir.
*Öykü anlatıcısı olayı içinde bulunduğu şimdiki zamandan alıp karakterin geçmişine ya da olayın meydana geldiği zamana gider.
*Kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirken kullanılabilir.
*Geriye dönüş tekniğinde yazar karakterlerin yerlerin ve olayların geçmişiyle ilgili bilgi vermeyi amaçlar.
*Bunun yanı sıra karakterlerin bir şeyler hatırlamaları da bu anlatım tekniğiyle verilir.
*Geriye dönüş tekniği merak uyandırma, kahramanların ruhsal ve fiziksel durumlarının daha iyi çözümlenmesinde, olayların nedenlerinin açıklanmasında yazara büyük yarar sağlamaktadır.
Örnek:
“Babasını hatırladı. Trene yolcu ederken “Aman oğlum,” demişti, “yüzümü kara çıkarma. Babayın oğlu olduğunu göster şu millete, ille de mıhtara. Benim oğlumsan sırtın yere gelmez. Heye İstanbul gurbeti çetin, İstanbullunun cinden de beter olduğunu söylerdi emmim ya, boş ver. Var git, sağlıcakla, eyi kötü bir işin başın geç, bize mektup sal. Ondan sonrasına karışma. Ben hepsinin yuvasını yaparım!”
(Orhan Kemal, Gurbet Kuşları)
Özetleme Tekniği:
*Daha çok eski klasik eserlerde görülen bu teknikte, varlığı kuvvetle hissedilen anlatıcının olayları, kişileri veya hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek anlatması esastır.
*Bu iş "bilinç akımı" veya "iç monolog" tekniklerinden yararlanarak yapılabilir.
*Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı, olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır.
Örnek:
“Karar açıklanırken çok sakinmiş. Kel Ali Eydamm deyince, Hay hay! diyor. İnfaz sırasında da olağanüstü sakin. Bilirim, tanımaz mıyım? Amma orada değişebilir insan, diyordum. Sehpaya sakin sakin yürümüş. Cellat, ipi geçirmek için gözlüğünü almak isteyince kızmış: Bırak gözlüğümü, vazifene bak…”(Ayla Kutlu; Bir Göçmen Kuştu)
PASTİŞ (ÖYKÜNME):
1-Sanatçının, kendi eserini, başka eserleri taklit yoluyla yazması, yeniden kurmasıdır.
2-Bir yazarın dil ve anlatım özelliklerine, alay etmek amacıyla, onu çağrıştıran bir biçimde öykünme (taklit etme).
3-Direk bir kopya olmayan ama başka bir sanat eserinden ödünç alınan tarz ve elemanlar kullanılarak yapılan sanat eseri.
*Başka bir yapıtı ya da yapıtın bir parçasını başka bir bağlamda taklit yöntemidir.
*Parodinin aksine, pastişler her zaman asıl metni gülünç hale getirmeye çalışmazlar.
*Taklidi anlamak için önceki eseri bilmeniz gerekir.
PARODİ (YANSILAMA):
*Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki ortaya çıkaran oyun türüdür.
*Edebiyat alanına uygulandığında; bir metni başka bir amaçla kullanmak, ona yeni bir anlam yüklemektir.
*Parodi, daha ciddi tarzdaki bir metin, tür ya da söylemin daha komik tarza dönüştürülmesidir.
*Örneğin, Don Kişot için kimse şövalye anlatılarının bir taklidi demez. Birçok insan bu eserin alay ve eleştiriyi de kapsayan bir “yeniden yazma” olduğunu kabul eder.
PARODİ VE PASTİŞİN BENZERLİK VE FARKLARI:
*Postmodern yazar, kendisine yeni bir kurmaca dünya oluştururken daha önceki metinlerin evreninde gezinir.
*Eski metinlerden bazen kişi, bazen imge/motif bazen de anlatı tekniği olarak etkilenirken oyunlarını parodi ve pastiş düzleminde kurar.
