Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikaye Örnekleri, FANTASTİK HİKAYE ÖRNEKLERİ, Bireyin İç Dünyasını Esas Alan HİKAYE ÖRNEĞİ, Bireyin İç Dünyasını Esas Alan ÖYKÜ ÖRNEĞİ, İSMAİL GÖÇER ISSIZ ADAM, Bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleri eodev, Bireyin iç dünyasını esas Alan Hikaye özellikleri, Bireyin iç dünyasını Esas Alan Hikaye, Bireyin iç dünyasını esas Alan hikaye nasıl yazılır, Bireyin iç dünyasını esas Alan hikaye örnekleri uzun, Bireyin iç dünyasını Esas Alan Hikaye Yazarları, Bireyin iç dünyasını esas Alan hikaye konuları, Bireyin iç dünyası hikaye yazma,
derskonum.com'un değerli akademisyen-öğretmen-öğrenci-edebiyat sever takipçileri.
Derskonum.com ailesi olarak her dönem olduğu gibi yeni dönemde de sizler için kitap cevapları, konu anlatımı, pdf ders notları ile her zaman yanınızdayız..
Bu sayfamızda siz değerli takipçilerimiz için Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikaye Örnekleri üzerine bir paylaşım yapacağız.
İyi çalışmalar..
doğru konum= derskonum
destek olmak için lütfen LİNK paylaşınız
BU HİKAYE İSMAİL GÖÇER'İN İKİNCİ HİKAYE KİTABI OLAN "HERKES NEREDE" ADLI ESERDEN ALINMIŞTIR.
ISSIZ ADAM
“Suskunluk, sinir tellerime tünemiş serçe sürüsü.” dedi iç
sesi. Nicedir böyle. Işıksız bir oda, gıcırtısız bir yatak, yıldızsız bir gece,
karanlık yüklü bir hava… “Huzur bu olmamalı, dirlik düzenlik bu olmamalı!” diye
sayıp döktü içini dış sesi. “Her gece…” dedi. Tek söz daha etmedi. İstemsizce doğruldu.
Yavaşça gerindi. Ağır aksak kalktı iskemleden. Yalpalayarak adımladı. Sertçe
kilitledi oda kapısını ve anahtarı da üstünde bıraktı.
Boz bir sisin içinde yürüyormuş gibi, camlardan yansıyan
zayıf bir loş ışığı seçti. Perdeyi araladı. Bağ korkuluklarını andıran geniş
yapraklı ağaçlarla örülü alandaki yapılara baktı. Tek tük ayırt edebildi.
Balkonsuz ve gri yapılar! Efkâr bastı. Niçin, diye düşündü. Buraya neden
gelmişti? Biriyle buluşmak için mi, birilerinden uzaklaşmak için mi, bir şey
sayesinde mi yoksa her şey yüzünden mi? Anımsayamıyordu.
Şehrin uzağında, Doğa Ana’nın evindeydi. Hara gibi bir
yerleşke. Ama atlar yok. Ne nal sesleri ne kişnemeleri ne de bir at kokusu… O
asil yaradılışlı, koca koca atlar tarihe gömülüydü. Oysa pek severim ben
atları, dedi. Ve kuşları, kedileri, balıkları… Bir uzvum gibi severim
hayvanları. Çünkü insanlarla haşır neşir oldukça hayvanlara ilgim ve sevgim
arttı. Hem epey kaldım insan sürüleri arasında, dedi. Her yerdeler. Birbirine
benzeşik herkes. Feri sönmüş ruhlar, aşınmış bedenler ve ziyadesiyle cehâlet! Hayır,
hayır benzemiyorum ben onlara hem de asla! Evrende benzersizim. Ben sâde, ıssız,
yegâne fakat buralara gelecek birine de hiç benzemiyorum, dedi kendi kendine.
Hafif rüzgârlı, ılık bir güz gecesi… “Pencereyi az aralıklı
bırak!” diye seslendi iç sesi. “Uzun bir yolculuğa çıkacak olursan eşlik ederim
sana.” dedi dış sesi. “Bu bir ricâ değil!” diye de ekledi. Ezber bozan tedbirlerim
yok, diye düşündü. Yan yana yürüdüğüm yalnızlığıma dahi değer veriyordum
eskiden. Birbirine karışmış ve bulaşmış toprak ve arı su gibiydik, diye iç
geçirdi. Suskunluk, hassas noktalarıma kadar dokunuyor artık, dedi. En iyisi, esaslı
bir uyku şimdi.
