10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Şiir Ünitesi Konu Anlatımı,Ders Notları PDF İNDİR
10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Şiir Ünitesi Konu Anlatımı PDF İNDİR,10.Sınıf Edebiyat Ders Notları PDF İNDİR,PDF DERS NOTLARI,
derskonum.com'un değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
doğru konum= derskonum
10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Şiir Ünitesi Ders Notları PDF |
3.ÜNİTE - ŞİİR
PDF
-ÜNİTE İÇERİĞİ
1- İslamiyet
Öncesi Dönemdeki Türk şiiri
2- Geçiş
Dönemi Edebiyatı / Eserleri ( 11-12.yy Türk Edebiyatı)
3- Halk
Edebiyatı Şiiri
(Tekke-Tasavvuf
- Dini Halk Şiiri, Anonim Halk Şiiri, Aşık Tarzı Halk Şiiri,)
4-Divan
Edebiyatı Şiiri
,1- İslamiyet Öncesi Dönemdeki Türk şiiri
İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, başlangıcı kestirilemeyen
çok eski bir tarihten başlayarak 11. yüzyıla kadar sürer. Kronolojik sıraya
göre varlığı belgelerle kanıtlanan ilk ve en eski dönem,İslamiyet Öncesi Türk
Edebiyatı önemidir.
İslamiyet’ten önceki Türk edebiyatını genel olarak iki
ana başlık altında inceleyebiliriz:
1. Sözlü Edebiyat :Sözlü edebiyat, yazı öncesinde, insanın duygu ve
düşüncelerini, beden dili ve müzikle ortaya koyduğu dil ürünleridir. Sözlü
edebiyatta, söyleyen ile dinleyen arasında yüksek düzeyde coşkulu bir iletişim
gerçekleşir. Bu da söyleyenin belli bir ritim ve ahenkle konuşması, dinleyenin
de bu ritmi ve ahengi yakalamasıyla sağlanır. Bu nedenle de sözlü edebiyat
dönemi ürünleri ölçülü ve uyaklı parçalardan, yani şiirlerden oluşmuştur.
Burada şiirin daha kolay ezberlenmesinin, insan zihninde daha uzun süreli
muhafaza edilmesinin de payı vardır.
Sözlü Edebiyat Dönemindeki Ürünler: *Sav *Sagu *Koşuk
*Destan
2. Yazılı Edebiyat
Türkler arasında yazının kullanılmaya başlamasıyla ortaya
çıkan döneme "yazılı edebiyat dönemi " denmiştir, Türk edebiyatının
bilinen ilk yazılı metinleri, Orhun Anıtları(Göktürk Kitabeleri) dir.
Günümüzden 1200 yıl önce oluşturulan bu yazıtlar 1. Bilge Tonyukuk, 2.Kül Tiğin, 3. Bilge Kağan Yazıtı olmak üzere
üç ana yazıttan oluşur.
İslamiyet
Öncesi Türk Edebiyatı Genel Özellikleri
- Bu
dönemin diğer adı: Destan
Dönemi Türk Edebiyatı'dır.
- İlk
ürünler yuğ-şölen-sığır denilen törenlerde doğmuştur.
- Daha
çok aşk, doğa,kahramanlık ve ölüm temasının işlendiği bu ürünler dini
törenlerden doğmuştur.
- Çoğu
manzum-şiir şeklindeki ürünlerdir.
- “Şamanizm,
Budizm, Maniheizm” gibi dinlerin
etkisi vardır.( Burada şiirin daha kolay
ezberlenmesinin, insan zihninde daha uzun süreli muhafaza edilmesinin de
payı vardır.)
- Sözlü
ürünler milli çalgımız olan kopuz eşliğinde söylenen şiirlerdir.
- Ürünler
ozan, kam, şaman, baksı denilen
kişiler tarafından icra edilir.
- Milli
ölçümüz olan hece ölçüsüyle yazılmışlardır.
- Nazım
birimi dörtlük olup dizelerde genellikle yarım ve tam uyak kullanılmıştır.
- Yalın
sade bir dil, Öz Türkçe, kullanılmış, yabancı dillerden alınan sözcük
sayısı sınırlıdır.
- Ürünlerin
tamamı anonimdir.Sözlü şekilde oluşan ve aktarılan bir edebiyattır.
- Milli
unsurlar ağır basar.
- Bu
döneme ait bilgilere ve dönemdeki ürünlerin örneklerine Kaşgarlı
Mahmut’un “Divanü Lügat-it
Türk” adlı eserinden ulaşıyoruz.
Sözlü Edebiyat Dönemindeki Ürünler
1-KOŞUK
- Yiğitlik, aşk, tabiat
konularını işler.
- Hece vezni kullanılır
- Genellikle yarım ve tam
kafiye kullanılır.
- Kopuz eşliğinde söylenir.
- Nazım birimi dörtlüktür.
- Bu şiirlerde düz kafiye
kullanılır: aaaa, bbba, ccca. (aaab cccb dddb)
- Bu şiirlerin İslâm sonrası
halk edebiyatındaki adı koşma'dır.
- Bu şiirlerin Divan
edeviyatındaki karşılığı ise "gazel"dir
- Sığır denilen sürek avlarında ve şölen denilen törenlerde söylenen lirik şiirlerdir.
2-SAGU
*İslam öncesi Türkler arasında ,
bir kahraman, bir devlet büyüğü öldüğünde bunlar için yapılan yuğ adı verilen yas törenlerinde kopuz eşliğinde söylenen
şiirlere sagu denir.
* Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir. “Yuğ” denilen ölüm
törenlerinde söylenir.
* Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır;
ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
* Koşuk nazım şekliyle birebir aynı özellikleri gösterir.
*Dörtlükler halinde
söylenir.
*4+3=7’li hece
ölçüsüyle yazılır.
* Bu şiirlere İslâm
sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
*Divanu
Lûgatit-Türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.
*Sagu söyleyen
kişilere sagucu ya da ağıtçı denir.
2-
Geçiş
Dönemi Edebiyatı / Eserleri ( 11-12.yy Türk Edebiyatı)
KUTADGU BİLİG
¢ 11. yy’da (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından
yazılmıştır. (Eserini Balasagun’da yazmaya başlamış ve Kaşgar’da
tamamlamıştır 1069-1070 )
¢
İslam kültürü etkisindeki
ilk edebi eserdir.
¢
Karahanlı hükümdarı
Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.
¢
Kutadgu Bilig ‘’saadet
veren bilgi, ilim’’ anlamına gelir.
¢ Hem dünyada hem de ahirette mutlu olma yollarını göstermek amacıyla
yazılmıştır.
¢
Didaktik bir eserdir. Edebiyatımızın ilk
mesnevisidir.
¢
Mesnevi şeklinde aruz vezniyle 6645 beyit olarak
yazılmıştır.
¢
Eserde 173 tane de dörtlük vardır.
¢
Eserde amaç,toplum hayatındaki bozuklukları
düzeltecek,insanı mutlu edecek yollar bulmak;bu yolları,devrin hükümdarına
öğütler halinde göstermektir.
¢
Ahlak,dinin önemi,devlet idaresi gibi konulara da
değinilmiştir.
¢
Eser ilk siyasetname kitabı olma özelliği de taşır.
¢
Hakaniye
lehçesiyle yazılan eserde Arapça ve Farsça sözcükler de kullanılmıştır.
¢
Eserin, günümüzde üç nüshası vardır: Viyana (Herat), Mısır ve Fergana
Eserin temeli dört kavram
üzerine kurulmuştur; bunlar kişileştirilerek dört kahramanı ortaya
çıkarmıştır. Bu yönüyle eser alegoriktir. (sembolik) |
Eserde
dört sembolik şahsiyet yer alır: Kün Togdı
(hükümdar) ➝ adaleti, Ay
Toldı (vezir) ➝ saadeti, Ögdülmiş
(vezirin oğlu)
➝ devleti, aklı, zekayı, Odgurmış (derviş) ➝ kanaat, akibet, hayatın sonunu temsil eder. |
Yusuf
Has Hacip:
1019
yılında Balasagun'da doğan Yusuf Has Hacip'in hayatı hakkında bilgimiz çok
azdır. İnançlı, bilgili bir şair; aynı zamanda iyi bir düşünür ve devlet adamı
olduğu, 1077'de öldüğü bilinmektedir. Yusuf'un,
Balasagun'da yazmaya başladığı ve Kaşgar'da tamamladığı Kutadgu Bilig adlı
eseri, İslami Devir Türk Edebiyatı'nın önemli eseridir. Bu eseri Karahanlı
Hükümdarı Tabgaç Uluğ Buğra Han'a sunmuş (1069), eseri çok beğenen hükümdar da
ona "Has Hacip" (protokol memuru) ünvanı vererek yanına almıştır.
