10. Sınıf Tarih 1. Dönem 1. Yazılı MEB SENARYOSUNA UYGUN, 10. Sınıf Tarih 1. Dönem 1. Yazılı - Yeni Müfredata Göre (2023-2024) YAZILILAR,10.SINIF TARİH YAZILILARI,10. Sınıf Edebiyat 1. Dönem 1. Yazılı Soruları, YAZILI SORULARI,TARİH YAZILILARI,10.SINIF TARİH 1.DÖNEM 1.YAZILI,
👇👇👇👇
10-sinif-tarih-1-donem-1-yazili-sorulari-indir
derskonum.com'un değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
Derskonum.com ailesi olarak her dönem olduğu gibi yeni dönemde de sizler için kitap cevapları, konu anlatımı, pdf ders notları ile her zaman yanınızdayız..
Bu sayfamızda siz değerli takipçilerimiz için 10.SINIF TARİH 1. DÖNEM 1. YAZILI SORULARI VE CEVAPLARI üzerine bir paylaşım yapacağız.
İyi çalışmalar..
doğru konum= derskonum
doğru konum= derskonum
destek olmak için lütfen LİNK paylaşınız
👇👇👇👇
SORULAR
1. Anadolu’da Türk beyliklerinin kurulmasında Büyük Selçuklu Devleti’nin ve yöneticilerinin etkileri nelerdir?
2. XII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya Türkiye denilmesinin nedenleri neler olabilir?
3. Anadolu’da kurulan ilk Türk beylikleri Anadolu’da ne gibi toplumsal ve kültürel değişiklik oluşturmuşlardır?
4. Türkiye Selçuklu Devleti’nde ticareti geliştirmek için neler yapılmıştır?
5. Kudüs’ün Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler için önemi nedir?
6. Baba İshak İsyanı’nın Türkiye Selçuklu Devleti üzerindeki etkileri neler olmuştur? 7. Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve kısa sürede gelişiminde hangi faktörler etkili olmuştur?
8. Osman Gazi, Osmanlı Beyliği’nin merkezini Bilecik’e taşımasının nedeni neler olabilir?
9. Rumeli’de yapılan fetihlerin Osmanlı Devleti’ne katkıları ve kazanımları neler olmuştur?
10. Osmanlı Devleti’nde İstimalet anlayışı nedir? Açıklayınız.
YANITLAR
Yanıt 1: 1071 yılının ağustos ayında gerçekleşen Malazgirt Meydan Muharebesi’nin Sultan Alparslan komutasındaki Büyük Selçuklu Devleti tarafından kazanılmasının ardından iki devlet arasında Türklerin kesin zaferini resmiyete dökmenin yanı sıra ilerleyen yıllarda bölgede huzuru ve ateşkesi telkin etmek amacıyla dönemin Bizans İmparatoru Romanos Diogenes ile Selçuklu hükümdarı Alparslan arasında yürütülen görüşmeler sonucu bir sulh antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma doğrultusunda; İmparator kendisi için bir buçuk milyon altın parayı kurtuluş akçesi olarak verecek, Bizans Devleti her yıl Selçuklu Devleti’ne 360.000 altın ödeyecek, Bizans’ın elinde bulunan bütün Müslüman esirler serbest bırakılacak, İhtiyaç olduğunda Bizanslılar Selçuklu Devleti’ne askerî yardımda bulunacak, İmparator tahtını muhafaza ettiği takdirde Antakya, Urfa, Menbic ve Malazgirt gibi şehir ve kaleler Selçuklulara geri verilecekti. Antlaşmanın şartlarını kısa süre içerisinde eksiksiz yerine getiren Romanos, ülkesine döndüğünde kendisinin yokluğunda Mikhail VII. Dukas’ın imparator ilan edildiğini öğrendi. Etrafında yaklaşık olarak 3000 kişilik bir ordu toplayıp taht kavgasına girişen Romanos, yokluğunda çeşitli siyasi grupların önemli desteğini kazanan Mikhail karşısında başarılı olamadı ve gözlerine mil çekilerek İstanbul’a gönderildi. Mağlup İmparator, kısa süre sonra Kınalıada’da hayata gözlerini yumdu. Romanos’un ölüm haberini alan Alparslan, sulh antlaşmasının bozulduğu kanısına vardı ve halihazırda planlamakta olduğu “Anadolu’nun Türkleştirilmesi” için kumandanlarına birer Türkmen beyi olmak üzere Anadolu’nun fethi için emir verdi. Bu bağlamda Bizans içerisindeki taht kavgasının Anadolu’nun fethini hızlandırdığı söylenebilir. Büyük Selçuklu Devleti bünyesindeki komutan ve beyler, askerlerini toplayıp Anadolu coğrafyasında herhangi bir yer fethetmeleri, sonrasında ise fethettikleri yerde bir beylik kurup onu yönetmeleri için teşvik edildi. Bu yöntemle Büyük Selçuklu Devleti, düzenli ordusuyla asla ulaşamayacağı kadar büyük bir hız ve verim ile Anadolu’nun Türkleştirilmesi sürecini başlatmış oldu.