Başı önünde esefle yürüdü yatağına. Komodinin üstünde meyve
tabağı. Dilimlenmiş mango ve incir. İstemedi. Telefonunu ve cüzdanını çekmeceye
koydu. Bir bardak suyun azını içti. Uzandı. Gerçeküstü düşler görmek niyetindeydi.
Deliksiz bir uykuya daldı. Düşünde kâh gökyüzünde kâh denizin derinliklerinde
ışık hızında yol alıyordu. Işık yoktu. Boşluk. Karanlık maddeyle dolu devasa
bir boşluk. Hesapsız, rotasız, pusulasız… Elemli bir gezi. Üstü başı gam tozu.
Kulaklarında dünya ninnisi. Belli belirsiz kısık sesler duydu. Belirli seslere
dönüştü. Ağızda öğütülen nimetin kıtırtısı ve suyun şıpırtısı… Ter içinde
uyandı. Kafasını birden soluna çevirdi. Bir çift küçük ve kara gözle karşı
karşıya geldi. Merak ve korku! Gerilim had safha. Zamandan kısacık bir an ama
tesiri asra bedel. Karanlık, onulmaz bir siyaha döndü. İki canlı arasında
zaman, güneş gibi tutuldu. Bu kördüğümü ancak bir dürtü çözdü. Açlık dürtüsü!
Minicik bir yavru yarasa! Meyve yiyor. Dilimlenmiş mango ve
incir. Kuvvetli bir iştâhla. Odadaki şaşkınlık seviyesi katlanmıştı. Yarasalar
sinek, böcek yemiyor muydu, diye düşündü. Bazı türleri kanla beslenmiyor muydu?
Hatta filmlerde, kitaplarda insanların kanını içerek vampire dönüşmüyorlar
mıydı? Aklında peşi sıra sorular… Bu yavrucuk, çok aç olmalıydı. Üç gündür bir
şey yememiş gibi yiyordu. Ya sonra? Ya olur da bana saldırırsa, diye endişelendi.
Ya kana susamışsa? Ya vampire dönüşüverirse? Vücudunda soğuk ter geçişleri. Önce
sakinleşmeli ve sağlıklı düşünmeliydi. Derin derin nefesler aldı. Gözleri odayı
taradı. Pencereden dışarıya takıldı. Alaca karanlık. Uzaklardan boğuk boğuk kurt
ulumaları duyuluyordu.
Pürdikkat meyvesever yarasayı izlerken ben hayvanları pek severim,
dedi. Yarasaları da severim. Sinemaya, edebiyata, sanata konu olmuş bir hayvan.
Gizemli bir yaratık. İyi de. Zaten öyle olmasa yarasa değil, yaramasa denilirdi,
diye düşündü. Işığı, kalabalığı, gürültüyü sevmiyor. Benim gibi. Tavırları net.
Özgüvenli. Pek çok da hayâli olmalı. Hiçbirisi de benimkilere benzemez. Belki
uçmak değil de yürümek ister. Kışın kardan adam yapmayı düşler. Eline gitar
alıp kırlarda şarkı söylemek veya göllerde bembeyaz bir kuğu gibi süzülmek
ister.
Aramızda söze gerek yok. Konuşma diline de… Hislerin ve
hayâllerin varsa yaşıyorsun demektir. Yaşama sebeplerin… Bunlar anlaşmak için
yeterlidir. Seni ve beni buraya getiren tesadüf değildir, diye düşündü. Bir
müddet şefkat dolu gözlerle baktı ona. Her gece gelmeni istiyorum, dedi dostane
bir sesle. Yarasa bir an duraksadı. Donuk gözlerle bir süre baktı. Sağlı sollu
ivedi hamlelerle başını salladı. Biraz gerindi. Genzini temizledi. Bir şey
diyecekmiş gibi oldu ama demedi.