Kutadgu Bilig, "mutlu olma, güçlü olma bilgisi" veya "devlet
olma-devletli olma" bilgisi olarak günümüz Türkçesine aktarılabilir.
DİVAN-I LUGATİ’T-TÜRK
*11.yy’da
(1072-1074) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.
Ebul Kasım
Abdullah’a sunulmuştur.
*Eser Türk dilinin
ilk sözlüğü, ilk dilbilgisi kitabı olma özelliği taşır.
*Türkçe’nin ilk
sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır.
*7500 Türkçe kelimenin
Arapça karşılığı verilmiştir.
*Türk dilini
Araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır.Bu nedenle Arap Alfabesiyle kaleme
alınmıştır.
*Araplara Türkçe
öğretmek ve Türkçenin Arapçayla boy ölçüşebilecek derecede olduğunu göstermek
için yazılmıştır.
*Yazar Türkçe
kelimelerin karşılıklarını halk dilinden derlediği örneklerle
delillendirmiştir.
*Eserde kelimelerin
anlamlarının yanında; kelimenin türü, yapısı,cümledeki kullanımı, sözcüğün,
değişik Türk boyları arasındaki kullanımı da verilmiştir.
*Türk boyları ve
coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır.
*Devrinin Türk
dünyasını gösteren bir harita da vardır.
*Hakaniye lehçesi
kullanılmıştır.
*Eser,ansiklopedik
bir özellik taşır.Tarih, coğrafya, folklor vb. bilimler açısından temel bir
kaynaktır.
*Eserde İslamiyet
öncesi Türk edebiyatına ait koşuk, sagu, sav, destan gibi ürünlerden bazı derlemeler
yapılmış olması esere bir antoloji niteliği kazandırmıştır.
*Yapıt ansiklopedik
bir sözlüktür, bunun yanında dil bilgisi, tarih, coğrafya, edebiyat, folklor,
etnoğrafya alanlarında da zengin bilgiler vermektedir.
NOT: Yapıtın tek yazma nüshası vardır. Bu nüshayı
Ali Emir-i Efendi, bir sahaf dükkanında tesadüfen bul-muş ve satın almıştır.
Yapıt ilk defa Kilisli Rıfat Bilge tarafından incelenerek Arap harfleriyle üç
cilt halinde yayımlanmıştır.
Kaşgarlı Mahmut: Kaşgarlı Mahmut hakkında eserindeki
dağınık bilgi ve ipuçları dışında bilgi yoktur. Ne zaman doğduğu bilinmeyen,
Türkçeyi iyi konuşan ve Türkçe hakkında geniş bir birikime sahip olan yazar,
Balasagunludur. Türk illerini dolaştığı, onların tarihlerini, dillerini ve
edebi verimlerini toplayıp kitap haline getirdiği anlaşılmaktadır.
Kaşgarlı Mahmut,
Divan-ı Lügati't Türk adlı eserini, 1072'de yazmaya başlamış ve 1074'te
bitirmiştir. Eserini Alp Arslan'ın damadı Halife Müktedî Billah'a sunmuştur.
ATABETÜ’L-HAKAYIK
*12.yy.da ‘’Edip
Ahmet Yükneki’’ tarafından kaleme alınmıştır.
*Eser Dad
Sipehsalar Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur.
*Atabet’ül Hakayık
‘’hakikatler eşiği’’ anlamına gelir.
*Aruz
vezniyle(Kutadgu Bilig’in kalıbıyla) mesnevi tarzında yazılmıştır.
*Ayet ve hadislere
dayanarak İslam ahlakını öğretmeye çalışan didaktik bir eserdir.
*Cömertlik, doğruluk,ilim, cahilliğin zararı,dünyanın
geçiciliği, alçakgönüllülük, kibirlilik
gibi konular işlenmiştir.
*Eserde 46 beyit ve
101 dörtlükten meydana gelmiştir. Yani beyit ve dörtlük bir aradadır.
*46 beyitlik bölüm,
eserin giriş kısmı (Allah’ın, Peygamberimizin ve dört halifenin övüldüğü bölüm)
olup gazel biçiminde kafiyelenmiştir.
*101 dörtlükten
oluşan bölüm ise asıl konuyu anlatır.Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde
kafiyelenmiştir.
*Eserin dili biraz
ağırdır.Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır.
*Hakaniye
lehçesiyle yazılmıştır.
*Eser, ilk defa
Necip Asım tarafından Ayasofya Kütüphanesinde bulunmuş ve ilim alemine
tanıtılmıştır.
Edip Ahmet Yükneki:
Edip Ahmet, İslami
Türk Edebiyatının, Karahanlılar sahasında yetişmiş önemli yazarlarından
biridir. Hayatına ve kişiliğine ait bilgiler, eserindeki bazı şiirlerden elde
edilmiştir. Kendisini eserinin son bölümünde "Edip Ahmet adım, edeb
pend (nasihat) sözüm" diye tanıtır. Yine eserindeki bazı şiirlerinde
kör olduğundan, yazar olduğundan ve Yüknekli olduğundan söz etmiştir.
Edip Ahmet Bin
Yükneki hakkında belgelere dayalı bilgi edinemiyoruz. Ancak, eski kaynaklar,
örneğin Ali Şîr Nevâî'nin Nesâimü'l Mahabbe adlı eseri Edip Ahmet'le ilgili
olarak daha çok destani nitelikli bazı bilgiler vermektedir. Bu da yazarın XV.
yüzyıla kadar unutulmadığını gösteriyor.
DİVAN-I HİKMET
*"Hikmet"
kavramı, "dinî-tasavvufî özlü söz" şeklinde açıklanabilir.
*XII. yüzyılda Türk
tasavvuf edebiyatının şairi sayılan Hoca Ahmet Yesevi'nin yazdığı
eserdir.
*İlahi konuların
(peygamber sevgisi, ibadet...) işlendiği didaktik eser tasavvuf edebiyatının
ilk örneğidir.
*İslamın esasları,
şeriatın hükümleri, tasavvuf adabı şiirlerin ana konusudur. Kıyamet
*Koşma nazım
biçimiyle ve hece ölçüsüyle yazılan eser Hakaniye Türkçesiyle ve sade bir dille
kaleme alınmıştır.
*Genellikle 7'li
(4+3) ya da 12'li (4+4+4) hece kalıpları kullanılmıştır.
*Uyak düzeni aaab /
cccb / dddb şeklinde olan eserde yarım uyak ve redif kullanılmıştır.
*Anadolu'da
tasavvuf halk edebiyatının gelişmesinde etkisi olmuş bir eserdir.
*Hikmet, Anadolu'da
görülen "ilahi"nin karşılığıdır.
Hikmetlerde
işlenen konular, tamamen dinî ve tasavvufî bir niteliktedir.
Hoca Ahmet
Yesevi
11. yüzyılın
sonlarında Türkistan'ın Sayram şehrinde doğan Ahmet Yesevi, kerametleriyle ün
yapmış Şeyh İbrahim'in oğludur. Yedi yaşında Yesi şehrine gelir, ilk eğitimini
sufîlik çerçevesinde alır. Düşünceleriyle Sirderya çevresinde, Taşkent'te ve
bozkırlarda göçebe olarak yaşayan Türkler arasında etkili olur, bu bölgede
Müslümanlığın yayılmasına ve kökleşmesine katkıda bulunur. Ahmet Yesevi, iyi
bir eğitim görmüş; Arapça, Farsça ve İslami ilimleri iyi öğrenmiş bir tasavvuf
şairidir. Hikmetleriyle özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın üzerinde etkili
olmuştur. Ahmet Yesevi, İslâma yeni girmiş Türk boylarına İslamın esaslarını,
tasavvufun inceliklerini öğretmek için "hikmet" denilen manzumeleriyle
hitap etmiştir. Mesajlarını iletmek için şiiri bir araç olarak kullanmıştır.
Türk edebiyatında tasavvuf düşüncesini şiir biçiminde aktaran ilk isim Ahmet
Yesevi'dir.