Yanıt 2: Özellikle Batılı kaynaklar öncülünde VII. yüzyıldan itibaren Anadolu coğrafyasına “Türk Yurdu” veya “Türk Beldesi” anlamına gelen “Turkia” (Türkiye) denmeye başlamasının ardında yatan temel tarihi unsur, Miryokefalon Savaşı’dır. 1076 yılında gerçekleştirilen Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun kapılarını aralayan Türkler, 1176 yılında edindikleri Miryokefalon zaferiyle günümüze dek varlıklarını sürdürdükleri bu coğrafyayı yurt edinmişlerdir. Miryakefalon Savaşı, Anadolu Selçuklu Devleti (Türkiye Selçuklu Devleti) hükümdarı II. Kılıç Arslan komutasındaki Türk ordusu ile dönemin Bizans İmparatoru I. Manuil komutasındaki Haçlı ordusu arasında Konya’daki Beyşehir Gölü dolaylarında gerçekleştirilmiş, mutlak Selçuklu zaferiyle noktalanmıştır. Muharebe sonucunda uğradığı ağır yenilgiye istinaden Manuil, Selçuklu Devleti’ne karşı Eskişehir ve Uluborlu mevkilerinde inşa ettirdiği savunma kalelerini yıkmak zorunda bırakılmış, bu yolla Türkmen göçmenleri için Sakarya ve Büyük Menderes Irmağı vadileri açılmıştır. Bunun yanı sıra Papa’nın güvenini önemli ölçüde kaybetmiş olan Bizans Devleti’nin uzun süre Anadolu coğrafyasına sefer düzenleyecek gücü kalmamış, bu doğrultuda Anadolu’daki mutlak Türk hakimiyetinin yolu açılmıştır. Savaş tazminatı olarak Bizans Devleti’nden alınan 100.000 altını Doğu Anadolu’da aykırılık çıkaran emirleri bertaraf etmek adına kullanan Kılıç Arslan, savaş sonrasında Danişmendoğulları’na da son vererek Anadolu’daki Türk siyasi birliğini büyük ölçüde sağlamıştır. Miryokefalon savaşı sonucu Türkler, Anadolu’yu bayındır haline getirmiş ve bu coğrafyayı yurt edindikleri mesajını Batı uygarlıklarına çok güçlü bir biçimde vermişlerdir.