*Bu anlayışa göre her metin öteki yapıtlardan etkilenir ve ötekini içinde öğütmeyen, ötekinden etkilenmeyen yapıt neredeyse yoktur.
*Pastiş (öykünme) ve Parodi (yansılama) işlemleri yazın alanında metinlerarasılık olarak ifade edilen kavramlardır.
*İki teknik de önceki eserleri taklit eder, fakat amaçları farklıdır.
*Parodi komiktir, Pastiş ise ciddi.
*Parodi daha göz önünde olduğu için, iki terim birbiriyle sürekli karıştırılır hatta Pastiş nedir, bilinmez.
İRONİ (ALAY):
1-Yunanca eironeia’dan gelir ve “inceden inceye alay etme” demektir.
2-Biriyle ya da bir olayla alay.
3-(Tiyatro terimi olarak) Etkiyi arttırmak için bir şeyin tersini söyleyerek alay etme.
4-Gülmece, söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme.
*İronik yaklaşımla yazarlar, gerçeğe vurgu yaparak, sarsıcı bir etki yapmayı hedeflerler.
*İroni; mimik, jest ve tonlama ile söylemek istenen şeyin altını dolaylı yoldan çizer.
*İroni, zekâ ürünüdür.
*Söylemiş olduğunuz şeyin tam tersini söylemek isterken karşınızdaki kişi tarafından tamamen yanlış anlaşılabilirsiniz.
*Mesela; “x bey, her zamanki gibi çok anlamlı konuşuyor” dediniz ve karşınızdaki kişi ciddi bir tavırla başını sallayarak “evet” dedi. Yani anlaşılmadınız.
*İronik anlatımın ilk öğesi gizlemektir.
*Yazar aslında gerçeği bilmektedir ama bilinçli bir bilmezlik sergiler.
*İronik anlatımın bir başka ögesi de eleştirel bakıştır.
*İronik cümlelerin sonlarında parantezli ünlem vardır ve cümlenin tersi bir anlamı ifade eder.
*İroni ile mizahın aksine bir komikliği yakalamaktan ziyade, insanı/okuyucuyu sarsmak hedeflenir ve insanın gerçek karşısındaki kayıtsızlığına vurgu yapılır.
*Gülünçlük amaç değil sonuç olabilir.
Örnek:
-Fazlasıyla küçük harflerle konuşan kişilere “biraz daha sessiz konuş, millet rahatsız olacak” diyebilirsiniz.
-Arabasına bindiğiniz ve trafik kurallarına hiç uymadığını gördüğünüz arkadaşınıza “kendimi trafikte ilk kez bu kadar güvenli hissediyorum, şoförlüğün baya iyiymiş” gibi sözler edebilirsiniz.
TAHKİYE ETME TEKNİĞİ:
(Kişi Tanıtımı, Olay Anlatımı,)
>Kişi Tanıtımı:
*Genellikle iki tarzda yapılır:
*İlki, figürün, bizzat anlatıcı tarafından genel bilgilendirici pasajlar ile tanıtılmasıdır.
*Bu tarz kişi tanıtımları sonucunda figürlere yönelik sempatiler, kabuller ya da redler okuyucuya yazar tarafından hazır olarak verilmiş olur.
*Bir başka deyişle, okuyucu yazar tarafından yönlendirilir.
*İkinci tarz kişi tanıtımı ise, tam tersidir.
Figürün kimliği ve kişiliği hakkında özellikle bir ön bilgi verilmez; bunlar olay akışı içinde ânın gerektirdiği davranış, diyalog, iç konuşma gibi çeşitli uygulamalar aracılığıyla ortaya konur.
*Böylece figürlerin dış ve iç portreleri, parçaların adım adım birleştirilmesiyle ve nesnel gerçeklikteki hâliyle oluşturulur.
*Metnin geneline yayılması nedeniyle örneklendirilmesi güç olan bu tarz, teknik düzey bakımından ilkine göre daha makbuldür.
|
|
KONU İLE İLGİLİ |
10.Sınıf Edebiyat Roman Ünitesi Ders Notları |
|
|
KONU İLE İLGİLİ |