3- Halk Edebiyatı Şiiri
Dini- Tasavvufi Halk Şiiri ( Tekke Edebiyatı Şiiri)
Dini-Tasavvufî Türk
edebiyatı İslâmiyet'in ve tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet'in
kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de
işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir. Dini-Tasavvufi Türk
edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dini-tasavvufi düşünceyi yaymaktır.
Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke
şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.
Özelikleri:
·
İslamiyet'in
temel ilkelerine dayanarak nefsi arıtıp ahlakı güzelleştirerek dini yaşama ve
bu yolla Allah'a ulaşma düşüncesine tasavvuf denir.
·
Tasavvuf
kültürüyle yetişmiş aydınların oluşturduğu edebiyattır.
·
Halkın
anlayacağı bir dil kullanılmakla beraber Arapça ve Farsça sözcüklere yer
verilmiştir.
·
Şiirler,
hem hece hem aruzla yazılmıştır.
·
Nazım
birimi dörtlüktür ama gazel biçiminde yazılan ilahiler de vardır.
·
Allah
aşkı ve Allah'ın görüntüsü olarak kabul edilen insan sevgisi konu edilmiştir.
·
Allah
sevgisi, doğruluk, ibadet, dünyanın gelip geçiciliği, Allah'a ulaşma yolları,
insana değer verme ve tasavvufla ilgili konular tekke şiirinin ana temalarını
oluşturur.
·
İlahi,
nefes, deme, şathiye, devriye, nutuk gibi nazım türleri vardır.
·
Efsaneler,
evliya menkıbeleri, tezkireler düzyazı türündeki eserlerdir.
·
Dili
aşık edebiyatına göre ağır, divan edebiyatına göre sadedir.
·
Tasavvuf
hareketi edebiyatımızda Türkistan'da Ahmet Yesevi ile başlamıştır.
- Yüzyıllara
Göre Tekke Edebiyatının En Önemli Temsilcileri Şunlardır:
Ø
12.yy. : Hoca Ahmet Yesevi
Ø 13. yy. : Yunus Emre, Hacı
Bektaş-ı Veli
Ø 14. yy. : Kaygusuz Abdal
Ø 15. yy. : Hacı Bayram-ı Veli,
Eşrefoğlu Rumi
Ø 16. yy. : Pir Sultan Abdal, Aziz
Mahmut Hüdai
Ø
17.
yy. : Niyaz-ı Mısrî, Erzurumlu İbrahim Hakkı
İLAHİ
* İlahi, Allah’ı övmek, O’na dua
etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmış makamla
okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir.
*Kendine özgü bir ezgiyle okunur.
*Hem koşma, hem semai biçiminde
ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
*Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11 ‘li kalıplar
tercih edilmiştir.
*Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük
sayısı 3 ila 7 arasında değişir.
*Genelde şiirin içinde şairin
mahlası geçer.
*İlahi denince akla ilk gelen
Yunus Emre dir. Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille
yazmıştır. Hece ölçüsü kullanmıştır.11’li hece ölçüsünü kullanmıştır. Halkın
içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın
dilidir.
*Daha sonra Eşrefoğlu Rumi,
Niyazi-i Mısri, Aziz Mahmut Hüdai, Yunus Emre’nin etkisinde kalarak ilahiler
yazmışlardır.
Not: İlahiler tarikatlara göre
farklı isimler alır: Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme,
Gülşenilerde tapuğ, Halvetilerde durak, öteki tarikatlar da hur ya da ilahi
gibi.
- 1238'de doğduğu 1320'de
öldüğü tahmin ediliyor.
- -Yaşına ilişkin bilgiler
sınırlıdır. Doğum ve ölüm yeri kesin olarak bilinmemektedir.
- -13. yüzyılın ortalarına
doğru Moğol İstilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde Anadolu'da
yaşadığı sanılıyor.
- -Taptuk Emre'nin dergahında
hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'da köy köy
kasaba kasaba dolaştı.
- -Şiirlerinde içli bir Allah
aşkı ve derin bir insan sevgisi vardır.
- -Tüm şiirlerinde Allah'a
ulaşma çabasıyla duyduğu mutluluk, O'na kavuşma isteğinin coşkusu ve
kavuşamamanın verdiği acı vardır.
- -İlahi türünün en güzel
örneklerini vermiştir.
- -Çoğunlukla hece ölçüsü
kulllanmıştır. Risaletü'n Nushiyye adlı eserinde ise aruz ölçüsünü kullanmıştır.
- -Sade bir Türkçe ile
söylemiştir. Halk dilinin deyiş ve özelliklerini de şiirlerinde
kullanmıştır. Süsten uzak ve içten söylemiştir.
- -Tasavvufun çizgilerini ve
felsefesini halka en iyi anlatan mutasavvıftır.
- Eserleri: Divan, Risaletü'n Nushiyye
NEFES
Bektaşi tarikatına
bağlı şairlerin din ve tasavvufla ilgili konuları tarikatın bakış açısına ve
dünya görüşüne göre işledikleri şiirlerdir. Nefeslerde Vahdet-i Vücut felsefesi
anlatılır. Ayrıca Hz. Muhammet ve Hz. Ali'yi övmek için yazılmış nefesler de
vardır. Nükteli ve alaylı bir üslup, nefeslerde belirgin olarak görülür.
NUTUK
Tarikat ehli
kişilerin (pirlerin ve mürşitlerin), tarikata yeni giren dervişlere öğüt
vermek, tarikat kurallarını ve adabını öğretmek, tarikat derecelerini göstermek
amacıyla söyledikleri şiirlerdir. Daha çok Bektaşî ve Alevi ozanları tarafından
kullanılan bir türdür.
DEVRİYE
"Devir"
kuramını anlatan
şiirlerdir. Devir kuramı, Hz. Muhammet'in "Ben nebî iken Âdem su ile çamur
arasındaydı" hadisini açıklar. Tasavvuf yorumcularına göre Muhammet yeryüzüne
sonradan gelmiştir. Halbuki Muhammet'in ruhu ezelden beri vardı. Vakti gelen
ruh, doğarak maddi aleme iner. Önce cemâda, sonra nebâta, hayvana, insana ve en
sonunda da insan-ı kamil'e geçer. Oradan da Tanrı'ya kavuşur ve onunla
birleşir. İnsanın maddi dünyaya inişine "nüzûl", tekrar Tanrı'ya
dönüşüne "urûc" denir. Bu inişi ve tekrar geri dönüşü anlatan
şiirlere devriye adı verilir.
ŞATHİYE
"Şatıh", "şathiyat-ı
sofiyâne" gibi adlarla da anılan şathiye, tekke şairlerinin yazdığı,
ilk bakışta anlamsız, hatta dine aykırı görülebilecek olan, ama gerçekte
tasavvufun kimi gizlerinin simgeler ve mecazlar yoluyla verildiği tekke
edebiyatı nazım türüdür.
Bu şiirlerin en
önemli özelliği anlamının kapalı olması, ilk okuyuşta anlatılmak istenenin
kavranamamasıdır. Din ve tasavvufla ilgili ciddi bir konuyu gülmeceli ve alaylı
bir üslupla anlatan bu şiirlerde, görünüşte saçma sanılan sözlerin,
yorumlandığında tasavvufla ve Kur'an-ı Kerim'in iç anlamıyla ilişkili olduğu
görülür.
Belli bir sahibi yoktur. Halkın
ortak malı olan ürünlerden oluşur.
Dili sade, akıcı bir halk
Türkçesidir.
Şiirlerde hece ölçüsünün 7'li,
8'li, 11'li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
Somut ve gerçeklerle iç içe bir
edebiyattır.
Şiirlerinin nazım birimi
dörtlüktür
En çok yarım kafiye
kullanılmıştır. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
Mecazlara,soyut
ifadelere,imgelere ve edebi sanatlara fazla yer verilmez.
Ölüm, aşk, tabiat sevgisi,
ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
Sözlü geleneğe dayanır.
Anonim halk edebiyatı
ürünleridir; mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal v.b.
TÜRKÜ
* Türk+Î şeklinde
oluşmuş bir kelimedir. Arapça aitlik eki olan -Î- nin getirilmesiyle oluşur.
Böylece Türk'e ait olan anlamına gelir.
* Kendine özgü bir ezgiyle söylenen nazım biçimidir.