Yanıt 3: Çağrı Bey döneminde gerçekleştirilen keşif / vergi seferleri yoluyla Anadolu coğrafyasını fiziki, kültürel ve sosyal yönleriyle tanıma fırsatı bulmuş olan Selçuklu Türkleri, Pasinler Savaşı’nda alınan mağlubiyetin ardından özellikle Orta ve Doğu Anadolu dolaylarında merkezi otoritesi önemli ölçüde zayıflamış olan Bizans Devleti’ne karşı gerçekleştirmiş oldukları Malazgirt Muharebesi’yle, Anadolu’ya adım atmıştır. Malazgirt Savaşı’nda alınan galibiyetin ardından bölgede asırlardır sürmekte olan Bizans etkisini kırıp coğrafya üzerindeki varlıklarını kalıcı hale getirmek adına Selçuklu Devleti ve yöneticileri, o zamana dek yapılmış savaşların kazanılmasında önemli rol oynamış komutanlarına ve devlet içerisinde halkın belirli bir bölümünün halihazırda kendilerine tabi olduğu Türkmen beylerine Anadolu coğrafyasının dört bir yanına yayılıp Bizans otoritesinin görece zayıf olduğu bölgelerde kendi beyliklerini kurmalarını emretmiştir. Bu direktif hususunda Anadolu’da Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasi birliği sağlamasına dek sürecek olan 1. Beylikler Dönemi başlamıştır. Bu dönem, ilerleyen süreçte Anadolu’nun Türkleştirilmesine katkıda bulunduğu gibi belirli toplumsal ve kültürel değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Bu değişiklikler kısaca; o güne dek büyük bir çoğunluğu Ermeni ve Rum popülasyonundan oluşan Anadolu’nun demografik yapısının çeşitlenmesi, İslam inancının ve dolayısıyla Arap / Türk kültürünün Anadolu coğrafyasına taşınması, göçebe toplumsal geçmiş sebebiyle hayvancılık faaliyetlerinin gelişmesi, yapılan saraylar, kümbetler, kaleler ve camiler ile mimari yapının değişikliğe uğraması; bölge halkı tarafından sürdürülen gelenekler / görenekler / adetler ve son olarak yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi olmak üzere özetlenebilir.
Yanıt 4: Türkiye Selçuklu Devleti, yüzölçümü bakımından her ne kadar dönem içerisinde Türk – İslam dünyasının diğer temsilcilerine nazaran eksik gibi gözükse de hakimiyet kurduğu Anadolu coğrafyasının politik, askeri, kültürel ve ekonomik önemine ithafen stratejik bağlamda oldukça başarılı bir coğrafi yerleşime sahiptir. Bu doğrultuda coğrafi yerleşkelerinin en önemli avantajlarından biri olan “ticaret yolları üzerinde bulunması” unsurunu, halk genelinde ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek ve devlet hazinesine dolaylı yoldan (vergiler) katkıda bulunulması yoluyla bölgede kalıcılaşmak amacıyla koşullar el verdiğince değerlendirmeye çalışmışlardır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin, bir devleti ayakta tutan ve bölge halkı tarafından benimsenmesini sağlayan yegâne husus olarak ekonomiyi canlı tutmak adına ticareti geliştirme yolunda attığı adımlar; başlıca yabancı tüccarlar için gümrük vergilerinin düşürülmesi, ticaret mallarının tamamına devlet güvencesi getirilmesi (hırsızlık, eşkıyalık, vs. risklerine karşı), yabancı devletler ile çeşitli ticaret anlaşmaları yapılması, tersanelerin kurulmasıyla bir donanma oluşturulması (deniz ticareti), kervansaray ve benzeri yapıların inşası ve önemli liman şehirlerinin fethi olmak üzere sıralanabilir.
Yanıt 5: Kudüs, semavi inançlarla bağdaşımı neredeyse M.Ö 2000’li yıllara dayanan ve yerleşim yeri olarak kuruluşu MÖ. 3000 ila M.Ö 5000 yılları arasına dayandırılan, günümüzde İsrail devleti sınırları içerisinde bulunan bir şehirdir. Jeopolitik önemi ve günümüzdeki tartışmalı statüsünün yanı sıra Kudüs; İslam, Musevilik ve Hıristiyanlık olmak üzere üç semavi din için de kutsal kabul edilir. Kudüs’ün Museviler için kutsal olmasının sebebi, tarihte kurulan ilk İsrail devletinin başkenti olmasının yanı sıra kutsal Süleyman Tapınağı’na ev sahipliği yapmasıyken Hıristiyanlar için Hz. İsa’nın doğum yeri ve tekrar dünyaya ineceği Yeniden Diriliş Kilisesi’nin yerleşkesi olmasıyla; İslam dini için ise Hz. Muhammed’in Mirac’a çıktığı yer ve Müslümanların tarihteki ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’ya ev sahipliği yapmasıyla değer kazanmaktadır.