* Genellikle anonimdir. Adları bilinen saz şairlerinin söyledikleri de zamanla
halka mal olmuştur.
* Düzenleyicilerin,
derleyicilerin ve yörelerin adıyla anılır.
* Yapısı yönüyle iki bölümden oluşur. Birinci bölüm, türkünün asıl sözlerinin
bulunduğu bölümdür. Buna bent adı verilir. İkinci bölüm ise her bendin sonunda
tekrarlanan nakarattır. Buna kavuştak ya da bağlama denir.
* Türküler 8‟li ( 4+4 ) hece ölçüsü veya 11‟li ( 4+4+3 ) hece ölçüsüyle
söylenir.
* Aşk, tabiat, ayrılık, gurbet, hasret, sevgi ve güzellik gibi konular işlenir.
* Konusu ve şekli devirden devire ve çevreden çevreye değişir.
Ø Türküler farklı türlere ayrılır. Türkü türleri
* Ezgilerine göre: Bozlak, koşma, hoyrat, kayabaşı…)
* Konularına göre: Ninni, çocuk türküleri, doğa, tören, aşk, kahramanlık
türküleri…)
* Bentlerdeki dize sayılarına göre: Üçleme, dörtleme, beşleme… diye çeşitli
gruplara ayrılır
ZEYNEBİM
Söğüdün yaprağı nârindir nârin
İçerim yanıyor dışarım serin
Zeynep'i bu hafta ettiler
gelin
Zeynebim Zeynebim anlı
Zeynebim
Üç köyün içinde şanlı
Zeynebim
Zeynep bu güzellik var mı
soyunda
Elvan elvan güller kokar
koynunda
Arife gününde bayram ayında
Zeynebim Zeynebim anlı
Zeynebim
Üç köyün içinde şanlı
Zeynebim
MANİ
*Hecenin 7‟li kalıbıyla söylenir.
*Tek dörtlükten oluşur.
* Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
*Özellikle dize sayısı 6 veya 6‘dan çok olan manilerin uyak düzeni
genellikle aa xa xa xa xa xa şeklinde olmaktadır
*İlk iki dize, asıl maksadı anlatan son iki dizeden ayrılır.
* Asıl konu son iki dizededir, ilk dizeler doldurmadır.
* Mânilerde konu sınırı yoktur; aşk, toplumsal olaylar, ölüm, iyilik, evlat
sevgisi…
* Üç farklı mâni çeşidi vardır.
* İki kişinin karşılıklı söyledikleri manilere “deyiş” denir.
A) DÜZ MÂNİ (TAM MANİ)Tek dörtlükten ve tüm dizeleri 7
heceden oluşan mâni çeşididir. Kafiyeleri cinassızdır.
Akşamlar olmasaydı
Badeler dolmasaydı
Yâr koynuna girince
Hiç sabah olmasaydı
A benim bahtiyarım
Gönülde tahtı yârim
Yüzünde göz izi var
Sana kim baktı yârim
PDF İNDİRMEK İÇİN TIKLAAA
B)
YEDEKLİ,AYAKLI MÂNİ (ARTIK MÂNİ) Düz mâninin sonuna aynı uyakta iki veya daha
fazla dizenin daha eklenmesiyle oluşan mâni çeşididir. Yedekli mâni de denir.
Kafiyesi cinassızdır.
Dağdan kestim kereste
Kuş besledim kafeste
Yarin hasta dediler
Yetiştim son nefeste
Son bir seslendi bana
Hayat buldum o seste
NİNNİ
* Annelerin, çocuklarını uyutmak için belli bir ezgiyle söylediği sözlü
edebiyat ürünleridir.
* Anne, çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, sevinçlerini,
üzüntülerini anlatır.
* 7‟li, 8‟li ve 9‟lu hece ölçüsü ile söylenir.
Örnek
Çaya vardım çay susuz
Çadır kurdum
yaylasız
Benim yavrum pek
huysuz
Ninni yavrum ninni
Ninnilerin benim
olsun
Uykularım senin olsun
Akan sular ömrün olsun
Ninni yavrum, kuzum ninni
AĞIT
* Anonim halk edebiyatının sözlü ürünlerindendir.
* Dörtlükler halinde yazılır.
* Kafiyelenişi koĢmaya benzer. ( abab, cccb, dddb …)
* Ağıtta bir kişinin ölümünden duyulan acı dile getirilir
Örnek
Vardım ki yurdundan
ayak çekilmiş
Yavru gitmiş ıssız
kalmış otağı
Camlar şikest olmuş
meyler dökülmüş
Sâkîler meclisten
çekmiş ayağı
Zinni dert elinden her zaman ağlar
Vardım ki bağ ağlar
bağıban ağlar
Sümbüller perişan
güller kan ağlar
Şeydâ bülbül terk
edeli bu bağı
Bayburtlu Zihni
Âşık denilen saz
ozanlarının bağlama eşliğinde çalıp söyledikleri şiirlerdir.
Âşıklar, genel
olarak gezgindir, bağlamaları omuzlarında diyar diyar gezerler.
Âşık tarzı halk
şiirinde dinî ve tasavvufî konulara yer verilmez.
Aşk, özlem,
ayrılık, gurbet, ölüm ve doğa, bu şiirin işlediği temel konulardır.
Âşıklar şiirlerini bağlama eşliğinde, özel
bir ezgiyle ve irticalen (herhangi bir ön hazırlık yapmadan) söylerler.
Âşıkların büyük
bölümü eğitim görmemiş, halktan insanlardır. Usta-çırak ilişkisi,geleneği
çerçevesinde ilerler.
Şehir kültürüyle
içli dışlı olmamışlardır.
Âşık şiirinde
dörtlük birimi ve hece ölçüsü kullanılır.
Yarım ve cinaslı
uyak yaygındır. 17. yüzyıldan sonra beyit birimi ve aruz ölçüsünü kullanan
şairlere de rastlanır.
Âşık şiirinde koşma,
semai, destan gibi nazım biçimleri; güzelleme, koçaklama,ağıt ve taşlama gibi
nazım türleri yaygın olarak kullanılır.
Âşıkların
şiirlerinin toplandığı defterlere "cönk" denir.
Şiirlerin son dörtlüğünde şairin mahlası(veya adı) kullanılmıştır.
Tapşırma: Tapşırma
“kendini tanıtma, bildirme, arz etme” anlamına gelir. Sanatçıların eserlerinde
kullandıkları takma isme halk şiirinde tapşırma denir.
1.
Koşma: *Halk
edebiyatının en sevilen ve yaygın türüdür. *Koşma “yakıştırmak,
isnat etmek” demektir. *Genellikle 11’li
hece ölçüsüyle yazılır, *Saz
eşliğinde söylenir. *Ezginin
niteliğine göre “Acemi koşması, Ankara koşması, topal koşma, kesik kerem”
gibi türlere ayrılır.
Zülfü perişanım kal melil melil Kerem et aklından çıkarma beni Ağla gözyaşını sil melil melil ..... Karac'oğlan der ki ölüp ölünce Ben de güzel sevdim kendi halimce Varıp gurbet ile vâsıl olunca Dostlardan haberim al melil melil
|
2.
Semai: Koşmadan sonra en
çok ilgi gören nazım şeklidir. ÖRNEK Gönül gurbet ele varma
|
3.
Varsağı: Varsağı adını Doğu
Anadolu’da yaşayan Varsak Türkmenlerinden almıştır.
Bre ağalar bre beyler Behey ela gözlü dilber! Harami olmuş gözlerin. |
4.
Destan: Destanlar,
toplumun hafızasına kazınmış olayları “kahramanlık, savaş, göç, doğal
felaketler…” işler. Âşık edebiyatında çok farklı konularda da (esnaf destanı,
yaş destanı, hayvan destanları, bekçi destanı) destanlar yazılmıştır.
Genç Osman dediğin bir küçük uşak |
4-Divan
Edebiyatı Şiiri
*Divan
edebiyatına "yüksek zümre edebiyatı", "havas edebiyatı",
"Klasik Türk edebiyatı" gibi isimler verilir.
Şairler, şiirlerini "divan" adı verilen
kitaplarda topladıklarından "divan edebiyatı" adını alan bu şiir geleneği;
Osmanlı, Arap, İran, hatta Hint kültüründeki ortak özelliklere bağlı kalınarak
oluşturulmuştur. Bu şiir geleneği şekilsel ögelere sıkı sıkıya bağlı bir
edebiyattır.