Yanıt 6: Baba İshak, ya da diğer bir adıyla Babai Ayaklanması, dönemde (1240 civarı) Doğu coğrafyasını adeta kasıp kavuran geniş çaplı Moğol İstilası sebebiyle Batı’ya göç etmek zorunda kalan büyük insan topluluklarının Anadolu Selçuklu Devleti’ne yerleşmesiyle, halihazırda son birkaç on yılda oldukça kırılganlaşan ekonomik yapıyı önemli ölçüde zedelemesi ve göçebe Türkmen topluluklarının kendilerine “yazlak” ve “kışlak” gösterilememesine karşın yaşayış biçimlerini muhafaza etme hususunda ısrar etmeleri sonucunda meydana gelen, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılış dönemini başlattığı kabul edilen halk isyanıdır. Ayaklanmaya yönelik en çok dikkat çekilmesi gereken unsur, ayaklanmanın zayıflayan merkezi otoritesi sebebiyle Anadolu Selçuklu Devleti tarafından iki yılı aşkın bir sürede ve Gürcü ve Ermeni devletlerinden sağlanan paralı askerlerin yardımıyla bastırılması olmuştur. Bir zamanlar Anadolu coğrafyasında büyük ölçüde saygı gören devletin, içerisindeki ufak çaplı bir ayaklandırmayı ancak iki yılda bastırabilmesi, devlet bünyesinde bulunan beyliklerin bağımsız karar alma mekanizmalarını harekete geçirmelerine; bunun yanı sıra belli bir süredir sınır komşusu olmalarına karşın Anadolu Selçuklu Devleti’ne saldırmaktan çekinen Moğolların isyanın bastırılması sürecindeki acizlikten aldıkları cesaretle gerçekleştirdikleri Kösedağ Savaşı ile devletin fiili varlığına son vermesine yol açmıştır.
Yanıt 7: Osmanlı Beyliği, 2. Beylikler Dönemi’nde günümüzde Bursa ilinin sınırları içerisinde bulunan birer Batı Anadolu beldesi olarak Söğüt ve Domaniç dolaylarında kurulmuş olan bir “uç beyliğidir”. Belirtilen dönemdeki diğer beyliklerin aksine Osmanlı Beyliği, üst üste kazandığı askeri başarılarla ilerleyen kuşaklarda teşkilatlanma yoluna gitmiş ve kurulmuş olduğu Anadolu coğrafyasına altı yüz yılı aşkın bir süre hükmetmiştir. Osmanlı Beyliği’nin bu alışılagelmedik başarısının altında jeopolitik ve stratejik konumunun yanı sıra yürütülen birtakım başarılı ve yenilikçi devlet politikaları yatmaktadır. Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve onu takiben yükselişinde etkili olan faktörler; Doğu dolaylarında artan Moğol baskısının Batı’da konumlandırılmış bir uç beyliği olarak Osmanlı üzerinde kayda değer bir tesir gösterememesi, fethedilen yerlerde başarılı bir şekilde uygulanan “iskan” ve “istimalet” politikaları, beyliğin doğu ve batı sınırlarını çevreleye iki büyük devlet olarak Selçuklu ve Bizans’ın senkronize bir şekilde güç zayıflaması, diğer Anadolu beylikleriyle uzunca bir süre herhangi bir mücadeleye girilmemesi, Batı fetihlerinde etkili olan “gaza” ve “cihat” anlayışı, Osmanlı ailesinin etnik kökenlerini Selçuklu’ya dayandırarak meşruiyet sağlaması ve dönemde Anadolu coğrafyasında etkili Gaziyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum ve Ahiyan-ı Rum gibi oluşumların desteğinin alınması olmak üzere sıralanabilir.
Yanıt 8: Osmanlı Devleti, kuruluş dönemi süresince Orta Anadolu ve Doğu Anadolu coğrafyasında halihazırda güçlenmekte olan diğer Türk beylikleriyle askeri veya politik herhangi bir çatışmaya girmekten kaçınmış, seferlerini “cihat” ve “gaza” anlayışının ordunun motivasyonu üzerindeki olumlu etkisini ve çeşitli taht kavgaları & siyasi birliğin bozulması sebebiyle belirgin bir şekilde çöküşe sürüklenen Bizans Devleti özelinde yoğunlaştırmıştır. Bu politik yaklaşım doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin başkenti, her zaman devletin uç batı kanadında bulunan ve yeni fethedilen bir vilayet olmuştur. Bunun yanı sıra, Bilecik, demir madenleri açısından zenginliğiyle ordunun silah ihtiyacının ivedilikle giderilmesi hususunda avantajlı bir konuma sahiptir. Bölgenin, jeopolitik olarak diğer seçeneklere nazaran daha güvenlikli olması da altı çizilmesi gereken bir başka unsurdur.