·
1.
Divan şiirinin dili Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu Osmanlıca denen
yazı dilidir.Dil ağırdır.
2. Ölçü, İranlıların Araplardan alarak yeniden düzenledikleri aruz
ölçüsüdür.
3. Nazım biçimleri genelde Arap ve İran şiirlerinden alınmıştır. (Şarkı ve tuyuğ,
Türklerin buluşudur.) Nazım birimi, beyittir. Beyit, kendi içinde anlam
bütünlüğü taşır.
4. Divan edebiyatında genellikle tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
5. Divan edebiyatında Arap ve Fars edebiyatlarından alınan nazım biçimleri
kullanılır: Kaside, gazel,mesnevi, murabba, terkib-i
bend, rubai...
6. Tüm şairlerin kullandığı,mazmunlar (kişileşmiş,kalıplaşmış sözler)
kullanılır.
7. Divan edebiyatının kaynakları din, tasavvuf, Kur'an, hadis, peygamber
hikayeleri, evliya menkıbeleri, İran ve islam mitolojisidir. XIII. yüzyıldan
sonra yerli yaşam, günlük olaylar olmuştur. Bu nedenlerle şiirlerde aşk, şarap,
din ve ahlak ile ilgili soyut kavramlar işlenmiştir. Şiirlerin kişi ve toplum
yaşayışı ile ilgili gerçeklere, doğayla ilgileri azdır. Stilize edilmiş bir
doğa anlayışı ile doğa öğeleri nakış, motif gibi kullanılmıştır.
8. Divan şiirinde aşk ön plandadır. Aşk anlayışı çağın mutlak hükümdarlık
sistemine ve tasavvuf düşüncesine dayanır. Sevgili, mutlak iktidar sahibi,
zalim, vefasız; âşık ise bahtsızdır. Şairler daha çok platonik bir aşk
anlayışını benimsemiştir.
9. Divan şiirinde kaderci bir dünya görüşü egemendir. Şairler, dünyanın geçici
olduğundan, feleğin şerrinden, zamanın kötülüğünden yakınırlar.
10. Söyleyiş, özentilidir. Ustalık, benzetmeler yapmak; mecazlı, sanatlı
deyişler yaratmak, kalıplaşmış anlamlı sözcükleri (mazmunlar) yeniden
kullanmakta görülmüştür. Bu nedenle şair, konudan çok söyleme biçimine (üsluba)
önem verir.
11. Divan şiirinde nazirecilik yaygındır. Şairler, çok beğendikleri şiirleri
taklit etmişler, onlardan daha güzel şiirler yazmayı amaçlamışlardır.
12.Kafiye göz
içindir.Genellikle zengin kafiye kullanılmıştır.
13.Şiire başlık
konmaz.Her şiir redif veya türünün adı ile anılır.
14.İnsanın iç
dünyasına yönelik soyut ve kitabi edebiyattır.
15.Özgün değil
taklitçidir.(Arap ve Farsça edebiyat etkisindedir.
16.Tasavvuf, Türki-i Basit (Basit Türkçe), Sebk-i
Hindî ve Mahallîleşme, Encümen-i Şuara akımları gibi akımlar vardır.
1. Tevhit: Allah'ın birliğini ve yüceliğini,
azamet ve kudretini anlatan şiirlere denir.
2. Münacaat: Allah'a yalvarış, yakarış
demektir. Edebiyatta konusu Tanrı'ya yakarış olan şiirler bu adla anılır. Nesir
biçiminde olanlara tazarruname adı verilir.
3.
Naat: Hz.
Muhammed'i övmek, ona yalvarıp ondan şefaat dilemek için yazılan şiirlerdir.
Fuzuli'nin "Su Kasidesi" bu türün önemli örneğidir.
4. Methiye: Bir kişiyi övmek için yazılan
şiirlerdir. En güzel örneklerini Nefi yazmıştır.
5. Fahriye: Şairin kendi üstünlük ve
erdemlerini anlattığı şiirlere denir. Türk edebiyatında en ünlü fahriye yazarı
Nef'idir.
6. Hicviye: Bir kişi veya kurumu; toplum veya
olayı yermek için yazılan şiirlerdir. En güzel örneklerini Nabi-Nefi yazmıştır.
7. Mersiye: Bir kimsenin ölümü üzerine
duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için ölüyü över nitelikte yazılan
şiirlerdir.(Kanuni Mersiyesi-Baki)
8. Mevlit: Hz. Muhammed'in doğumu başta
olmak üzere hayatı, mucizeleri, gazaları, ahlakı, vefatı ve hilyesini övgü ile
anlatan şiirlerdir. Manzum olup mesnevi biçiminde yazılır.
9.Miraciye: Hz. Peygamberin
"Miraç" olayının anlatıldığı türdür.
GAZEL
*Gazel, en az 5, en
çok 15 beyit olur.
*Aruz ölçüsünün her
kalıbı ile yazılabilir.
*İlk beyite matla
(doğma yeri, gazelin doğduğu beyit), son beyite makta, (gazelin kesildiği
beyit) denir; matlanın altındaki beyite hüsn-i matla (güzellik katan beyit),
maktanın üstündeki beyite de hüsn-i makta (maktanın güzelliği; yani, maktaya
güzellik katan beyit) adı verilir. En güzel beytine de beyt-ül-gazel (ya da şah
beyit) denir.
*Uyak düzeni
"aa / ba / ca / da..." şeklindedir. (İlk beyit kendi arasında
uyaklıdır, sonraki beyitlerin ikinci dizesi ilk beyitle uyaklıdır.)
*Makta beyitinde
ozanın mahlası geçer.
*Gazel, divan
şiirinin en yaygın ve en gözde türüdür. Ozanların gücü, gazellerinde
gösterdikleri başarı ile ölçülür; nitekim, Fuzuli, bu konuda Gazel bildirir şâirin kudretin /Gazel
arttırır nâzımın şöhretin dizelerini
söylemiştir.
*Gazel genellikle aşk, sevgilinin
güzelliklerinin övgüsü, aşığa çektirdiği cefa, yüz vermemesinden yakınma,
kıskanma, ayrılık acısı, özlem, kavuşma (vuslat isteği, vb.) ve şarap
(meyhane, bezm), câm-ı cem temaları, zamandan yakınma, felsefi ve didaktik
düşünceler üzerine kurulur.
*Beyitler arasında
konu birliği yoktur. Pek seyrek olarak, bazı gazellerde konu bütünlüğü bulunur;
böyle gazellere yek-âhenk (tek ahenkli) adı verilir; beyitler, arasında hem
konu birliği bulunan, hem de bütün beyitleri aynı güçte, güzellikte olan
gazellere yek-âvâz (tek sesli) denir.
*Konu birliği
olmadığı için gazellere konuyu belirten bir başlık konmaz. Ya redifleri ile
yada ilk dizeleri ile bilinirler.
İşlenilen
Konulara Göre Gazeller |
|
Rindane Gazel: |
İçkiyi, içki zevkini, içki ile ilgili
düşünceleri, hayata karşı kayıtsızlığı, yaşamaktan zevk almayı konu olarak
işleyen gazellere |
Şûhâne Gazel: |
Kadını ve aşkın güzelliklerini konu
alan, zarif ve çapkın bir anlatımla söylenmiş gazeller. Bu tür gazellere
“Nedimâne gazel”de denir. |
Hikemî Gazel: |
Ahlakla ilgili öğütler veren, türlü
hayat görüşlerini yansıtan, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı
gazeller |
Beni
candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan
murâdım flem’i yanmaz mı
Kamu bimârına cânan
devâ-yı derd eder insan
Niçin kılmaz bana
derman beni bîmar sanmaz mı
fieb-i hicran yanar
cânım döker kan çeflm-i giryânım
Uyarır halkı efgaanım
kara bahtım uyanmaz mı
Gül-i ruhsârına
karflı gözümden kanlı akar su
Habîbim fasl-ı
güldür bu akar sular bulunmaz mı (Fuzuli, XVI. yy.)
Değildim ben sana
mâil sen ettin aklımı zâil
Bana ta’n eyleyen
gaafil seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî rind-i
fleydâdır hemifle halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne
sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
KASİDE
Kaside "kast
etmek, yönelmek" olan "kısaca" sözünden türetilmiştir.
Kasideler, bir
kişiyi, övmek amacıyla yazılan edebî dilekçe niteliğindeki şiirlerdir.
Kaside Nazım birimi beyit olan kasidenin
uyak düzeni gazelin aynısıdır (aa ba ca da…)
Gazelden daha uzun
olan kasidelerin beyit sayısı 33 ile 99 arasında değişir.(31-99
da olabilir.)
Kasidenin de ilk beyitine "matla",
son beyitine "makta" beyit denir.
En güzel beyitine "beytü'l kasid",
şairin adı-nın-mahlasının geçtiği beyite "tac beyit" denir.
Kimi kasidelerde fahriye ve tegazzül
bölümleri olmayabilir.(Su Kasidesi'nde tegazzül bölümü yok.)
Kasideler konusuna
göre adlar alır:
— Tanrı'nın varlığını, birliğini anlatan
kasidelere tevhid,
— Tanrı'ya yalvaran kasidelere münâcaât,
— Hz. Peygamberi ve
din büyüklerini öven kasidelere naât,
— Devrin ileri gelenlerini öven kasidelere methiye
denir.
Bir kasidede şairin
uymak zorunda olduğu 6 bölüm vardır:
➤ Nesib ya da teşbib, kasidenin
başlangıç bölümüdür. Bu, 15-20 beyitten oluşan betimlemedir. Bu bölümde bahar
ayları betimlenirse bahariye, kış betimlenirse şitaiyye, yaz
betimlenirse temmuziye, ramazan ayı betimlenirse ramazaniye,
bayram ve bayram şenlik-leri betimlenirse ıydiyye gibi adlar verilir.
➤
Girizgâh (Geçiş) bölümü, şairin asıl övgü
bölümüne geçtiği giriş beyitidir. Bir veya iki beyitten oluşur.
➤ Methiyye, kasidenin sunulduğu kimsenin
övüldüğü bölümdür.
➤
Tegazzül (Gazelleme), aynı ölçü ve uyakla
kasidenin içine konulan gazel parçasıdır.
➤ Fahriyye (Övünme), şairin kendisini övdüğü
bölüm-dür.
➤
Dua, şairin birkaç beyitle övdüğü
kişiye iyi bir gelecek ve mutluluk vermesi için Tanrı'ya yakardığı bölümdür.
Saçma ey göz
eşkden gönlümdeki odlara su
|
(Ey
göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok)
tutuşan ateşlere su fayda vermez.) (Şu
dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz
yaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem..) (Ey
Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların (susuzluktan
dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni
özlüyorum.) Kabrini
yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an saf, tatlı ve güzel su iner. |
Her beytinin dizeleri
kendi arasında kafiyeli, aruz vezninin kısa kalıplarıyla yazılan, divan
şiirinin en uzun nazım biçimine mesnevi denir. Mesnevi İran edebiyatının
ürünüdür.
§ Kelime anlamı “ikili, ikişer
ikişer”dir.
§ Mesnevide her beyit kendi içinde
kafiyelidir: aa bb cc dd ee …
§ Öğüt verici bir olayı anlatan
uzun şiirlerdir.
§ Her çeşit konu işlenebilir.
§ Roman ve öykünün yerini tutan bir
nazım şeklidir.
§ Klâsik halk hikâyeleri, destanî
konular, aşk hikâyeleri, savaşlar, dinî ve felsefî konuları işlenir.
§ Konu ne olursa olsun olaylar
masal havası içinde anlatılır.
§ Konularına göre
sınıflandırılırlar: aşk, din ve tasavvuf, ahlâk ve öğreticilik, savaş ve
kahramanlık, şehir ve güzelleri, mizah.
§ Divan edebiyatının en uzun nazım
şeklidir (beyit sayısı sınırsızdır). 20-25 bine kadar çıkabilir.
§ Mesnevi de bölümlerden oluşur:
Önsöz, tevhit, münacat, naat, miraciye, 4 halife için övgü, eserin sunulduğu
kişiye övgü, yazış sebebi, asıl konu, sonsöz.
§ Divan şiirinde beş mesneviden
oluşan eserler grubuna (bugünkü anlamıyla setine) “hamse” denir.
§ Mevlânâ, Fuzulî, Şeyhî, Nabî ve
Şeyh Galip (Hüsn ü Aşk) önemli hamse şairlerimizdir.
Not: Divan Edebiyatında bugünkü
anlamda öykü ve roman yoktu. Mesneviler bir bakıma bugünkü öykü ve romanın,
İslamiyet’ten Önce Türk Edebiyatı’ndaki destanın Divan Edebiyatındaki
karşılığıdır.
Mesnevi türü, hikaye ünitesinde detaylı şekilde
işlenmiştir. Burada hatırlatma amacıyla kısa bilgiler yazılmıştır.
ŞARKI
• Türklerin Divan edebiyatına
kattığı nazım şeklidir.
• Aşk ve güzellik konularını
işler
• Bestelenmek üzere yazılmış
şiirlerdir. Bu yüzden şarkılarda aruzun kısa ve oynak vezinleri kullanılır.
• Bu yüzden bent sayısı azdır.
•Murabbadan doğmuş nazım
biçimidir.
·
•Edebiyatımızda
daha çok, XVII. yüzyıldan sonra görülür.
Lale Devri’nde (18.yy.) gelişmiş ve yaygınlaşmıştır.(Nedim'in etkisiyle)
•Halk edebiyatımızdaki koşma ya
da türkü nazım şeklinden türemiş olması da kuvvetli bir ihtimaldir.
•Şarkılar, bestelenmek için
yazılır.
•
Konu genellikle aşk, sevgi, sevgili, içki ve eğlencedir.
• Kafiye düzeni murabbaa benzer.
Ama farklı da olabilir:
• Türk edebiyatında şarkının en
güzel örneklerini Nedim vermiştir. En çok şarkı yazan sanatçı ise Enderunlu
Vasıf'tır. İlk örneklerini ise XVII. yüzyılda Naili vermiştir.
• Şarkı, iki bentten beş bende
kadar olabilir. Her bendin en kuvvetli olması gereken üçüncü mısrasına miyan
ya da miyanhane adı verilir.
• Her bendin sonunda tekrarlanan
dizeye nakarat adı verilir. Şarkıların çoğu, dizilişi bakımından murabbaya
benzer.
En çok aAaA /
bbbA / ccc biçimi
kullanılır.Bunun dışında:aaaa bbba ccca... aaxa bbba ccca ddda...şeklinde
uyaklarnır
• Nedim bu nazım şeklinin en
önemli şairidir.Enderunlu Vasıf ve End. Fazıl da şarkı yazmışlardır. Yahya
Kemal’in de şarkıları vardır.
Nedim'in
"Divan"ından
Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda
Gidelim serv-i revanim yürü Sa’d-âbâd’a
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revanim yürü Sa’d-âbâd’a
Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan
Mâ-i tesnîm içelim çeşme-i nev-peydâdan
Görelim âb-ı hayât aktığın ejderhâdan
Gidelim serv-i revanim yürü Sa’d-âbâd’a
Günümüz Türkçesiyle
Gel şu neşesiz gönüle bir neşe bağışlayalım.
Gidelim selvi boylu (şahnişli) güzelim yürü
Sâ’dâbâd’a. işte üç çifte kayık iskelede hazır.
Gidelim selvi boylu (şahnişli) güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
Gülelim, oynayalım, dünyadan arzumuzu alalım.
Yeni Çeşme’den Tesnim suyu (cennet suyu) içelim.
Ejderha’nın ağzından hayat suyu aktığını görelim.
Gidelim selvi boylu (şahnişli) güzelim yürü Sâ’dâbâd’a.
RUBAİ
• İran
edebiyatından geçmiş bir nazım biçimidir.
• Tek
dörtlükten oluşur.
•
Kafiye şeması: “aaxa” şeklinededir.
•
Kendine özgü aruz ölçüleriyle yazılır. Bu kalıplar “mef û lü” ile başlar,
“fa’ul” ya da “fa” ile biter.
•
Rubailerde şair, dünya görüşünü, felsefesini, tasavvufi düşüncesini, maddi ve
manevi aşkını özlü bir biçimde işler.
• Az
sözle çok şey söylemek esastır.
•
Rubai'de genellikle felsefî konular işlenmiştir.
• Genellikle mahlas kullanılmaz.