Yanıt 9: Osmanlı Devleti, yapısal olarak devletleşmeden önce 2. Beylikler Dönemi’ndeki bir “uç beyliği” olmasıyla dikkat çekmektedir. Bu unsur, askeri politikaların daha çok Batı doğrultusunda ve Bizans Devleti’nden toprak almaya yönelik şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Osman Gazi döneminde Bilecik başta olmak üzere Batı Anadolu coğrafyasındaki stratejik olarak kritik birtakım mevkilerin ele geçirilmesiyle Osmanlı Beyliği, bölgede genelinde siyasi olarak belirleyici rol oynayabilecek bir aktör haline gelmiştir. Beyliğin teşkilatlandırılması ve “devlet” niteliği kazanması ise, bahsedilecek olan Rumeli fetihleriyle gerçekleşmiştir. 1352 senesinde, iktidarının ülke içerisinde şiddetlenen taht kavgalarına kurban gitmesini istemeyen dönemin Bizans İmparatoru Kantakuzen, tahtta kalıp siyasi otoritesini tekrardan inşa etmek adına dönemin Osmanlı hükümdarı Orhan Bey’den yardım istemiş, yardımı karşılığında ise kendisine günümüzde Çanakkale’nin Gelibolu ilçesi dolaylarında bulunan Çimpe Kalesi’ni hediye etmiştir. Çimpe Kalesi’nin alınmasıyla Rumeli’de ilk kez varlık gösteren ve teşkilatlanan Osmanlı Devleti, ilerleyen yıllarda Çorlu, Bolayır, Tekirdağ ve Malkara başta olmak üzere Rumeli dolaylarında türlü fetihler gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda, Rumeli coğrafyasında gerçekleştirilen fetih hareketleri; bölgenin Türkleştirilmesine, askeri seferlerin süreklilik kazanmasına, konar-göçer halkın uygun coğrafi koşullar sebebiyle yerleşik hayata geçmesine ve ileride uygulanacak “devşirme” ve “istimalet” gibi politikalar aracılığıyla devlet teşkilatının güçlendirilmesine olanak tanımıştır.
Yanıt 10: “İstimalet” kelimesi, sözlük anlamı olarak “meylettirme, cezbetme, gönül alma” anlamına gelmektedir. Bu kelimeye, Osmanlı döneminde yazılmış çeşitli deneme, tutanak ve kroniklerde sıkça rastlanmaktadır. Kullanım yerleri bağlamında genellikle gayrimüslim tebaayı gözetme ve hoşgörü politikası yürütme gibi anlamlara gelen istimalet, esasen Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş dönemi başarılarının ardında yatan en önemli devlet politikalarından biri konumundadır. Osmanlı Devleti’nde istimalet politikaları, özellikle yeni fethedilen Batı topraklarında uygulamaya konmuştur. Bu politik anlayış doğrultusunda Osmanlı Devleti için vergisini ödeyen ve vergisini ödemeyen olarak sınıflandırılmak üzere iki tip vatandaş vardır. Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan herhangi bir vatandaş; din, dil, ırk fark edilmeksizin dönemin en başarılı üst kimliklerinden biri olan Osmanlı vatandaşı sayılır. Devletine karşı olan yükümlülüğünü yerine getirdiği takdirde – ki bu yükümlülük, vergi ödemektir – kişinin milli, dini ve ekonomik yaşantısına hiçbir şekilde karışılmazdı. Bu politika sayesinde Osmanlı Devleti, fethettiği yerlerde kalıcı olmasının yanı sıra Avrupa topraklarındaki siyasal varlığına yönelik tehdit oluşturan feodal beylere karşı halkın desteğini kazanmıştır