• İran
edebiyatında Ömer Hayyam; edebiyatımızda ise Mevlânâ, Nabi, Nedim, Yahya Kemal,
Arif Nihat Asya ve Ümit Yaşar Oğuzcan önemli rubai şairleridir.
Rubai
Örneği
Ey
özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza,
duamıza önem vermeyen;
Günahtan
sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu
rahmetine bağlamışım ben.
Ömer HAYYAM
MURABBA • Bent denilen dört mısralık
bölümlerden meydana gelen bir nazım şeklidir. • En az üç en fazla yedi
bentten oluşur. • Aruzun her ölçüsüyle
yazılabilir. • Her konu işlenebilir.
Özellikle felsefî konular ve aşk... aaaa bbba ccca ... ya da bbba
ccca ddda ... • Bazen dördüncü mısralar
nakarat olabilir. NOT: Hece sayısı 11'li olanlar
tuyuğ, 11'den fazla olanlar rübai olarak değerlendirilebilir. |
TUYUĞ • Türklerin yaratıp Divan
şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin karşılığı sayılabilir. • Tek dörtlükten oluşur. • Kafiyelenişi rubaiyle
aynıdır. aaxa • Manide olduğu gibi cinaslı
uyak kullanılır. • Halk şiirinde 11’li kalıpla
söylenen mani biçimindeki şiirlere de tuyuğ denir. • Aruzun yalnız “fâilâtün
fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılır. • Rubaide işlenen konular
tuyuğda da işlenir. • Edebiyatımızda Kadı
Burhaneddin, Nesimi ve Ali Şir Nevai önemli tuyuğ şairleridir. Tuyuğ Örneği Gözü cân esrütmeğe hammâr imiş Kaşı gönül yıkmağa mi'mâr imiş Dildim hâlim ki gözüne diyem Turfa budur gözleri bîmâr imiş (Kadı
Burhaneddin) |
Terkibibent *Bentlerle kurulan uzun bir
nazım biçimidir. *Yaşamdan, talihten şikayet;
felsefi düşünceler, dini, tasavvufi konular ve toplumsal yergilerin işlendiği
şiirlerdir. *En az beş en fazla on bentten
oluşur. Aruzla yazılır. *Her bent de beş ile on
beyitten oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. *Her bendin (terkib-hane, kıta)
sonunda vasıta beyiti denen bir beyit vardır. Vasıta beyiti her hanenin
sonunda değişir. Eğer değişmiyorsa terciibent olur. *Vasıta beyitleri bentlerden
ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır. I. Bend: aa ba ca da ea … vv
(vasıta) II. Bend: bb cb db eb fb … vv
(vasıta) *Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhi
ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. |
Terciibent *Hane adı verilen 5-10 beyitlik
bentlerden oluşur. *Bentlerin kafiye düzeni gazel
gibidir. aa, xa, xa...vv ; bb, xb, xb...vv şeklinde kafiyelenir. *Bent sayısı 5-15 arasında
değişir. *Vasıta beyiti her bendin
sonunda aynıdır, değişmez. *Şairin mahlası son tercihanede
söylenir. *Konuları felek, Allah'ın
kudreti, evrenin sonsuzluğu, hayatın zorlukları, dünyadan şikayet vs.
mücerret konular ile mersiye, methiye, tevhit gibi nazım türleri ilk sırada
yer alır. *Edebiyatımızda en fazla
terciibent yazan şair Enderunlu Fazıl'dır. En ünlü şairleri Ziya Paşa ve
Şeyh Galip'tir. Terkibibentten farkı her bentin
sonunda vasıta beyiti aynen tekrarlanır. |
ÖNEMLİ DİVAN ŞAİRLERİ:
13. YÜZYIL
Anadolu’da Türk edebiyatı, ilk kalıcı örneklerini 13. yüzyılda vermeye
başlar. Bu dönemde edebî dil niteliği kazanmaya başlayan Oğuz Türkçesi ile
eserler verilmeye başlanmıştır. Bu yüzyıl, Anadolu’da dini-tasavvufi Türk
edebiyatının geliştiği bir dönemdir. Bu dönemin önde gelen tasavvuf şairleri
Mevlana, Ahmet Fakih, Sultan Veled ve Şeyyad Hamza’dır. Ancak Klasik Türk şiirinin
13. yüzyılda Hoca Dehhani ile başladığı kabul edilir.
HOCA DEHHANİ
- 13.
yüzyılda yaşamıştır.
- İlk
divan şairidir.
- Tasavvufun
hâkim olduğu bir dönemde ilk kez din dışı konuları işleyen şairimizdir.
- Divanı
yoktur.
- Eseri:
- Selçuklu
Şehnamesi (mesnevi)
- 13.
yüzyıl tasavvuf şairidir.
- Eserlerini
Farsçayla keleme almıştır.
- Her
zaman aruz veznini kullanmıştır.
·
Yunus Emre’yle birlikte Anadolu’nun en önemli iki mutasavvıf şairinden
biridir.
- İnsan
sevgisini, hoşgörüyü öne çıkran bir anlayışla ele aldığı eserleriyle
evrensel bir şairdir.
- Mevlevi
tarikatının kurucusu olan oğlu Sultan Veled de ünlü bir şairdir.
·
Eserleri:Mesnevi (26 bin beyit),Divan-ı Kebir (Gazelleri
ve rubaileri),Fihi Ma-Fih,Mecalis-i Seb’a (Yedi Vaaz),Mektubat
ŞEYYAD HAMZA
13. yüzyılda Anadolu
Selçukluları döneminde yaşamış; yazdığı dini-tasavvufi şiirleriyle Ahmed
Fakih’i izlemiştir.
Yusuf u Züleyha adlı
mesnevinin yazarıdır.
Eseri:Yusuf u Züleyha
AHMEDİ
14. yüzyıl divan
şairidir.
“Divan” sahibi olan ilk
şairimizdir.
Eserlerinde sade bir dil
kullanmıştır.
Eserlerinde Oğuz
Türkçesinin özellikleri görülür.
Cemşid ü Hurşit, İran
kökenli bir aşk mesnevisidir.
Eserleri:Cemşid ü Hurşit (mesnevi),İskendername (mesnevi),Divan
AŞIK PAŞA
Asıl adı Ali olan Âşık
Paşa, mutassavıf bir şairdir.
Selçuklu sarayında
Farsçanın konuşulduğu bir dönemde Türkçeyi savunmuştur.
Eserleri:Garibnâme,Fakrnâme,Hikâye,Vasf-ı
Hâl
14. yüzyıl divan
şairidir.
Tuyuğlarıyla ünlüdür.
Sivas’ta beylik de yapan
şair, bir savaşta esir düşerek ölmüştür.
Şiirlerinde dünya
zevklerini konu edinmiştir.
Eseri:Divan
NESİMİ
14. yüzyıl divan
şairidir.
Azeri sahası
şairlerindendir.
Tasavvuftan
etkilenmiştir.
Sade bir dille, halka
ulaşmaya çalışmıştır.
İnancı nedeniyle derisi
yüzdürülerek öldürülmüştür.
Eseri:Divan
ŞEYHİ
15. yüzyılın en güçlü
divan şairidir.
Tasavvuftan
etkilenmiştir.
Harname adlı 126 beyitlik
sembolik mesnevisiyle tanınmıştır.
Bir fabl olan Hamame’de
şair, bir eşekten hareketle tasavvufi ve toplumsal bir hiciv örneği vermiştir.
Eserleri:Harname (mesnevi),Hüsrev
ü Şirin (Farsçadan çeviri, mesnevi),Divan
SÜLEYMAN ÇELEBİ
15. yüzyıl divan
şairidir.
Vesiletü’n Necat
(Kurtuluş Vesilesi) adlı mesnevisiyle tanınmış ve sevilmiştir. Günümüzde de
sevilen bu mesnevi Hz. Muhammet’in doğumunu anlatır ve “Mevlit” adıyla bilinir.
Eseri:Vesiletü’n Necat
(Mevlid)
ALİ ŞİR NEVAİ
15. yüzyıl divan şairidir.
Çağatay edebiyatının
önemli temsilcisidir.
Şairliğinin yanında,
düşünür ve devlet adamı kimlikleri de vardır.
Hamse sahibidir.
Eserleri:Divan (dört tane),Muhakemet-ül
Lugateyn (Türkçenin Farsçadan üstün olduğu savunulur.),Mecalisü’n
Nefais (ilk tezkire),Mizan’ül Evzan (Aruz vezniyle ilgili
teorik bir eser)
TAŞLICALI YAHYA
16. yüzyıl divan
şairlerindendir.
Mesnevileriyle tanınır.
Hamse sahibidir.
Eseri:Şah u Geda (mesnevi),Yusuf u
Zeliha
16. yüzyıl divan
şairidir.Bağdat’ta yaşayan şair Azeri sahası Türk edebiyatının temsilcisidir.
Kerbela’da bir salgın
hastalık sonucunda ölmüştür.
Şiirlerinde üç dili de
kullanmıştır:
Azeri Türkçesi, Arapça ve Farsça
Platonik aşkı anlattığı
lirik şiirleriyle Türk edebiyatının en büyük gazel ustalarındandır.
Tasavvufun etkisiyle,
beşeri aşkı ilahı aşka ulaşmak için bir basamak olarak değerlendirmiştir;
bundan dolayı şiirlerini acı çekmenin insanı olgunlaştıracağı düşüncesiyle yazmıştır.
Sevgiliye kavuşmak
istemeyen, ayrılığın getirdiği acıdan hoşlanan bir şairdir.
Bilimsiz şiiri temelsiz
duvara benzeten şairin şiirlerinde dini-tasavvufi birikimi kadar tıp, kimya,
matematik gibi bilimlerdeki birikimi de dikkat çeker.
Güzel bir naat örneği
olan “Su Kasidesi”yle oldukça sevilmiştir.
Leyla ile Mecnun
mesnevisinde Mecnun’un beşeri aşktan ilahı aşka yükselişini anlatır.
Divan şairlerini de halk
şairlerini de etkilemiştir.
Eserleri:Divan (Türkçe, Arapça ve
Farsça),Leyla ile Mecnun (mesnevi),Şikâyetname (Süslü
nesir örneğidir. Kanuni’nin ölümünden sonra kendisine verilmeyen maaşı
vesilesiyle rüşvetçiliği, sosyal aksaklıkları konu edinen bir mektuptur.)
Hadikatü’s Süeda (Kerbela olayını
anlatır),Hadis-i Erbain Tercümesi (Kırk Hadis),Risale·i Sıhhat ü
Maraz (Sağlıkla ilgili),Beng ü Bade,,nisü’l Kalb,Rind ü Zahit,Sakiname
BAKİ
16. yüzyıl divan
şairlerindendir.
Sultanü’ş Şuara (Şairler
Sultanı) olarak tanınır.
Divan şiiri Osmanlı
sahasında en olgun seviyesine Baki ile yükselmiştir.
Gazel ustasıdır.
Din adamı olmakla
birlikte, tasavvuftan etkilenmemiş, din dışı konuları ele almış ve somut aşkı
anlatmış bir şairdir.
Mahallileşme akımının
etkisiyle sade İstanbul Türkçesiyle şiirler yazmış bir öncü isimdir.
Fuzuli gibi acıları
anlatan bir şair değildir; rindane (zevk ve eğlenceye düşkün) bir şairdir.
Kanuni Sultan Süleyman
tarafından korunmuştur.
Kanuni’nin ölümü üzerine
terkib-i bend biçiminde yazdığı, en önemli eseri olan Kanuni Mersiyesi’yle
tanınmıştır. Bu mersiye Divan’ında yer almaktadır.
Mesnevi yazmamıştır.
En önemli eseri Divan’ı
olan şairin, Arapçadan çevirdiği eserleri vardır
Şiirleri, özellikle
Şeyhülislam Yahya ve Nedim üzerinde etkili olmuştur.
Eserleri:Divan,Fezail-i Cihad (Arapçadan
tercüme),Fezail-i Mekke (Arapçadan tercüme),Hadis-i Erbain
Tercümesi
NEF’İ
17. yüzyıl divan
şairidir.
Hiciv şairidir. (Ölümü
de hicivleri yüzünden olmuştur)
Kaside ustasıdır.
Sebk-i Hindi akımının
etkisindedir.
Dili ağır ve süslüdür.
Övgüleri, daha çok kendi
şairliğine dönüktür. Yani kasideleri fahriye türündedir.
Eserleri:Divan (Farsça ve Türkçe),Siham-ı
Kaza (Kaza Okları, hicivlerini topladığı kitabı)
18. yüzyıl Divan
şairidir.
Zevk ve eğlence
şairidir.
İstanbul’un gezinti ve
eğlence yerlerini şiirlerinde anlattığı için “İstanbul Şairi” olarak
anılmaktadır.
Lale Devri’nin canlı,
eğlenceli yaşamını şiirlerine aktarmıştır.
Dini şiiri yoktur.
Şarkı nazım şeklindeki
eserleriyle sevilmiştir.
İstanbul Türkçesiyle
başarılı gazel, kaside ve şarkılar yazmıştır.
Şiirlerinde halk dilinde
yer alan deyim ve sözcükleri kullanmıştır.
Mesnevisi yoktur.
Mahallileşme akımının
etkisiyle hece ölçüsüyle bir “türkü” yazmıştır.
Eseri:Divan
NABİ
17. yüzyıl divan
şairlerindendir.
Hikemi (öğretici,
düşündürücü, felsefi) şiir tarzının en önemli temsilcisidir.
Düşünceye önem veren
toplumcu yönü olan bir şairdir.
Çağının aksaklıklarını
eleştirmiştir.
Şiirlerinde anlaşılması
güç sözcüklere fazla yer vermez. Şeyhü’ş Şuara (Şairlerin Şeyhi) unvanıyla
anılır.
Eserleri:Divan (Türkçe ve Farsça),Hayriye (Oğlu
için yazdığı, didaktik bir mesnevi),Hayrabad (mesnevi),Tuhfetü’l
Harameyn (Gezi yazıları),Surname
ŞEYH GALİP
18. yüzyıl divan
şairidir.
Divan şiirinin son büyük
şairidir.
Mevlevi şeyhidir.
Sebk-i Hindi akımının
temsilcisidir.
Sembolik, sanatlı ve
ağır bir dili vardır.
Mahallileşme akımından
da etkilenmiş, halk söyleyişine yakın dille şiirler de yazmıştır.
Mahallileşme akımının
etkisiyle, heceyle yazdığı bir “şarkı”sı da vardır.
Eserleri:Divan,Hüsn ü Aşk (İlahi aşk uğrunda
bir dervişin çekmek zorunda olduğu çileleri, sembolik bir dille anlattığı bir
mesnevidir.)
Koşuk
Türlüg çeçek yarıldı
Barçın yadım kerildi
Uçmak yeri körüldi
Tumluk yana kelgüsüz
(Günümüz Türkçesiyle:
Rengarenk çiçekler açıldı
İpek yaygılar serildi
Cennet yeri görüldü
Soğuklar artık gelmez.)
İlahi:
Gönlüm düştü bu sevdaya
Gel gör beni aşk
n’eyledi
Başımı verdim kavgaya
Gel gör beni aşk
n’eyledi
Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akılem ne divane
Gel gör beni aşk
n’eyledi
Türkü:
Sarı saçlarına deli
gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban
Ağıt:
Ayşem’in yeşil sandığı
Daha elinin değdiği
Hiç aklımdan çıkmıyor ki
Kapılıp suya gittiği
Aman Ayşe’m mor
menevşem
Dağlar başı duman Ayşe’m
İndim ırmak kıyısına
Geleceğim güman Ayşe’m
Koşma
/ Güzelleme
Evvel sen de yücelerden
uçardın
Şimdi enginlere mi
indin gönül
Derya deniz dağ taş
demez aşardın
Kara menzilini aldın mı
gönül
Yiğitliğim elden gitti
yel gibi
Damağımda tadı kaldı
bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca
gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün
mü gönül
Gazel
Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir
Kız oğlan nazı nazın şeh-levend avazı avazın
Belasın bende bilmem kız mısın oğlan mısın kafir
Ne ma'ni gösterir duşundaki ol ateşin atlas
Ki ya'ni şu'le-i can-suz-ı hüsn ü an mısın kafir
Kaynaklar:
derskonum.com--onedebiyat.net
11.Sınıf Edebiyat Kitapları
Tüm derslerin ders
notları-çalışma kağıtları için www.derskonum.com
HAZIRLAYAN: Mustafa
Şahin EDEBİYAT
doğru konum= derskonum